ir sene içinde İ kişi sinemaya gitti! Sinemaya en meraklı millet İngilizler, en çok film yapan yer de Amerika. Sinemanın, dünyanın en muazzam sa- Rayii olduğunu söylemek hiç te mübalâğa seri değildir. Muhtelif sanayi kısımları içinde ve pek a2 zaman zarfında sinema kadar sür'atle inkişaf etmiş sanayi yoktur diyebiliriz. Bu yazıyı dikkatle okuyacak olan 4$en Posta karileri bu hususta pek kıymani fi- kirler edinmiş olacaklardır. Bir sene işinde, dünyada, sinemalara kaç kişi gidiyor? Bu müddet zarfında haş film gösterili Yor) Bütün dünyada kaş sinema salonu var- dı?... Biliyor musunuz?... i Dünyada tam 87,299 sinama salonu var- ir. Bu 87,299 sinema salonunda bir sene: de gösterilen filmlerin sayısı 1700 dür!... Yine bir sene zarfında bu 1700 bilmi gör- meğe gelen sayirsilerin sayısı on milyarl... Evet! On milyari... Bu on milyan İsişinin eksemalara birak- tıkları para ne kadardır biliyor musunuz? Tam 50,000.000.006 frank yani tak - riben: 400,000.000.000 kuruş yahut: 4.000.000.090 Türk Hiraml Sinema sanayiinin başında gelen mem- leket Birleşik Amerika oumhuriyetidir. Sessiz sinema zamanında - bu zaman pek te o kadar eski sayılamaz - yani 1928 sene- *inde Hollivud'da senede 00 adet bü » yük film gevsfimekte idil Bunlardan gayri olarak da, doküman - Foks film sanatkârlarından : Valler Conson geçtikçe daha fuzla nilmektedir ter, kamik vesaire kısı mevzulu filmlerin sayım 1,000 e yaklaşmakta idil Bu 800 Film sayesinde dünyanin her ta- Yahna Amerikan hars adamakıllı yayıl- Mağa başlamıştır. Bunu derhal ve lâkayeile takdir eden A- Merikan hükümeti, sinema ( sanayiini var kuvvetile korumağı ve inkişafı için her tirlü kolaylıkları göstermeğe başlamıştır. Amerikanın Hlmlerine karı duran üç Memleket çıkmıştır: I — Japonya 2 — Almanya 3 — Sovyet Rusya , Japonya: Film yapan memleketlerin i - Içinde ikinciliği kazanmıştır. Japonya her sene © yapılmakla olan (900) e yakın film srf Japon harsına ait #lmlerdir. Bu filmler yalnız Japonyada gösteril - > filmler yalnız Japonyada gösterilmekle miyor. Çine, Mançukoya, Koreye, Hin- tana, Hindiçiniye, vesair civar memle- lere akla hayret verecek derecelerde mü #erait içinde gönderilmektedir. Japonya, bu filmlerde çek hem pek çok ler beklemektedir. a: Almanyada senede 250-270 SON POSTA Sayfa 7 rare. mmm minen mak sa Güzelliği ve sanattaki kudreti nazarı dikkatı celbeden (Kolombia ) kum- panyasına mensnp sinema yıldızlarından: Jüdit Allen geçenlerde yapılan bir « Güzel ve tabil göz » müsabakasında birinelliği kazanmıştır Marlen Ditrih (Futbol ve Sinema...! Anal dik yeniden pek | Bir antrenör büyük bir hevesle çalış- mağa başladı Bir zamanlar Holivudu terkedeceği, artık sinema hayatından çekileceği söylenip durulan meşhur sinema yıldı. zı (Marlen Ditrih) hâlen Holvutta pek büyük bir şek içinde büyük bir film çevirmektedir. Bu filmin ismi (Allahın bahçesi) dir. Son terakkiyata göre tamamen renkli olarak çevrilecektir. Şimdiye kadar çevirmiş olduğu film- lerde pek büyük bir titizlik göstermiş olan (Marlen Ditrih), bilâkis bu film- de şayanı kayt derecede uysaldır. Herkesin sözünü dinlemektedir. Kimse ile görüşmeyen (Marlen) stüdyonun en küçük müstehdemi ile uzun uzadıya konuşmakta ve çevir - mekte olduğu film hakkındaki fikir- lerini sormaktadır. Herkes Marlenin bu şaşmaktadır. Sinema muhitleri bu fil- min bitmesine pek büyük bir sabırsız- lıkla intizarda bulunmaktadırlar. (Marlen Ditrih) ile bu filmde rol a- lan san'atkâr Şarl Buayedir. Meşhur Alman yıldızlarından An - tahavvülüne kadar film yapılmaktadır. Bunların büyük bir kısmı seçme eserler- dir. Almanyada sinema tekniği fevkalâde bir surette ilerlemiş ve ilerlemekte bulun- muştur. Sovyet Rusya: Sovyet Rusyada senede 120 - 135 film kadar yapılmaktadır. Sov yet Rusyada sinema sanayii verimli olma- ğa başlamak üzeredir. 1935 senesi o nihayetine kadar hemen münbasırın propaganda filmleri - yapan Sovyet film sanayii; her memleket halkını pek yakından alâkadar &debilecek beynel- ilel mahiyette Edinler çevirmeğe hazırlan. | yeni bir şey icat etti amma icadını kendi de beyenmedi Amerikada Darmut şehri futbol ta- kımı antrenörü yaptırmakta olduğu ekzersizleri daima filme çektirmektey- miş. Bilâhare bu filmi gayet yavaş çe- virtmek suretiyle sinemada göster - mekte ve her birinin hatası hakkında tavsiyelerde bulunmakta imiş. Güzel gibi görünen bu fikir bilâkis berbat bir netice vermistir. Oyunculardan bazıları, güzel oy - nadıklarını tahmin eyledikleri halde hakikat halde fena oynadıklarını gö- rünce inkisarı hayale kapılmışlar ve ertesi günü ekzersiz maçında büsbü - tün şaşırmışlardır. Diğer kısım oyuncular ise.. işi sine- macılığa dökmüşler ve güzel oynama- dan ziyade güzel ve fotojenik görün - meğe uğraşmışlardır. Bu neticeler üzerine, antrenör film aldırmaktan vaz geçmiştir. gela Saloker (Prenses Dağmar) adın- da büyük bir film çevirmek üzere Peşteye gitmiştir. ma maktadır. ie Sinemalara en çok giden millet hangisi- dir. Biliyor #musunuz?.. Sinemaya en çok giden millet, İngiliz milletidir. Hâzepi ediliniş: 1934 senasi zarfında İn- gilterede bulunan takriben 5000 sinema salonüna giden halkın sayası; (957,000,000) « balığ olmuş... O se ne zarfında bu sinemalara halk tarafından birakılan para 240,000,000 Türk Lirası - diri. o.T. saa ARTIK YAZABİLİRİM! — Abdülhamid nasıl kayboldu? Yazan: Ermel Talu ( Ercümend Ekrem) Çavuşun yedekte getirdiği ata N. aZatı akdesi hümayunlarının Yıldız «a- rayından mülfarekatle bazı hainler marife- tle bir semti meçhule kaldırılmış oldukla- rina dair Beyoğlunda müsirren bir şayia gikmiş ve bazı emareler de bu şayiayi te- yid eder mahiyette görülmüştür. Abdi memlâkü mülükânelerini bişuur kılacak mertebede dağidarı elem ve teessür eden| böyle bir hâdisenin inşallah bisslü esas ol- duğunu istibşar için bizzat süddei seniye - İerine iltica elinekten gayri çare bulama - dım. Zira otruflı o şahanelerinde bulunan gatlerden hiç biri kullarınca şayanı itimad değildir. Bendelerine yeniden hayat bah- şedecek olan iradeli seniyelerine Beyoğ - İunda komars kahvesinde kemâli ducretle N.. Bey bu metni okudu.. Bir daha o - hudu. Kâğıdı katladı, cebine koydu, gar- sona: — Ben şimdi geleceğim! Diyerek kahveden dışarıya çikti, Kaldırımların Üzerinden taşan karna » val merakhları, aralarını bir maskarann daha katılmış olduğunun farkında bile de- öillerdi. N.. Bey, doğruca Beyoğlu telgrafhane- sine gitti. Hünküra çekilecek telgrafların yalnız Beyoğlu ve Bakırköy telgrafhanele- rince kabul edilmekte olduğunu biliyordu. Kâğıdı, nöbetçi memura uzattı: — Şunu çekiniz! Hemen şimdi! , Memur N.. Beyi tanıyordu. Önünü ilik- ledi, fesini düzeltti, ayağa (o kalktı, kandilli bir temenna çaktı. — Baş üstüne bey efendi hazretleri! E- mir buyurursunuzl Fakat, kendisine uzatılan kâğıda şöy * le bir göz gezdirince, biçare memurun aklı başından gitti. Karşısındaki gerçekten de- lirmiş mi idi? Esrar veya bunun gibi her hangi bir zehirli münebbihin tesiri altın - da, kendinden geçip canını dişine, kellesi- ni koltuğuna mi almıştı? Telgraf makbuzunu kesip te, sahibine uzatırken elleri titriyordu. Maamafih, kat't emir almıştı: Padişaha hitabeden