Yazan: Orhan Selim KAN KONUŞMAZ! BİRİNCİ KISIM üüü Bakkhalın bitişiğinden çıkan ha - din ve Gâvur Cemal Hocanın bir sözü. Burası bir medresedir. Dışarısı içeri- ye girmesin diye duvarları kale duvarı gi yapılmış ve içerinin dışarıya çık. maması için pencerelerine kalın demir Şarmaklıklar takılmış 'bir medrese... Şimdi medrese boştur. Mahallede a- ğaç ve ağaç dalları üstünde kuşlar bu - lunmadığından mahalle çocukları bu boş medresenin camlarını nişanlayıp, nişanlayıp yere indirmişler. Böylelikle medreseli mahallenin dar karanlığın - da pıril piril işildiyan bir yol peyda ol- müuş. İşte Nuri usta bu yolun üstünden ge- çip kendi mahallesine saptı. Nuri ustanın mahallesi medreseli mahalleye benzemez. Arkası bir sırta dayalıdır, önü olduğu gibi acıktır. de- nize 'bakar, Sokaklatındâ rüzgârların görünmez nehirler gibi akmalarına karşı koyan yüksek bir medrese du - varı da yoktur. Sokaklarında başı boş rüzgârlar do- laşan bir mahalleye hasta bir insan ce- ketinin düğmelerini iliklemeden gir - memelidir. Nuri usta da böyle yaptı. Boğazı fena yanıyordu ve mahallesinin sıkı, sert rüzgârını bir bıçak gibi göğ- sünden yiyince vücudunun bir yerin - de büyük bir damar koptu gibi geldi o- na., Çünkü bütün kanı, derisinin altın- dan başına doğru, henüz eritilmiş bir kurşun sıcaklığı ve canlılığile akmağa başlamıştı. Nuri usta yirmi beş yaşındadır. Fa- kat bundan dört yıl önce, meşrutiyetin ilânı yılı, sağ gözü bir çelik — talaşıyla sönüp «Mektebi Sanayi» den çürüğe çı- kartılınca anasının Samgüzeldeki tek katlı evini satıp bir «Her türlü alât ve edevatı mihanikiye tamirhanesi» açtı - ğt için ona herkes custa», «Nuri usta» der. Ustalar, başı boş dolaşan rüzgârla- rın içine ağrısı git gide çoğalan bir bo- ğaz ve ateşi her saniye artan bir vücut- la girseler bile «ustalığın icabettirdiği» ağır başlılığı elden bırakmamalı, telâş- fanmamalıdırlar. Nuri usta da böyle yaptı. Ağır, ağır, sanki hiç bir şeyi yok- muş gibi yürüyor. İşte mahalle bakka- hının önündedir. Durdu bir saniye. Tam bu sırada bakkalın bitişiğindeki kapı a- çıldı. Peçesi inik, siyah çarşaflı genç bir kadın çıktı dışarı. Usta dükkâna doğru çekildi. Fakat yine tam bu sırada | ustanın sırtına çarparak bakkalın ka - pisından bir erkek sokağa fırladı. Kadın önde, erkek arkada. Bakkal - dan çıkan erkek, bakkalın bitişiğindeki evden çıkan kadına yetişti. Onun rüz- gârdan uçan pelerininin ucunu hızla çekip bir şeyler mırıldanarak geçti ya- nından. Kadın durakladı. Erkek — yürümüş, medreseli mahalleye sapan köşede ka- dını bekliyor. Nuri usta seslendi: — Hasan. Medreseli mahallenin köşesindeki erkek cevap verdi: — Buyur ustam? — Az gelsene buraya, Hasan geldi. Ustadan üç yaş küçük- tü. Fakat sanki aralarında yirmi üç yaş fark varmış gibi konuşuyorlardı. Çün- kü Nuti «Usta» ydı, Hasansa Nuri us- tanın komşusu Ali ustanın dükkânın- dn AÇırakı: * — Hasan, şu kadıncağızı rahat bı - rakın.. — 'yi amma usta.. Nuri usta Hasanın elini tuttu. Hasan, eli mangala girmiş bir ço - cuk gibi bağırdı: — Cayır cayır yanıyorsun be usta. | — Biraz hastayım. — Dayan bana usta. Götüreyim se- ni eve kadar. Nuri usta Hasanın aomuzuna da - yandı. İlk adımı atarlarken ikisi de göz ucuyla arkalarına baktılar, Bak!l bitişiğinden çıkan kadın medreseli ma- Son Postanın Edebi Tefrikası : Dayı 1 n İna taklidi yaparak geldi yatağa girdi. Ustanın anası orta boylu, vaktinden hallenin köşesini dönmüş, kaybolmuş-'önce bembeyaz olmuş hissini veren tu bile.,. — Ust. yorsun... Kapının önüne geldiler. Çıngırağın ipini çekmeden önce Nuri usta Hasana dedi ki: — Bana bak, anama ateşim oldu - ğunu söylemiyeceğiz. Anam korkar bu işten, Babamı böyle bir ateş dalga- sı kapıp götürmüş te hani. Anama, ayağım burkuldu diyeceğim. Usta çıngırağın ipini çekti. — Sen de içeri gir Hasan. Yatağı anama yaptırmak olmaz. Sabahtan be- ri kim bilir nasıl yorulmuştur. Benim de halim yok. Sen seriverirsin. « Hasan, Nuri ustanın anasının yar- dımiyle cumbanın içine yatağı serer - ken düşünüyor: «Bu Nuri usta biraz antika doğrusu. Evde koca karıya bir yatak ta serdiremedikten sonra tur - şusunu mu kuracak böyle ananın? Sonra demin de yaptığı gibi elin orus- pusunu mahalle delikanlılarından ko- rumaya çalışıyor. Bir, iki, üç, ustalık çıraklık ama, demin ona yaptığı işi yorgancı Selime yapsaydı kadının ya - nında şişi yediğinin resmiydi.n. Nuri usta yatağa girmeden önce gargarasını hazırladı. Anasına göster- meden bir sulfato aldı. Sonra topalla - saçlarına oyaları mor, sarı, kırmızı ye- meniler bağlıyan bir kadındır. Biraz çocuk gibidir. Hem çok inatçıdır, hem çok çabuk kanar. Şimdi oğlunun yor- ganını sıkiştirirken sorüyor: — Ateşin var gibi Nuri. — Bir şey değil ana, ayak burkul - ması ne de olsa ateş yapar. Hem biraz da boğaz olmuşum galiba. Bir iki gar- gara filân.. — Ben gidiyorum usta. Nuri usta Hasana döndü: — Eyvallah, güle güle Hasan. Ali ustaya selâm söyle. Ben yarın dükkâü- na çıkmıyacağım gibi. sasasa Cumbanın ön kafesi açık, Nu- ri usta yattğı yerden gök yüzünü gö- rüyor, rüzgârı duyuyor, bulutları sey- rediyor. Bulutlar durup dinlenmeksi- zin geçiyorlar. Boyaları ilk önce gölgeli beyazdı, sonra altlarında ışıkları ren - gârenk lâmbalar yanıyormuş gibi kı - zardılar, turuncu oldular, kurşunileşti- ler. Anası birdenbire Nuri ustayı dürt- tü: — Bak, bak Nuri kargalar mektep- ten dönüyor... (Arkası var) e— — Bir bahar sabahı kadar güzel! Çünkü herşeyden evvel günde iki defa |Radyoün kullanarak dişlerinin sağlamlığını ve göz kamaştıran — parlak- lığını kazandı RADYOLİN mikrol Bütün diş ve diş etleri arızalarını giderdikten başka, ağız kokusunu izale eder, ağızdaki 1 temizliyerek sıhhatin ve güzelliğin aynası olan ağzı bir konca gibi güzelleştirir Son Postanın Tefrikası: Kantolar, düettolar, Bedia Nesrinin İnü, mü öp ve ona söyle ki tez geri Çerkes, Gürcü, Çeçen, Lâz raksları da|dönsün, yanıma gelsin, ben burada seyirciler arasında kiyametler kopar -| Yapyalnız büsbütün Allahin bir garibi dı. oldum. Aman görürsen Hasanımı çar Sıra piyese gelince bütün seyirci «|buk bana ulaştır! diye bilsen ne kadar ler ciddileşmiş, ağırlaşmış, oynanacak | Yalvardı. Onun için evlâdım, iyi olun- çok hissi, çok aşki, çok meraklı, çok |taya kadar burada benimle bir kaç gün heyecanlı muazzam haileyi dinliyor -|eğlen, sonra durma, doğruca garip a- lardı. nanın yanına dön! Hem ananı, beni, Birinci perde sessiz açıldı: rahmetli Zehracığını seversen artık şu Ellerinde birer kitap, Bedia Nesrinle | Soytarılıklardan da vazgeç, bak sen he- Hasan, yanlarında Nermin olduğu hal-|nüz daha gençsin, İstanbulda kendine de konuşarak bir kırdan geçiyorlardı. | uygun başka bir iş tut, şu zehir zıkkım Bir kaç saniye sonra, Arap Veysel ile|içkiyi de bırak gayri... İhtiyar anacığı: Topuz Osman bunların arkasından |ni ömrünün sonlarında biraz rahat ct geldiler, kendilerine lâf attılar, kızlara | tir! omuz vurdular, sonra Hasana çatıp o-| — (Tekrar başını okşıyarak) Olmaz mi nu pataklamaya başladılar, Kızlar çığ- | benim yiğit Hasanım, arslan Hasa « lık içinde kaçışırken kulisler arasından | nım! elindeki kalınca sopa ile yalancı Ay -| Hasan, ağlamalı bir sesle: gır Fatma fırladı. —-Sen de benimle birlikte gel, İs - Fakat onun fırlamasile birlikte ti -|tanbula beraber gidelim! yatronun içi bir karıştı, oyuncular se-| — Fatma içini çekti: yirciler allak bullak oldu. Çünkü alt -| — Hey gidi kahpe İstanbul heyf mışlık iri yarı bir kadın yeldirmesinin | Vaktile oraya çocuk denecek kadar altından çıkardığı kalın bir. sopa ile pek ikea v iğimd: orkestracıların yanındaki setden sah - tatlı, B;nç eli rılıılı_. -'.î»rd a SÜ neye fırlamış, sopasını olanca hızı ile| . * BERRLS T RUK AAA sahnedekilerin rast gelen yerine indir- KUT DPRCA ŞÇiT İŞKİZ. GAT AMT HEğetinlemike miyim, l&nr gidip İstanbulu bir gör- mek.. lâkin evlâdim Zehramın acısi — Alın size Aygır Fatma, alın size| , , : Aygır Fatmanın kızı... Alın size Veli bir kere beni oradan temelli bey baba... Sizi alçaklar, reziller, u - tanmazlar sizi!.. Sahnedeki oyuncular avaz avaz ba- gtrarak sığınacak delik ararlarken d- şarıdaki seyirciler oluk gibi sokağa bo- şanıyorlardı. Elindeki kalın sopa ile sahneye fırla- yıp orayı allak bullak eden bu ihtiyar iri yarı kadın hakikt Aygır Fatmanın ta kendisi idi. Kızı öldükten bir yıl sonra o akraba- larının bulunduğu bu kasabaya gel miş, on senedir orada dertlerini elem- lerini unutmaya çalışıyordu. Kaç gün- dür sokakları kaplıyan Sahnei Emel hey'eti temsilesinin ( Aygır Fatma ) ilânını duyunca kadıncağız, — dü - şünmüş, taşınmış, bana burada da ra- hat vermiyecekler! Bari, ben de onlar- dan şöyle bir intikam alayım! deyip bu plânı hazırlamıştı. * iıyz Ertesi gün (Bedia Nesrin) de bir » likte olarak (Sahnei Emel) kumpan - yası