2 Temmuz Hai —Sâçlı ve sakallı 1 yaratılmamıza sebep ne? Bir genç “Ben bunu keşfettim, diyor. İnsan canlı bir radyo makinesi, kıllar da bu makinenin antenleridir,, İngilterede her yıl yapılan meşhur at yarışlarına geçen sene on dört yaşında bir Fransız binicisi de iştirâk etmiş. Genç binicinin annesi, yarışı seyretmek için İngiltereye gidememiş. Yarış günü, evde misafirlerle neş'eli Neş'eli konuşuyormuş. Bar aralık birdenbire yerinden fırlamış, ve: — Eyvah, demiş, oğlum attan düştü! Bir saat sonra da öğrenmişler ki genç ve biçare Cokey, tam annesinin: — Eyvah! Dediği anda atından düş -« Müş ve ölmüştür. Bu hâdiseye ahisi kablelvukun lepalti» diyenler var. Fakat ne aHissi kablelvukus nun, nede telepati'nin hakiki mahiyeti henüz anla - gılabilmiş değildir. Bu yarış hâdisesine benziyen misallerin ededini on binlere çıkarmak işten bile de- &ildir. Ve bugün, bütün düşünen kafalar, bu en binleri aşan hissi kablelvuku hüdiusle. Finin a$ıl mahiyetini meydana çıkârmıya Uğraşmakla yıpranmaktadır. Meşhur garp âlimlerinden Edyard Pen- dray: y — İnsan zibni, bir nevi dalga neşir istas- ııımıdı:l diyor. Ve ilâve ediyor: — Neşrolunan bu dalgaları, başka bir hassas zihin zaptedebili. Ve bütün mahi- yeti karanlık gibi görünen hâdiseler de, bu- nun neticesidir. Dün yolumu kesen bir genç bana: — Ben, dedi, tam altı senedit kafamı, insan denilen mahlükun maneviyalı —üze- rinde patlatıyorum. Ve bugün muradıma ermiş, takıldığım bütün kördüğümleri çöz- müş bulunuyorum. Muhatabımın gözlerinde parlayan vr beni, bu iddiaya gülüp geçmekten me- Retti. «te- Ve sordum: — Nedir vardığınız netice> — Ben, erkeklerde sakalın, kadınlarda saçın neden, nasıl basıl olduğunu — bittabi bilirim. Fakat senelerden beri düşünüyordum: — Acaba, bu kısa, uzun, beyaz, sarı, kırmızı, yumuşak, sert kılların fiziyolojik vazifeleri nedir? İnsanın saçı, sakalı neye yarar ? Muhakkak ki tabiat erkeklerde sakalı, «le versinler diye çıkarmamıştır. Ve kadın saçlarının, süpürge edilmek- ten başka hikmeti mevcudiyetleri vardır. , Ve bunları düşüne düşüne vardığım ne- tice şudur: İnsan, canlı bir radyo istasyonudur. Ve bu canlı radyo istasyonunda anten vazife- #ini, saçlar, sakallar, tüyler, kıllar görür. i Bittabi insan denilen radyo istasyonu bu antenler vantasile dalga alıp dalgâ Heşreder, azalıyor. Bunu böylece kabul milen esrarengiz mefhumun Mahiyeti de 2merikıdı Zenci Edr:“r g;e İ-':izi lmanyada büyük tezahürat| Hitlerde kabul etmiştir. Resmimi; Anni Ondrayı Alman Devlet aydınlanıyor. Ve anlaşılıyor. —ki bir insan Tühü,insan dimağından intişar eden dale gaların hey'eti mecmuasıdır. Düşünmek de, evvelce neşredilmiş dalgaları ahp ver- mektr. » 'Bu hesapça, hâfıza da, evvelce neşredik miş dalgaları istenildiği zaman alabilen bir Ahize demeklir. Size, bu iddirlarımı ispât için, bir çok misaller gösterebilirim. * Mevelâ; eskiden yapılan yağmur düa- larını hiç yabana atamazsınız. Köylülerin bu duaya çıkışları — ekseri- yetle müsbet netice vermişti! Ve köylüler, dualarımı bitirir bitirmez yağmur başlamıştır. Bence, duaya çıkan binlerce İnsanın di- mağları, Elektro miknatıs dalgalar neşre- der. Ve yağmurun yağışı da bu. dalgslar yüzündendir. Ben, geçenlerde bu fikirlerimi, bir haş. ka gazeteciye de açmıştım, fakat ben sap demişim, © saman anlamış. Yani sizin an- layacağınız, ben dalgadan bahsederken v dalga geçmiş. Eğer fikirlerim, düşündüğünü