Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.
ARTIK YAZABİLİRİM! — Abdülhamid nasıl kayboldu? Yazan: Ermel Talu ( Ercümend Ekrem) —— Si PER 2 : - Bu zâtda onlardan, 1888 senesinde doğdum. Abdülhami - din istipdadı henüz kudürmamış, zulmü hâd mertebesini henüz bulmamıştı. Evlerde ufak, tefak toplantılar, saz â- lemleri, Boğaziçinde mehtap safaları, az çok serbestçe vukubuluyordu. Sünnet dü- ğünü yapmak için karakoldan izin almağa |, lüzum yoktu. Yeni başlıyan curnalcılığın karihası genişlememiş, şunun bunun oca - ğını söndürmeğe kadar işi vardırmamış - tı. Ben büyüdükçe istibdat ta arttı. Orta- hk sıkılaştı.. devir acaipleşti. Babamın evinde, muhitinde, (Ahvali â- | lam) e dair, her zaman serbestçe konuşu- | lurdu. Buraya gelip gidenler, memlekette |, hâkim olan mülevves havanın kirletemediği kimselerdi. Boğaziçinde, İstinyede oturuyorduk. Şe- hirden uzak olmamız bize biraz daha hür nefes aldırıyordu. O zaman, vesaiti nakli- ye kıttı. Saatte üç, dört mil yapan vapura bugün Normandieye ve yahut ki Kvin Me- riye, bakar gibi bakıyorduk. Pazar kayık- ları Şirketihayriyenin yandan çarklı va - purlarına rekabet ediyorlardı. Telefonun adını bile işitmemiştik. En seri muhabere vasıtası, telgraftan sonra, vapur kama - rotlarile, pazar kayığı reislerine emanet e- dilarek gönderilen mektuplardı, Akşam, gün kavuştuktan sonra, şehrin Boğazla mu- vasalası kesilirdi. Arkadan, dağdan, de - ğil geceleyin, gündüz bile geçmek tehlikeli idi. Haydutlar mutlaka yolunuzu, bazan da sizi keserlerdi. İşte bu sebeplerden dolayı, padişahın ve avenesinin şerlerinden ihtiraz edenler: «Âteşi süzan!» fehvasınca, Boğazın yu- karı taraflarına, karşı Çamlıcaya, Kur - büssultan, Kızıltoprak ve Erenköy taraf- larına gider, yerleşirlerdi. Biz de, İstinyede, vapur iskelesinin bi - tişiğinde hâlâ mevcut beyaz yalıyı yazlı, kışlı mekân edinmiştik. Birbirinden halük, temiz komşularımız vardı. Uncu Mehmet Efendi, şürayi dev - let azasından Besim Bay, dahiliye evrak müdürü Ali Haydar Bey, Faik Bey, Azmi Bey, Sultan Muradın mabeyincilerinden » yüzünün taravet ve penbeliğinden kina- ye - Gül Tevfik Bey ve daha da başkala- Z. »e Bunlar, ekseri geceler babamın etrafın- da toplanırlardı. Yalıya, uzak yerlerden de gelip yatıya kalanlar olurdu. Bu misafir - lerin içinde piyanist Devlet efendi gi - bi, kemani Tatyos gibi, udi Âfet gibi yük- sek sanatkârlar da vardı. ; Tevfik Fikret, şair ve girifzen Rahmi, İsmail Safa, Uşakizade Halid Ziya,, Meh- met Rauf, Hüseyin Cahit, Cenab gibi yük- sek simaları da orada, bizim yalıda gördüm ve tanıidım. ) Bu zevatın hepsi de hür fikirli üstadla- rının meclisinde serbestçe konuşurlar, has- bıhal ederler, günün hâdiselerini tenkit ve- ya tehzil ederlerdi. Ben, küçük çocuk, bu «can sohbetleri» ni, kulak kesilir, dinlerdim. Bu suretle pek çok şeyler işittim. Tazecik dimağım bir gramofon plâğı hassasiyetile bunları zapt ve bugüne kadar muhafaza etti. Aradan geçen zaman bittabi