kırıyor.., . B Sayfa KAN KONUŞMAZ! Son Postanın Edebi Tefrikası: Gâvur Cemal hoca elini kaldırıp Nu- ri ustanın sözünü kesti — Evvelâ, dedi; bugün perşembe. | ylece tesbit edelim. Sonra sen nlat. İyi mi ettin, kötü mü, | ni yaparız. | Bir duvarı; tahta döşemeden oyma-| k, nakışlı harap tavana kadar; kitap, gazete ve kâğıt yığınlarıyla örtülmüş 6- teki duvarının dibinde çarşafsız bir yer yatağı duran bit odadaydılar. Burası Gâvur Cemal hocaya babasından kal-| mış eski bir yalının oturabilinecek ve oturulan biricik odasıydı. Gâvur Ce- mâl hoca bu odada tek başına yaşıyor. Pencereler denizin iki metre üstünde- dir. Boğaziçinin meşhur akıntıların - dan bizi bu pencerehin altından ge * çer. — Anlatayım hocam! Nuri usta pencerelerden birinin için- de oturuyaordu. Yatakta, Kunduralarını ve elbisele- rini çıkarmadan sırt üstü uzanmış olan | Gâvur Cemâl şöyle bir doğruldu. Us- tanın karanlıkta kalan yüzünü iyice göremiyor. Halbuki Cemâlin bir huyu vardır, yüzünü ve gözlerinin içini gö- remediği bir insanla konuşamaz. — Usta, dedi, şu hasır iskemleyi al| da karşıma geç. Yüzünü göremiyo - rTum. İşik arkadan geliyor. B Uata pencerenin içinden kalktı. Ha-| sir iskemleyi alıp Cemâlin karşısına o-| turdu: — $imdi yüzümü iyice görebiliyor-! sun ya! dedi. Kör gözüm hoşuna gidi-| yor mu? Sahi hocam, ben adam akıllı çirkin, gudübet sayılırım, değil mi? Cemâl büyük bir ciddiyetle cevap verdi: . | — Ne diye gudubet olacakmışsın! | Aslan gibi delikanlısın be usta. Hele| benim yanımda Adonis gibisin valla hi. Bu herif te kim oluyor? diye mi merak ettin? Hele sen anlat. İyi mi et-/, mişsin, kötü mü? Bir kavgasını yapa- (lim ettik. hm bu işin, Ben de sana Adonisi an - latırım. — Anlatayım, hocam. Bugün per- şembe olduğuna göre pazartesi sabahı, yani üç gün önce, erkenden aşağı, mutfağa indim. Ateş yakıyorum. Anam biraz hasta. Odadan çıkma-| sı yasak. Yukarda yatakları topluyor. Bilirsin huyunu, ev işi görmeğe öyle a- lışmış ki zincirlerini zevkle taşıyan bir esir haline gelmiş. Her ne hal ise. Bir- den, telâşlı telâşlı sokak kapısı çalındı. Çıngırak taşlıkta bir ötüyor, çıldırmış gibi. Ben de geceliklenim. Öylece koş-| tum kapıya, Açtım. Bir de ne göre yim? Gülizar. Zangır zangır titriycr. «Buyrunv dedik. Yukarı anama seslen- dim. Geldi. Karşıladı. Bizim cumbalı odaya kapandılar. Ben de bir merak.| Böyle sabah karanlığı yine ne geldi| kadının başına? Annem seslendi: — Az odaya gel oğlum, dedi, Pantalonu geçirdim. Girdim adaya. Gülizar, köşedeki sedirin üstünde ba- şını kabuğuna sokmuş bir kaplumba- ğa yavrusu gibi. Ben içeri girmeden önce peçesini indirmiş. Peçesinin al - tında ağlıyor. Boğulacak gibi... Hıç - Anam bana oturmamı işaret etti. O- turdum. Gülizara döndü; — Nuri senin ağabeyin sayılır kı « zım ,dedi. Sıkılma. Sonra yine bana döndü: — Allah rahmet eylesin, dedi, Zü- beyde hanım dün gece sizlere ömür... Ölümlü dünya bu. Hepimizin sırası gelecek. Peçenin altında hıçkırıklar dayanıl- | maz bir hale geldiler. Anam artık bir | ona bir bana söz yetiştiriyor: — Kendini kahretme kızım... Sen hemen git muhtarı, imamı filân bul Nuri.... - Ağabeyin cenazeyi kuldımr! kızım... Aman Nuri oğlum mukayyet ol. Evin içi rehin eşyalarla doludur. ) Kall 1 nin altında beyaz, küçük bir el uzandı. |Bir anahtar tutuyor. Anama baktım. Anam anahtarı Gülizarın elinden aldı. | |Bana verdi. — | | Altında ağlıyan gözlerle yer yer 18-| lanmış siyah peçeden henüz dayak ye miş bir çocuk sesi geldi: — Bu, odanın anahtarı. Sokak ka- paesmakini zişmadım. Siyah peçeye bakmadan cevap ver - || im: — Zarar yok, dedim, bir çilingir ge- tirtir açtırırız sokak kapısını. | Neyse lâfı uzatmıyayım hocam, Lâ- zım gelen — işleri gördük. —Medreseli mahallede kolağalığından mütekait bir doktor vardır. Onu da çağırdım. Mu ayine etti ölüyü: «Sekteyi kalpten» dedi. Evin bir sandık odası var, hocam, bit pazarı, Kilimler, halılar, bilezikler; küpeler; saüller, kân katim nargileler- le sedef kakma tavlalar bile var, Zü beyde hanımın aldığı rehinler senin an- liyacağın. Koca karı bir de defter tut - muş hocam. Sarı, pis bir bakkal defte- cık burgacık, üstünlü, esreli, mushaf yazısı gibi bir yazı. Kimden ne almış, Yalz Kağ pöra, Kiğa 'a kiZlAT GRĞKİE L min rehini geri verilmiyecek, hepsi ka- yatli. marangoöz rendesi vardı, görünce, bir çocuk ölüsü görmüş gibi ciğerim yan dı. Defteri karıştırdım. Buldum. Ma- rangoz Şükrü adında biri üç mecidiy borç almış Zübeydeden, diye rendesini vermiş. Dört ay birer çeyrek rehin faizi ödemiş. Sonra, defterde faiz ha- | Marangöz Şükrünün rehini| -|Zübeyde hanımın demirbaşı arasında mesi boş, gösteriliyor. Her ne hal ise, defteri muhtara tes- «Rehinleri yerlerine verir tabaflkk yapartiks dedik... kaldırıldı.» (Arkası var) Bir Düzeltme — Dünkü tefrikamızın en ba- gında bazı tashih hataları vardı. Onları yöy- lece düzeltiriz. #Ötüm de doğuş gibi, başsız ve sonsuz, te- İzatların birtiği halinde, durmaksızın deği- | şip akan maddenin, yani bizim dişımızda bi- | ze bağlanmadan var olan varlığın, kemmi terakümlerden sonra, sıçrıyarak, başka bir keyfiyete geçişidir. Ölümü ve doğuşu..' Bir Doktorun Günlük Notlarından Kayısı kürü Uzun müddet haziım bozukluğundan ve ayni zamanda kabızlıktan ve muan nit baş ağrılarındam ıztırap çeken bir hasta müracaat etti. Meyvalara karşı hususi bir isteksizliği vardı. Her sabah çay içtiğini, günde bir kaç defa büyük bir fincanla kahve tiryakiliği yaptığını anlatıyordu. Bu hastamın hazım za - manlarında kahve ve çay gibi — fazla kanı kamçılayıcı ve ifraz güddelerinin Faaliyetini tenkis eden — münebbihleri terketmesini söyledim ve bunun yerine her sabah olmuş kayımıdan aç karnına 7-8 tane yemesini. Ve her yemekte mutlak kayısı taze ve hafif kömposto şekillerinde kullanma - || sını, haftada bir gün hiç yemek yeme- den yalnız taze kayım yemesini tavsi- ye eltim, Senelerdenberi çektiği kabızlık geçti. Kahve ve çay, tütün itiyadım unuttu. Bu kuvvetli vitamin asâbinı da kuv« vetlendirdi. Kanı değişti ve pek çok fayda gördü. Aziz karilerim kayısı ye- (*) Bu notları kesip saklayınız, ya- İ üme yapıştırıp kolleksiyon SÖON POSTA Hastalık, ölüm ve pislik getiren fareleri öldürünüz Ü DA 1—'73' IAM M Macun ve buğday şeklinde olup büyük ve küçük her nevl Fareleri, Sıçanları derhal öldürür. Tesiri kat'idir. Fareler kokmaz ri. Ama, muntazam tutulmuş. Karga-| Hele hocam, rehinler arasında bir Cenaze | Bi TÜRK TÜRK TÜRK y nevilerini serpmelidir. gidaya sürerek farelerin bulunduğu yerlere koymalıdır. Kutusu 25 er, ikisi bir arada 40 kuruştur. Hasan Deposu: İSTANBUL, BEYOĞLU, ANKARA. Macun olanlarıı yağlı bir ekmeğe ve herhangi bir KIŞA BIRAKMA, YAZDAN AL! HER SOBADA YANAN EN FAZLA ISITAN ANTRASiTiNi AL KIŞA BIRAKMA, YAZDAN AL! HER MALTIZDA YANAN ÇABUK TUTUŞAN ANTRASİiTiNi AL KIŞA BIRAKMA, YAZDAN AL! ISGARALI HER OCAKTA YANAN EN-AZ FİRA VEREN ANTRASiTiNi A KIŞA BIRAKMA, YAZDAN AL! İstanbul Üçüncü İcra Memurluğundan: İstanbulda Sirkecide Yeni handa zahi- re tüccamı Çerkesköly Ahmet ve şurekâsi girketinde İbrahim Hakkıya: Zehranın Sultan Ahmet beşinci — sulh İhukuk mahkemesinde ikame — ve istihsal eylediği 20 nisan 936 tarihli ve karar 246 numaralı ilâm ile 19 haziran 936 tarihin- | den itibaren ayda 25 Hra nafakanın tahsi- line karar verilmiş ve ilâmi mezkür infanı için daireye verilerek tebliği muktezi icra emri mahalli ikametgühınızın meçhul bulunması hasebile on beş gün İmüddetle ilânen tebligat ifasına kraar ve- filmiş olduğundan bu müddet içinde nafa- |ka bedelini daireye getirmeniz ve mal be- yânı vermeniz lâzımdır. — Parayı — teslimi verne etmediğiniz takdirde cebri jcra ile tahsili cihetine gidileceği gibi mal beya- nında bulunmadığınız - takdirde — icra ve infaz kanununun 337 inci maddesine tev- İfikan keyfiyet tetkik mercüne bildirileceği olmak tarafınıza icra emri tebliği makamına kaim üzete ilânen tebliğ olunur. (647) Doktor Hafız Cemal Dahiliye — mülehasına Pazardan maada hergün B - 6& Divassalu ( 8) No, Telefon: 22398 D L