14 Haziran 1936 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 10

Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.

Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

10 Sayfn - SÖON POSTA OLUM MANGAS | “Son Posta ,, nın tefrikası: 109 Yazan A. R. Cemilin sesi gürledi: — Rıza!,. Nâsır Mebhüt'un derisini sen yüzeceksin... — Fena akıl değil... Haydi bu işi de yaptık. Sonra ne olacak?.. — Nâsır Mebhütun kalesi civarında bir şekavet vak'ası olacak. Siz de ta - kip için oraya benim takımımdan müf- reze göndereceksiniz. Bu müfrezenin başında gitmem için de bana emir ve- receksiniz. - Kumandan, ellerini masaya daya - — miş; dik dik Cemile bakmış.. hayreti- nin derecesini gösteren bir sesle ba - girmıştı: — Nâsır Mebhütun kalesi civarına mı?.. Hem de küçük bir müfreze... Oğlum!. Sen, ne söylüyorsun. Biz; koca alay, burada bekliyoruz da; ol - duğumuz yerden o tarafa doğru bir ar- şin bile ilerleyemiyoruz. ) — Her halde ilerlemek istemiyor - — gunuz, efendim... İcabederse, ordu - 1. nun şerefini muhafaza etmek için, — tarafa doğru ilerlemek değil; hiç şüp- ] hesiz ki kaleye hücum bile edebilirsi- hiz, zannederim. .j — Ona ne şüphe... —— mandanının, müteaddit Fakat, ordu ku- emirleri var. !ğ Aman, Nâsır Mebhütla bir hâdise çı -| | karmayın, diyorlar da, bir daha demi - — yorlar. B , — Bügüne kadar. böyle emirler ve- O yilebilirdi. Fakat, madem ki artık meş- — ruütiyet ilân edilmiştir. Bundan sonra, emirlerin şekli de değişecektir. w Kumandan, başını pencereden tara- ' ra çevirdi.. bir kaç dakika, uzun ve kır bıyıklarını çekiştirdi. Sonra, tekrar Ce- mile dönerek: — Pek âlâ.. farzet ki, bunu da yap- tık. bundan maksadın ne?.. — Efendim!.. Bir kumandan gibi değil; bir baba gibi size itiraf edeyim ki, bu adamla benim aramda görüle- cek bir hesap var... Bu adamı öldür- rnek için, San'adan firar ettim. Buraya — kadar geldim. Bir hile kullanarak 0- nun yanına kadar girdim. Fakat taliim müsaade etmedi. Savurduğum hançer, — onun göğsündeki zırhı delemedi. O za- — man onun eline düştüm. Az kalsın, bir — kaç saat evvel de, şerefsiz bir surette ölüyordum... Şimdi, bu hesabı tekrar onunla görmeğe gideceğim. Fakat bu sefer emin olunuz ki... — Kumandan, Cemilin sözünü kesti. Elini, mülâzim İhsanın elinin üstüme koyarak: — Azizim İhsan Efendi... Senin ar- — kadaş, hakikaten yamanmış.. Dediğin O gibi, ele avuca sığmaz bir afacanmış... Sen, ne dersin, bu işe?.. Dedi. — — Mülâzım İhsan, evvelâ Cemile ve — gonra kumandana bakarak cevap ver- — Efendiml.. Biraz evvel, size ar- zetmiştim. Cemil dediğini yapar... Za- ten siz de biliyorsunuz ki, bu Nâsır Mebhüt, nasıl olsa, bugün yarın başı- — miza bir iş çıkaracak. İyisi mi, biz on- — dan daha atik davransak... Bir bahane ile bir baskın yapsak. — Hani.. Hiç fena olmaz... Olmaz “amma...Malüm ya, askerlik... Ordu- dan bir emir alsak... O zaman... Bu seferde Cemil kumandanın