10 Sayfa SON POSTA ©OLUM MANGASI (Dozsüm || YUSUF İZZEDDİN “ Son Posta , nın tefrikası: 94 Keame a | e rey ea Öldü mü, öldürüldü mü? Han Tel. 22740 Meliha ile Seyit İbrahimin sevinçle ses- leri yukseldı . Sag mı?. Cemil sağ mı?. Eski Osmanlı Veliahtı katledilmiştir. Trabzon Postaları Tam bu sırada kapı açılm Şi genç bir habeş kız girmiş: — YAâ seydi.. Salih, cebelden gel - miş. Gayet acele sizi görmek istiyor. Demişti. Meliha, yerinden sıçramış; elini kal- binin üstüne bastırmış : — Salih, mutlaka Cemilden bir ha- ber getirmiştir. Buraya gelsin, Çabuk.. çabuk... Diye, sabırsızlık göstermişti. Seyit İbrahim; — Salihe söyle buraya gelsin, Diye cevap vermişti. Salih, gelinciye kadar otada derin bir süküt cereyan etmişti. Gerek Seyit İb- rahim ve gerek Meliha, Salihin böyle birdenbire gelişine hiç bir mâna vere- mediklerinden her ikisi de telâş için- “delerdi. Salih, perişan bir çehre ile odadan girdiği zaman, Seyit İbrahim ile Meli- banın gözleri, bu genç cebellinin yüzü- 'ne çevrilmişti. Bu çehrede, şeamet ifa- de eden karanlık bir gölge mevcut idi. Salih; ağlar gibi bir sesle selâm ver- dikten sonra, başını göğsünün üstüne eğerek, kendisine birşey — sorulmasını beklemişti... Seyit İbrahim, alacağı ce- 'vaptan korka korka; — Ne haber Salih?, İnşallah, hayır.. Demişti. Salih, zenbereğine dokunulmuş bir yay gibi, birdenbire boşanıvermişti: — Ah, yâ seydi.. Hayır, diyelim de; hayır olsun... Efendiyi kaptırdık. Diye feryat etmişti. Meliha bir anda kalbinin demir bit pençe tarafından koparıldığını zanne - derek acı bir istırapla: — Eyvaaah!.. Diye inlemişdi. Seyit adeta taş kesilmişti. Salih; teessürünü gösteren bir coş- kunluk ve cebellilere mahsus olan bir saflıkla sözüne devam etmişti: — Ah... Cesur olmak.. Atılgan ol- zosk.. Hiç şüphesiz ki; iyi geylerdir. meğer bunlar, bazan de insana felâket 'de getirirmiş... Zavallı efendi, kendisi- ni adeta aslanın pençesine attı... Am- ma, anlamıştım... O, remmallık v İbrahim ise, ben Pazar 12 de, Salı, Per- rum. Yalıııı. bildiğim bir şey — varsa, Nâsır Mebüt, her nedense, onun kafa- sını kesmedi. Meliha ile Seyit İbrahimin, şimdi de müşterek bir sevinçle sesleri yüksel- mişti: — Sağ mı?.. Cemil sağ mı?.. — İki gece, bir gün evveline kadar Cumartesi 15 de zartesi 16 da. Mersin postaları Salı, Perşembe 10 da uı"::: Kark kalkarlar. Arkasındna da biçare damat Salih İmışlar T OSBL. BiemddkllahI Diğer postalar Paşayı, katil diye astılar. Hanedanı bi-| Diye Yusuf İzzeddin Efendinin büs- ( eef Rartk — Cumartesi, çar « W]î"zc"x;;;d,;î; unıE;m:ıaılılm.l.. Ea:n büchı sinirlerini oynatıyorlardı. a ü aai e l an gae |dün, lin Efendinin aleyhinde /eliaht artık bu hallere sabre- FEVKALÂDE MÜZAYEDE KAT < :,’:'_:’: :fhd;"_ söylemedik söz burakmıyorlardı. Sa -|demiyor; misafirlerine ve ıl.'.â"ş..-....,. İLE SATIŞ b * ı:umı rayının etrafında yirmi otuz hafiye | şikâyetler ediyor, İttihatçılar hakkın- Mayısın 31 nci Pazar günü saat 10 dın genni ;' bekletiyorlar; kendisini de adım adım|daki nefretinin günden güne arttığını Kadıköy Moda caddesinde 244 numaralı | 930 da — takip ediyorlatdı. Şimdi de, varsa Vah- | söylemekten çekinmiyordu Büedi mesik SKİ Gyütr se£ N, Makltaya: — Çamartesi € d$ $ v Elendi, yoksa Vükdeddin “E 'a hübçilire. gelcer * aa TAL l sağı ilân olunur. l iğ ü ğ :;:îı ı:'.î.:; ı;:[l;'"u:“m_uk kıı:ım;mııa diğer — günler Bi gi Öyle yüzüne gülüyorlar; dertlerile uğraşıyorlardı... Ve, ;ıı-ırı l 8,30 da, le 'bir pölitim ediyörletki kaların farkında olmadıkları için Efen- Ve meşin kaplı altı adet sandalyeden mü- rekkep asri yemek oda takımı, büfe, dre- suar, kare masa ve 8 adet — sandalyeden ibaret Renesana usulü diğer yemek oda ta- kımı, ceviz oymalı ve ipek kaplı kanape, 2 koltuk ve 6 sandalyeden ibaret salon ta W kımı, aynalı dolap ve Z adet gece masa - sından ibaret yatak oda takımı, aynalı do- laplar, gardroplar, İlavabolur, bronz ve demir karyolalar, tonet sandalyeler, ma- salar, arabesk — tabureler, kütüphaneler, çini ve demir sobalar, portmantolar, elek: trik avizeler, duvar saati, halılar, vazolar, | biblolar, havagazı ocağı vesaire. (Boisse- | lot Fils et co.) markalı güzel bir piyano. Bandırma — Pazartesi, salı, çarşamba, per- şembe cumar - tesi 21 de «Bandırma - pos- taları 1/Haziran- dan itibaren saat saat 20 de kal- kacaklardır. » Karabiga — Salı, cuma 19 da İmroz — Pazar 15 de Ayvalık — Salı 19 da cuma 17 de Trabzon ve Mersin postaları - na kalkış günleri yük alınmaz. Gayip: 4/5/36 tarihinde İstanbul ihra- cat gümrügüne teminat akçesi olarak ver- diğim 200 liradlık hazine bonolarına mu- kabil aldığım 9 numaralı ayniyat makbu- unu kaybettim. Kaydını çıkartacağımdan | hükmü yoktur. Galata Kefeli handa Ali Riza (638). elt muhabbetlerine inan olmaz. İşte, Mah- mut Şevket Paşa. Bize tam bir ibret dersidir. Başlatının üzerinde taşıdı -|Dünkü ziyafette, yine İttihatçılar Vah- lar, taşıdılar da; ondan sonra, Beyı rııl“ meydanında kurşunlarla parçalat -|lar. Bir sürü fiskosa yapmışlar. Sizin tılar. Diye veliahdı derin duşuncclem gev- kayliyotlardı... di, vaziyeti tahlil ediyor; hak veriyordu. Nasıl hak vermesin ki; bunun en bariz misallerini gözlerile görüyordu. Meselâ.. O aralık muhtelif müna - sebetlerle Yıldız ve Dolmabahçe sa - |raylarında Alman ve ecnebi prensleri ne, kumandanlarına ziyafetler verili yor, merasim yapılıyordu. Bunlara bü- yük şehzadeler de davet olunuyordu. Bu merasim esnasında, (veliahtı sani, Vahdeddin Efendi) nin, İttihat ve Te- rakki ricali ile bir köşeye çekilerek (mahremane) denilen bir hususiyetle başbaşa konuştukları görülüyordu. Bu hali gördükçe Yusuf İzzeddin Efendi |fena halde şüpheleniyor; Beşir ağanın sözlerine hak veriyordu. Halbuki zavallı veliaht; bütün bun- ların Vahdeddin tarafından şeytanca düşünülmüş birer desise olduğunu bil- miyordu. |Efendinin bulunduğu meclislerde, mab- za onu şüpheye düşürmek, heyecana getirmek, bir müvazenesizliğe sev - keylemek için bu hileye müracaat e - diyor; eherjmiyetsiz birer bahane ile - meselâ, Talât Bey, Enver Paşa, Hay- ri Efendi ve saire gibi - cemiyetin ve hükümetin mühim şahsiyetlerini bi - Yazan: Ziya Şakir e d n İş bu kadarla kalsa, bir şey değildi. Bunların, ne dostluklarına, nerErtesi gün, İbrahim ile Beşir ağa gene veliahtın karşısına dikiliyorlar: — Ah, aslanım!.. Haberiniz var mı? deddin Efendinin etrafına toplanmış- hakkınızda söylemedik söz bırakma- dinin bu sözlerini günden güne artan sinir bozukluğuna atfediyorlar; Veliah- tın maiyetine memur olan zevata: — Efendinin söylediklerine bakma- yın. Zavallı adam, hasta. Kendisine hürmette kusur etmeyin. Diye emirler veriyorlardı. Hem cemiyetin mühim bir rüknü ve hem de veliahtın doktor ve hususi dostu olan Bahaeddin Şakir Bey, muh- telif vazifeler deruhte etmişti. Onun için sık sık şuraya buraya gidiyor; İs- tanbulda pek az bulunabiliyordu. Doktor, İstanbulda bulunduğu za- man, her fırsatta veliahtı ziyaret edi- yordu. Fakat bu ziyaretlerinde daima * veliahtın acıklı şikâyetleri karşısında kalıyor; -onu tetmin etmek için söyle- diği sözler, verdiği teminatlar boşa gi- diyordu. Bahaeddin Şakir Bey, hem bir dok- tor ve hem bir dost gözile tetkik etti- ği velialitm sinirlerinde günden “güne hasıl olan zaafı hissediyor; — arkadaşı - sinir mütehassısı - doktor Hilmi Kad- ri Beyle uzun uzun istişarelere girişi- yor; bütün kusur ve kabahat verilen ilâçlarda olduğuna atfediliyor; ilâçlar iriliyordu: Fakat her ilâç değişti derhal Beşir ağa veliahtın dikiliyor; (Arkası var) Yusuf İzzeddin Efen- bu sözlere Ibrahim ile Vahdeddin, Yusuf İzzeddin rer birer yanına celbediyor; güya on - lara mahrem bir sey söylüyor; ve ya « hut söylenen sözleri o suretle dinli - yormuş gibi vaziyetler gösteriyor; za- sözü köyde yayılır yayılmaz, ben kork- nağa başlamtıştım. Hele:. O, AĞdilibari gin-ııelı4 YALNIZ TURAN Modern Alman san'atı ve Alman Tezyin San'atları SERGİiSİ onu alır götürürken, beraber için ne kadar yalvarmıştım. Seyit İbrahim, birdenbire Salihin sö- zünü kesti. Büyük bir hayret ve taac- cüble: — Ne söylüyorsun, Salih?.. Neler- den bahsediyorsun?.. Onları — bırak... Şimdi kısa söyle. Cemil nerede? — Canım, nerede olacak?.. Nâsır| Mebhâütun kalesinde. İki feryat, birbirine karıştı. Seyit İbrahim ile Meliha, ayni sözlerle hay- kırmışlardı: — Nâsır Mebhütun kalesinde mi?. — Evet... İşte onu anlatıyorum ya.. Nâsır Mebhütun kalesinde... — Orada ne işi var? ş — Tuzağa düştü. — Kimin tuzağına? — Nâsır Mebhütun... Hem de, bizzat onun . Meliha, başını önüne eydi. Seyit İbrahim, derin derin içini çekerek: — Zavallı Cemil... Biz onu hükü- metten kurtarmıya çalışırken, demek ki o, daha büyük bir felâkete sürük- Tendi Salih, teessürden titreyen bir sesle cevap verdi: — Amma, ne felâket... Onuü kur- tarmak için, çok uğraştım. Hatta - iki defa, kaleye girmek için hayatımı teh- likeye attım. Fakat... Meliha, seven bir kadının kalp acı- sını gösteren bir sesle sordu: — Acaba Nâsır Mebhüt, ona çok iş- kence etti mi?.. Yoksa kafasını kolay- hıkla mi kesti?.. — İşkence edip etmediğini bilmiyo- TIRAŞ KREMi VE TIRAŞ SABUNU HM<ÜJL L AA DNIDILZE İstanbul'da — Fındıklı'da Güzel San'atlar Yüksek Okulunda 80 Mayıs'dan -8 Haziran'a kadar açık bulunacaktır. ee sereseR A KA AA ĞA ŞAĞA AA AA GesesaAcAsesAA AAA .«UCUZ | e İDARELİ * TEMİZ AYDA O T.L.SINDAN İTİBAREN TTTİA ten şüpheli ve evhamlı olan veliahtı büsbütün çileden çıkarmaya sebebiyet veriyordu. sereeerereAAA *“BARONIA" güzellik yağı sürünüğ, Bunu yapmak elzemdir, zira bu suretle ıztırabli iyanıklıklarından ka- çınabileceğiniz gibi cildinize de hoş Banyolar ve sporlar için elzemdir