| HOŞ SÖZLER ' Genç âşık, genç sevgilisine sokul - du: — İster misin, dedi, seninle uzak, çok uzak bir yere gitsek, orada seninle baş başa ölünceye kadar yaşasak. Genç sevgilinin gözü parladı: — Ne iyi olur, amma bugün değil, akşama berberimle randevum var saç- larımı kıvırtacağım! ... Ne yapıyorsumn Bahçemdeki elma ağacına komşu - Müun çocuğu çıkmıştı: —Orada ne yapıyorsun ,dedim, el- ma mi koparıyorsun? — Hayır, yere bir elma düşmüş de Onu tekrar yerine asayım, diye çık - Mahcup - deli - kanlı salona gir « di; — Şey bay, bir tey — arzedecek - HÜm.. kızınıza — ta- libim de.. — Peki oğlum, tminizi —adresini- 2i söyleyin de ya - Zayım! — 2>>>>> — Sizden ev- Vel daha on dokuz i talip oldu da, Sranızda kur'a çe- eğim | Fenaları Anne ile baba, yetişmiş kızlarından sediyorlardı şanne söyledi: — Kızım benim bütün iyi huylarıma Mhip olmuştur. — Tevekkeli değil sende hep fena- karı kalmış! ,_; Piyanoda ne isterseniz — isteyin, » — Poki öyleyse, piyanoyu kapayıp at Süse düşkün ıirdîn'mmonu neye değiş — Makineye şirit i d"'"“)'oıu:, vek dayan — Anlamadım. ı_;_ Anlatayım, süsüne o tine . dötkündü ki, elbisele- ' Süs yapmak için maki- n giritlerini kesip kesip Sötürüyordu. Biliyorum Ki " kocasına kızdı: tarişime G dişlerimi göz - — Bir şey götürdüler mi? nı.,,mîv:;:öp'âimizle. ka- — Aramızda — Siz de mi balık avına gçıktınız? — Evet amma b VÜŞN dt /M/ğ% DA Ld//’ / En mananız çeylere bile ehemmiyet veririm, K— Kendine bümun: için mi fazih. e MANİLER Sevdiğime gül demem Gönlüme dökül demem. Bir köşede tutarak, Öpücük sökül demem Sakın sanma hurmadır, Gelip geçen turnadır; Tatlıcı dükkânında, Şekerleşmiş burmadır.. ... İçlere akıcıdır.. Yaman bir çakıcıdır.. Aşk gibi yanıp sönen, Alevdir, yakıcıdır. Ziya Vehbi fakat bu fark seneden seneye enim avlıyacakla - hemmiyet veriyorsun? ak Üç yaş fark var öyle mi? ker idini alıp gitmiş -| — şi...d:: öyle, ATLACI GÜZEL FIKRALAR | SON POSTA Nöbetle Nişanlılarından behsediyorlardı: — Benim nişanlım anasının baba - sının bir tek kızı, — Benim nişanlımın beş kız kar - deşi daha var. Hem bu yüzden çok mes'udum.. kaynanam her damadile ayrı bir günde kavga ettiği için kavga sırası bana ancak altı günde geliyor. ... Ne çatarsın Balık alacaktı, baktı: — Fena balık , Dedi, tekrar baktı: — Bu balıklar kokmuş.. Balıkçı kızdı: — Bir şey söyliyeceksen bana söy- le bay, ağızsız, dilsiz balığa ne çatar - Şen dul İmset çalgılı bir lokantada yemek yiyordu. Garson, sert bir biftek ge- tirmişti.. İmset bifteği yince garsona 806- lendi: — Bu ne esert kir narcal keseme - Garson çalınan müziğe- dalmıştı : — Şen dul ba - IYıml —a — —a Islanmamak için Muallim sordu; — * — Güneş, yağmurlu havalarda niye meydana çıkmaz ? Talebe cevap verdi: — Islanmamak için! — Neclâya, benim için, aptaldır de- mişsin.. — O, esasen du. evvelden — biliyor- Olmadı Bir senelik evli kadın an- latıyordu: — Biz kocamla evlendi - iğimiz gündenberi biç kavga etmedik! — — Şöyle anlaştık: Kim haksızsa haklı olana boyun eğecek.. benim hakkım o - Junca kocam bana boyun e- giyor. — Ya o haklı ise.. — Şimdiye kadar öyle bir şey olmndı.' 3 Boyalılar Karşıdan üç kadın geli- yordu. Üçü de güzel boyan- mışlardı, göze güzel görü- nüyorlardı, yanımdaki dos - tuma sordum; — Gelenleri nasıl buldun? Dostum cevap verdis — Yağlı boya - tablolar - dan hiç anlamam. «& Gi ĞRĞN ea — Diktatörlük ve Demokrasi Sıyfır 7 Loyd Corc, Demokrasinin plânsız ç işaret Beynelmilel vaziyetin en can sıkıcı nok- tam, diktatörlükler muayyen ve sarih bir plân dairesinde hareket ettikleri halde de- mokrasilerin şaşkın ve ne yapacağını bil - mez bir vaziyette görünmeleridir. Musolini ne peşinde koştuğunu biliyor. Hitler de öyle... İkii de ne için çalıştıkla- tının farkındadırlar. Stalin de ayni vazi - yette olduğu gibi Japonyadaki militarist rejim hakkında da ayni noktai nazarı ser- dedebiliriz. Hitler, kuvvetli bir kaç dârbe ile Ver -| say muahedesinin askeri aksaklıklarını ber- taraf etti. Ve iki yıl içinde memleketini Avrupanın askerlikçe en kuvvetli iki misli- ni korkutacak yenilmez bir kudret sahibi |yaptı. * Hitler iktisat bakımından da muvaffak oldu ve işsizliği yüzde yetmiş derecesinde indirdi. Musolini ise bir çok büyük, küçük, uzak, ')'akın milletlerin protestolarına ve tehdil - lerine aldırmıyarak, mşehur. selefinin Gal memleketini feth için sarfettiği müddetten daha kısa bir müddet içinde bir impara - |torluğu istilâ etti. Japonya da, Asya kıt'a- sında yeni ve büyük bir imparatorluk vü - cuda getirmektedir. | Sövyet otokrasisine gelince © da, ev - İ velce hiç bir millet tarafından tatbik olun- miyan istismar ve tevzi esaslarına müste- nit yeni ve dünyanın verim bakımından en İbüyük ziraat ve sanayi devletini tesis edi - yor. * Bütün bu devletlerin vazih bir maksadı, iyen bir idaresi, ve dinamik bir e- nerjisi var. Buna mukabil demoktasiler de ne olu- yor? Demeokrasiler harp sırasında azimli, ce- saretli ve eğilmez bir şekilde hareket etti- ler. Fakat sulh devresinde iş değişti ve bun- lar bir merminin sadamesine uğramış gibi oldular. Hepsi de ürkek, sarsık, yumuşak ve titrek bir haldedirler. Dünya tarihinin geçirdiği bu çok buh» ranlı sırada demokrat hükümetler ne ya - piyor? Meselâ İngiltereye bakın. Baldvin hü - kümetinin gaye ve hedefini söylemek müm- kün mü? Baldvinin taral buna vermiyor ve kovanını idare edemiyen bir kraliçenin arılan gibi vızıldayıp duruyor » lar, Baldvinin çekilmesi üzerine yerine ki - min geleceğine dair bir sürü sözler söyle- niyorsa da onun da ne yapacağını bilen bir kimse yok. bir cevap * İngitereden sonra bir de Fransaya ba- kalım. Onun da siyaseti ayni derecede müp- hem ve kararsızdır. Bu sefer de sosyalist lideri Blum talihini deniyecek. Blumun iş başında mazisi olmadığı için ne yapacağına dair bir söz söylemeğe im- kân yoktur. Şimdiye kadar yalnız muha - lefet safında vaziyet almış olan rical, iş başına geldikten sonra verdikleri sözler - den fedekârlık yapmağa mecbur olurlar. Çünkü henüz düşüncelerine umumi bir kay- met vermek imkânını kazanamamışlardır. Onun için M. Blumun nutukları onun takip edeceği siyaset hakkında veremez. Avrupanın diğer demokrasilerine ge - lince bunlar İngiltere ile Fransanın rehber- Hklerine o kadar güveniyorlar ki yakında Avrupa siyasetinin alacağı şekli - Baldvin ile Blumun kararlaştıracakları hattı hare- kete bağlı saymak yanlış olmaz. Baldvin ile Blum henüz bir şey üzerinde uyuşmuş değildirler. Ve henüz birbirine bir şey tek- lif etmemiş bulunuyorlar. * Şimdi bir de dünyanın en büyük de - 4 olan Amerikada olup bitene ba » mok: kalı: Amerika, beynelmilel meselelere alacağı vaziyet hakkında bir karar verme- miş bulunuyor. Fakat bir çok işlerde va - ziyet onun kararıma bağlıdır. Meselâ Milletler Cemiyeti, tesirli ol - ması mühtemel olan biricik ambargoyu, ya- karşı tam bir ipucu | "” alıştığına ediyor Yazan: Loyd Carc Loyd Uore ni petrol ambargosunu tatbik etmiş olsay! | dı, Amerika bu tedbiri suya düşürebilirdi. Buna benzer meseleler bir kere daha or. taya çıkacak olursa Amerikanın ne vazi: yet alacağını kimse de bilmiyor. | * Bu demokrasilerin bir de dahili dert 4 leri var ve bunlara da göz gezdirilince plân- sızlık ve hedefsizlik gene göze çarpıyar. Meselâ Fransa ve İngilterede yığın yığın servet bulunduğu halde ikisi de işsizlik - ten muztariptirler. Amerikada ise yüksek mahkeme Mister Ruzveltin her plânını, de Pvirmektedir. Bütün bu saydıklarım buhran alâmet« leri ve lidersizlik emareleridir. Halbuki bir iki ay geçemeden Milletlci Cemiyeti toplanıp Musolininin Habeşisteni ilhak meselesi karşısında —ne yapacağını kararlaştıracak. Musolini, bütün bu milletlere meydan okudu. Buna karşı bu milletler ne yapa « gaklar? Böyun mu eğecekler? Boyun eğerlerse Milletler Cemiyetinin galsakı da, tecavüze karşı gelmek ve si - Mâhları azaltmak için yapılan — projelerla dolan kâğıt sepetine atılacak! , Küçük milletlerin hepsi de hareket les hindedirler. Fakat bu milletler İngilteresiz ve Fransasız hareket edemezler. € Bu iki devlet kat'i harekete karar ve « rirlerse, © zaman tarihin cereyanı değişir, İtalya buna karşı duramaz, Rusya bu iki garplı devletle birlikte hareket eder, ve Almanya İtalya ile birleşmez. Fakat İngiltere ile Fransanin iş ba * şarmıak fikrinde olduklarını anlatan bir iz görmüyorum. Blumun Heriyoyu dış bakanlığına ge « * tirmeğe uğraşması şayanı dikkatti. Heriyo, Allakların prensidir. Hiç bir kimse allâk- hih onun kadar süsliyememiş ve bu kadar canlı belâgatle ilade edememiştir. Galiba M. Blum, Heriyoyu hariciyeye getirerek hiç bir iş yapamamanın mes'uliyetini ona yük« lemek istedi. Milletler Cemiyeti muvaffak olmazıa, harp çıkaran eski gruplara ve paktlara dö- nülecektir. İngiltere ise Fransa ve Belçika- ya askerli şekilde bağlanmakla inlirat si - yasetine dönmek imkânından da mahrum kalmıştır. y TAKViİM Rumi sene 1852 Hızır Resmi sene, Mayıs 3 1988 19 D. 10 S1 —| Öğle | İkindi | Akştin| Yalsı (S.(D.| &. |D. (. |D. (s. (|D. 8 |87 (12 İ50 1