bü hatı - raları ince bir sis tabakasile örttü. Bazıla- sayılı hafiyelerden.... ezip mahveylediği bu bir -kışım _hatırı'tı ıkurtaramadım. Fakat bazıları her şeye rağ- men yaşadı. Ve bunları, - sonradan duüy- duklarımı ve bizzat gördüklerimi de- ilâ- ve '&derek - neştetmek için zaman ve fır- sat kolladım. Cumhuriyet rejiminin feyyaz güneşi doğ- makla bu zaman gelmişti. Fakat, bu sefer de ben müharrirlik mesleğinden uzak bu- lunuyordüm. Bir kaç yıl da böyle geçti.. | Nihayet, geçenlerde, hatırlıyabildiğim vak'alardan birini Son Posta idarehanesin- |de arkadaşlara hikâye ettiğim sırada: — Yahu! dediler. Bunları sen yazsan, al Ve işte bu teklif ve teşvik üzerine: 0 Eğyet, artık yazabilirim! dim. j Bu yazılarımdaki tek bir husüsiyeti 15- rarla kaydedeceğim: Hepsi'de olmuş hâdiselere istinat eder. Bel- ra, elimde notlarım yoktur. Şahısların da, kimseyi gücendirmemek için, bazan yal- nız isimlerinin ilk harflerini koyacağım, yahut ki o isimlerini büsbütün değiştire - ceğim. zur görmelerini dilerim. * Abdülhamid nasıl kayboldu? vuruyor. Yıllardan 1315,:16, filân.. Bütün Beyoğlu halkı, bu şiddetli so - ğuğa rağmen, karnaval münasebetile so - kaklara dökülmüş, (Caddei kebir) den sel gibi akıyor. ; Odeon tiyatrosunda, Konkordiya'da ba- lo var. Maskaralar, kapıların önünde bir- birlerini kırıyorlar. Halk bunları seyret - _'mek. yahut ki bir fırsatını bulup balo ve- rilen bu yerlere sokulmak için hep o ci - varda tekâsüf etmiş. h3 Sponekte, iki İtalyan kardeşin ve Pap- pinin bakkal dükkânlarında bir kaç ak - yorlar. Kahveler tenha. Lüksemburgda ber - ,mutat, kumarbazlarla bilârdoculardan baş- ka kimse yok. ,deki Kafe dö Komers'de, içerilek bir ma- tek müşteri var. Arkasında redingot, bu- nun üzerinde arabacı biçimi, kıvırcık bir ,palto, başında kırmızı bir fes var. Kirmı- zı fes, sahibinin «mabeyni hümayunu ce - nabı mülükâne» ye mensubiyetini, «ben - de eder. ; “Bu zat ta «onlar» dan.. Sayılı hafiye - lerdendir. İsmi N.. dur. Kendisi şürayi dev- Tet azayi kiramındandır. Kısa günde, sa - raya iki, üç jurnal takdim eder. Knri!ııfıı genâştir. Hünkârm vehmini istisinşı için neler uydurur, neler! Terfi ve tefeyyüz için bu yolu bulmuştur. Abdülhamit, kendisine gösterenlere, keridi selâmeti için meşgul olan, yahut ki öyle görünenlere bol bol ih- san, rütbe, nişan dağıtır. Ahlâkı zayıf, se- ciyesi kıt olanlar arasında böylece teka- bet açmıştır. ş ; Bir dördüncü mecidi nişanı, bir gümüş kargı sadakat rı hafızamdan silindi. Bin türlü dağdağa —'Lifîîhır maâdalyası, bir saniye rütbesi, bir 'nşı. hayat Wf inin, bir silindir gibi cemiyeti rü'ıı.