24 Mayıs 1936 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 10

Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.

Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Cemil derin derin OLUMMANCASI “ Son Posta ,, nın tefrikası: 89 önünden sevdiklerinin hayalleri geçti Yazan A.R içini çekti; gözünün - — Dinliyorum. F Löağl — bir felâket geldi, bir iftiraya kurban — oldunuz. Bu iftira neticesi olarak da — buraya nefiy olundunuz. — — Doğr. - — Fakat, beni alâkadar etmemekle — beraber size şunu da söyliyeyim ki; — size indirilen bu darbede, o sultan zerre — kadar alâkadar değildi. Sizi felâkete sevkeden şey, yalnız meş'um bir tesa- — düften ibaretti. pi Cemil; gittikçe artan bir hayretle, — Nâsır Mebhütu dinlemekte idi. Nâsır — Mebüt, sözünün kesilmesine meydan — vermemek için elile Cemile süküt işa- reti ederek devam etti: ' — Siz, kalbinizde sultana karşı de- — Trin bir kin ile İstanbuldan çıkarken; — kalbinizddki bu kinin yanında diğer — bir his daha vardı. O da, sizi bütün — kuvvetile saran, büyük bir aşktı. Cemil, gözlerini kapadı. Dişlerini sı- — karak mırıldandı. — Siz, bunları ne biliyorsunuz?.. — — Evet.. büyük bir aşk... — aşkı sizin kalbinize ilham eden de, bir — genç kız.. bir saraylı.. haydi, adını da — söyliyeyim.. Cenandı... Cemilin başı, eğildi. Kirpiklerinin — ucuna kadar gelen yaşları Nâsır Meb- — hüt'a göstermek istemedi. Fakat şu an- — da kalbinin dayanılmaz bir acı ile sız- _Wladığını hissetti. bır şifa ümidi bekler gıbz inledi: — Cenan.. Cenan.. ŞA l H Ç Ai e SAk AEÇELA - tada tada Yemen topraklarına ayak İ — bastınız. Ve Hudeydenin kumsallarına ilk adımınızı atarken, vapurda bir a - — damla tanıştınız... Bu adam, sizi bir dost gibi karşıladı. San'aya geldiğiniz — zaman sizi kendi muhitine aldı. Garip — bir yabancı için fevkalâde sayılacak — bir çok fedakârlıklar yaptı ve bu feda- — kârlıklarile de sizin bütün emniyet ve '7 itimadınızı kazandı.... Siz saftınız. — Samimi idiniz. Ona kalbınızdekı bütün — düşünceleri söylemiştiniz. Daha roğ - — rusunu söyliyeyim; yaradılışınızdaki büyük cevheri, tamamile onun önüne -— dökmüştünüz... O, esasen bu cevhere — muhtaçtı. Ne zamandanberi, sizin ya - — radılışınızda bir adamı aramış; fakat — bulamamıştı... O, sizi kendisine büs- bütün bağlamak istedi. Sizin gençlik — zaafınızdan ve hassas kalbinizden isti- — fade etti. Karşınıza bir tuzak kurdu. Ve bu tuzakla sizi sımsıkı tuttu. Hattâ yalnız maddi varlığınıza değil, kalbi - — nize de hâkim olarak, size o sevgili - Cenanınızı bile unutturdu . — Hayır.. hayır... — — Durunuz. Acele etmeyiniz... E- — vet, unutturdu... Bu tuzak, Meliha is- — mindeki kızdı. Bu kızın, bütün Yemen — kıt'asında dillere destan olan güzelliği, sihiri, sizi birdenbire sardı. Ve şüphe- — siz ki böyle olacaktı. Çünkü onun, Me- lihanın girdiği kalpte, hiç kimsenin aşkı, hiç kimsenin aşkı yaşayamazdı. — Bu aşk, size sadece Cenan'ı unuttur - — makla kalmadı. Sizi nihayet, çok teh - likeli bir maceraya da attı... Şunu iti- raf ediniz ki; sizi buraya sevkeden, Üogrudan doğruya, Seyit