lO Sıyfı OLUMMANCASI “ Son Posta ,, nın tefrikası: 76 Cemil, nihayet bir akşam Melihasını kar- şısında görünce g gözlerine inanamamıştı Cemil, tecrübe etmek için parmağı- nı tabağa uzatmıştı. Fakat, Seyit Hadi, Cemilin önündeki tabağı örten küçük bir peçatayı kaldırmış: — Siz, ellerinizle yemiye alışkın de- | ğilsiniz, zannederim. Buyurunuz... Diyerek parmağını tabakta duran Çatal, bıçak, kaşığa uzatmıştı. Cemil, çatalı almış, çevirmiş tersi - 'ne bakmıştı. O zaman; bu gümüş ça - tal üzerindeki (C) harfini görür gör - mez, büsbütün şaşırarak: — Canım.. bu, kim tertip ediyor?. ne alâka?., Bunları Diye bağırmaktan kendini alama- mıştı Yemek, Seyit Hadinin bir çok hi- kâyeleri arasında neş'e ile yenilmişti. sedirlerdeki — ipekli an yayılmış minderler üzerine Yemekten sonra, kur gekilmişler; yumuşak deri yastıklar i- çine gömülmüşlerdi. Genç hizmetçiler tarafından — sofra kaldırılmış; yerine - üzerinde kışır cez- veleri kaynayan - zarif bir mangal ge- Bakır tepsiler içinde önleri- işlemeli tirilmişti. ne konan billür nargilelerin marpuçları, Cemil ile Seyit Hadinin e- line verilmişti. Kapı ve pencereler, sımsıkı kapan - mıştı. İkisinin önüne de, yaprakları ve filizleri körpe (kat) tepsileri bırakıl- miş; yanlarına da rengâ renk boyalar- la işlenmiş su maşrapaları ve tükrük kapları sıralanmıştı. Kapının dibine genç.bir-uşak otur * muş, elini şakağına koymuş; eski Sa- bâ melikesi Belkıs'ın efsanevi hayatına dair uzun bir şiir okumaya başlamış - tı. Oda bazen derin bir sükün kalıyor... Okuduğu pürlerin beyitleri arasına bazen beş on saniyelik fâsıla weren o muganni'nin tatlı ve ahenktar sesi, hazin arap tirillerile içinde söndükten sonra, çı(nı-nr—ıı kat yapraklarının ha- fif hışırtısı işitiliyordu, Çok zamandanberi kat çiğnememiş olan Cemilin mafsalları yavaş yavaş gevşiyordu. Şakaklarından ılık bir ter süzülüyordu. Vücudunun en hassas noktalarında başlayan — gıcıklanmalar yavaş yavaş artıyor; şu anda duyduğu garip bir haz, tıpkı bir meçhul sevgili ile geçirilen, fakat hâdisatı bir türlü se- çilemeyen zevkli bir rüyaya benziyor- gu. Aradan ne kadar zaman geçmişti?.. Bunu, Cemil de bilmiyordu, Bu, zevk ve haz dolu rüya içinde gaği olmuştu. Birdenbire kulağında bir fsıltı işi- tilmişti. Tatlı bir arap şi fi söylenen bir ses: — Nasılsıniz, Cemil bey... Demişti. Cemil, başını çevirdiği zaman; göz- lerinin bebeğinden, kalbinin içine ka- dar akan seyyal bir kuvvetin tesirile titremişti. — Sen.. gene mi, sen... da bir rüya olmasın?.. Diye inlemişti. Ve sonra, sevilmek ihtiyacı duyan bir kedi münisliğile ona sokularak: Sakın, bu — Ah.. o gece, beni o kadar büyü - ledin ki , Söyle.. bini şimdi kimin adını vere - ceksin Diye ilâve etmişti Genç nında gezdirerek çevap vermişti: — Bu sefer, artık olduğum gibi gö- rüneceğim, Söyle.. Seni, bir türlü unutamadım. , Gene Melihanın adını mı?.. al « kız, elini Cemilin nemli kimsin?.. , bizzat