- 400,000 İngiliz lirasına kâinat inşa ediliyor " — Güneşi, dünyası, ayı ve bütün");ıldîılan bulunacak, yıldızlar arasında asansörlerle gidip gelinecek, maksat halka heyet ilmini öğretmek — Devrimiz, ilmin kolayca, ucuzca, öğrenildiği devirdir. — İlim, yalnız bir — sınıfa mahsus imtiyaz olmaktan çıktı. — Herkes, hattâ tahsil görmeğe, mektebe | * devam etmeğe vakti olmıyanlar dahi, | artık merak ettikleri her ilmi öğrene - bilir, hattâ o ilimde ihtisas kazanarak, | Yaşayışlarında büyük - bir degişiklik ( yapabilirler. | Medeni memleketlerde ilmi, her -| kesin kolaylıkla tahsil edebileceği hale | & — getirmek için her şey yapılıyor. Yalnız | okuma yazma bilenlerin — seviyesine göre yazılan kitaplarla işe başlıyanlar adım adım seviyelerini ilerletiyor, kül- türlerini zenginleştiriyor, dimağlarını ' — aydınlatıyor ve bu sayede hayatların- ! — da inkılâp yapıyorlar. | y En çetin ilimlerin bile herkes tara -! fından kolaylıkla anlaşılması için kat- — lanılan fedakârlıkların — derecesini, şu| bir kaç misal pek vazih gösteriyor. — | * Yakında Amerikanın Şikago şeh - rinde bir dünya sergisi açılacaktır. Bu sergide 400,000 İngiliz lirası masrafla bir kozmosarium yani bütün kâinatı dünyası, güneşi ve yıldızlarile gösteren ve bunların nasıl hareket — ettiklerini canlandıran bir âbide vücuda getirile- cektir. Bu suretle heyet ilmine zerre kadar aklı ermiyen kimse her şeyi gözüyle görecek ve anlayacaktır. — Almanya ile Amerikada — buna benzer eserler vardır. Bunların biri bü- tün seyyar ve sabit yıldızların nasıl hareket ettiğini gösteren bir Plâneta- Tium'dur. Öteki bütün dünya kit'aları- — mi, bütün hususiyetleriyle gösteren bir küredir . Fakat Şikagoda yapılan Kozmosari- ö B Bi çok îühı'mdiı. Çünkü bu eserde| — Üniversitede konferans Küreiarz fezadaki mevkii ile diğer| Zürih üniversitesi eski rektörü pro- yıldızlarla arasındaki münasebet ile |fesör Ficiner tarafından dün akşam göze çarpmaktadır. saat 16 da üniversite konferans salo- Bunun için evvelâ bütün fezayı|nunda bir konferans verilmiştir. Kon- temsil eden muazzam bir küre yapıl -| feransın mevzuu modern idare huku- mış ve diğer küreler bunun içine yer- İkunun politik temelleridir. Teştirilmiştir. Konferans&ta rektör Cemil Bilsel,sü- SK Ka at MYEL A iversit fesörleri ve yüksek mek- Yapılan işin büyüklüğünü anlamak |"'Yersite pro — için bir küreden bir küreye gitmek|'*P talebeleri bulunmuştur. için asansörlerden, merdivenlerden is- Hükuk - imtihanl t Yapılacak eserin projesi sında bulunduğunu ve nereye gide - ceğini anlayacak, diğer yıldızların na- l hareket ettiğini görecektir. Bu yeni fen âbidesi, âdeta bir âlem- dir ve kâinat hakkında hiç bir şey bil- meyene bile en muğlâk meseleler hak- kında dürüet bir fikir verecektir. Gene binanın büyüklüğünü anlat - mak için kaidesinde lokantalar, holler, oöteller bulunduğunu söylemek kâfi - dir. İlmi bu derece kolaylaştırmak, hal- kın fen kültürünü yükseltir. Halkın fen kültürünü yükseltmek — insanların daha iyi yaşamalarını, daha iyi dü- şünmelerini temin eder. tifade edileceğini söylemek - kâfidir. Fakat asansörlerin — işlemesi ve — bir| Üniversite hukuk fakültesi eleme yıldızdan bir yıldıza seyahat edilmesi, (imtihanlarında muvaffak — olamıyan etrafı görmeğe mâni olmıyacak, her- kes, her adımda fezanın hangi nokta- N— - GÖNÜL İŞLERİ tihana tâbi tutulacaklardır. lara inanılamaz, ve nişanlanmalarına bel bağlanamaz. Dünkü nişanlısım bugün habersiz bırakan bu genç, yarın size de nişanı bozduğunu bildirebilir. Sir ondan evvel hareket ederek — nişanı bozunuz * «Üç aydır nişanlıyım. Nişanlım bir ay evvel babasindan büyük bir mirasa — Nişanlanmayı — San'at edinen — Gençler «Tam 17 yaşındayım. Alt ay evvel tanıştığım bir gençle bir hafta evvel ni. talebeler Eylül devresinde tekrar im- | Mayıs 9 Çöken Boğaziçi : 12 ” DS CaP DÜDÜ KG GADALRLA GÜ YAT Yalvaç esnafı ayni renk ve biçimde elbise giyecekler.. «Yalvaç belediyesi, marangoz, dülger, #ıvacı ve duvarcı ustalarının ayni — şekilde giyinmeleri için bir tamim — neşretmiştir. Ayni renk ve biçimden elbise giyen usta- ların âdedi günden güne fazlalaşmaktadır. Diğer sanatkârlar da mubtelif renklerde, fakat ayni biçimde elbise yaptıracaklardır.» Bu havadisi okur okumaz gözümün ö- nüne eski csnaf alayları, ve bu alaylarda | her esnafın kendi sanatına uygun kiyafet ve şekillerde geçişi geldi. Acaba Yalvaç bele- diyesi kasaba esnafını muhtelif — renklerle birbirinden ayırt ederken neler gözetmiş- tir. Hatıra ilk gelen hiç şüphesiz ki iş ile olan alâkasıdır? Meselâ kasaplara kırmızı, avlara yeşil, sütçülere beyaz, kömür - Te siyah, meyhanecilere şarabi renk - ler tahsis edilebilir. Sonra, her sanatı za - rif bir nükte ile anlatan birer de işaret ilâ- ve edilebilir. Bana eski esnaf alaylarını hatırlatan bu |havadisten söz açarken cski csnal alay - larından birini anlatmaktan kendimi ala - mayacağım. Dördüncü Murat — zamanında |yapılan büyük esmaf alayını Evliya Çelebi Seyahatnamesinden hemen herkes oku - muştur. Ben burada ondan bir aswır sonra, üçüncü Mustafa zamanında, padişahın bir kızının doğum şenlikleri sonunda yapıl - mış alayı nakledeceğim. Hicri 1172 yılında yapılmış olan ve on gün on gece sürmüş olan donanmanın $0- nuncu günü büyük bir esnaf alayı tertip edilmiş, ve gecesinde de büyük bir deniz donanması yapılmıştı. Esnaf alayında her bir esnaf sanatlatına münasip rengârenk — esvaplar — giymişler, «nice etvarı garibe ve nice eşkâli kahka - hafermi göstererek alaylar tertip et - |nişlerdi. Bütün esnaf çırakları kırmızı şal- lar sarınıp al mintanlar giymişlerdi. İstan- bul esnafı şafak ile beraber — Sultanahmet meydanında toplanmışlardı. Her sınıf es naf, önde atlas bayrakları, ardında para ile tutulmuş duacılar ve banendeler; anun ardında ustalar, daha sonra çıraklar ve en geride tahtaravanlar üzerinde kendi sanat- larını teşhir için ayrılmış bir grup ile kafile kafile alay göstermişlerdi. F En önde çiltçiler bulunuyordu, — #onra ekmekçiler geliyordu. Ekmekçiler bir ara- | 4evirde ben kendi hesabıma Boğaziçinde o- ba içine seyyar bir fırın kurmuşlardı. On- | turmağa cesaret edemem galibal dan sonra kasaplar geçmişti. Kasaplar yan- | * larında koçlar, kuzular aürerek, kaval ça -| — Şimdi Beykoz çarşısının tam ortasındaki larak geçmişlerdi. Ardından sirasile bak- | Bağdadi ahşap bir kubbe altında on Jüle - kallar, berberler, meyvacılar, çiçekçiler, ke- | inden durmadan su akan bir pınarın İs - bapçılar, tekerciler, kürkçüler geçti. Hepsi|hak Paşa çeşmelerinin önündeki kahve is- kendi sanatlarını teşhir ettiler, Meselâ kürk. kemlelerinde oturmuş, geniş kahve fincan- |güler çeşit çeşit postlar ile kimi kurt, kimi larından nefis bir kahve içerek kahvenin ayı şekline girmişlerdi. Mücellitler ve kâ-| <.