telgrafların meali her ne olur - sa olsun, mutlaka harfiyyen çekilecekti. N.. Bey telgrafhaneden çıktı ve tekrar Kafe Komerse geldi, oturdu. * Mabeyin başkâtibi Tahsin paşa - (galiba o tarihte, bey) » Yıldızdaki odasında ken- di kendine oturmuş, elinde tuttuğu anber tesbihle oynuyordu. İçeriye giren kavas kendisine bir telgraf uzattı, Başkâtip aldı, açtı, Telgraf parmaklarının ucunda,. ağa da, gözleri de açık kaldı. Kafasının içinde bir- denbire şuurunun döndüğünü hissetmiş, vücudu karıncalanmış, kanı çekilmişti. Bir iki dakika bu vaziyette kaldıktan sonra, nihayet kendine gelebildi. — Vey, habis!, Vay Mel'ün!. Vay ib - Bisl, diye mırıldandı. Şimdi, ne yapacak? Böyle bir cur - nalı nasıl hasır altı edebilirdi?, Etmedi : Padişaha götürüp te nasl okutacaktı?, El çırptı. Gelen hademesine: — Mösahiplerden birini çağır! dedi; be- nim için: «Rica ediyor..» de. Hademe çıkarken, arkasından yine ses- lendi: — Mabeyinci beylerden kim vaisa, o da zahmet cisini Bey redingot ve paltesiyle bindi — Peki, efendim! Beş dakika sonra başkâtip, ikinci mü « sahip ve mabeyinci Arif bey başbaşa ver- mipler, N.. beyin telgrafını arzedip etme © meyi müzakere ediyorlardı. Karar verdiler: Azzedilecekti, derhal! Zira, eğer hakikaten Beyoğlu mahafi - linde böyle bir Avrupa matbuatına akseder, oradan da bizim se - Hem de sayia varsa, bu faretler vasıtasile saraya bildirilir, o zaman da iş fenaya vanırdı. Bir de, curnal, telgraf seklinde, açık © larak verilmişti. Ve böylece. Beyoğlu ve Yıldız. telgrafhaneleri mealine müttali olmuşlardı Oradaki memurlar da ileride boşboğazlık edebilirlerdi. İyisi mi? Arzetmekteri başka çare yoktu. Başkâtip önünü ilikledi, hünkâr dairesini boyladı bunun * Kafe dü Komers'de, N.. bey, gözü saa- tinde, dokuz doğuruyordu. O aralık, ya- mına biri sokuluu da, kulak verse, yüreği nin hızlı hızlı çarpıntısını duyacaktı. Üstüste içtiği kahveler asubiyetini bün- bütün arttırmıştı. İskemlesinin üzerinde zer oturuyordu. Şaka değil! Oynadığı oyun çok tehlike- Ji idi. Bu işin neticesinde tantuna gitmek te vardı, yöze çıkmak ta. Derken, kahvenin önünde bir at durdu. Kapı ardina kadar açıldı. Lâcivert,ye kır mızı cepkenli bir hünkâr çavuşu gözüktü, — N.. bey kimdir? — Ben im! — 8izi mabeyni hürsayundan istiyorlar. Şimdi gitmeniz irade seniye iktizasdır! N.. bey ayağa kalkıp, temenna etti: — Fermanı hümayun başım üzerinel Buyurun, gidelim. Çavuşun, yedekte getirdiği ata N.. bey, tedingotu ve paltosile bindi. Yolda, ken- dinden geçmiş gibiydi. Zihninde bin fi korku, sevinç, düşünce çarpişıyordu. Ken» disini bekliyen acaba masl bir âkibeni? Yıldızdan, mesrur ve müreffeh evine mi dönecek, yoksa Tophane önünde demibil, idarsi mahsusanın «Nimetihuda» vapur le menfayı mı boylıyacaktı? Pangaltı, Nişantaşı, Ihlamur. o Yıldıza vardılar, Çavuş, resmi üniformasile, pasa- portluk vazifesini gördü. Koltuk kapının Bnünde attan inip içeriye girdiler. Mabeyin dairesinde, N.. bey, kendisini getiren gavuşun delâletile şifre kâtibi Kâ- mil beyin odasına isal edildi. Kümil bey kendisini karşıladı, oturttu, eline bir sigara tutuşturdu. — Zati şihâneye bir telgraf çekmişsi « niz.. dedi. N.. bey olanca azim ve metanetini top ladı: — Evetl cevabını verdi. — Şevketmeap efendimiz, bu telgraf - taki maruzatımaş tafsil ve izah etmenizi i- rsde buyurdular. N. bey pek küstahlaştı. — Bunu ancak huzuru şâhânelerinde i zah edebilirim, Başka hiç kimseye, bu bab- da tek kelime döyleyememi! — Bana da mı? — Hiç Zimseyel — Peki! Bu yolda ar*edeyi Siz bek- leyin burada, Kâmil bey gitti. Biraz sonra avdet edis yordu.