İbrahim'dir, değil mi?.. Yani, Seyit Kasım'ın bü - $ tün gizli işlerinde vasıta olan, Seyit " İbrahim... Çi — — Hayır.. hayır, Nâsır Mebhüt.., “Ondan daha büyük bir saik var. O da, — benim hamiyyetim.. milletime olan — muhabbetim... Mademki bir çok şey- leı- biliyorsun. O halde, bilmedikleri - 1nizi de ben ikmâl edeyim... Evet. Ben, seni öldürmeğe karar vermiştim. Ve, öldürecektim... - Bu kararı vermemin hi i(ı'kî sebebine gelince; çünkü, senin İbaşına topladığın bir sürü haşarat ile Tiirk kalelerine hücum ettiğini., bin - Terce Türk askeri öldürdüğünü.. hattâ, -San'ada bulunan silâh, cephane ve top-| -_.v | — Bu macerayı müteakip başınıza Ve buller Sanki bu sözlerden | — Siz, bu aşkın acı ve tatlı lezzetini | na bunları yaptıran miskin ve zelil bir hükümetti. Bu hükümetin hamiyyet - siz ve mürtekip köleleri idi... Ben bunları işittiğim zaman çıldırdım. Se - ni niçin bir kurşunla, bir hançer dar - besile öldürmediklerine hayrette kal - dım. Gidip kumandandan izin alacak, ondan sonra senin vücudunu ortadan kaldıracaktım. Fakat, bu teşebbüsümü sana duyurmaları korkusu karşısın - da kaldım. ,Onun için şahsen hareket ederek bir tek başıma senin karşına a- tıldım... Fakat ne yapalım, kısmet böyle ımış. Cidden büyük bir maha - retle kurduğunuz tuzağa yakalandım. — Cemil bey!.. San'aya ayak ba - sıp da Seyit İbrahim ile sıkı fıkı görüş- meye başladığın günden itibaren, se- ni adım adım takip ettirdim. — Anlıyorum. — Seni tuzağa ben düşürmedim. A- sıl, ötekiler düşürdüler... Seni elde et- mek için bir çok vasıtalara müracaat ettiler. Hattâ bir gece seni afyonla u - yutarak sana bir rüya bile gösterdi - * Rüyanda Melihayı gördün. O - nun tesiri altına girdin. Bu rüyanın ve bilhassa Melihanın bir ismaili hilesi ol- duğunu anlıyamadın. Kendini, o hile- kârların kucağına attın. Ve ondan sonra da, artık kendini o cereyandan kurtaramadın... E, söyle bakalım; şimdi ne yapacaksın ? Cemil derin derin içini çekti. Bir iki dakika süküt etti. Gözünün önünden; annesnin, Ce- nanın, Melihanın, bütün bu sevdikle - rinin hayalleri geçti. Derin bir sükün ve tevekülle: — Ne yapabilirim?.. Kendimi, mu- kadderata teslim edeceğim, Ölümü bekliyeceğim . Diye cevap vermişti... Şimdi de, Nâsır Mebhüt süküt et - mişti. Gözlerini, Cemilin sararmış çehresine dikmişti... O da bir iki da- kika böylece durduktan sonra, sesini biraz daha alçaltarak sözüne devam ey- lemişti: — Ölüm... Daha, henüiz ölümü dü- şünecek vaziyette değilsin... Hattâ, eğer yaşamak fikrinde isen, ölümü ha- tırından bile geçirmeyebilirsin... Şu dakikada, hayatın tamamile kendi e - linde. İstersen, kendini ölümün ku - cağına atarsın. Yok eğer, benim tekli- fimi kabul edersen, kendini ölümden kurtarırsın, — O şart nedir?. — Gayet basit... Seyit Kasımın he- sabına çalışmaktan vaz geç. Benimle çalış. — Ben, Seyit Kasımın hesabına de- gil.. kendi hesabıma.. Türklük hesabı- na çalışıyordum. — Filhakika, kısmen öyle... Fakat; onlar da sana yardım edecekler, sana bir çok şeyler vereceklerdi... Vâkıa, sen; bunların hepsini reddettin. Fa - kat, Melihadan da tamamile vaz geçe- medim, Cemil, hayrette kalmıştı. Derin bir nazarla, her hakitatı bilen bu şeytan ruhlu adamın yüzüne bakmıştı. Nâsır Mebhüt, yüzünün hiç bir de- risini buruşturmayan o durgun ve dai- mi tebessümle sözüne devam etmiş - H — San'adan çıktığın gecenin ertesi günü misafir olduğun köyde, Seyit Kasıma yazarak gönderdiğin mektup ile; dün buradaki köyde Salih isminde- ki gence bıraktığın çanta, benim elim- dedir... Görüyorsun ya, Cmil bey; ar- tık kalbinin en gizli köşelerinde bile, benim için meçhul olan hiç bir nokta kalmamıştır. Cemilin bütün vücudu buz kesil - mişti. Öfkesinden, az kalsın tecennün edecekti... Sımsıkı bağlı olduğunu u - nutarak birdenbire ileri atılmak iste - mişti. Fakat buna muktedir olmadığı- nı anlıvarak inim inim inlemiş: —aT - SON POSTA —— ' skerı Bahisler (Baştarafı 7 inci sayfada etmişti. Ancak yalnız gilizleri iki defa mağlüp biz bu mevzudaki yazılarımızda mareşal Allenbi'nin şahsen sevk ve idare ettiği askeri harekâta temas etmekle iktifa- ya mecbur olduğumuz için onun henüz Filistin cephesine gelmesinden evvel cere- yan etmiş olan Gazze muharebelerinin uzun boylu tafsilâtına girmiyoruz. Yalnız şu ka- darını söyliyelim ki: Parlaklık ve kıymet i- tibarile Şeria muharebelerinden hiç te aşağı kalmıyan bu şerefli muharebelerin netice- leri o kadar büyük olmuştu ki akisleri (Kı- hire) ve (Londra) da tesirler yaratmış; İngiliz kuvvei seferiyesi kumandanı gene- ral Dübel, (Kahire) deki başkumandan general Muray tarafından azledilmiş; ken- disi de İngiliz hükümeti tarafından ayni muameleye maruz bırakılmıştı. Bu muha- rebelerin birincisi cereyan ederken muharip İngiliz kıtaatınım mevcudu(50,000) insa- na vardığı halde (4) Türklerin muharip mevcudu ancak (15,000) insandan iba- retti. Bundan maada İngilizler bu kuvvetin büyük kısmile - yalnız (3500) kişilik Türk kuvveti tarafından müdafaa edilen - Gazze- ye taarruz etmişlerdi. (Diğer Türk kuvvet- leri, gruplar halinde, 50 kilometrelik bir cephe üzerinde bulunuyorlardı. ) Demek oluyor ki İngilizler, en az, 12 - 10 misli kuvvetli oldukları yerde dahi Türk muka- vemetini kıramamışlardı. İkinci Gazze mu- harebesine hazırlanmak üzere İngilizler 20,000 den fazla (4, 5) taze kuvvetle be- raber ağır topçu ve 8 tank aldıkları ve de- nizden de donanma ateşlerinin yardımına mazhar — oldukları halde — taarruzlari, Türkler tarafından, yine kırılmıştı. işle general Allenbi, İngilizlerin bu mu- vaffakiyetsizliklerini tamir etmek — üzere Filistindeki İngiliz ordusu başkumandanlı- gına tayin edilerek 28/haziran/917 tari- hinde - Fransadan - Mısıra gelmiş bulunu- yordu. Ona verilen ilk vazife (Kudüs) ü almak idi. Meşhur mareşal, Fransız - Al- man cephesindeki (Mevzi muharebeleri) - nin tesiri altında bulunuyor ve Filistindeki Türk ordusunu geriye sürerek - ancak 80 Km. mesafedeki - (mukaddes hedef)ini elde etmek için (mevzi harbi )usulüne taba- | an safha safha cereyan edecek müteaddit taarruzlar yapmayı düşünüyordu. Mareşal Allenbi'nin bu maksat için İngil - tereden istediği yeni kuvvetler şunlardı: 7 piyade tümeni . 