ç çırağile konuşuyoruz: Bıtçılar elvan kâğıtlardan cübbe ve şep kü-| — —— Siz doğma büyüme Beykozlusunuz lâhlar giymişlerdi. Ellerinde türkü türlü bayraklar ve kâğıt fenerler vardı. Haffaf- lar ise sahtiyan ve meşinden libaslarla ala- ya iştirak etmişlerdi. Hülâsa 4145 sınıf İstanbul esnafı, anadide süretlerler — alay yat eskisine nisbeten başkalaştı mı?. gösterip marifet — teşhir Bugün | Elbette bizim — çocukluğumuzda memlekette büyük bir esnaf alayı yapılsa, | Reykazda da Boğazın öbür köyleri gibi da- hiç şüphesiz ki Yalvaçlılar birinci gelecek- |ha fazla kibarlar ve zenginler vardı. Eğ - lan Beykorz iskelesine yanaştığımız zaman vapurdan Beykoza çıkmak için geniş tab - lalafi kalkan balıkları ile dolu balıkçıların bizden evvel iskeleye çıkmasını - bekledik dersem belki bana inanmazsınız. Fakat va- ziyet böyledir. Yalnız bu değil, Beykozun meşhur pa » çasını yemek için de bir paçacı bulamadı - pmızı ilâve etmek mecburiyetindeyim. Beykoz iskelesinin karşısındaki bütün lo- kantalarda beyhude paça aradık, ve bu - lamadık ve bulamayınca talihimize küserek beyin yedik. Şunu da kaydetmeden geçemiyeceğim ki bizim bu Boğaziçi gezintileri hakikaten işti- hamızı korkulacak kadar açtı. Ve bana öy- le geliyor ki bu buhran zamaninda Bo - ğaziçinin rağbetten düşüşüne sebep — deniz havasının iştihaları bu kadar fazla açması olacak. Herkesin: «Aman hasta olsak ta iştihamız kapansab diye dua ettikleri bu değil — Evet efendim. etmi Ş lencesi de boldu. Sonra tabii bu bayat ya Bu yazımdan kimse darılmasın. Kastım yaş yavaş öldü. Bir ara Beykozda bir ga- Te no, kumarhane filân yapılmak — istendi Reşad Ekrem Koçu sanaeamsanesmman Kİ Ekrem Koçu / (ammal... Besbelli şehre çok uzak oldu - ' 4 Be için olacak rağbet bulmadı. Beykoz - ! da şimdi pek çok zengin yoktur. Fakat ha- İ Me& yat ve kalabalık eskiden. dahü — fazladır. Çünkü bankanın “deri fabrikası, kundura imelüthaneleri böpsi bu civara halk topla- Emprime mıştır... Beykoz civarındaki köyler ve şu şanlandım. Nişanlım dışarda başka bir yere tayin edildiği için derhal vazifesi başına gitti. Altı ay tanışıklık zama - nında bu gencin beni sevdiğini göste- ven, bir çok deliller vardı. Fakat hareke- tinden iki gün sonra başkasile nişanlı olduğunu öğrendim. Bunun üzerine kendisine mektup yazarak vaziyeti an- lamak istedim. Cevap bile vermedi. Fil- vaki aradan daha çok zaman geçmedi. Fakat benim asabiyyetimi, ve sabırsız- hğımı tahmin edebilirsiniz. Öteki nişan- b çok çirkin bir kızmış. Ne yapayım? » Neclâ 4 Bu felâket yalnız sizin değil, bir çok — kazların başına geliyor. Bu gençler ni- — ganlanmayı bir nevi tanışma ve kızdan istifnde vastası telâkki ediyorlar, U - zun müddet körte yapıp vakit kaybet- mektense, nişanlanıp resmen görüşme- ği tercih ediyorlar. Bu sebeple bu adam- kondu. Fakat mirasıni benden saklıyor, Elinden malını alacakmışım gibi, vanı« ni yokunu benden gizliyor. Onun bu hareketi beni rencide ediyor. Ben evli- liği bir nevi hayat ortakhlığı telâkki e- derim. Benim vanm onun, onun malı benim olmak lâzım gelir. Bu sebeple ni- şanı bile bozmayı düşünüyorum, ne det- siniz? » Said Kadınlar mal ortaklığını bir taraflı Tarak kabul ederler. Erkeğin malına or- tak olurlar, fakat kendi mallarına do « kundurmazlar, İstiklâllerine sahip ol - mamaları, erkek ölünce parasız kalmak korkusu, ve nihayet parası için sevildiği endişesi onları bu suretle barekete sev- kediyor. Onun bu hareketini tabil telâk- ki ediniz ve üzerinde durmayınız. Ka- Yının malma göz konmaz. TEYZE roplar Size evvelki yazılarımda emprimeler » den bahsetmiş, emprime gece tuvaleti ve | YAPılmıştır. taraftaki fakir mahalleler her balde eski- den çok daha kalabalıktır. Diğer taraftan Paşabahçe fabrikaları da burada hayatı pek ilerletmiştir. Şişede ça - lışan amelelerin