14 Haziran ——— Londra zabıtasına karşı 6 muharrir: 35 a &. Fü Bir itiraf Son Postanın telrikası :45 Yazan: Margery Allingham İngilterenin en tanınmış altı za- Bıta romancisı Margerg Alllagham Anthony Berkley, Freeman Villa Grofts, Father Ronald Knox, Do- rothy Sayers, Russell Thorndike kahramanları meçhul altı zabıta romanı yazıyor ve katillerin keşli- ni İngilterenin en maruf zabıta mü- fettişi «George Cornish> € bırakı- yorlar. Bunlardan dördünün eserleri- ni okudunuz. Polis müfettişi de fik- FİRi anlattı. Şimdi beşinci mü- harrir. Margerg Allinghamın eseri Başlamıştır. Bu eser bitince gene polis müfet- tişinin katili nasıl tayin ettiğini ken- di ağzından dinleyeceksiniz. — Ben gidersem, Luiz de gider! di- yor ve ilâve ediyordu: — Eski arkadaşının köprü altlarına tığınmasına razı olüyor musun? Buna tahammül edemiyeceğim mu- hakkaktı. Fakan Frankın köprü altma değil, sokak ortasında, kalmasına da aldırış etmezdim. Böyle bir hâdise vuku bulsaydı, Frank yine karısını istismar eder, —onu sokak — ortasında oturtur, Şarkı söyletir ve dilenir, sonra eline geçirdiği parayı da yine kendi yerdi. Fakat Luizin bu vaziyete düşmesini kat'iyyen istemediğim için ses çıkarmı- :nr, onlar da evimi işgal ediyorlar - . Zaman geçtikçe fenalaşıyor, bozuluyordu. Benim gibi yaşını başını almış ka- dınların sahnede çalışmalarına imkân kalmamıştı. Sonra Frankın evimde o- turması işlerimi büsbütün berbat edi- işler en bahso - rlü yalanlar atar, her - kesi kirletmek için elinden her geleni Yyapardı. Bu yüzden evime gelenler hiddetleniyor ve sinirleniyorlardı. Bu- Ha rağmen Luiz bu adamın bir hare - ketine müdahale etmiyor, bu adama haddini bildirmeyi aklından geçirmi - Yyordu. Luiz, bu adamın yüzünden bü- tün dostlarını kaybetmişti. Halbuki bunların içinde onu uzun bir zaman i- Zzaz edecek ,onun için her fedakârlığa katlanacak olanlar vardı. Yalnız bun- ların biri Franka tahammül edemiyor- du. Yalnız Luizin sıhhati yerinde idi. Bünyesi sanki demirdendi. Frank Lu- izi, azarlıyor, döğüyor, sinirlerini im » ha edecek her şeyi yapıyor, ve Luiz :unhnn hepsine mükavemet ediyor - u, Luize Frank aleyhinde bir şey söy- lemekten vaz geçmiştim. Çünkü onun bu adamı bırakmıyacağı muhakkaktı. Nihayet günün birinde genç Harry —— İstanbul Dörâüncü lcra IFeniı beni ziyarete geldi. Kendisini çoktanberi görmediğim hakle tanıdım. Çok iyi, uslu bir gençti. Oturup konuş- tuk. Onun anlatışından eski müzikholle- ri ihya etmek istediklerini ve bunun için Luizi çalıştırmak istediklerini an- latarak: — Bu bir fırsattır, dedi, hem de ha- kiki, kuvvetli bir fırsattır. Acaba Lor- dun yazdığı bütün şarkıları tekrar oku- yabilir mi? Anlattım: — Bir kere bu şarkılar Lord tarafın- dan değil Lorn tarafından yazıldı. — Adı Lorn idi demek? — Evet. —Bu şarkılar sizde bulunacak. Bu gün bunlara karşı büyük bir alâka u - yandı. Onun için bir pey vaad etme - mekle beraber mühim bir fırsat karşı- sında bulunduğumuz muhakkak, Yal- nız... Harry durakladı. Mütereddit oldu- ğu belli idi. Ben tereddüdünün sebebi- ni anlamakta geçikmedim. Sebebi Franktı. Bu adama adam demek c&iz değildi. Vahşi bir herifti. Harry kısa bir tereddütten sonra an- lattı: — Kocasından bahsedecektim. Sonra devam etti:. — Biz evvelâ Mançesterde bir tec- rübe yapacağız ve bu tecrübe on beş gün devam edecek. Luizin yalnız gel- mesini istiyorum. Bunu temin eder mi- #siniz ? — Çalışırım. —-Sonra bir ricam daha var. — Söyleyin. — Londrada çalıştığımız zaman ko- casının işimize karışmaması lâzımdır. | Fırsat çok müsaittir. Luizin bu fırsatı kaçırması için elinizden geleni yapı- nız. — Buna emin olabilirsiniz. Bu çocuğun babası bizim müdürü- müzdü. Kendisini mektebe devamın - danberi tanırım. Onun bugün bir ha- lâskâr gibi gelmesinden o kadar hoş - nut oldum ki boynuna sarıldım ve öp- tüm. Harry hemen kalktı, yukarı çıktı ve Luizle konuştuktan sonra çıkıp git - ti. Luiz bir saat sonra yanıma geldi. Son derece memnundu. Çalışacağını ve muvaffak olacağını söylüyordu. Ben fırsatı yakalıyarak anlattım: — Sen çalıştığın müddetçe Frankı merak etme. Ona ben bakarım! Fakat bu sözler onun bütün neş'e- sini izale etti: — Nasıl olur, dedi. Frank ta benimle Ülk sokak 37 No, lu hanede beraber gidecek. Gayet uslu davrana- cağına söz verdi. (Arkası var) Memurluğundan : Bir borçtan dolayı mahcuz olup paraya çevrilmesine karar veri- len beş parçadan mürekkep ve bir orta masasını havi ve üstü mer- merli büyük bir aynadan ibaret yaldızlı ve sarı renkli oda takımı, bir piyano ve beş parçadan mürekkep pembe renkli oda takımı bir hylîorlımııııveüçpırudın mürekkep bir oda takımı ve bir Üzeri mermer masa, bir ayaklı singer dikiş makinesi, bir aynalı do- lap bir ceviz karyola. bir üstü mermeli ve aynalı lavabo, bir açık renk oda halısı bir beş gözlü aynalı dolap, yine bir adet piyano, bir fistü mermerli konsol 23.6.36 tarihine rastlayan Salı günü saat on da Kuzguncukta Paşa limanı caddesinde 111 numaralı hanede açık art- tırma ile satılacaktır. İsteklilerin o gün mahallinde bulunacak memu- Tuna müracaatları ilân olunur. (375) ; İstanbul Değeri Lira Kr. 1995 - 00 - Pey parası Lira Kr. 149 63 Arsa ÇenberlitaştağiMolla Fenari mahallesinde Nuruosmaniye caddesinde eski 24 yeni 22 numaralı ve 332,50 metre murabbamdaki Molla Fenari Camii arasasının tamamı 15 gün müddetle açik arttırmaya çıkarılmıştır. ü 29/6/936 Pazartesi günü saat 15de İstanbul Vakıflar Başmü- dürlüğü binasında toplanan Komisyonda yapılacaktır. İsteklilerin mah- nni Va gelmeleri. kalemine (3295) —| SON POSTA Bu Akşamki Program İSTANBUL 12.30: Muhtelif eserler ve Halk musi - kisi (plâk); 18: Dans musikisi (plâk) ; 18,30: «Ambasaadörn gazinosundan na- kil, Dans ve Varyeta musikisi; 19,45: Ha- berler; 20: Muhtelif salolar (plâk); 20,30: Srüdyo orkestralan; 21: Eminönü Halke- vi gösterit kolu ve son haberler. Saat 22 den sonra Anadolu ajansının