şekilde i- fade edilirse, fen âleminde, büyük bir alâ- ka uyandıracaktır kanaatindeyim. Ben, bu kabil — iddiaların seriyetle nasıl karşılandığını nim. Ve sırf ilme nâçiz bir hizmette bulu: nabilmek ümidiyle, bir çok kimseler tara- fından deli damgasını yemeği — bile gö- ze alıyorum. ek- bilenlerde- — Peki, diyorum, ya köseler, ve saçla- n, kirpikleri, kaşları dökülmüş olanlar) Onların antenleri: bulunmadığı halde, na- sıl oluyor da, hiç porazit bile yapmadan dalga alıp verebiliyorlar? Muhatabım hiç düşünmeden: — Bugün, diyor, hiç antensiz çalışan rad. yo makineleri yok mu sanki?'. Ben onun iddialarını bu sayfalara ge » | girirken düşünüyorum: Bu satırlar, fen âleminde ihtimal —sa. hibinin umduğu alâkayı uyandıramayacak. tır, Fakat okuyanlara, insarı kafasından ga- lip geçen dalgaların çeşitleri hakkında bir fikir olsun verebilecektir yal Selim Tevfik mağlüp eden ı"'lllllınuş. zde boksörü, karısı sinema yıldızı Reisi ile birlikte görüyörsünüz Şemelling vatanı olan bu meyanda boksörü Dayak modası on günlerde dayak atmak hakika - s ten bir moda, dayak yemek gö mez bilinmez kazalardan biri oldu. Hattâ Son Postanın zabıta haberlerini — topliıyan arkadaşımız bile «24 saat içinde olup bi- tenlere sütununda: «Şehirde dayak atmak ve dayak yemek möda oldu» - başlığını koymaktan kendisini alamamış: Seyyar yoğurtçu Oszman Mehmet Aliden dayak yemiş. 36 yaşındaki Bay Sırrıya 60 ya - şındaki Bayan Zehra dayak atmış. Andon hamal Hüseyinden dayak yemiş. Şevket, Salim, Muzaffer ve diğer Salim —adında dört kafadar Sadullaha dayak — atmışlar. Hulâsa dayak yemiş, dayak atmış, dayak yemişler, dayak atmışlar... Pek bilinmez, bazan dayak atan haklı- dır. Hattâ geçen gün bir dayak vak'asına da ben şahit oldum. Dayak atan delikanlı: «Görünce kafam döndü, kendimi tutama- dim, onun yüzünden y hastahanede yaktımla diyor ve zangır zangır titriyordu. Neredeyse ağlıyacaktı. Acıdım. Söz dayak faslından açıldı, ne yapayım: İÜçüncü Selimin son günlerinde idi. le- lahat taraftarı olan Selime karşı Kabakçı Mustafa Boğaz yamaklarile isyan etmiş, İs- tanbul gene dehşet içinde kalmıştı. İsyan: körükliyenlerin başımda bulunup adından ziyade lâkabı ile anılan Aygır İmam Seli- min yüzüne karşı, ıslahat hareketlerini ten- kid mahiyetinde çok ağır sözler sarfetmip- ti. Huzurdan çıkar çıkmaz vak'aya şahit olan Selimin sadık adamlarından beş altı kişi imama yaklaşarak odalarına davet et- mişler. Kendilerini de irticaa taraftar gös- tererek dert yanmışlar ve: — İmam efendi, size çok mühim bir sır tevdi edeceğiz fakat kimseye söylemiye- Ceğinize yemin edin! demişler, Fırsatı ganimet bilen Aygır İmam namu- su Üzerine yemin edip eğer söylerse karı- sının talâkı selâse ile boş düşmesine de şart etmiş. Bunun üzerine oda kapısını kapı- yarak Aygır İmamın üzerine çullanmışlar, ağzını tıkıyarak eseri görülmiyecek ve kan çıkmıyacak bir şekilde mükemmel bir da- yak atmışlar. Ve sonra da kendisini dışanı çıkarıp bırakmışlar. -Birsiki gün sonra ü - çüncü Selim hal'edilmiş. mürteciler dör - düncü Mustafayı tahta oturtmuşlar. Aygır İmam da zamanın edemir kıran, toz ka - parano larından biri olmuş. Fakat ne za - man saraya gidip te kendisine dayak atan- ları görse, gözleri dönmeğe başlar, kafası atar, amma hiç kimseye bir şey de söyli - yemezmiş... İşin ucunda atalâkı selâsen vart.. Çocuğa edayak cennetten çıkmadır!a demişler, elyi bir şey olsaydı