3 süvari tümeni , Lüzumu kadar tayyare ve ağır topçu. Halbuki hünerli bir sevk ve idareye sahip bir kumandan için « Lârşer'in dediği gibi - (bu uzun müddeti, manevreyi sade- leştirerek, müvazi bir takip yaparak ve düşman cephesinin gerisine bir ihraç icra ederek azaltmak mümkündü) . Bununla beraber İngiltere hükümeti o - nun bu isteklerinden çoğunu yerine getir- di. O suretle ki 917 yılının birinci teşrin ayı sonunda bu kuvvetlerini yekünu 191,000 insana —varmıştı ve bunların (138,000) i muharip idi. Top mikdarı i- se (132) si ağır olmak üzere (433) & va- rıyordu. Halbuki bu sırada Türk kıtaatının muharip kuvvetleri yekünu (36,000) in - san ve 258 toptan ibaretti. (6). Görülüyor ki İngiliz muharip kuvvetleri, yekün itibarile, Türk muharip kuvvetlerin- den 4 misli üstündü, topçusu da iki misli kadardı. Bundan maada, Türk kit'alarının çoğu Kafkas gibi mahrumiyetli, Galiçya ve Makedonya gibi uzak cephelerden gelmiş, aç, yorgun, zayıf insanlardan mürekkep ol- masına mukabil İngiliz ordusu kâmilen | taze kuvvetlerden teşekkül ediyordu. (7) Ayrıca da Türk kuvvetleri cepheye par- | ça, parça, geç ve daha çok yorgun bir hal- de gelmişlerdi. Enver (paşa) nın tered - dütlerle geçirdiği 6 aylık kıymettar zama- n mareşal Allenbi için bulunmaz bir fır « sat ve talih eseri idi. O kadar ki ona, üçüncü Gazze « Birüy- sebi" muharebesinde, (Enver) in bu hata- sı kadar yardım eden hiç bir âmil olma - (4) Larşer'den. (5) 12 Hind taburu ve 74 üncü fır - ka, (Larşerden) (6) Larşer.den. (Türk muharip kuv - vetlerinin yekünu, 2600 noksanile, 33,400 idi, C. D.) (7) (Larşer) bu hususta aynen şöyle diyor: «Bu çıplak rakkamlara ilâveten bir de iki taraf kıtaatının hal ve keyfiyetini tet- kik edersek İngiliz ordusunun her suretle mükemmel bir halde olmasına — mukabil Türk kıtaatının açlıktan bitap ve tifüs'den harap bir halde olduğunu nazarı dikkate' | dırırken diğer taraftan da 8 inci orduya Mayıs 24 Öldü mü, öl'd YUSUF IZZEDDIN dürüldü mü — 25 — İbrahim, bu talimat dairesinde ha - reket ederken bir gün Vahdeddin (hu- susi tabibi, Reşad beyi) huzuruna cel- betmiş; elindeki kitabı göstererek : — Şu zabıta romanında bir şey gör- ricen bazı ilâçlar verilirse, onu deliliğe sevketmek mümkün imiş. Acaba aslı var mı?, Demişti. Vahdeddin efendinin efkâr ve ihti - rasatına az çok vâkıf olan Reşad bey, derhal bu sualden korkunç bir mana sezmiş: — Bendeniz, böyle bir şeyin olabi- leceğine hiç ihtimal vermiyorum... Hem de bir adamı bu suretle malüli - yete sevketmek, öldürmekten daha beterdir. Böyle bir cinayeti irtikâp et- mek için ne kadar taş kalpli bir adam olmalı?.. Cevabını vermişti. Vahdeddin, aldığı bu cevaptan az çok bozulmakla beraber: — Canım, meselenin ahlâkt ciheti bizim ne üzerimize vazife?.. Ben sa - dece şu kitapta gördüğüm bir şeyin hakikatini öğrenmek istiyorum... Siz, böyle bir şeye ihtimal vermiyorsunuz amma; esrar içenleri görmüyor musu- nuz? Ne hale geliyorlar, Âdeta, akıl « larını zayi ediyorlar. Diye, Reşad beyi söyletmek iste - | mişti. Doktor