gazetelere mahsus bavadis servisi verile- cektir. BÜKREŞ 18: Orkestraz — 19,20: Askerf bando; 20,20: Konlerans; 20,40: Radulesko sesli kuarteti; 21.15: Konferans; 21,30: Zie - rer'in «LANDSTREİCHER» adlı opereti. VARŞOVA 19,20: aHonolululu Kuzen» adlı Küne- kenin opereti; 20,55: Koro konseri; 21,25: Muhtelif; Eğlenceli neşriyat; — 23,20: Hafif musiki ve dans, MOSKOVA 18,30: İsteğe göte konser; 20: Tiflisten konser nakli; 22: Yabancı dillerle neşriyat. VİYANA 20,15: Gitar musikisi; 20,30: Hafif mu- sikiş 2l: Radyo piyesi; — 23: Haberler; 23,25: Reportaj (plâk üzerinden nakil); 24,05: Danı. PRAG 18,35: J. Strauss'un «Dans Spitzenbuch der Königin» opereti; 21,05: Bohemya şar- kıları (koro, arkestra); 21,30: Skeç (lirik) 22: Çek filârmonisi; 23,45: Örkestra. 15/Haziran/Pazartesi İSTANBUL 18: Sahne musikisi (plâk); ler; 19,15: Muühtelif plâkla: va Kurumu namına konferana: Tayyareci Nuri Kızılkanad tarafından; 20: Halk mu- nikisi (plâk): 20,30: Stüdyo orkestraları; 21,30: Son haberler. Sant 22 den sonra Anadolu Ajansı'nın gazetelere mahsus havadis servisi verile » cektir. İlân & inci İcra Momurluğundan: Kadıköyünde Moda caddesinde üzer- iken elyevm ikametgâhı meçhul bualunan Haticeye. Maşuk Ziyanın dükkân kirasından mü- tevellit alacağı olan doksan sekiz lira 50 kuruşun temini tahsili için Beyoğlu — sulh hukuk hâkimliğinden istihsal eylediği ZG,’. 5/936 tarih ve 36/86 No. lu ihtiyati haciz karan üzerine dairemizin 36/1573 No. İııl dosyası ile Beyoğlunda Kul Oğlu sokağında Alyon Geçidi 4 sayılı kagir hane ve altın- daki pastacı fırınındaki — hissenin üzerine ihtiyaten haciz konulmuştur. İcra ve iflân kanunun 264 üncü maddesine tevfikan ta- kipte bulunan alacaklı tarafından ikamet- gühınıza gönderilen ihtiyatı haciz karar su- retile ödeme emrinin arkasına verilen meş- rühatta — ikametgâhınızi — terkettiğiniz. ve yeni ikametgâhınızında meçhul bulunduğu anlaşılmıştır. Dairemizce gerek ihtiyatı ha- ciz kararının ve gerekse ödeme emrinin bir ay müddet ile ilânen tebliğine karaş ve- rilmiş olduğundan tarihten bir ay zarfında dairemize müracaat ederek borcu ödeme- niz lâzımdır. Borcu ödeme, borcun tema- mıni veya bir kısmına veyâhut alacaklının takibat icrası hakkına bir itirazınız. varsa yine bu müddet içinde yazı ile veya şifahen bildirmeniz bildirmediğiniz. ve bu müddet çinde mal beyanında bulunmadığınız tak- dirde hapisle tazyik olunacağınız gibi yan- lış beyanda bulunduğunuz halde pahisle cezalandırılacağınız borcu ödeme veya iti- Yaz etmetzseniz ihtiyatı haczin icrai hacze inkılâp edeceği ve cebri — icraya tevessül elunacağı ödeme ve haczi ihtiyatı karar su« retinin tebliği makamına kaim olmak üzere ilân olunur. (654) öıya SAFİYE PANORAM LK Hikâye | Sayfa 9 Taş Bebek aA A a T L a Tlime Genç kız, elindeki küğıtları direktöre uzatlı: — Bunlar Ergani madeni faturaları e * Ragıp Şevki fendim. Tetkik buyurunuz da bugün por - taya verelim!.. Ahmet Muhtar, oturduğu geniş koltuk- tan genç memura dikkatle bakıyordu. A- man Yarabbi, bu sima ona ne kadar âşina bir sima idi. Göz altlarındaki gölgeler, çu- kura batmış gibi duran yanaklar ve elma- çık kemiklerile bu genç kız, sanki çok ta - mıdığı, her gün görüştüğü bir insandı. Yak miz dimağına saplanmış olan © eski hayal | ile, bu genç kız arasında tek bir fark var- dı: Eakisi küçük ve zayıftı. Bu genç kız u- zamış ve etlenmişti. Ahmet Muhtarın da- lışını gören direktör, genç kız dışarı çık - tıktan sonra sordu: — Kuzum, ne oluyorsun?. Bizim mu- haberat şefine neden öyle dikkatle bakı » yordun?. Ha, yoksa.. Seni kurt seni... Ahmet Muhtar, kafasını saran bu derin dalgınlıktan kurtulamıyarak sordu: — Bu genç kız kimdir Allah aşkına?. Bana o kadar tanıdık bir sima görünüyor ki.. Daha dün kendisile konuşmuş gibi - yim.. — İyi bir kızcağızdır. Şirketin hemen hemen demirbaşı. Üç senedir çalşıyor. Dehşetli zeki bir kere. Sonra mütevazi, şefe kat, temiz kalblilik hep bu kızda toplan- mıştir, Sonradan düşmüş asil bir ailenin kızı. Yalnız bir annesi var.. Üç sene evvel şirkete girdiği zaman giyecek bir siyah ön- lüğünden başka bir şeyi yoktu. Bugün 200 lira maaş alır ve şirket daima ona medyu- nu şükrandır. | Ahmet Muhtar taş merdivenleri inerken birdenbire durdu: Ne tuhafl.. Eğer o ise ne “İtuhalfi. Demek insanlar bu kadar az deği- | Dokuz sene evvel bir kış akşamı eve | girlerdi. dönüyordu. Beyazıt meydanına gelince bir r altında durdu ve rüzgârdan sakınmak | için kibritini paltosunun yal we avuç içlerine saklıyarak bi tı. Hafif hafit halaşmış, dük ğa başlamış arkasından, — Beyamca!.. ı arasına sigara yak « ğıyordu. Sokaklar ten- lar yavaş yavaş kapanma- denüz bir kaç adım atmışken ik, ince bir çocuk sesi işitti: Döndü ve bir duvar dibine sığınmış gi- bi duran, siyah gür saçlı, zayıf bir kız ço« cuğile göz göze geldi. Küçüğün yüzü kı -« zarmış gibiydi. Göz altları mosmordu ve beyaz yanaklları üzerinde kıvtık iki çu - kur kâsıl olmuştu. Ahmet Muhtar bir kaç adım yaklaşarak dikkatle baktı. Küçük, in- ce uzun parmaklı ellerinde tuttuğu büyü - cek bir taş bebeği uzatıyordu: — Beyamca, ben bebeğimi satıyorum, alır mısiniz?.. » Genç adam, küçüğün gözleri içindeki an- laşılmaz tenklere, karışık aşıklara bakarak sordu: — Bebeğini, şeker almak için mi satı - yorsun yavrum?.. — Şey... Evet... Hayır... Şeker mi?.. Hım!.. Hayır ekmek alacağımi.. Ahmet Muhtar cebinden çıkardığı li « rayı, küçük kız çocuğuna verirken düşü - nüyorda: Bu kız, evindeki açlığı gider - mek için herkesten çok sevdiği bebeleri - ni feda ediyor. Ne fenat.. Kim bilir, bu gile nasıl bir dertle kıvranıyor, bu küçük kim bilir o hassas kalbile için için nasıl ağ- hyor?.. Aradan bir kaç gün geçmişti. Ahmet Mubhtarın kafasında hep bu küçük kız ço- cuğunun, içi acı ile buğulanan gözleri ya- gıyordu. Bir akşam ayni yerden geçerken gene ocunla karşılaştı Bu defa küçüğün #linde bol şalvarlı, tül başörtülü