sö- Ozünü kesti: — Kumandan Beyl.. emirlerile.. gürültü, patırdı ile., Bö- lükler taburlar sevketmekle olmaz... Olur amma, lüzumundan fazla kan dökülür. Bu hususta benim bir çok — tecrübelerim olduğunu İhsan efendi bilir... Siz bana müsaade edin. Ben; bir manga ile gideyim.. Bu, bana kâfi.. k — Bir manga ile mi?. — — Evet.. Bir manga ile.. Demin be- — ni kurşuna dizecek olan manga ile.. —Ölüm mangasile... Cemil kumandanı güç hal ile ikna “ettikten sonra, Nâsır Mebhütun kale- * / sine gıtmek için ortalığın kararmasını kliyor.. Kaç sundenbcr;, yumuşnk -<| Bu iş; ordu bir yatak yüzü görmemiş olan vücu- dünün yorgunluğunu, mülâzim İhsa- nın karyolasına uzanmış; orada din- lendiriyordu. Mülâzım İhsan, elinde bir kâğıtla odadan içeri girmiş: — Makine başında muhabere ettim, Cemil. Gelen cvabı, al oku. Demişti. Cemil, yerinden fırlamış. Kâgıdı al- mış. Şu satırları okumağa başlamıştı: ( Tüccar Seyit İbrahim Efendiyi bu- raya celbettim. Bizzat görüştüm. Bir hafta evvel sizin tarafa gitmiş olan yol- cunun, avdet edip etmediğini sordum. Henüz avdet etmedi. Bizde meraktan büyük endişeler içindeyiz; dedi. ... Mülâzim Cemil Efendinin, alay mer- kezinde olduğuna pek sevindi. Yolcu hakkında, endişesini izale edecek bir o |cevap beklediğini söyledi. Haber alınır alınmaz derhal şifre ile malümat veril- Ordu —erkânıharbiye mülhakı yüzbaşı Salâhaddin Cemilin rengi, mosmor kesildi... Mülâzim İhsanın yüzüne uzun nazar-| larla bakarak: — İhsan!.. Derhal hareket etmeli- yim. Artık bu, kat'i bir zaruret haline geldi. Yalnız senden bir şey rica ede- ceğim. Benimle beraber gelecek olan manga efradını teker teker yola çıkar.. Kaleye gidecek yol üzerinde, gizli bir içtima noktası tayin et. Orada beni beklesinler. ben, artık bir dakika bile kalamam. Dedi. Cemilin bu sözlerinde o kadar bü- yük bir ciddiyet ve kat'iyet vardı ki; İhsan. — Pekiyi, Cemil. Demekten başka hiç bir söz söyliye- memişti. * Hapisaneden çıkarılan Riza, karşı- sında Salihi görür görmez, hemen boy- nuna sarılmış; — Halamın oğlu!.. Senin remmal efendi, hakikaten büyük bir sihirbaz- mış. Bu sabahki hali, sen de gördün. Bilmem ki, ne okudu üfledi de, ortalı- (ğı böyle biribirine kattı. Herhalde, be- nim hapisaneden çıkmama da onun se- bep olduğuna eminim... Yalnız, birşey öğrenmek isterim. Bu adam, hakika- ten bir remmal mi, yoksa, bir zabit mi?.. Çünkü, onu tevkif ederlerken, kulağıma böyle bir şey çalındı... Eğer zabit ise, ona yardım ettiğimden dola- yı; Seyyidinâ; Nâsır Mebhüt, benim derimi yüzer; içine de saman doldurur. Salih cevap verecekti. Fakat; ondan daha evvel, arkadan Cemilin” sesi, gürledi: — Rizal.. Nâsır Mebhütun derisini sen yüzeceksin ve onun İçine de, sen saman dolduracaksın... Artık - Nâsır Mebhât, hiç bir hükmü, hiç bir ehem- miyeti kalmıyan bir adamdan başka bir şey değildir. Rıza, bir adım geri fırlamış; Cemi- lin yüzüne baka