çoğu bu iki köyde yaşı - yorlar. Bu suretle ne de olma burada es - nafın da yüzü gülüyor. Beykoz Boğazın 'en kalabalık yerlerinden biridir. — Boğaziçine işliyen vapurlardan şir - ket çok fazla bilet parası alıyor diye şi - küyet ediyorlar. Siz de o fikirde misiniz? — İstanbula gidip gelmeğe mecbur 0- lanlar için bu doğru. Fakat bizim gibi işi Beykozda alan fakir, fikara bu işin pek te farkında değiliz... Ve esasen Beykozun a- — — Paçasız, dalyansız ve kalkansız Beykoz! * * * Beykoz, bir zamanlar Bitini kralı Aminiküsün ismini taşımış olan ihtiyar belde... Eğer içinde uğulduyan, motörden bir kalbin olmasa bu noktanda bulunan bir insanın yirminci asırda yaşadığını anlatacak bir emare bulmasına imkân yoktur var Harap Beykozdan bir görünüş Paçası, dalyanı ve kalkanı ile meşhur o-/«l kalabalığı da bu fakirlerden başkası de- ğil. * Beykoz çayırındayız.. İstanbulun en eski' ağaçları burada olea gerek. Oyulmuş göv- desinden birinin içi bir eşek ahırı olan mu- azzam bir ağacın karşısına geçerek, ahır - ların en şairanesine malik olan bu talihli hayvana bakıyoruz. Ortalık tamamile ses- siz. Küçük bir kız çocuğu kurumuş bir çeş menin oluğuna yatmış uyuyor. İleride yeşit çayırların ortasında yarı çıplak — çocuklar, kazları kovalıyorlar. İleride bir bostan dolabı dönüyor.. Da- ha ileride bir tahta köprü ve onu geçince kocaman bir fabrika... Beykoz deri fab-. rikası. Motörün gürül bu kim bilir kaç yüz senelik ihtiyar ağaçların ve tahta kırnık köprünün bostan dolabının gıcırdayan se- sinin mana ve ahengine uymıyan bir uğuk. tuyu Boğazın bir göl, bir havuz kadar kırıs şıksaz Üstünden belki karşı sahillere kadar yolluyor. Kocaman bir ağacın gölgesinde çimen- lerin üstünde uzanmış, etrafıma bakınır « ken eğer bu gürültüyü duymasam kendi. mi bir kaç asır evvel yaşıyan bir insan zannetmekliğim için hiç bir mâni yok. Etx rafta koşuşan yarı çıplak çocuklar bile kı« yafetlerile hiç bir devri hatırlatmıyorlar. Beykoz, bir zamanlar Bitini kralı Amini. küsün ismini taşımış olan ihtiyar belde... Eğer içinde uğulduyan, atan motörden bir kalbin olmasa günün bu saatinde bu noktanda bulunan bir insanın yirminci asır. -J da yaşadığımı anlatacak bir emare bulma- sna imkân yaktur. Çehren o kadar eski ve eski manasile, eski çizgilerini öyle muha - faza etmiş ki... * — İşte Hünkâr iskelesi... İşte ileride Beykoz kasrı hümayunu.. Hünkâr iskele- si muahedesi ile meşhur olan tarihi nokta.. Burada aktedilen bir muahede ile muaz « zam — (devleti aliyeci Osmaniye) — Çarlık İRusyasının himayesi altma girmiz bulunu. |yordu. Çarlık Rusyasına göre bugünkü - İtalya için Habeşistan ne ise © olmağa hazırla < niyordu. Şimdi ise bu noktadan Türk milleti kens di en yakın dostları olanların sularına u« laşan Karadeniz boğazına bakarken eski (devirlerin zilletini ve emniyetsizliğini duy- müyor... Demin ben ne diyordum... Seneler de- göşmemiş gibi hissediyorum, diyordum ge- libat... Şimdi şu dakikada Hünkâr iskelesinde İBoğazın buşiln-bir. havuza hatırlıtan hu yeşil ve kırışıksız sularina bakarken ae sırların ve asırlarla beraber devirlerin ve vaziyetlerin değişmiş olduğunu pek iyi ve pek kuvvetle hissediyorum. Suat Derviş —— — D eee eraptima tayyör modelleri” vermiştim. Havalar gittikçe 1snıyor, sonra emprime roplarla çıkabilirsiniz. bir kaç gün|dar güzel kontrastlar Bakın kopların kesilişi desende ne ka * yapmış. Yaka çok erijinaldir. Hem görülmiyen bir şekil, hem Bilhassa bu resimdeki model yünden|de son eşarp modasını da vücuda getiri « yor. M. F.