çıkmazdı!» demiş. Reşad Ekrem Koçu Bir amele duvar altında kalarak öldü Üsküdarda Şemsipaşada İnhisar - 1- daresinin tütün depolarının müştemilâ- tından olup yıkılmakta olan bir bina- nn duvarı birdenbire çökmüş, üzerin- de çalışan 8 amele enkaz altında kal - mış, yedisi yaralanmış, bir tanesi de ölmüştür. Yaralılar Salih, Musa, Abdülâziz, A- ;i:â'gı::un, Nuh, Ferhattır. Ölen de Yedi amele Nümune hastanesine nakledilmiştir. Kanlı, biçaklı çocuk kavgası Beylerbeyinde oturan Sabri ile arkadaşı Şükrü kavga etmiş - ler, bu kavgada Şükrü bıçakla sabri'y ağır surette yaralamıştır. Yaralı has - taneye kaldırılmış, Şükrü Yakalanmış- tir. 13 yaşında Karikatüristlerin toplantısı 40 gün dÜ gece devam edecek — İs- tanbul Festivali münasehetiyle dün Belediyede bir - toplantı yapılmıştır. Bu toplantıda memleketin tanınmış karikatüristleri de hazır bulunmuslar- dır. a.. NDİN eli — “Son Posta,nın müsabakası: 40 Tarihi Vak'a ve 40 Tarihi Tablo 38 -On altına bir memleket — Bristol müzesinde bulunan J. A. Houı-ıdjldi. İşte bu tablo o sahneyi tasvir edi - ton'un bu tablosu, on üçüncü asır sonların- da büyük deniz keşiflerinden bir hatırayı canlandırıyor: Jan Kabo (Cabot) İngilterede Bristol şehrinde yerleşmiş Cenevizli bir gemici idi. Bu adam, hemşerisi Kristof Kolomb gibi, daima garba doğru giderek — zengin şark memleketlerine ulaşılacağını ve bu yüzden büyük servet kazanılacağını iddia ediyordu. Bu sıralarda idi ki Kristof Ko - lomb meşhur seyahatine çıkmıştı. — Büyük küşif aylarca sonra yeni bir kıt'ayı, Ameri- kayı keşfettiğinin farkına varmıyarak, Hin- distanın şarkındaki adalara ulaştığını zan- nederek İspanyaya dönmüştü. Bu haber Avrupanın her tarafına yayılınca, kendi - lerini böyle bir keşif seyahatine teşvik e « den Bristol limanının büyük gemicileri ce- saret bulmuş, akılları Jan Kabonun fikir - lerine yatmağa başlamıştı. Fakat böyle bir sergüzeşt uğruna büyük bir servetin sarle- dilmesi lâzımdı. Tam bu sırada — İngiltere krah yedinci Hanrinin Bristol şehrini ziya- ret etmesi, Kabo ile Bristol gemicilerine fırsat verdi. Kabo kralın huzuruna kabul e- yor: Önde ayakta duran uzun saçlı genç adam kral Hanridir. Sağda iki saraylının önünde oturan kadın kraliçedir. Bir çek » mece içinden Gletlerini ve haritasını çıkare mış olan Cenevizli gemici projelerini ân » latıyor. Asyanın şarkında Avrupalı ayağı basmamış bir çok zengin adalar buluri - duğunu, buralarım İngiltere namına keş « fetmeği teklif ediyor. Kral Hanri Jan Kabonun tekliflerini kas bul etti. Cenevizli gemici Asyanın şarkın » da İngiltere namına yeni adalar keşfetmek üzere Atlas denizine açıldı. Fakat Kristof Kolomb, zannettiğinden büyük bir keşifte bulunmuştu. Kabo da şarki Hind adaları diye şimali Amerikada Newfoundland sa- hillerine çıktı. Burasını İngiltere — namına istimlâk etti. İngiltereye dönüşünde, ken - disine yeni bir arazi kazandırmış olan bu cesur gemiciyi taltif etmek — istiyen —kral Hanri cebinden kesesini çıkararak ona he- diye etti. Kesenin içinde ne kadar para vardı biliyor musunuz? Yalnız on İngiliz lirası! Roşad Ekrem Koçu Ölüm şuaı hayali nihayet hakikat mi oluyor ? Amerikada 6 metre uzunluğundaki dalgalarla bir tarlanın bütün fareleri öldürüldü, bu keşfin insanları öldürecek derecede ilerlemeside pek yakın görülüyor Altı ay evvel «Ölüm şuaı keşfedildi is- mine «Z» şusı denildiv şeklinde ortaya bir sürü Jâflar