ııt_ıiye azalığı için baba oğlu- ""Dedim ve bu hatıratı neşre karar ver - |. Hepsi de doğru.. |, ki tarihlerde, mahallerde yanılabilirim. Zi- | Okuyucularımdan, beni bu hususta ma- |, Kış. Buz gibi bir ayaz, ortalığı kasıp ka-|, şamcı son kadehlerini içip gitmeğe bakı -| Galatasaray mektebinin biraz. ilerisin -| sanın başına geçmiş, pis pis düşünen bir | degânı hazreti padişahiden» olduğunu ifa- | N POSTA” Finlândiyalılarla Son güreş 3-3 Berabere bitti Baştarafı | inci sayfada) On dakika ayakta denemelerle geçti. D:ırlınn Hüseyin altta, Finlândiyalı üstte çalışmağa başladılar. Devre bitti, son dört dakika için ayakta uğraşmağa başladılar. Nihayet sayı hesabile Hüseyin galip geldi. İkinci güreş 61 kilo Yaşar - Lanne (Grekoromen). Minder hakemi: Leino, yan hakemler, Saip, Seyfi Cenap. " Oyun sert ve süratli başladı. İlk devre karşılıklı hücumlarla ayakta geçti. Bera - bere kaldılar. Finlândiyalı alta, Yaşar üste çalışmağa başladılar. Ayni şekilde Fin - lândiyalı üste çıktı. Minderde iyi bir gü- reşçi olmaktan ziyade bir kavgacı gibi ha- reket eden Yaşar lüzumsuz favuller, bir çok hatalar yaptı. Fazla sertti. Neticede hükmen mağlüp oldu. 66 kilo: Sadık - Ranta (Serbest güreş). Minder hakemi: Seyfi Cenap, yan ha - kemler: Leino, İsmail Hakkı. — İlk devre berabere geçti. İkinci devrede Sadık daha hâkim güreşmeğe başladı. Ve 12.22 dakikada tuşla galip geldi. Dördüncü güreş 72 kiloda Faik - Kakkoa (Serbest). Minder hakemi: Leino, yan hakemler: Sadullah, Seyfi. Hâkim bir güreş yapan Faik üstte çalı- şirken kolunu kaptırdı, düştüğü köprüden kendini kurtaramıyarak 5.16 dakikada tuş- la mağlüp oldu. 79 kilo: Ahmet - Veksten (Örekoru - men). Minder hakemi: Seyfi Cenap, yan ha - kemler: Leino, Sadullah. Birinci müsabaka olan serbest güreşte rakibini 47 saniye gibi çok kısa bir za - manda mağlüp eden Ahmet alafranga gü- reşte hayli uğraşmağa mecbur kaldı. Bir kaç dakika içinde ayaktan yere inen birbirlerini düşerek ' pehlivanlar iki güzel oyunla tehlikeye düşürdüler. İlk on dakika berabere geçti. Ahmet alt- ta, Finlândiyalı üstte güreşe devam etti - ler. Ayni şekilde Ahmet üstte uğraşmağa başladı. Yirmi dakika mücadele ile geçen mü - sabaka neticesinde Ahmet sayı hesabile mağlüp oldu. Altıncı güreş Ağır siklet, Çoban Mehmet - Jarvinen (Grekorumen). “ Minder hakemi: Leino, yan hakemler: Sndullah. İsmail Hakkı. — İlk on dakikada Mehmet hâkim güreşti. Neticede bu hâkimiyeti devam ettiren Meh- met sayı hesabile galip geldi. Halter müsabakaları Güreş federasyonu tarafından idare e « 'di!er.ı halter (gülle) müsabakaları da dün 'gcc: Taksim stadyomunda yapıldı. Müsabakalara beş atlet iştirak etti. Ahmet 90 kilo, Mehmet 97 kilo, Or - han 90 kilo, Koço oğlu 105 kilo, Cemal de 105 kilo kaldı_rîlıılî.r_. nu, kayınbırader enişteyi, kardeş kardeşi Fizan çöllerine, Taif zindanlarına, Sinop kalesine göndertmeyi göze almaktadır. N.. Bey de, padişahın bu prensiplerin- den, ortalıktaki bu tehalükten istifade et- mektedir. Kendisi az çok tahsil görmüş, 7 HALKIN FİKRİ Sağdan yürümek mümkün olacakmı? (Temiz Bakkal) dük- kânı sahibi Bay İh- san: ' — Ben bu - işin tatbik sahasına geçebileceğini zannedtmiyorum, Sokıı_ - larımızın haline — bakınız. Bu sokaklarda halkın geç- jmesini temin edecek yer- zim sokaklar Avrupa s0- kakları gibi birbirine mü- vazi