25 Haziran " İSTANBUL şehri nasıl gezdim Islak camların altından görünen bir l_s.ıh- wenin içi... Amma nasıl bir lahxu.îı - Tavanda belki on beşlik bir am- bbi... BE M ir sardalya kutu- pul yanıyor. Ve içerisi bi su kadar dolu.. Bu küçücük kahvehaneyi doldurah müş- terileri gördüğüm zaman kalbim merha - met fakat ayni zamanda da korku biraz da bu cemiyetin bir ferdi olmanın werdiği heyocanla çarpıyor. Dünyanın biç bir yerinde, hiç bir kö - gesinde zannetmem ki insanların bu kadar zavallısı, bu kadar sefili ve bu kadar düş- künü bir arada bulunsun. ları, sakalları birbirine karıdmış, üste derindeki bin ek ve bin yamadan elbiseleri param parça, üstleri başları kir içinde. Bu adamlar cemiyetimizin canlı suçları — gibi sanki bu camekânların arkasında teşhir e- diliyor. Mavi gözleri patlak ve kanlı bir teri dış tarafı mlak cama alnını daya - mış sokağı seyrediyor. Öbür tarafta ak sa- kallı bir biçare boş bir sardalya kutusuna koyduğu bir yemek artığına kuru bir ek- meği banarak yiyor. Bir tanesi kafasını du- vara dayamış tütün içiyor. Bir başkası bir sigara paketinden çıkardığı izmaritlerin en büyükçesini seçmekle meşgul... Biz kaldırımın önünde durduğumuz za - man içerdekilerin hepsinde bir telâş beliri- yor. Şüpheli gözlerle bize bakıyorlar. Her biri vicdanında sa- ve Çabuk gelsin.. Kahvenin biraz ötesinde — bekliyo- ruz... Tam - kahve- nin duvarının di- binde iki minimini yavru var. Biri altı yaşında kadar bir kız, öteki üç, Gdört yaşında bir erkek çocuğu.. küçük kız başını duvara dayamış. erkek ise onun ku- cağına kıvrılmış, ikisi de maşıl mışil uyu - yorlar. Onlara, bir de saçh sakallı sefillere ba- kıyorum.. Ve bütün bir hayat süren traje- diyi bir anda anlıyor gibiyim. Sinebar Recep henüz meydanda yok?. Bu Sinebar Recep acaba kimdir?.. Nereden gelecek, Galatanın karanlık ve esrarlı sokaklarından çıkıp ne zaman ya- mımiza gelecek. Yeni tanışacağım bu insanın * hüviyeti beni fevkalâde alâkadar ediyor. Arkada- gam onun için, bir yankesici dedi. Ve sanki © sözile onu beynimde tecessüm ettirdi. Halbuki ben onu bir türlü hayalimde tamamile canlandıramıyorum. Muhâyyele- min yanım yamalak çizdiği silcet iri, uzun boylü bir delikanlırın silceti.. — Bir yankesici... Zavallı Sinabar... Kim bilir onün ne müşkül, ne heyecanlı bir bayatı olmalıdır. — Yeni ahbabına daha tanımadan a- cımağa başladın. * — Kendi cebimize elimizi attığımız za- man pâara bulamayınca duyduğumuz acıyı bir düşünüyorum. Bir de onun yakalan - mak, hapsedilmek, belki de dövülmek pa- Basına el attığı ceplerde para bulamadığı zaman duyduğu iç üzümtüsünü göz önüne getiriyorum da ona acımamak — elimden gelmiyor. Gülüşüyoruz... Bu ara Sinabarı ara - mağa gitmiş olan zeki bakışlı genç adam aşağıdan görünüyor: — Sinabarı bulamadın mi?.. — Bulamadık.. Yok.. *** kahvesinde imiş, köprüye doğru gitti, dediler, Arkadaşım: — Gel bir de biz bakalım... Tophane caddesinden aşazı iniyoruz. | « ALTINDA KİMLER YAŞIYOR? İşden el çekmiş bir yankesici ile sabaha karşı Yazan: Suat Derviş ğ Zifiri karanlık bir sokak... Ve kapkara bir bina... Açık pt.., Açık kapının içerisinde o- Sinebar: «O sizin aklınızda bellediğiniz Galata yok — şimdi, diyor. Polis şimdi kuş uçurtmu- yor. Esrar kahvesi falan kalma- dı. Maamafih sizi gezdireyim.» ve neler gördüm? Sinehar Recep Tramvay yolundan Karaköye doğru gidi- yoruz... Çadde pek kalabalık değil, Şaka- laşan bir kaç sarhoş... Münakaşa eden iki erkek.,. Karanlık bir sokağa sapan kısa etekli, iki kadından başka kimseyi görmü- yorum. Bir de iyi bir cins olduğu halde soka - ia düşmüş. Bun- dan dolayı ba- na ne dense ti tahtsız. kalan ka- müşteri e içinde bir dalgalar | turmaş bir adam sigara - içiyor. | , kümdarları hatıtla- niş oluyor. Selâmımızı almıyor. Sert bir ses- | — tan, bir - köpek... Arkadaşım kah- | le soruyor: «Ne istiyorsunuz?n Tramvay — yolunun veya yaklaşıyor: sağında, — solunda — Sinebar Re- Üa eski bir boğaz va- orduk. puru gibi zikzaklar “ı"— ;iyne:ıı bu- | örktüğü, hapishanelerden başka yıpı:ık yürüyot. rada yok... yerlere lâyık görmediğimiz, ara- Arkadaşım: çe Vah > Wind'z muza girdiği zaman korku ve — Gel buraya, Onu bize bulunuz. | nefret duymamız icap eden a- | iyor. Bu akşam bizim - | dam bu çocuk mu? Kolumu — tutan ma ihtiyacımız var... arkadaşım beni| köprüye doğru gi- dilirken sağ taraf- taki bir sokağa çe kiyor. Ne karanlık bir| sokak... Vücudum | titriyor. — Nereye gidiyoruz?.. — Nereye olacak Sinabarı aramağa. #Utanmasam korkuyorum girmiyelim» diyeceğim. Fakat —utanıyorum — ve bunu söyliyemiyorum. aHani sen esrar tekkeleri varsa onları girip görmek istiyordun» di- yecek.. Yeniden sağa saptık... Göz.. gözü gör- miyecek kadar karanlık. Arkadaşımın ko- Tunu tutuyorum. — Kuzum nereye gidiyoruz?.. — Korkuüyorsun galiba.. — Allah... Allah neden korkayım, ka- ranlıkta ayağım burkuldu. Karanlık bir binanın kapısı önünde du- rayoruz.. Bir kapı açık.. açık kapının içeri- sinde oturmuş bir adam sigarasını içiyor. — Merhaba. Selâma mukabele edilmiyor: — Ne istiyorsun, deniliyor. Konuşanın yüzünü görmemek beni ü - züyor. Arkadaşım ismini söylüyor. Sonra: — Sinabarı arıyorduk, diyor. Nerede- dir? — Belki köşedeki *** kahvededir.. De. ün burada idi amma çıktı, gitti.. Oraya gitti galiba... — Teşekkür ederiz. Gene yürüyoruz... Bu kapkaranlık bi « nalar.. Kuldırımlardan geçen yüzsüz göl. geler kimlere ait... Bir sokağa sapıyoruz.. Yüksek bir kah- vese. Camlarından ışıklar sıziyor. — Sinebar Recebi istiyoruz.. Sapsarı yüzlü, güzel kara gözlü bir de- fükanlı,.. Uzun boyu, dik vücudile karşı- mızda dürüyor. Bizi duymamış, söyledi - ğimizi anlamamış gibi yüzümüze dik, dik bakıyor: — Sinebarı istiyorduk. İşte içerde ve beni kaldırımda yâlnız bırakan dostum.. Merdivenlerden yukarı çıkıyor. Kahvenin SON-POSTA Kendi eşyalarını Çalan adam Yüksekkaldırımda — 174 — numaralı evde oturan İsak oğlu Marko polise müracaat ederek evine hırsız girdiğini ve bir çok eşyalar çaldığını söylemiş, polis te takibat yaparak eşyaları Yül sekkaldırımda koltukçu Akifin dükkâ- munda bulmuştur . Fakat Akif Marko ile karşılaştığı zaman bu eşyaları bizzat Markodan sa- tın aldığını söylemiş, tahkikat derinleş- tirilince Marko eşyaları karısı evde yok iken alıp sattığını, karısı gelince kor - karak polise eşyalar çalındı diye müra- caat ettiğini itiraf etmiştir. Marko hak- kında takibat