çıkmış, bu mesele hakkında çe- İgit çeşit fikirler ileri sürülmüş ve herkese de bir korku gelmişti. Nihayet günün birinde bir İngiliz gaze- tesi böyle bir geyin keşfedilmediğini ve e- dilmesine de imkân olmadığını yazdı ve kalblere biraz su serpildi. Son posta ile gelen eenebi gazetelerin - de yeniden bu meseleye ait iki yazıya te- sadüf ettik.Birincisinden Söz aramı sütu - numuzda dün bahsetmiştik. Korkunç — ve Ayni zamanda ehemmiyetli olan ikinci ya- mdan da burada bahsediyoruz. İngilterede bulunan Radio Society yakıcı şua keşifleriri vesmen tanımıştır. Yalnız şaalardan bahsederlerken, onun öldürücü hiç bahsetmemektedirler, Ültra, kısa, mevcelerle gıdai pakteri mikropları öldürmeğe muvaffak oldukla * tını söylemektedirler. vasfından ve ve Muhteriler şimdiye kadar yüzlerce defa uzun mesafelerden küçük hayvanları it - Tâf etmeğe muvaffak olmuşlardır. İngiltereyi bu şusları keşfetmeğe sev- keden saik İngilterenin bir ada olması ve İtalya gibi her hangi bir iktisadi ablukaya maruz kaldığı zaman, ada sekenesi olan 42 milyonun açlık tehlikesine maruz bulun - masıdır. İngiltere bu tehlikeye kargı yığdığı kül- liyetli miktarda, gıda stoklarını bu şualarla çürümekten koruyacaktır. Geçen sene tecrübeler Kopenhağda ya- pılmıştır. Bir pencereye konan reçel, bal kutularına bir sürü haşerat musallat olun- ca, şunları neşreden dü e çevrilmiş ve Bayvanlar sürü halinde ölü olarak dökül - müşlerdir. Bu şuaların zayıf oldukları için insana zerar vyermedikleri sabit olmuş ve gayet az elektrik sarfedildiği de tesbit edilmişti, Tecrübeden sonra, iş biraz büyütülmüş, ve fareleri öldürecek — derecede kuvvelli şüa tertibatı yapılmıştır. Bu tertibat sa « yesinde tarlalarda muzır fauliyetlerile çifte çileri korkutan farelerin köküne kibrit su- ya ekilmiş bulunacaktır. Ayni tecrübe Amerikada da bir bağda yapılmış, altı metre uzunluktaki mevcelerle yapılan kısa bir tecrübeden sonra, şuala - rın intişar ettiği saha dahilinde nebatlar » dan başka canlı hiç bir şeye tesadüf edil « memiş, ağaçların içindeki haşerat bile öle Müştür. Bu mevceler vamtasile Sterilisation da yapmak mümkündür. Bundan sonra, kas saplar, bakkallar ve sair satıcılar, bu çeşit meveelerle sattıkları malları — mikropların istilâsından masun tutabileceklerdir. Bu keşifler üzerinde bir çok muhteriler birden çalışmaktadır ve muhtelif memle - ketlerde büyük neticeler alınmıştır. Bu ihtira hakkında fikrine müracaat e- dilen İngiliz Radio cemiyeti azasından biri: Şusların öldürücü olduğundan bah- setmiş, fakat ayni zamanda beşeriyetin bu gibi vasıtaları ölüm yolunda kullanmıya - cak derecede tekâmül etmiş olduğunu da ilâve etmiştir. Buğün fareleri öldürecek derecede kuve vetli olan ölüm şuamın yarın insanları da öldürmemesi için biç bir sebep yoktur; Bu tafsilâtı veren fransızca bir guzete şu yolda mütalcalarda bulunmaktadır: — Ne denirse densin insanlar adam ölk dürmekten vaz geçemiyorlar, biz yakarı - daki Radio klüp azasının sözlerine ancak güleriz. Beşetiyetin böyle müthiş bir silâhı muharebelerde kullanmıyacağını kim te « min eder. Biz o derecei temeddüne gelme- miş olduğumuza kaniiz ve son zamanlarda cereyan eden bazı hâdiseler bizim bu fik- rimizi teyit etmektedir. Yeni bir keşif fennin bir terakki merha- lesi addolunabilir. Fakat biz öyle zanne « diyoruz ki şimdiye kadar eşi emsali olmi- yan yeni bir vaziyet te beşeriyeti tehdit ete mektedir.