kalmıştı. Sanki, hari- kulâde bir adam görüyor; harikulâde sözler işitiyormuş gibi hayrette kalmış- tı. Ve sonra, Salihe sokularak : — Ben, bu adamdan korkuyorum. Nâsır Mebhüta bile meydan okuyor. Diye mırıldanmıştı. Cemil, arkasında duran bir nefere dönmüş: — Ver şu adamın tüfeğini... Demişti... Tevkif edildiği zaman, elinden silâhını aldıran Rıza, artık bir | daha bu silâha kavuşacağını aklından bile geçirmediği için hayreti bir daha artmış; Cemilin ellerine sarılarak: — Artık senin her şeye kadir oldu- ğuna iman ediyorum. Bundan sonra, efendim sensin, (Arkası var) kat | BULMACA Haziran 14 - ÜB S AA e A B G Ö : | « | m İ “ Öldü mü, ürüldü | v Di Eski Osmanlı Velıahtı katledılmıştır. va Yazan: Ziya Şakir a — 40 — çığlık koyuvermişti. Çünkü, veliaht iş Her geceki gibi, selâmlık kapısının İsol kolunun dirsıîğineç yakın yerin d;: hi ğışl kapısıir;lî; aîllleı'inı.:!lıı bü’::k fğt;eîlel' sızan kanlar, yatağın içinde kızıl ve : ulunan iki eme ile nöbetçi r, İ i isti Pa? el araktslardi çı beyler, |korkunç bir leke teşkil etmişti. 1 — Çok çalışkan bir hayvan. 2 — O- nu ayıklar, lâhim, yapma. 3 — Rutubetli, zengin değil. 4 — İlâcin türkçesi, yılanın arapçası, yalamaktan emri hazır. 5 — A- rabistanda mukaddes bir şehir, önüne geç- me. 6 — Köpek, katram. 7 — Çocukların dili ile gezme. & — Kenar taraf, beyn, sız manasına gelir. 9 — Haya, oynak. 10 — Asmaktan emri hazır, işaretin — türkçesi, hamamlarda bulunur. 1İ — Kavunun eşi, bir ses. Yukarıdan aşağıya: | — Damların üstüne konur, beyaz. 2 — İşaret, kanun. 3 — Kabul etmeme, cemi edatı. 4 — Sen ve ben, üstüne ça - maşır asılır. 5 — Çil yavrusu gibi dağıl - manın firenkçesi, istifiham edatı. 6 — Ço- cukları korkutüurken — kullanılır - iki harfli manasız bir kelime, kaldırma, beyaz. 7 — Kondurma, bir erkek ismi. 8 — Mah, ho- rozun eşi. 9 — Oturma. 10 — Başa gi - yilir örme şey, eski âdetler. 11 — Dost - lar, Adalara işliyen vapurlar. Bulmacanın Halli : Soldan sağa: | — Tayyare. 2 — İtaat. 3 — Ma, tes- mi, 4 — Alâkadar, âb. 5 — Raşe, ile. 6 — Hiristo, beyit. 7 — İane. 8 — İcmal, eda. 9 — Ehli, ressam. lÜ — Amme., 11 — Anıt, dam. Yukarıdan aşağıya: t — Timarhane. 2 — Atalar, han. 3 — Ya, aşı, ill 4 — Yankesici. 5 — At, tam. 6 — Onarma. 7 — Efrat, elem. 8 —Er söt; 9 — Yaz, ip. ca. 10 — Mal, da. I1 — ÂAfiyet, âmâ. «Üzünüzü ve cildinizi tecrübe tahtasına Çe- virmeyiniz. yazıktır! Terkipleri meçhul krem, pudra ve tuvalet eşyalarının mübalâğalı ve halkı aldatan reklâmlarına aldanmayınız. Bu gibi tuvalet eşyası tedrici surette cil- dinizi bozar, buruşlurur ve bir kaç sene' sonra sizi tanınmıyacak surette çirkin- leştirir. En değerli, Türk, Alman ve Fransız kimya ve cildiye mütehassıs- larının son keşif ve formüllerine göre yapılan ve VENÜS markasını taşıyan krem, püdra, ruj. allık, rimel, sürme, tırnak cilâsı ve briyantin, emniyet ve itimadaâa şayan en yüksek ve temız. tuvalet