bir kâylü ahr mısınız? du. Artık muhaberat şefi Maide ile se 4 Tâmlaşmağa da başlamışlardı. Bir gün di 4 rektör, Ahmet Muhtara gülerek takıldı: — Azizim, bu son aylarda bana fazla düşkün olmağa başladın?.. Baksana, gün saat demiyor, beni görmeğe geliyorsun?, Fakat kazın ayağı hiç te öyle değile ben « ziyor. Sen galiba bana değil, bizim şef4 tutkunsun!.. Yooo, itiraz etme, bilirim, an- larım. Baksana bana, bende aldanacak gö var mı?. Sen bizim küçüğü seviyorsun. Eh, ne yapalım?.. Allah ziyadesini — versinl. Yalnız sizi adamakıllı tanıştırmak için bir şey düşündüm. Maidenin yarın akşam şir « ket arkadaşlarına bir ziyafeti var. Beni da çağırdı. Bermutat gidemiyecektim amma, gel gelelim ki, senin sevdan işi değiştiri yor. Maideye bir şartla, seni de berabex g sen kızcağızın gözleri nasıl parladı. Cali ba onda da bir şeyler var amma... Güna ha boynuna artık!.. * Gece yarısı olmuştu. Şirket arkadaşları" dönüyorlardı. Şirket müdürü Hüseyin Av« ni, kapiönünde durdu: — Muhtar, ben bir yere kadar gidece- gim. Yalnız gitmem Tâzim. Şöyle — yarımt esatlik bir iş.. Sen beni burada bekle, gelir, seni alırım, gideriz olmaz mı?. dedi. Apartıman boşalmıştı. Ahmet — Muhtat kendisini Maide ile yalnız bulunca, âdeta şaşırdı. Demek, bu kızdan çekinmiyordu. O halde?. Hüseyin Avninin Hakkı mı vare, dı?.. Maideyi seviyor muydu?. Kazşılıklı — oturmuş, lnıwımuyoılııdı.l Ahmet Muhtar birdenbire ayağa kalkı ve karşı piyano üzerinde duran büyük kutuyu aldı: — Müsaade eder misiniz?.. Sizin — için bir şeyler getirmiştim. Fakat eminim ki, sizce kıymeti bir dünyaya bile değişilmet şeyler.. Bakınız, açıyorum. Ve kutunun kapağını yavaşça açarak, genç kızın yüzüne baktı. Maide birdenbire kesik bir sesle: — Bebeklerim!.. diye bağırdı. Sonra göz göze uzun uzun — bakıştılar, Ahmet Muhter genç kızın küçük ellerini aa vuçları içine almıştı: — Ben bu taş bebekleri ve © küçük ku zı hâlü seviyorum, görüyorsunuz ya?. O, küçük beni, bu, büyük genç kıza bağladı!. diye mırıldanıyordu. İ JUVANTiN KANZUK Saç boyaları sek gartile, geleceğimi söyledim. Göre ” |uğruyor, bir saat, iki behek vardı “Küçük boynunu — bükmüş, sanki daha çok zayıflamıştı. Genç adam bebeği alırken iğildi: Bunları hep ekmek almak için mi satıyorsun kızım!.. — Evet... Hep... Ekmek almak için!.. Böylece hemen iki günde bir küçük bir | oyuncak getirdi ve Ahmet Muhtar da bu | oyuncakları satın aldı. Fakat bir hafta son- Ta küçük kız görünmez ol”. Ahmet Muh- tar bazı akşamlar ayni yerde, Tüzgür ve yağmur altında hep bu küçüğü — bekledi. Fakat küçük gelmedi. Bir ay geçince Ah- met Muhtar: l — Zavallının satacak taş bebeği kalma- | dıl, *dedi. Kumral ve siyah olarak sabil ve tabil renk verir. Tor ve yıkan- makla çıkmaz. Yegâne zararsız ve tanınmış sihhli saç boyasıdır. İNGİLİZ KANZUK ECZANESİ Beyoğlu - İstanbul * Ahmet Müuhtar şirketten ayrılmıyordu. | Sabahları, öğle üstleri, akşamları şirkete | saat içeride kalıyor - , Go