Meliha.... n kalkmak, sıçramak. iatı — Meliha., Ce vl; yerin bir reket. göstermek Fakat kat'ın tezirile bütün mafsalları | İtarafından taklit edildiği anlaşılıyor. | diğer bir çok evrak gibi bir başkasile gön- SON POSTA Yazan A, R. birbirinden ayrılmış gibi idi. ** Zifiri karanlık bir geceydi. Kalın bulutlar, semada parlayan yıldızların önüne kalın bir perde germişti. Cemil, yanında sadece Salih oldu- gu halde, sessizce köyü terketmi Salih; sinsi bir kaplan çevikliği ile önde gidiyor; yüksek bazalt kaya - larının dibindeki dar ve dolambaçlı | 9 yaşında bir çocuk| babasını vurdu Katil çocuk “ babam da- yakla annemi öldürecekti “mecbur oldum ,, diyor yollarda bir hayal gibi ilerliyordu; Ce- mil de bir gölge gibi onu takip ediyor- du. Yol, gittikçe dikleşiyor; ve çetinle- şiyordu. Uzaktan gelen çakal sesleri; bu vahşt sükünet içinde kayalara çar« parak korkunç akislerle titriyordu. Cemil, birdenbire sormuştu; — Salihi.. — Yâ, seydi?.. — Köyden çıktığımızı kimse görme- di, değil mi?.. — Hayır, yâ seydi. — Yarın, nereye kalbolduğumuzu da kimse öğrenemiyecek değil mi?.. (Arkası var) İcra mührü taklit edilerek yapılan dolandırıcılık (Baş tarafı 3 üncü sayfada) İşin garip tarafı gu ki, bu fek kararın - dan Beşiktaş icra memurl Hele mühürlü mun da ha - beri yoktur. zuu bahsoluşu, icra memurunu Kostakiden fazla şaşırtıyor. Ve ikisi birlikte tapu dai resine geliyorlar. lera memuru, eline verilen kâğıdı uzun uzun evirip çeviriyor, ve; — Hayretl diyor. Kâğıt bizim t kâğıdımız. mühür de bizim tesmi mührü- müz. Fakat bu imza benim değil! resi Böylece kuvvetlenen şüpbeler üzerine tahkikat derinleştiriliyor, ve neticede, Be- şiktaş icra dairesine ait mührün, Sarı Yani Meğer tapu dairesine bizzat giremiyen San Yani, bu sahte fek kararnamesini de, | dermiş. * zatış haberinin şüyuu yüzünden Şimdi, işe karışan K kinin tesadüft şüphesi sa- yesinde yakayı ele veren Sarı Yani mev - kuftur. Tapu memurlarından birisi: — İstanbulda, diyor, en azından 100 ta- ne Sarı Yani vardır. Ve eğer, iş takip eder âbi davranarak bu kabil dalavereler çevi- da daha şiddetli venler bu adamlar hakkı takibata girişilmezee, gü tümüzde cekete bile sahip çıkıldığını gö - receğiz de hiç şaşamıyacağız! İmam - öldü Evvelki gün Bozdoğan kemerinde 3 metre irtifadan düşen Beyazıt Kemal- paşa camii imamı Xhak Sabri dün kal- dırıldıği Cerrahpaşa hastanesinde aldı- ğı yaraların tesiriyle ölmüştür. BUTÜN ÜLKEYİ DOLAŞ'AMAZSINIZ | FAKA * P BİR. ILAN BürTÜN ülkeyi HER GUN DOLAŞIRİ naaain —ei li aa ea —— "İmüddet her zamanki gibi birinde, üs -|” |lüy |katları lâ Jan ve babası Charles Fransada yol bekçiliği eden Charles isminde eski bir boksör ün dokuz yaşındaki çocuğu öldürülmüştür. — Facianın esi şudur: bir evvel tarafından hi evine sarhoş akşamki - gibi Bir kaç saniye sonra zavallı kadın yerlere dü- şerek, kocasının yumrukları inlemeğe başlıyor. Charles'in Charles facia gecesi geliyor, karısiyle derhal kavgaya başlıyorlar. her altında çocukları - bir korku bekleşiyorlar, sonra 9 yaşındaki kü - çük Jan yerinden fırlıyor, babasının kucağına atılıyor, hıçkırarak: Köşede — Yeter artık babacığım, yeter di- ye yalvarıyor, zavallı annem ölecek! Gözünü hırs bürüyen adam, bütün hıziyle masum evlâdına bir tekme at- makla mukabele ediyor, Bunun üzerine Jan dışarı çıkıyor, çekmeden babasının tabancasını alı -| yor. Kapının önüne geliyor ve tekrar babasına bağırıyor: — Annemi artık bırak... Charles bir et parçası halinc karısının üzerinden kafasını kaldırı » yor: — Gene sen mi?.. Diye fırlayarak — oğlunun koşüyor. O sırada iki el silâh patlıyor. Charles Leri — Ne yaptın Jan diye haykırıyor, babanı vurdun! gelen üzerine Çocuk soğuk soğuk cevap veriyor: |& — Anne mi kurtardım. 'Tabanca sesleri üzerine vak'a mahalline - geliyorlar, yetişiyor. 9 yaşında olduğu halde, ol- gun bir insan halini almış olan — felâ- ketzede çocuk : — İnkâr etmiyorum. Evet, babamı ben öldürdüm, annemin hayatı tehli - kede idi, açtık,; sefildik, o içiyor. gel bizi dövüyordu. Nihayet dayanama - dım, diyor. Avuka' lar kanunu ve Istanbul barosu Baro Reisi kanun hak- kındaki noktainazarını anlatıyor Avukatlık kanunu baro mecmuasında neşredilmiş ve avukatlar bu kanun lâyiha- « bakkındaki mütalâalarını baroya bil - dirmeğe davet edilmişlerdir. Baro bu mü- tetkik edecek ve elde edeceği in- adliye vekâletine İstanbul ba- talâzlar tibaa rosunun mütalâasını bildirecektir. Baro ve. i ve Edirne saylâvı Hasan Hayri bu kanun ası hakkında demiştir — Lâyiha çok güzeldir. Bu kanun avu- yık olduğu şerefli mevkie çıkara- caktır. Onun için gerek vekâlete ve gerek- se bu projeyi bazırlayanlara mek lâzımdır. Bazı gazetelerde görüldüğü gibi ka - nunda avukatların sınıf ve ihtisaa şubele- rine ayrılması ve kendilerinden depozito teşekkür et- kaç| ile | komşular |/ polis de A den Bu düşüncelerin feci âkibeti, çar - çabuk baş göstermişti... (31 Mart) vak'ası; memlekette büyük bir tahav- vül huşüle getirmişti. Abdülhamid, saltanattan ıskat edilmiş; yerine (Be şinci sultan Mehmed) unvanile (veli- aht Reşad efendi) geçirilmişti. Fakat beşinci sultan Mehmed, ancak bir (ka- |ragöz göstermeliği) nden başka bir şey değildi. Devletin kuvvet ve idaresi, (meşrutiyet inkılâbinı yapan - irticar bastıran - yeni padişahı tahta çıkaran) İttihat ve Terakki cemiyeti rüesasının eline geçmişti. Cemiyet; (irtica) a bir daha mey - dan vermemek, ve hükümet idaresin- de kendi programını tatbik etmek için bazı hürriyetleri tahdide karar vermiş- ti. (31 Mart) vak'asını müteakip gös- terilen şiddet ve dehşet siyasetinin te- sirile cemiyetin bu hareketi ilk zaman- larda hiç bir taraftan hiç bir mukabele görmemişti. Fakat aradan bir kaç ay geçip de o şiddet ve dehşet unutulma- ya başlar başlamaz, muhalifler ara - sında bir kımıldanma baş göstermiş - ti. muhalefet olmak (mubhalif markası) nı taşıyanların mü- Meşru ve haklı yapan bazı zevat müstesna üzere, him bir kısmı, menfaatleri cemiyet ta- rafından sektedar edilenlerle, kendile- rine yüz verilmemiş olan bir zümreden . Damad Ferid paşa |vesaire gibi... Bu zümreye bir de şeh- zade ilâve ejmek icap eder ki, o da; Vahdeddin efendi idi. Vahdeddin efendi; sultan Azizin a- ğullarına fazla tevecccüh gösterilme - sinden şikâyetçi idi. Klüplerde vesair umumi yerlerde verilen ziyafetler ve müsamerelere daima Yusuf İzzeddin ve Mecid efendilerin davet edilmesin- den, bunlara sözler söyletilip nutuk - lar irad ettirilmesinden hissettiği kız- kançlığı vakit vakit izhar etmekten çekinmemekte idi. O; herkesten evvel, sultan Reşada kinlenmişti. Sultan Reşad tahta çık - tıktan sonra sık sık saraya gitmiş; Ab- dülhamid'le olduğu gibi sultan Reşad- la da hususiyet kazanmak — istemişti. Fakat; sultan Reşad, hanedan arasın- da dedikoduculuğu ve hattâ hafiyeli - dolayisile sevilmemiş olan bu adenin, vaktile kendi hakkında da lmecide bir çok şeyler söylediği- atırlıyarak — Vahdeddin z vermemişti. Halbuki Yusuf İzzeddin efendi sa- raya gittiği zaman daima hürmetle karşılanıyordu. Ona yapılan muamele; bir veliaht'a gösterilmesi lâzım gelen merasim ve teşrifattan ziyade, terbi - ye ve nezaketi ile kendisini sevdiren bir şahsın gördüğü müameleye benzi- ibaretti. Şerif paşa efendiye yordu. O tarihte Yusuf İzzeddin eaamı efendi, parası istenmesi gibi hükümler yoktur. Bu haberler asılsızdır. Kanunun ahkâmı umumiyesi Alman a- vukatlar kanunundan, kısmen de eski ni- zamnamelerden alınmıştır. Kanunun; pren- sip noktalarına taallük etmekle beraber - münakaşa edilecek cihetleri de yok değil- dir. Meselâ: İstanbul barosu avukatların tekaütlüğü hakkında bir proje hazırlnmış ve vekâlete göndermişti. Biz bunda avu- katların davalarda arzuhallarına bir pul yapıştırmak mükellefiyetinden bâsl ola- cak paranın - Romanya, Bulgar ve Balkan |devletlerinde olduğu gibi - tekaütlüğe tah. İsisini iştemiştik. Avukatlar arzuhallara ya. pıştıracakları bu pul bedelini müekkille . İrinden almıyacaklardır. Bizim bazırladığı miız projeye göre aldıkları takdirde birinci defa olmak üzere üç ay meslekten men ve tekerrürü halinde de barodan çıkarıla- caktır. Vekâlet bizim bu projemizdeki tekaüt- Tük için teklif ettiğimiz bu pul usulünü mu- Eski Osmanlı Veliahtı katledilmiştir Yazan : Ziya Şakir kendisine gösterilen hürmet ve mu - habbetlere liyakat kesbediyordu... Vücudunun ufak tefek olmasına mu- kabil, kendisine şahane bir vakar ve azamlt veriyordu. Fakat bu vakar ve jazameti hiç bir zaman kibir ve gurur derecesine çıkarmıyor; icap edenler - den iltifatlarını esirgemiyordu. Ayni zamanda çok düzgün söz söy- ilüyor; iyi düşünceli, muhakemesi mü: tekâmül, olgun kafalı bir adam gibi konuşmasını biliyordu. 326 senesi Mart ayı esnalarında |Bulgar kralı Ferdinand İstanbula gel- mişti. Veliaht Yusuf İzzeddin efendi, kralın şerefine tertip edilen bütün me rasime iştirak etmişti. Hattâ, (Âbidei Hürriyet) tepesi civarında yapılan bü- İyük resmi geçide, Bulgar kraliçesi ile beraber bindiği kapalı bir saltanat a - rabasının içinde gelmişti... Osmanlı veliahtı, iştirak ettiği bütün bu mera- sim esnasında en küçük bir gayri tabi- ilik göstermek şu tarafa dursun, bilâ- kis ziyafetlerde ve gezintilerde krali- çeye gösterdiği zarafet ve nezaketile bir hayli hoşa gitmişti. Bulgar kralının İstanbuldan avde - tinden takriben bir ay sonra da Sırp kralı Piyer İstanbulu ziyaret etmişti. Veliaht Yusuf İzzeddin efendi, bu kra- lın İstanbulda bulunduğu müddet zar- fında da tekerrür eden ziyafetlerde, resmi geçitlerde, muhtelif gezintilerde isbatı vücut etmiş, yine hareketlerinde |dimağ ve akil hafifliğini gösteren bir hareket zuhura gelmemişti. e Yine (Âbidei Hürriyet) tepesi ci - varında büyük bir resmi geçit dera e- dilmişti. Resmi geçit yapılacak meyda- İna kurulan (Otağı Hümayun) da pa- dişah veliahtına çok büyük iltifat gös- termiş; yanına koydurduğu bir koltu- ga davet ederek Yusuf İzzeddin efen- diye pek samimf surette muamele ey- lemişti. Gerek padişah ve gerek kralla - bin- lerce kişinin karşısında - saatlerce bo- raber bulunan, oturan ve kalkan veli- aht'ın tavur ve hareketleri; tam mana- ile terbiyeli, merasimperest, mevki - inin ehemmiyetini bilen ve — takdir eden bir kimseden zerre kadar — farklı değildi. Yine 326 senesi sonbaharında, (Se- yitler ovası) nda yapılan meşhur resmi geçitte veliaht Yusuf İzzeddin Efendi de hazır bulunmuştu. Şehzade, manev- müddet zarfında, yüzlerce ümera ve zabitanın — sefaret ataşemiliter ve ataşenavallarının ara- sında müşir üniformasile gezmiş, do- laşmış.. herkesle, pek akıllı ve uslu bir gibi konuşmuştu. senesinin ilk aylarında İngiltere kralı yedinci Edvard vefat etmişti. Ye- rine geçen kral Jorja mayıs ayında Londrada taç giyme meresimi icra edi- lecekti. (Arkasmı var) ı vafık bulmuş ve kollektif sigorta usulünü kabul etmiştir. Maamafih gerek vekâlet ve gerekse baro, avukatların iatikbalini dü - şünmekter Avukatlar kanunu projesinde vekâletin hakkı nezareti için bir madde va kat bu madde umumi ve mühimdir. Ayni proje avukatın Ââmme davasında şahadeti için bir takım kayitler koymuşken o avu- katın yazıbanesi, dosyaları, evrakı üzerin- de bir nezaret hakkını ve bu nezaret hak- ranın devam e€ ar. Fa « kının müfettiş tarafından icrasmı kanımün ruhuna pek uygun değildir kanaatindeyim. Kanun daha kat'i şeklini almamış ve Kamu . Adliye veki inin gazeteci arkadaşlarımıza — söylediği a gönderilme: vechile mahkemci temyiz rüesa ve azasın- dan barolardan ve adliyecilerden mürek- kep bir komisyon bu kanun projesini tet- kik edecek ve projenin en sön şekli bu sur retle tesbit edilecektir. Bu tetkikatm kanunun en güzel şeklile hazırlanmasını temin edeceği — şüphesiz * dir.