eşyasıdır. Beyoğlunda: Tanınmış Karlman N. Tarika, Şark Merkez Itriyat ve Tuhafiye mağazalarında satılır. Deposu: Evliya Zade Nurettin Eren, İstanbul, Bahçekapı. Zonguldak Sulh Hukuk Hâkimliğinden: Zonğuldakta Ereğli şirketinde müstahdem iken ve İstanbul Fransız pastör hastaha- nesinde tedavi esnasında, 2/Şubat/936: tarihinde ölen ve Fransa hükümetine tâbi Langda doğmuş olan FANNY'nin oğlu bulunup Mulhouseda yukarı Rhinde 15/ Haziran/1871 tarihinde doğan (L&on BEYER SDORF) un Zonguldakta Ereğli şirketine ait ve ölenin ikametine tahsis edilen hanesindeki eşyayı menkulesi ya - zılarak bekletilmesi icap etmiyen kısmı bil- |müzayede satılıp geriye kalan eşyayı mah- fuz büulunmaktadır. Kanunu medeninin (534) cü maddesi mucibince ve tarifatı kanuniye dairesinde mirasçıların alacakları veraset ilâmile üç ay zarfında sıfatlarını beyan etmelerine ve bu müddet zarfında mahkemeye hiç bir müracaat vaki olmaz ve mirasçıların mev- cudiyeti sabit olmadığı takdirde miras se- bebi ile istihkak davası hakkı mahfuz kal- mak suretile terekenin hazineye intikal ede. ceği hususu ilân olunur. Veliaht, bunların önünden geçer - ken, mütadı hilâfına olarak hepsine göz gezdirmiş; gözü yaveri Fuat beye ilişir ilişmez: — Fuat bey!.. Gel, Demişti... Veliahtın harem dairesi- ne giderken yaverlerini yanına alması âdet olmadığı için Fuat bey, efendinin kendisine bir şey söyliyeceğini zannet- miş, beylerle beraber, veliahtı - takip eylemişti. Selâmlıkla harem dairesniin arasındaki 300 metrelik mesafe, ses - sizce geçilmişti. Harem dairesinin kapısı önünde, Beşir ağa beklemekte idi. Veliaht, hiç eylemişti. Selâmlıkla harem dairesinin kapısından girmişti. Fuat bey, kendi- sine bir emir verileceğini zannettiği İ- çin Beşir ağaya sokulmuş: — Beraber gelmemi emir buyurdu- lar. Acaba burada bekleyimmi?.. So- ruver. Demişti... Beşir ağa kapıdan içeri girmiş çıkmış.. telâşla: — Teşekkür ettiler... rahat etsin; buyurdular. Dedikten sonra, koşarak veliahtı ta- kip etmişti. Gitsin, isti - * Gece, tam bir sükünet içinde geç - mişti. Sarayın daimi usul ve âdeti vec- hile, veliahtın hususi hizmetine memur olan kalfalar - muayyen saatlerde bir- birlerini değiştirmek suretile - efendi- nin yatak odasının kapısında nöbet beklemişlerdi. Sabah nöbeti, veliahtın en emektar kalfası, Dilsaz kalfaya isa- bet etmişti. Veliaht, uyanır uyanmaz: — Kalfa!.. Çok karışık rüyalar gör- düm. İçimde bir sıkıntı var. Pencere - lerin birini aç.. sen de git, yat. Demişti... Dilsaz kalfa, veliahtın bu emrini ifa ederek bir kaç söz konuştuk- tan sonra, efendinin yatak odasına pek yakın olan kendi yatak odasına git - miş; yatağına girmişti. Aradan, yirmi dakika kadar bir za- man geçmişti. Uykuya henüz lâyıkile dalmamış olan Dilsaz kalfa, evvelâ ha- fif bir gürültü, ve sonra da bir inilti işitmişti. Derhal yatağından fırlıyarak veliahtın odasına gelmişti. Bir anda, hiç bir şey