yapılmaktadır. İdman şenlikleri . ve Kültür Direktörlüğünün bir mektubu mektubu aldık «Güazetenizin 27 Mayıs 936 tarihli ve 2689 sayılı nüshasının 2 ci sayfasında (İs- ter inan ister inanma) başlığı altında Ar. anun idman şenli stad. jiantin Baş konsolosluğ lerini görmek için kavasını Taksim yomuna göndererek iki bilet aldırmak is- tılmadığı <evabiyle ve ecnebilere tediği ve bilet davetiye verilmediği kavasın geri çevrildiği okunmuştur. İdman , şenliklerine mahsus davetiye varakaları bu şenliklere iştirak eden okul: lar ve daire vasıtasiyle dağıtılmıştır. Bu se- bepten her ne şekilde olursa olsun şenlik günü kapıdan davetiye vermek mümkün olmamıştır. Bu şenlikleri görmek — isteyen dairemize müracaat ederek da- lmışlar ve şenliklerde bulun- muşlardır. Bu hususun gazetenizle tavzihini gılarımla dilerim.» Yıldız yolu yapılıyor Belediye Yıldız yolunun yeniden in- şası için hazırlıklara başlamıştır. Yo - lun yapılması için lâzım olan malzeme hazırlanmıştır. İşçiliği bugünlerde bir müteahhide ihale edilerek yakında yo- lun katranlı olarak inşasina ibaşlana -| caktır. kapısını açıyor: — Hey Sinabar. Biraz sonra karşımda işçi gömleği giy- miş, kıravat takmış, kasketli — ve sevimli yüzlü bir genç var. Kendi kendime «yanke- ski, cemiyetin ürktüğü, hapishanelerden başka yerlere lâyık görmediğimiz, aramı- za girdiği zaman korku ve nefret duyma- mız icap eden çocuk bu mu?., Bilâkis onu ben pek sevimli buluyorum. » Sahiden bir yankesici mi diye düşi yorum, Arkadaşım onu iyi tanıyor, onunla şa- kalaşıyor: — İşte bizim Sinabar Recep, kendisi yankesicidir, — Yok canım, diyor. Vaktile bir iki ca- hillik etmişiz. Şimdi ismimiz sabıkalı yan- kesiciye çıktı. Vallahi, billâhi şimdi — bir inü- şey yapmıyorum. Amma şimdi bunları bıs | rakıp ta bana anlatınız. Beni neden an - yorsunuz? Arkadaşım ona maksadımızı anlatıyor: — Canım bayım... O sizin aklınızda bellediğiniz Galata yok şimdi. Şimdi polis buralardan kuş geçirmez.. Esrar kahvesi fi- lân kalmadı. Kendisine ısTar ediyoruz: — Canım, esrar, kumar şart değil ya diyorüm. Ne olur Sinabar bize o çöşit bod- tumlarda filân yaşıyan insanları göster... Bize bir parça Galatayı tanıt. Ona o kadar ısrar ediyoruz ki: — Haydi peki diyor, gidelim. %W&m?&sgı |. İL BönÜN ı'ugıı 'Ğîıem DOLAŞIR... Montröden Mektuplar: Konferans bir gün açılmadan evvel... e. “ip $ Trenin yalnız bir dakika durduğu istasyon - Ötel nasıl seçilir ? « Asım Us'un bulamıyan yolcu endişesi - Cebinde hamal ücretini verecek para ne yapar? - Suisse otelinde Montröden bir manzara Montrö, 21 hazlran (Hususi surette gi- den arkadaşımızdan) — Semplon katarı Moniröye gece yarısından sonra vanır. İse tasyonda durma müddeti yalnız bir dakika- dan ibarettir. Bunun içindir ki yataklı va- gonun memuru, daha varmadan önce her -| yolcuya ehemmiyetle tenbih ediyordu: — Katar durur durmaz sizin yapacağı- nız tek iş, şapkanızı ve paltonuzu alarak derhal inmekten ibarettir, eşyanızı merak etmeyiniz, ben onları pencereden indiririm, diyordu. Ve dedi i de yaptı. Ve biz de on beş, yirmi yolcu, otuz kırk- bavul, durması ile kalkması bir olan trenin arka- dından baka kaldık. Gece yarısından sonra Montrö istasyo- nunün o, upüzün rıhtıminda, dimdik nö - bet bekliyen polis haricinde ancak iki üni- formalı hamal bulunur, bunların ilk işleri hemen yolculara yaklaşıp nereye gidecek- lerini sormaktır. Evet, bu sualin ceva- banı vermek pek te kolay değildir. Nere- ye gideceğiz, burasını bilen kim? Hamal sayıyordu: — Bu memleketin en büyük oteli Mon- tröpalastır. Yalnız bu şehrin değil, bütün İsviçrenin de en büyük, en muhteşem o - tellerinden biri sayılır. Zaten bu hafta dip- lomatlar da orada taplanacaklardır. Bunun haricinde size Suisse, Monney, Majestik otellerini sayabilirim.. —— Fiatları ne olacak?> — Montröpalasta yer bulacağınızı san- mam, öbürlerinin fiatlan 15 franktan baş- lar, Başta matbuat müdürü Vedat Nedim ile arkadaşları olmak Üzere gazeteciler Suisse otelini tercih ettiler. Murahbas heye- timizin bizimle birlikte gelen müşavirleri de Montröpalasta kendileri için daha - ön- den tutulmuş olan dairelerin yolunu tuttu- lar, Hamalar da hemen içe koyuldular, bir taraftan d. — Siz gidiniz, eşyayı biz getiririz, di - yorlardı. Birer, ikişer kapının yolunu tuttuk, Yal- niz Asım Us bir türlü bavullarının yanın - dan aytılmak istemiyordu, kendisine hep birden teminat verildi, merak etme, de - ildi. Fakat muzip insanlar eksik değiller- dir. İçimizden biri çıkıp ta: — Muhakkak kaybolmaz, amma, bir le gidecek eşya, di bir otele gide - bilir, artık sabahleyin işin yoksa ara! de- mez mi? Asım bütün ısrarlarımıza rvağmen — taş merdivenleri geri çıktı. Artık çaresiz ha - malların başında nöbet bekliyecektir. * Şimdi biz büyük kapımın taş merdiven- leri önündeyiz. Ve etrahımıza bakıyoruz. Sokak fenerlerinden başka ışık, köşe ba - şında nöbet bekliyen polis ile iki şoför - den başka kimse yok. Muhiddinin tavsi - yesi hatırımıza geldi:, — Ufak para olmadığı için hamalın üce retini şoföre, şoförünkini atel — kapıcısına verdirteceğiz. Soruyoruz, ve anlıyoruz ki şoförle işi miz olmıyacaktır, çünkü otel Luise ( yon binasının tam karşısındadır. Caddeyi aşıyoruz. Kapah kapının zilini çekiyoruz yve açan gece nöbetçisine: — Bize birer oda veriniz, arkadan ge -« lecek olan hamalların ücretlerini de ödeyi- niz, diyoruz. Ve üç beş dakika sonra gö- rüyoruz ki bizim Asım yapayalnız. Fakat dudaklarında zoraki bir gülümseme ile o- telin kapısında gi üyor: — Hamal bir türlü başında nöbet bek- lememe müsaade etmedi, zar zor yürü « düm. Allah vere de bizim eşyalar — karış miya! Bu müddet zarfında otelin nöbetçisi iş- gal edeceğimiz odaların numaralarını, ip- tidat fiatlarını söylemiş, nihayet bavulla » mımız da birer ikişer sökün etmiye başla » mıiştir. * Tertemiz birer yatağa uzanıyorur. Sa- baha karşı biraz yıkanıyoruz ve uyanır u- yanmaz çalışmıya başlamak azmile uy « kuya dalıyoruz. 1936 Fransa güzellik kraliçesi müsa- bakası bitmiştir. Kraliçeliğe Matmazel Li- ne Lassalle büyük bir ekseriyetle seçilmiş- tir. Genç kız dünya güzellik müsabakasın- da memleketini temsil edecektir. TAKVİM HAZİRAN Rumt sene Arnbi sene 18352 25 186ö Huzir Resıni sene, — Haziran Bİ ı Yusü 12 PERŞEMBE BABAN çi y ea İ İRYAR D—TRebxulahırıg' D. 8 |2 5 | © |4 /2 | 2 |05 | oite |D — VAkşaml Yalsı | B. ıı.ı D. üğar L aedie