değildir. Arap saçı gübidir. Avrüpadal geçit yerleri yaparlar ve hal - kın sağdan gitmesini te- min ederler. Amma biz - de yapamazlar. Buna an- cak bir türlü muvaffak olmak kabildir. O da an- cak halkı alıştırmak , için her köşe başına bir me- mur konularak... Tabii bunun da mümkün ola - bileceğini tahmin etmez- siniz yal.. Önüun için bu kararın tatbikinde muvaf- fak olunabileceğini ben hiç ummuyorum. ) Yük arabacısı Bay İs- mail: — Elbet te iyi.. Esa - sön (Biz axrabalar har 2a- man sağdan — gidiyoruz. Yaya gidenler de bizim gibi yapsınlar. Onlar da Bunda olabileceğine sağdan gitsinler. bir güçlük ben inanmıyorum. — Yal - nız halkın alışması lâ - zım... Fakat kuzum siz bana bunu niye soruyor - bir ceza mı var?.. Vallâhi biz sunuz?.. Yoksa gene hep sağdan gidiyoruz. ler nasıl temin edilir. Bi -| B elediye halkın sokaklarda sağdan yürümesini sokaklarda ne dereceye kadar ka bili tatbik olduğu hakkında halkın fikrini sorduk. Aldığımız cevapları aşağıya ya zıyoruz: 1920 numaralı taksi şo- förü Bay Osman: — Türkiye — dahilinde hiç bir şehir yoktur ki so - kaklarında halkın sağdan gitmesini temin edebilelim. Balıkpazarı caddesinde bü- tün halkın sağdan ve yaya kaldınmı:ıdıı_ı (IHD) yü - rümesine imkân var mıdır? Beyazıt meydanında da öyle yerler var. Belediyeden bir heyet Avrupaya gitmiş, Avrupa şehirlerinde bu — seyrüse - fer işlerini görmüş... Âlâ... Ali amma... Hani bizim Avrupa şehirlerindeki kırk metrelik caddelerimiz? En geniş yol bizde on metre, genişçeleri altışar metre. Bu yollardan hem tram - vay, hem ötomobil, hem de halk geçiyor. Bence ev- velâ sokakları genişletmeli, sonra halkı sağdan yürüt - meli. Seyyar satıcı Bay Meh- melt: — Halkın sağdan git - mesi bizim sokaklarda ka- bil değildir. Çünkü öyle so- kaklar vardır ki, Onlar - da yaya kaldırımı yoktur bile, Olanlarda da pek dar- dır. Ben bu sırtımdaki kü- femle kendi hesabıma yao - |lun neresini müsait bulur - sam o tarafından gitmek Sağ - dan yürümek şöyle dursun, mecburiyetindeyim, bazan arkamdaki şu yükle sokağın değil, kendimin sağını, solunu bile şaşırı - yorum. İne muhakkak geçilmek is- emretti.. Bu emrin bizim taksi 1754 numaralı şoförü Bay İbrahim E- tem: j — Sağdan gitmek el - bet te iyi amma bizim cad- delerimiz dar. Yaya kal - dırımları çizgi gibi. Halk sağdan yürümek mecbu - riyetinde kalınca elbet te kaldırımdan taşacak. He: le işlerin boşaldığı saat - te Beyoğlu caddesini bir göz önüne getiriniz. Ni - zamen, kanunen ne olur- sa olsun benim — bildiğim şey, arkasından otomo - bil gelince yayalar hangi taraf boş ise oraya ka - | î çar. Meselâ ben kendimi bu emir tatbik edildikten son- ra Galatasaraydan Tepe - başına doğru ilerliyor ta- savvur ediyorum da tüy- lerim diken diken oluyor. İşin kötüsü kalâkson kalk- t. Halk el kornalarını da dinlemiyor.; Rençper Bay K’âzını.- — Elbette çok iyi ol - du. Böylelikle kazaların da önüne geçilmiş olur. Fa - kat yalnız sağdan gitmek ile iş bitmez. Bir de dara- cık kaldırımlarda — durup dükkân camekânı seyre - denleri ve konuşanları da bu huylarından vaz geçir- meli. Fakat kazaların önü- teniyorsa tramvayların ya- nına asılan çocuklara kar- şı Şşiddetli —davranmalı, tramvay kazalarının ça - gu bu yüzden oluyor ve vatmanlar da bu yüzden belâya giriyorlar. mürekkep yalamıştır. Mithat Paşa ile ar- kadaşlarının mahvlarına sebep olan büyük bir zatın oğludur. Bu babadan, keskin, şey- tani bir zekâ, hadsiz, hesapsız hüd'a ve fesat tevarüs etmiştir. Bu meziyetler, onu belki de günün birinde sadarete kadar çıkarabilir. ç 'Onun — için, — atabei baye sitki ubüdiyetini hatırlatacak arize - leri tek bir gün eksik etmemiştir ve etme- felek metre - mek azmindedir. 'Bu gece, N.. Bey pek sıkıntılıdır. Epey zamandanberi, mabeyni hümayuna mun- tazaman takdim ettiği jurnallardan hiç bir ses çıkmamış, her vakitki selâm ve ihsa- nı şâhanelerin arkası kesilmiştir. Bu, acaba, kendi hakkındaki teveccü - hü seniyenin zeval mi bulduğuna işarettir? Yoksa, padişahın etrafındaki hâbislerin is- tirkabı yüzünden maruzatı takdim mi edil- miyor? Doğru olan bu ikincisidir. Mabeyin hal- kı N.. Beyin incir çekirdeği doldurmıyan ve aslı — astarı olmiyan, ekseriya tama - men musanna, bazan da şişirilmiş, değer- siz vak'alardan ibaret ihbaratından ve ar- tirmişler ve ağızbirliğile bu herifin jurnal- şağının, misir 'buğdayı satan Arnavudun, larmı hasıraltı etmeğe karar vermişler - dir. N.. Bey, bir iki defa tazallümü hal mak- sadile başvurduğu mabeyin " kapılarından da istiskal görmüş ve ne yapacağını şaşır- mıştır. birazdan mahalle aralarında okuyacağı be- yitleri zihninde tasarlıyarak geçen İranlı ketenhelvacının ve Tatavlalı baklavacının soğukta kısılmış sesleri bu hengâme içeri- sinde kaybolmaktadır. N.. Bey bütün bunlara yabancıdır. O - ca harfendazlıklar.. , meyin artık! İşte bu geceki sıkıntısı da, düşüncesi de hep bundan ileri gelmektedir. Böyle senelerce tutulmuş ve faydası gö- rülmüş bir meslek yarı yerde nasıl bırakı- hr? Bu kadar emeğin göz göre hedrolma- sına nasıl katlanılır? İnsaf! N.. Bey, ne yapıp yapıpe uğradığı bu lokauttan kurtulmalı, velinimetinin nazarı halkından intikam almalıdır. Fakat nasıl?. Dışarıda, Rum tebaai sadıkası kendi örf ve âdetleri veçhile maskara olmuşlar, gü- le, oynuıya caddeden geçiyorlar. Lâtarna sesleri, şen kahkahalar, çığlıklar.... Rum- Bir hay huy ki, de « _____ vi —h < e a li M dikkatini kendi üzerine çekmeli ve mabeyin | nun zihni şimdi başka yerde... Dimağının dikkat ve eğlence hassaları kaybolmuş, hüd'a ve fesat guddeleri harekete geçmiş: tir. : Bu gece bu iğhalledilecektir. Her ne sü- retle olursa olsun! Sonu neye varırsa var- sın! Ya harrü, ya merrül.. 1 Bir, iki saatlik bir fikir imalinden son- ra, N.. Beyin sıkıntısı zail oldu, yüzü gül.- dü. , — Garson! Bana kâğıt, kalem — getirl, Bir de şekerli kahvel. — AÂmesos pasam! Battal boy, çizgili kâğıdıngüzerine, N.. Beyin inci gibi yazısı dökülmeğe başladı: S e lir GÖa