Reşad beyden, fikrini tat - mine kâfi derecede cevap alamıyan şehzade Vahdeddin efendi; onu şüp - helendirmemek için daha fazla israr etmemiş; düşüncelerini tatbik edebil- mek için, hususi bendegânının yar. - dımlarile cinayet vasıtalarını hariçten tedarike karar vermişti. Bu vasıtalar, kimler vasıtasile nere- lerden tedarik edildi?.. Bunu bilmiyo- ruz. Fakat, o günlerde; Yusuf İzzed - din efendinin sarayında mühim bir de- gişikliğe şahit oluyoruz. Yusuf İzzeddin efendi, pek az ci - gara içerdi. Ve bu cigaralar da, rejide süreti mahsusada imâl edilirdi... Bir gün Beşir ağa telâşla Yüsuf İzzeddinin huzuruna gelmiş: — Aman arslanım!.. Bir şey duy - dum, Fena halde korktum. Beşiktaşta düm de, merak ettim. Bir adama ted -| Eski Osmanlı Veliahtı katledilmiştir. Yazan: Ziya Şakir zengin bir kahveciye varisleri bir ci - gara vermişler. Bu zehirli cigara ile öldürmüşler... Ne olur, ne olmaz?.. Bundan sonra sizin cigaralarınızı reji- den almıyacağım. Tütün alıp kendi o- damda, gözlerimin önünde yaptıraca- ğım, Demişti. Saf kalpli bir adam olan Yusuf İz - zeddin efendi, Beşir ağanın bu sözle - rinden şüphelenmek şu tarafa dursün; bilâkis şahsına ve hayatına gösterdiği bu alâkadan dolayi baş ağasına teşek- kür etmiş; hattâ bu sadakatına mükâ- fat olmak üzere ona kıymetli bir de saat hediye vermişti. İki gün sonra, Beşir ağanın odasın: da sureti hususiyede yapıları cigaralar, veliahta takdim edilmişti... Yusuf İz- zeddin efendi derhal bunlardan birini alarak içmiş: — Çok güzel tütün. İçinde tatlı ve hafif bir koku da var. Amber kokusu- na benziyor. Diye memnuniyet izhar eylemişti. Cigaralar, hakikaten en kıymetli tü- 'tünlerin maharetle yapılan harmanın- dan imâl edilmişti. İçindeki tatlı koku ise; gayet az mikdarda, hafifçe serpiş- tirilmiş olan esrar tozundan ibaretti. İşte bu, veliahtin evvelâ sinirlerini öl- dürmek için verilen birinci zehirdi. Bu zehir, zaten (nevrastenik) olan Yusuf İzzeddin efendinin sinirleri ü - zerinde az çok bir tesir göstermişti. Fakat, cigaralara serpilen esrar belli olmamak için o kadar az konulmakta idi ki; veliaht'ın enderen cigara ikram ettiği misafirler (1) bile bunu lâyıkile hissedememektelerdi, Bir iki ay kadar yapılan tecrübeler- den sonra anlaşıldı ki; bu kadarcık es- rar ile maksada vasıl olmak, bir hayli uzun sürecekti... Gerek efendi ve ge- rek başkaları tarafından anlaşılmasi tehlikesine binaen esrarın mikdari bundan fazla da tezyit edilemezdi. O - nun için anlaşılması imkânı olmıyan ikinci bir zehirin kullanılmasına ihti- yaç hissedilmişti. O da; (Kokain) di. (Arkası var) — | (1) Yusuf İzzeddin Efendi, gayet va - kur ve ağır başlı bir adam olduğu için, ya- nında herkes sigara içmezdi. mıştır (8). bir taraftan sabık Osmanlı or- duları başkumandan vekilinin bu muazzam hatası Allenbiye büyük bir fırsat kazan « kumanda eden Fon Kres isimli Alman mi- ralayı (Osmanlı ordusunda general rütbe- sini almıştı) Birüssebi" grubunun çok İaik kuvetlerle ihata edilmesi tehlikesi karşı - sında kendisini ikaz eden derin görüşlü kor (kolordu) komutanının (miralay İs - met bey - general İıqet İnönü) raporları- na cevaben «sebat, muhıı'ebzye devam» emrini vermekle iktifa ediyor ve bu cephe- ye ne kuvvet gönderiyor, ne de grubun çe- (8) Merhum M. Nihat eserinde bu nok- tayı şöyle canlandırır: «Enver (paşa) mart veya nisan - 917- den itibaren eykil nihayetine kadar tam altı ay kuvayi asliyei memleketi tevcih e- decek hedefte mütereddit kalmış, mem - leketin Irak ve Filistin istikametlerinin iki kuvvetli İngiliz ordusunun tehdidi altın- da olmasına rağmen Avrupadaki fırkaları pek geç almış, Romanyadaki VI ıncı kol orduyu yine orada bırakmış ve tehlikei as- liye istikameti olan Filistin bu esbap ile 3 üncü Gazze - Birüssebi' melhamesine çok gayri müsait — şeraitle maruüz kalmış- tr. Eğer — vakit ve — zamanile — kat'i bir. karar — verilip — azimkârane — icra edilse idi hiç şüphesizdir ki 1917 senesi Filistinde Allenbi'nin, felâketine “değilse dahi, mühim ademi muvaffakiyetlerine şa- hit olacak idik ve vaziyeti harbiye ihtimal başka istikamet alacaktı. Bunu Gazi paşa- nın raporu ne güzel izah ediyor!l» (Büyük Atatürk'ün bu raporundan 16- mayıs tarihli yazımızda bahsetmiştik. Bu raporu gelecek yazımızla aynen neşrede- '(mıv gasp eylediğini işitmiştim... Sa-| B Kağı aat . C a At (Arkası var) — İ almak icap eder. , İ | ceğiz C. D.) j kilmesine müsaade eyliyordu. Binaenaleyh - merhum M. Nihadın dediği gibi - «felâ « ket artık gayri kabili içtinap olmuştu». İşte (Kudüs) ün İngiliz ordusunun eline geç « mesine saik olan asıl sebepler bunlardı. Yoksa bu keyfiyet mareşal Allenbinin par- lak! Sevk ve idaresinin hüneri ve Türk or- dusunun mağlüp olması neticesi değil - dir. Bu noktayı iyice tebarüz ettirebilmek için, Larşer'in eserinden şu bir kaç satırı aynen almak faydalı olacaktır: «ÂAsli taarruz XX inci Türk kolordusu- nun şedit bir mukavemetine uğramış...... İngilizler muharebeye ertesi günü tekrar başlamak niyetile geceyi — geçirmişler ve fakat 9/birincikânun öğle vakti gelen Kü- düs belediye reisinin, şehrin boş olup İngi- lizlerin girmelerine intizar etmekte oldu - gu, teklifine nail olmuşlardır. Filhakika Ali Fuat paşa şimdiye kadar Türklere müsait neticeler vermiş olan bir manevre- ye tekrar kendiliğinden karar vermiş ve 8/9 gecesi kıtaatını şehrin 7 kilometre: şimal ve şarkındaki yeni bir mevzie çek - mişti.» Muharrir biraz aşağıda — yazısına şöyle — devam — ediyor: — &.. Türkler gayri kabili kıyas derecede faik — bir düşman ordusunun hazırladığı — tam bir ihatadan iki defa kurtulmağa — muvaffak olmuşlardı; bilâkis düşmanları kendilerinin sebat ve mukavemetini ve manevra liya - kat ve kabiliyetlerini bir çok defa teyid ve tastike mecbur olmuşlardır.» Türklere askerlik dersi öğretmiş oldu- gu ileri sürülen mareşal Allenbi hakkında- ki bitaraf (ve hattâ Büyük harpte İngiliz- lerin müttefiki olan Fıansa ordusuna men- sup) bir askeri muharririn bu yazısını sa- yın İngiliz generalı (Sir Jhon Shey) in na- zarı dikkatine arzeyleriz. (Arkası var) . Celâl Dincer HŞ e T OA A ST SST CN ST P —— —X nn

Bu sayıdan diğer sayfalar: