10 Mayıs TARİHTEN SAYFALAR: Ç S İSS O Ş . D l Geçmi Yeniçerilerin sopalarını tarttıran donanma Muhtesibi, define arayacağım diye evler yıktıran remmal ve berber dükkânlarının kandillerini teftiş eden Nazır EDerber CU — pek, her Bevi edepsizliği yapan ve her yaptığını za- Tafeti'ile hoş gösteren bir külhan bey. a7t0 bir kelime ile bir bıçkın tipi vardı ki İs -| tanbula mahsustu. İnkılâbın silindiri altın- | kaybolan bu İstanbul bıçkınının | bir kıyafeti, edebiyatı, tarihi var di. İstanbul bıçkını, kelimeyi israf etmedi: Üi samıyorum, hayatının bir çok salha: hda artist olmuştu: Orta oyununa © çik l& o med-| Ele avuca sığmaz, haşarı, © agözü o oynatmış, kahvedi dahlık etmiştir. İ Kendisi de en kuvvetli manası ile bir| Manbul Bıçkını olan şair Haşmet, Üüçüncü Mustafanm kızı Hibetullah Sultan'ın do-| Sumu münasebetile yapılan şenliklere duir | Yazdığı risalesinde, on sekizinci asırdaki “anbul külhan beylerinden üç tip YAtAt- TMaktadır. Hicri 1172 yılında on gün on gece sür- Müş olan bu donanmanın en şayanı dikkat Tarafı zarif ve zeki İstanbul külhanlarının Hsattan istifade ederek nice nice dilbef - İ sineye çekip felekten kâm almaları, ve İr takım eyaramaz kalleşn lerin yine fir- Tattan istifade ile halkı dolandırmaları o Buştu. İşte Haşmet « Velâdetname! .dl:_m an risalesinde bunlara dair Üç vAK A ..I'I“Hıehpdi,_ Yeniçeri kulluğanan — sopalarını ttıran donanma mahtesil O zamanlar İstanbulun en zarif ve yaka- © efendilerinden birisi, başına bir destar Smiş. sırtına rengârenk bir ferace Siymik #emerini Barip ve tuhaf nakışlarla ıöylıyğ- :.k Deccal'ın merkebine döndürdüğü bir Seke binmişti Yanına elleri değnekli o anp Mi kadar zıpır herifler almın bat> Klğıttan yapılmış yeniçeri keçesine *Nziyen külühlar giydirmişti. Bunlar iki- ;' İ.Li'" Merkebin yanı sıra yürüyorlardı. D öndekinin elinde bir terazi vardı. En arkadaki omuzuna falaka değneklerini ;;ı TMüstu. Bu suretle kendisine «Donanma ühtesibi» tüzünü veren bu zarif İstanbul hapkını şehri taraf taraf dolaşmağa b aç 1U Kalabalık olan dükkânların önün- day MTüyor. kaşlarını çatarak korkuların - 'ir tür ttreyan csnafa: naç C Bakın adamlar, diyordu. Ben do - '.n:m Muhtesibiyim. Susurlarını tecessüs ve teftişe ikdam e terk Ben sizin için uykumu ve rahatımı Di ettim, GCece ve gündüz at ve eşek boy- sada düytüm. Bakayım zevk ve safanız Va far A DI?. Sakın ha zevkinize dair en v- ol bir şeyi duhi eksik İşlemeyin, pişman A'tünuz!e Sonra etrafını saran ecephesi Bur, didesi mahmur, gerdanı kâfur, Yanaklı, kiraz dudaklı, inci dişl. türlü töyleyişli dilberev dönerek: âyç — Bakın ey güruku nüzenin, ey sehr Yinin çerağamı olan çelebilerim, —kuzula- beş, diye sözüne devam ediyordu. — size Tden tenbih ve nasihat olsun, âşıkı bica- * *rinize kendinizi dirhem dirhem satma- " Ültadelerinizi aldatmayın!» Onanma muhtesibi bu surette dolaşır. n" bir yeniçeri kulluğunun önünde dur - L:" kulluğun sopalarını getirtmiş. ve Mt * terazisi ile tarttırarak yeniçeri çorba - “tma çıkışmağa başlamıştı: a — Baka bire çorbacı ağa, sen bu kadar Ak eç adır ocağında çorbacıyım diye yiğit- aç “laraın da ve dayak atmada usta, mey- hatam pk bir ağayım dersin de senin kul- Oğüna iştiha ile dayak yemeğe gelcnlere | Yle eksik sopa yedirmek lâyık midir:| bunların ağırlığı kanundan eksiktir, imdi *en zâbit değil misin, sende ektik sopa N* Arar, zübıtin ve hâkimin ceza d*g?i ek- olursa hiç ekmekçi tamam işler mi? Define arayan Remmal: Sen ve şakacı bir külhan, başına üzüm küfesinden yapılmış kafesi dentar yekline İ& acaip bir külâh ve sırtına işlemeli bir huka giymiş; beline hurda halinde bir di- Vit ve koynuna bir keç parça eski kâğıt tokmüş; altında tuhaf bir svrette Süslen” Miş bir merkep, yanında on on beş tane kazmah kürekli ırgat, çarşı ve pazan do - *mağa başlamıştı. - Hangi dükkânın Ö- Tünde çiçekli ve temiz bir avlu, bir bahçe tül ür) DankAna/ sokekal h ş asırlarda külhanbeyler * * * örürse orada duruyol :Dndiımi şöyle takdim ediyordu: * . Ey yürünı safa, ben yer altından mal çıkaran remmalım, Martavaldan başka bir şey olmuya! rede bir define, bir hazine varsa çıkarınak ime sarılıp bir anda şu aa Tet rünber. li çıkarmağa memur xcdnıı:clıuv ş kadar habis olan yaradılışımız ;'.:.':;n:::eu baba ve ecdadımdan, ak- nba ve üstadımdan aldığım valtına yapı- gır isen toprak olsunu duası sayesinde Ka- runun definesine de rast gelsem d:ıhn) top- rak olacağını biliyor isem de hele bir ba- kalım define bu mahâlde nerelerdedir! DEe mamur ve gömülü malı yordu. Bunu müteakip derhal ipdı ve diviti çıkarıp bir iki nokta l(ı)'nf, bir iki harf ve çizgi yazıyor. Ve ııııdıı_ıı dö- nerek: «Ya şurdadır. ya buradalı diye ev «4 dükkânın önündeki bahçenin ea gü- zel bir yerini kazmalarını emrediyordu. Kazmalar havaya kalkar kalkmaz ev ya- hut dükkân sahibi atılarak: <— Bre dur temmal çelebi ne yapı - rsun! Hanımanımızı ve kaldırımlarımı- ,p edeceksin! Diyorlardı. al cevap veriyordu: canım ne dürayım, bu huııuıl; 5 olunur mu, züğürtlül l -::: ::tı.ı.;:r'gı sizin haneni yıkzlf- SanaNa » biz yapılıyoruz. Ziyamı yok -siz bi .::'uıı. şa malı çıkaralım, yer altında ıl’:l:ıgm. biz pek derin kazmayız, hemen şuralar tarumar olacak kadar kıııı:. ı; « ter mal çıksın, ister çıkmasın, sonra bırakıp koynundan kâ - veyi yol Remmi — Behey gideriz! Etraftan yalvur - — im remmal çelebi, Iötuf .Şı? ortalığm nizamına halel ver - mel — Rem di. Hemen: — Hoş. ne yapa mağı istemezsiniz. © kat bari bize bir mikdar 1 de sonra BİZ bir boş vakitte 'a sürünl. dıktan #oNTAT P":(:,m.ının"' ı-hık berekâtl.. Z Deri, eşeğini başka bir dükkânın önü- D'ı'îzoıdu. Haşmet bu adamın bu sü- :l:upık gok para topladığını kaydedi - Y Derber dükkânının - kandillerini iş eden donanma nazırı: Ma':.' şenliklerde bir başka lııı..ı.ş.ı_ biçe donanma nazırı olmuştu. Bu, iri yarı bım adamdı — Bazına bir. — destân Bi e arkasına — samur mu, nâfe Perişane Oğu anlaşılmaz bir feracei kiha. m:_ giyip şekil ve kıyafeti muntazamca bir beyaire binmiş. yanına on beş yirmi nefer kadar kıyafetinde ayağına çapık ko - Y klar almış. bu uçanların bir kısımı ön - T bir kısımı arkada; öndekilerin elinde caman fenerler: c —Ben donanma nazınyım, kandille- mağa başlarlardı: kerem eyle, amal çelebinin istediği de bu i- lım, derdi, siz adam ol- ünahı boynunuza, fa- hakkı süküt verin defineyi çıka- nn ve saf r. etrafına üşüşenlere | » remil ve nücum ilimlerile ne- | SON POSTA Çöken Boğaziçi : 13 Bir Arnavutköylü “İnsan oturmasını, hem kendini ister. Boğazı diriltmek Ben gürbet acısını evvlâ Boğaziçinde Boğaza bir öğrendim. Onun için ne zaman |gitsem içimde hüzne benzeyen garip his duyarım. rinİZ rüşen olsun, meclisleriniz müzeyyen olsun! Diye çarşı ve pazarları dolaşarak es -< naftan para koparmıştı. Haşmet bu ada - man bir berberden nasıl para aldığını göy- le anlatıyor: Donanma nazırı hazretleri dükkânın ö- nünde durup berberi huzuruna çağırtıyor. Berber gelir gelmez hiddet ve gazap ile: «—Be gel adam şuraya, sen niçin kandil- lerini ruşcu ve lebrizi rügan etmedin, ve şu mahalle 25 kandil asacak yerde niçin on beş kandil yaktın? Fitillerini niçin bu kadar ince yaptın? Bire nâ tıraş tasma kı- ran, şimdi senin saçın ye sakalın tıraa edip | tersaneye göndersem zerre kadar cürmüm var mıdır!?.» Diye bağırdıktan lere emir veriyordu: «— Değnek görün şu aslacağal! Hepsi lay baldırı çıplak serseri © - lan adamları, evvelden sözleşildiği gibi a- sonra maiyetindeki- raya giriyorlardı! e— Sultanım affedin, ocaklıdır; kazan ocağından çıkma oturaktır (1), kerem bu- yurunl. Bu manzarayı gören konu komşu da ri- cada bulununca; nâzır ağa hazretleri ber- bere: «— Var bu gecelik seni dükkün komşu- larına bağışladım, amma tailemize bir mik- dar harc ver de ırzinı satın Diyor, berberin ön beş yitmi parasını | aldıktan —sonra ayni alay ve — gürültü ile başka bir dükkânın önüne varıyordu. Reşad Ekrem KOÇU (1) Tekaüt. Manisa yolunda otomobil kazası Altısı ağır olmak üzere 12 kişi yaralandı İzmir 10 (Özel) — Düu akşam Bornovanın Manisa şosesi üzerin- de bir otomobil faciası olmuş, altısı ağır olmak üzere 12 kişi yaralanmışlardır. Bornovadan kalabalık bir ka- file Doğanlar köyüne giderek içmişler, sonra da Manisa soşesi üzerinde otomobille bir tur yap- mıya karar vermişlerdir. Şoförün dikkatsizliği yüzünden otomobil yolda devrilmiş, yolculardan 12 kişi otomobilin altında kalmış ve yaralanmışlardır. Yaralılar sıhhi imdat otomo- bili ile hastaneye kaldırılmışlardır. Tahkikata başlanmıştır. 'dili için beni dayıma Küçük bir çocukken bir yaz, kız kar- deşim ve mürebbiyemle birlikte hava teb yollamışlardı. — Bu anmemden ve'evimden ilk ayrılışımdı. Dayımın Arnavutköyünde bir — yalısı vardı. Üç katlı penbe bir yah... Bu yalıda çifte, çifte kanaryaların ötüştüğü — yaldız- h kafeslerle süslü bir yemek odası, bu ye- mek odasından bahçeye bir kapı açılırdı. (O zaman biz çocukların bahçe dediğimiz yer daracık bir rıhtım. Ben gündüzleri elime ufak bir kova a- lırdım onunla durmadan dinlenmeden de- nizin suyunu çÇeker ve denizi boşaltmağa uğraşırdım. Yalının önünde yeşil, sarı ve kırmızı yatardı. Odun — kayıkları bir odun iskelesi, kar- şısında bir odun deposu Ve ben bütün gün, şirket vapurlarını, — odun ka- yıklarını, önümüzden başlayan sandal ge- zintilerini ve rıhtımdaki piyasayı seyreder- dim. Onlarla avunurdum. Fakat akşam Bo- ğazın sularının rengi — koyu İâciverde bo- yanınca ve şirketin vapurları bir tehlikeden korkarlarmış gibi denizi projektörlerle ta- ramağa başlar başlamaz, elimdeki kovayı taş merdivenlerin yanında birakır - ve ka- naryaların san tüyleri içine gömülüp sin- dikleri, kafeslerle süslü yemek odasından boyalı mavnalı ve yalının 5i vardı. taşlığa, taşlıktan merdivenlere doğru ko- şardım. Ve oradan dayı zademin yatak oda- sına süzülür, gözlerimin zahmetle üstünden aştığı pencerelerden denize ve karşı sahil- lere bakarken: «Annemi isterim, babamı isterim.b diye ağlamaktan utandığım için mini mini dişlerimden umulmayan bir kuv- vetle dudaklarımın içini ısınır ve henüz pek küçük olduğum için Modanın ne — tarafta olduğunu tayin edemez ve kendimi kosko- ca dünyanın içinde kaybolmuş — hisseder- dim. İşte gurbet acısı bu değil midir?.. Bü- yük bir dünya içinde, yabancı bir âlemde yalnız kalmak, kimsesiz. kalmak korku- sul.. Ve en sevilen çehreleri, en sevilen eş- yaları özlemek acısı.. x Fakat sabah olunca deniz, balıkçıların, mavnacıların; hamalların ve iskele cadde- sini dolduran kalabalığın sesile bu vehm... Bu acı kalbimden silinir, rıhtım boyundaki evlerin pencerelerinden — süslü Tum bayanlarını, ermeni doktorunun saç- ları kavır, kıvir İngiliz kansını, ilerde - bir bahçenin güllerini bin itina ile sulayan müe tekait bir paşayı seyrederken, denizin sue yunu boşaltmağa çabalarken, mavnalarda yaşayanları seyrederken, onların yemek yi- yişlerini balık — kızartışlarını — gözetlerken uyanınca | Sayfa 7 —. Arnavutköy ve Bebek * & * Bebekli gibi hem Boğazda şehire bağlı hissetmesini isteyenler her yer için bunu temin etmelidirler.,, diyor Bebeğin denizden görünüşü acımı unutur ve akşam — oluncaya — kudar Modayı hatırlamazdım. O zamanki Arnavutköyü neş'esi mütema- fanliyet olan hayatiyle temiz evler leriyle muhak« den — biriydi. da bu aile di miz ailelerile, bakılı bahç kak Boğazın en iyi — yerle, Bugün işitöğime göre topluluğu kalmamış diyorlar. Eskiden mü- İretfeh birer aile barındıran güzel binalar Arnavut- orada di pansiyon olmuşlar, eeki köylüler ortadan çekilip gitmiş... fih bu Arnavutköy ve Bebek bugün Boğaziçi köyü sayılamazlar. şehre olan irtibatları dolayısile onlar artık şimdi Şişli ve Maçka gibidirler. Öyle duklarını da bilhassa Bebekte yapılan yeni, Maama- bir Tramvayla | ol yeni binalarla müteaddit apartımanlar pek âlâ isbat ediyor. Boğazın şimdi en modern yeri Bebek- tir. Tramvayla gidip, gelmek gibi bir ko- laylık olduğu için yaz günleri en kalabalık Jolan mesirelerden biri de Bebek bahçesi, |cazinolar da — Arnavutköyündeki — Akıntı burnundaki gazinolardır. Sözü biraz da ismini vermek isteme- yen eski bir Arnavutköylüye bırakıyorumt — Amavutköy Bebeğe nisebeten da- ha sert havalı olduğu için trtamvay daha fazla Bebeğe yazadı. Çünkü Bebek koyu hem müuhafazalı hem de güzeldir. Bunun için yeni bina yaptıranlar Bebeği tercih et- tiler... Bebeğe dökülen para ziyan olmadı. Bebek şimdi İstanbulun en muteber semt- lerinden biridir. Ve apartımanlar yaz kış boş kalmamaktadır. Boğazın ölüm sebep«e lerin aştırıyorsunuz. Bunun birinci sebe- bi vesaiti nakliyenin rahat ve pratik olmama adır... Vapura binmek vapurdan — inmek şehrin tâ ortasında işi olan bir adam için büyük bir külfettir. Tramvay şirketi semte ler arasında daha muntazam irtibat yapsa buralara rağbet daha çoğalır. Bence Bo« Baza doğrudan doğruya bina yaptırmak ve eğlence yerleri yaptırmakla iş bitmez.. ev- |velâ bütün bu yerlere kolay vesaiti nak- liye temin etmelidir. Şehrin — merkeziyle, şehrin diğer semtleriyle doğrudan dağru- ya bağlı olan vasıtalı Onlar da islâh edilebilir seferi dalma insana şehrin Vapurlar değil.. amma ... Vapur bir sayfiyeye gidiyorum telâşı ve vehmi veri- yor. muntazam otobüs servisleri ve tram- vaylar... Boğaza lâzım olan budur... Yeni köye otobüs işlediğindenberi sorabilirsiniz ve anlayabilirsiniz oraya hem haricine gezmeğe gidenlerin, hem de orada oturatların ade- di artmıştır. Boğazda böyle bir kolaylık olursa pek kısa bir zamanda bütün sahiller kendiliklerinden dirilirler, Bugün — biç bir, insan Boğazda oturmak için şehirle bütün bağlarını kesmeğe — katlanamaz... Bebekli gibi hem Boğazda oturmasını hem de kendini şehre bağlı hissetmesini — ister, İşte Boğazı diriltemek için bunun temini lâ. zundır. Geri kalan tedbirlerin hiç biri ba kadar muteber olamaz.» a Suat Derviş aa İnsan Hayatta Gördüklerimiz İhtiyar denecek bir yaştı Nüfus kâğıdını tahrif sur küçültüyor. Poliz tarafından anlaşılarak mahkemeye veriliyor. Evrak okundu. Reis sordu: — Niçin yaptınız bu işi?. — Yapmadım. Klğıt tekrar tetkik edildi, suç Aşi- kârdı. Rein: — Haydi dedi, ne - olsa görülüyor Yaş farkı gunun doğrusunu söyleyin! Suçlu karşıki camdan tenba sokağa uzun uzun baktı; ne söyliyeceğini düşü- nüyordu, sonra döndü: — Böyle lâzım geliyordu, dedi. — Niçin?.. — Genç bir kadin seviyordum. O. nunla evlenmek istedim. Razı — oldu. Amma nikâhta yaşım meydana çıkarsa bütün ömrümce utanacağımı düşündüm, Muazzez FAİK