tası tarağı toplayıp oradan başka bir kasabaya doğru yollanırken Aygır Fatma da kendi odasında başını dizine dayamış olan Hasana son teselliyi ve- riyordu: —Hasanım, yavrum, ben hiç o soy- tarıların içinde senin de bulunduğunu bilse idim, hiç gelir de o işi yapar, he- le şu kırlası elimle senin kafacığına sırtına o koca sopayı indirip seni böy- le çürükler, bereler içinde bırakır miy- dım? (Başını okşıyarak) Vah benim Hasanım vah, vah benim — rah- Zehracığımın bana - bu dârı dünyada - biricik bergüzarı Hasancığım — vah ! Sus, ağlama , üzülme , başındaki , sırtındaki — bu çürükler, bereler savuluncıya kndnrl burada benim misafirimsin... Ben de burada, şu bir tek odacığın içinde sı - Yazan: Osman Cemal tanbulda mürüvvetini gördüğüm ve yine İstanbulda kara topraklara göm « düğüm Zehram orada gözümün önü- ne dikilecek diye korkuyorum! Hasan tekrarladı: — Gel kırma beni Fatma teyzeci - ğim, muvakkaten olsun benimle gel, bizde bir müddet misafir kal, sonra yi- ne buraya dön! » Fatma Hasanın çok yalyarmesiına dayanamadı ve ona vaadetti: — Hele sen iyi ol, bir kaç gün son- ra düşünürüz! a O yer a On beş gün sonra Hasanla Aygir Fatma İstanbula geldikleri zaman Har sanın annesi toprağa gireli iki gün ol: mMmuş; şiddetli bir grip o zavallı kadın- cağızı dört beş gün içinde alıp gö * türmüştü. Hasan, evde anasının sandığından ağlıyarak çıkardığı lâhuraki kumaştan tertemiz bir entariyi Fatma hanıma u- zattı: - — Bu dedi, annemin çok sevdiği bir entarisi idi. Al dedi, bunu şimdi sen ar- kana giy de artık sen benim gerçekten anam ol! Kadın Hasanı alnından öptü: — Peki yavrum, peki benim canım Hasancığım! — Hem artık sen, beni burada yak niz bırakıp memlekete filân gitmel — Peki oğlum, peki evlâdım git * meml! — Eğer sen de gidersen... — Gitmem Hasan, gitmem... Artık anca beraber, kanca beraber... * metli * Aygır Fatma, bir yıl sonra, kendi mücnleketinden " götinmi ' akrabidi' B kızla Hasanı nikâhlandırırken onu kâ” tiplikle yanında çalıştıran — tüccardan Abdullah bey Hasanın, Medihanın am* cası da kızın vekilliğini yapıyorlardı. ğıntıyım amma ziyanı yok, sen de be- KLAÖN — nim evlâdımsın,.. Sen iyi oluncaya ka- Osman Cemal KAYGISIZ BN DA lll e e dar ana oğul birlikte burada kalırız. İyi olduktan sonra da inşallah kalkar, İs- tanbulun yolunu tutar, orada yalnız bıraktığın ihtiyar ve garip anacığının yanına tezce döner, onu sevindirirkin| | Tevekkeli değil, seni görecekmişim.. dün gece rüyamda o garip anacığını gördüm, iki gözü, iki çeşme ağlıyarak boynuma sarıldı, bana hemgire, dedi, Hasanı çok göreceğim geldi, hasretine dayanamıyorum, zaten ihtiyar ve has- tayım, Hasanımı ölmeden dünya gö - zile bir daha görmek istiyorum. Eğer bu günlerde Hasanımın yolu sizin ora- lara düşerse benim tarafımdan yüzü- Her Cumartesi ve Fazer PARK OTELİNDE ELİSABETH SOLVEY FERRY KOVARIK Beynelmilel ahenkdar Caz ve MAZARIK ORKESTRA refakaltinde DANSLI ÇAYLAR