görememişti. Hattâ, çeki - lip gidecekti. Fakat o sırada, veliahtın tekrar inlediğini işitmiş; efendinin ba- yıldığını zannederek yatağının yanına gelmişti. O zaman birdenbire titre - mişti. Çünkü veliahtın çehresi değiş - miş, korkunç bir renk almıştı. ,Veliahtın üzerindeki yorgan, omuz başlarına kadar muntazam bir surette çekilmişti. Meydanda, hiç bir şey gö- rülmemekte idi. Dilsaz kalfa, efendisinin kalbini yoklamak için yorganı açar açmaz, bir -|Bu işi kim yaptı?.. Dilsaz kalfanın bu çığlığını en evvel - karşıki odada yatan, veliahtın dör - düncü refikası - Leman hanım efendi duymuş; ve derhal odaya koşmuştu. Bir iki saniye sonra da odanın içi, di- ger kadınlar ve kalfalarla dolmuştu. Leman hanım efendi ile Dilsaz kal- fa, efendilerinin üzerine atılmışlar; el- lerine geçen tülbentlerle veliahtın ko- lundaki yarayı bağlıyarak kanı dindir- mek için uğraşmaya başlamışlardı. Bu sırada diğer kalfalar ve kadınlar da ağ- layıp bağrışmaktalardı. Bu feryatlar, selâmlık — dairesinden işitilmişti. Nöbetçi beylerden biri, ya- ver Fuat beyin odasına koşarakt — Haremde bir bağrışma varl. Demişti... Bu sırada koşa koşa Be- + şir ağa da gelmiş: — Aman Fuat bey koş! Efendiye bir şey oldu!. Der demez, artık yaver Fuat bey ha- rem dairedine koşmak mecburiyetini hissetmişti. Fuat bey, harem dairesine yaklaştığı zaman, kafesleri paralıyan kalfalar: H — Yaver bey, koşunuz!. Efendimiz ölüyor!.. Diye feryat etmektelerdi. Kadınların bu yürek parçalıyan hıçkırık ve figan- ları arasında yaver Fuat beyle, nöbet- çi beylerden hafız İsmail Hakkı ve Şükrü beyler de yatak odasına girmiş- ler; gördükleri acıklı manzara karşı - sında titremişlerdi. 1 Dilsaz kalfa; efendisinin üstüne ka- panmış, kanı dindirmek için onun ya- ralı kolunu kavramıştı. Bu fecaate da- ha fazla tahammül edemiyen Leman hanım efemdi, düşmüş bayılmıştı... Gözleri kapalı olan veliahtın - rengi, bembeyazdı. Fuat bey, hemen veliahtın baş ucu- na atılmış; bir taraftan kanı dindir - | meye çalışırken, diğer taraftan da: — Ne oldunuz; efendi hazretleri. Diye sormaya başlamıştı. Veliaht, hafifçe gözlerini açmış. | renksiz ve kupkuru dudakları kıpırda: * mış: — Fuat beyl... Diye hitaba başlamış.. hattâ büyük bir güçlükle: —Hı... Diye; söylemek istediği kalimenir ilk hecesini söyleyebilmiş.. fakat bu kelimeyi ikmale muktedir olamıyarak, 1 üzerine baygınlık gelmiş; gözlerini ka- | paywermıştı | Veliaht, bu (Hı) heceııle başlıya - : rak ne söylemek istemişti?.. Her za - | man: — Hınzır Vahdeddin... | (Arkası var) R. ——— Ayrıca: 20.000, 12.000, HEMO rk Hava kurumu BÜYÜK PİYANGOSU Şimdiye kadar binlerce kişiyi zengin etmiştir. 3. ncü Keşide 11 Temmuz 936 dadır. Büyük ikramiye: 5 0 a 0 o o Liradır. 10.000 liralık (20.000) liralık bir mükâfat vardır... ikramiyelerle RRON Ameııyatsıı basurları tedavi eder tesiri kntidir eei a. . ı»_ Bad e D - ça t z e

Bu sayıdan diğer sayfalar: