DAK DENİZ Mı?_,.v Bu Akşamki Program No 3 Kara Hoca, Mesina limanına gi - rerek düşmanı saydiğı zaman na - Sıl henüz limana girmemiş olan kiırk bir galer var idise bu sefer Korfu - da da kırk galer eksikti. Çünkü as- ker almak üzere Tarant limanına gitmiş olan amirallar henüz dön - a înıınııelrmn ” memişlerdi. Fazla olarak Türkler! için büyük birer belâ olan da yolda bulunuyorlardı. Türkler, düşman — donanmasının ancak yüz altmış gimi olduğunu sa- nıyor, bu kuvvet üzerine kendi ku- mandasındaki iki yüz yetmiş üç ge- mi ile yüklenerek kolaylıkla yene- ceğini ümit ediyordu. Hıristiyan donanması birinci teş- rinin Ik günü Korfu kalesinin kar- galeaslar şısında ve Arnavutluk kıyısında ©-| lan Gomeniça kalesi üzerine gitti. Bundan maksat gemilere su almak- / tı. Galeaslar limanın ağzında kal - dılar. Galerler ise limana girerek demir attılar. Bir kasım gemiler de | su almak için karaya çıkacak olan | İspanyol askerlerini korumak üze- re kıyıya iyice yaklaştırarak prova-| larıni karaya çevirdiler. Gemilerden çıkarılan ve birbiri-| ne zincirle bağlı olan kürek mah - ğ e| kümları omuzlarında birer fıçı ile dereden su dolduruyorlar, getiriyor- lardı. Bunların kaçmamaları ve boz- gunluk, düzensizlik yapmamaları için müfrezeler de çıkarılmıştı. Ar- gebüzlerle silâhlandırılmış olan bu askerler kürek mahkümlarım etra - fını sarmış bulunuyorlardı. Kome - niçe kalesindeki Türk askerleri bu | hale seyirci kalıyordu. Çünkü bu “" fak kuvvet düşmana hiç bir zarar| veremezdi. Fakat sipahiler durmuyorlardı. Küçük bir müfreze İspanyollar ü- zerine saldırdı, fakat sıkı bir tüfek büsbütün — boş ateşi karşısında gerilemiye mecbur | oldu. İspanyollar onları kovalamı - ya başladılar. Bu sırada kıyıdan epeyce ayrıldılar. Geride — bekliyen başka sipahiler de yetişince İspan- yol askerlerinden bir kısmı öldürül. dü, bir kısmı da esir edildi. Bu esirler hemen atlara bindirile- rek çabucak İnebahtıya ıöııderildi.'ı Derya kaptanı Müezzinzade Ali Paşa onları sorguya çekti. Hıristi - yan donanmasının kuvvetini bir de- fa daha öğrenmek, evvelce aldığı ha- berlerin doğru olup olmadığını bil- mek istiyordu. Esirlerin çoğunun verdiği malü- mat Karaca Alinin keşfine uygun- du. Lâkin bir kaçı: — Kırk galer de Tarant limanına | * gitti. İki gün oldu. Bugün yarın ge- lir. Dediler. Fakat daha kurnaz ve pişkin olan diğerleri bunu yalanladılar: — Onlar Taranta değil, Venedi- ğe, asker ve erzak almıya gittiler. Venedik çok uzaktı. Gemilerin o- raya kadar gitmeleri, yük almaları T | ve gelmeleri için uzun zaman ge - rekti. Esirler galeaslardan hiç bahset-' miyorlardı. Çünkü onları görmemiş- lerdi. Zaten bu gemiler donanma Mesinadan çıktıktan sonra Vene - dikten gelmiş ve büyüklükleri do -| layısile kendi başlarına gidemedik- —| lerinden hep yedekte ve donanma - dan çok geride yol almışlardı. Halbuki bu kırk galer ile altı ga- leas, İspanyolların Türklere esir düş- tükleri akşam donanmaya yetişmiş bulunuyorlardı. Ali Paşayı asıl sevindiren haber- ler bunlar değildi. Esirler o gün Ve- nediklilerle İspanyollar arasında çı- L a BO 3 YAZAN; KADIRCAN Kaflı kan bir boğuşmadan da bahsetmiş- lerdi. İki taraf iki düşman gibi kılıç kılıca gelmiş, birbirine kurşun at - mış, Venedik galerlerinde İspanyol Venedik — askerlerinin — kanları yanyana dökülerek birbirine karış- mıştı. Ali Paşa kendi kendine şöyle di - yordu: — Bozuşuyorlar, Aralarında bir- lik yok... Onların üstüne varmak ve böyle çekiştikleri bir ıınıdı yenmek kolay olacaktır. ve * Z$ : Venediklilerle İspanyollar boğuşuyorlar Gömünizede idiler, Birinci teri - nin ikinci günü güneş doğarken ge- |milerde büyük bir çalışma vardı. Tenteler indiriliyor, bağlanıp kat- lanıyor ve yelkenler hemen açılmak |üzere hazır bulunduruluyordu. Artık yola çıkacaklar, İnebahtı- İya gideceklerdi. Bu sırada zabitler gemiden ge - miye yüksek sesle ve telâşla bağı - Wı'ırık heyecanlı bir haberi amiral İgemisine kadar uçuruyorlardı: — Kalerjinin gemisinde birbir - lerini öldürüyorlar!. Andre Kalerji Venedikli bir kap- tandı. Kandiyeden gelen filo ile bir- likte donanmaya katılmıştı ve Me- sinada yapılan teftişte Venedik ka- dıııalarıııdı asker azlığı görülünce |Don Jan tarafından diğer gemilere nldugu gibi bu gemiye de Arkebüz- lü İspanyol askerleri bindirilmişti. Venedik amiralı Sebastiyen Ven- yero Venediklilerle İspanyolların hiç bir zaman geçinemediklerini bil- diği için bu gemilern idaresinde her zamankinden daha sert ve dürüst davranıyordu. Venedik askerleri ve gemicileri amirallarının emirlerini hemen ya- | ./piyorlar ve ona hiç tereddüt etme - den boyun eğiyorlardı. Fakat İspan- yollara ağır geliyordu. Karşı gelememekle beraber ho - murdanıyorlar, söyleniyorlar, Ve - nediklilerle bir tekne üzerinde bu- unmaktan hoşlanmadıklarını he - men belli ediyorlardı. Hattâ bir gün İspanyollardan risi elindeki ağır tüfeğin dipçiğini yere vurarak: — Ehhhh!... Daha ne kadar za - man bu bezirgânlara uşaklık ede- ceğiz? diye mırıldanmıştı. Venyero bunu duydu. suçlarda en küçük cezası Bu sefer de derhal emir böyle idamdı. verdi: — Bu adamı asınız!... İspanyol askeri üç dört kuvvetli Venedik gemicisi tarafından grandi direğinin altına götürüldü ve asıldı. Ortalıkta tıs yoktu İşler daha çabuk görülüyordu. İspanyolların homurdanmalarından hiç bir iz kalmamıştı. O gün Andre Kalerjinin gemisin- de de hazırlıklara başlanmıştı, | Başka işler arasında iki büyük |kayık ta güverteye alınmakta idi. Bu sırada Venedik gemicileri sıkı bir surette çalışıyorlardı. Gidip gel- meler ve koşuşmalar esnasında Ve - nedik gemicileri ve kürekçiler iste- meksizin İspanyol askerlerine çar- pıyorlar veya dokunuyorlardı. İs - panyollar eskidenberi kalblerinde birikmiş olan hislerin tesirile bu © lagan şeyleri büyütüyorlar, kide bir Venedik gemicilerine küfür ediyor- lar veya onları uzağa itiyorlardı. (Arkası var) BAA eei di KCADA N Eski Venedik müddeiumumisinin | -BON POSTA İSTANBUL 174 Üniversiteden nakil, İnkılâp dersi. Recep Peker tarafından. 18: Senfonik mu- siki (Plâk). 19: Haberler. 19,15: Muhte- lif plâklar. 20: Halk musikisi. Sivaslı Vey- sel ve İbrahim tarafından. 20,30: Stüdyo orkestraları. 21,30: Son haberler. Saat 22 den sonra Anadolu gâzetelere mahsus havadis servisi — yerile cektir. ajansının BÜKREŞ 13,40.15,10: Plâk ve haberler, 18: Çek musikisi, 19,15: Odkestra, 20,20: Plâk, 21,25: Oda musikisi, -22,05: Şarkılar, 22,45: Mandolin konseri, 23,20: Örkem tra. BUDAPEŞTE 18: Opera orkestrası, 19,30: Fransız ©- 204451 korosu, 21,50: Çingene musikisi, 23,10: Alman - ya - Macaristan artistik konser mübadele- si, 23,45: da musikisi, Homeros Polis bandosu, MOSKOVA 18,30: Fransız musikisi, 20: Konser, |21: Hafif musiki, 22: Yabancı dillerle ko- nuşmalar. PRAG 16: Keman konseri, 17,10: Orkestra, 18,40: Piyano konseri, 20,30: Opera. VARŞOVA 18.20: Düo şarkı, 19: Piyano musikisi, 19,30: Muhtelif, 21,30: Mandolin orkez- 145: Muhtelif, 22 Sözler, 23 24; Dans plâkları. BERLİN Opera ve öperetlerden Piyano, 21,10: Uçman — musikisi, 23: Haberler, Viyana musi- Senfonik konser, 19: 20,15: 22,10: 23,30: parçalar, Eğlenceli — musiki, Gece musikisi VİYANA 18,30: Piyano, 18,50: Muhtelif, 20,10: Şimendiferciler bandosu, 22,30: Şen şar- kılar, 23: Haberler, 23,10: Askeri ban- do, I: Dana, 5 Mayıs Salı İSTANBUL 18: Oda musikisi (plâk), 19: ler, 19,15: Muhtelif plâklar veya retrans- tar (plâk), 20,30: Stüdyo örkestraları, 21.30: Son haberler. Saat 22 den sonra lere mahsus hava Haber- misyon, 20 Anadolu ajansının dis servisi verile - I Yeni Neşriyat Yeni Hayat — Bu haftalık mecmuanın VH inci sayısı renkli bir kapak içinde zen. gin bir münderecatla çıkmıştır. Bu sayıda Burhan Cahidin, Server - Bedi'in, Ragıp Şevkinin yazılarıyla bir çok resimli repor- tajlar, sinemaya, spora dair — yazılar güzel tablolar vardır. ve Yeni Adam — 122 inci sayısı çıktı. İçin. de İsmail Hakkı, Hatica Halim, Camille Zullain, Kerim Sadi, Paul Meran, Avni Çakıtın yazıları — vatdır. Kapitalin 8 inci forması da ilâve olarak verilmiştir. Bir Doktorun Günlük Pazartesi Notlarından — () Sinir buhranlarının Tedavisine yarayan Gebelik ve çocuk Bir genç kadın. Üç senedir — sinir buhranından müştekidir. Genç bir çift olan bu ailede daimi bir geçimsizlik ve sinir buhranları mevcuttur. Çocuk yapmak istemeyen — kadın aybaşlarını da muntazam görmemekte Gadasını ( ile almamakta Ve gece uykularını rahat yapama: maktan mustariptir. Her sinir krizi bir ağlama ile biti. yor ve arkasından bir yenisi başlıyor, uzvi başka bir bastalığı olmayan bu hastayı musyene ettiğim zaman ken- dilerine bir çocuk sahibi olmalarını ve kadının (gebe) kalması lüzumunu ile- Gebelik ve doğum nihayet doğan çocuk bu ailenin neş'esini beraber ge- tirdi. Artık gimdi hiç bir — şikâyetleri yoktur ve çok mes'utturlar. (*) Bu notları kesip saklayınız, ya- but bir albüme yapıştırıp kolleksiyon yapınız. Sıkınti zamanınızda bu notlar bir doktor gibi imdadınıza yetişebilir. ——— — Son Postanın Tefrikası: (Yavruyu Hasanın kolları arasın - dan kaparak) gel bakayım benim yav- rüm, sen neden kaçarsın benden böy- le? Kız şimdi hem ellerile keçiyi okşu yor; hem de yan gözle Hasanın yüzü- ne bakarak onu yüzünden, gözünden öpüyordu. Hasan gibi pastoral, rustai man - zaraları çok seven, ince duygulu, iç- li. körpe bir delikanlı için hayatta bun- dan daha güzel, bundan daha ruh ok- İşayan manzara olabilir miydi? Yer yer yemyeşil, yer yer sararıp solmağa yüz tutmuş bir bostan... Fil kulağına benzeyen koca koca nefti yaprakların altı... Önündeki ince de- recikten muhtelif istikametlere şırıl şırıl |akan buz ve billür gibi sular... Biraz ileride akşam rüzgârının tesirile ha - fif hafif birbirlerile öpüşüp koklaşan kesif kamışlar... Havada serin ve ter- temiz bol bir toprak kokusu... Daha i- lerilerde kıpkırmızı sırık domatesleri, asma çardakları ve ulam ulam birbir- sarmaşıklar, yabani Sonra bu tabif, alaca dekor içinde kucağın - daki güzel bir keçi yavrusunu okşa - yan, seven, öpen domates yanaklı, sa- ti ipek saçlı, sıcak kanlı, şirin ve tam kendi yaşında bir bahçivan kızı... Kız Hasanın karşısında keçi yavru- sunu bir hayli sevdikten sonra onu Ha- sana uzattı: İerine görmiş taflanlar, val, ar, aylandüsler... — Sen de sever misin bunu? — Ben demin sevdim! — Yine sevmez misin? — Uzat ta seveyim! Kiz'Eöğiyi Hastikk 'uzatti Ve © yöpir < ruyu tekrar okşarken! — Ay;'dedi; demini karnışlar animne İdan geçerken dülamış üüüyanlar' büca” ğımı! Sırtındaki mor çizgili beyaz entari- sinin topuklarına kadar uzanan eteği- ni bir iki parmak yukarı kaldırdı, sol bacağının baldırına doğru hafilfçe kı - zarmış bir yerini bir kaç defa kapdı. Sonra oradan fırlayıp incirlerin arka tarafındaki yabani otların arasından bir kaç ebegümeci yaprağı koparıp geldi. Bu sefer de: — İsırgan daladı, ebegümeci yala - dı, ısırgan daladı, ebegümeci yaladı! Diye yaprakları bacağının o hafif - çe kızaran yerine sürdü, sürdü. Hasan :kızın bu ameliyesine karşıdan sadece |bakıyor, ana hiç bir şey söylemiyor, yahut söyleyemiyordu. Kızla oğlan şimdi © kadar dalmışlardı ki Hasanın |kucağındaki keçi yavrusu çoktan yi - ne geldiği yere doğru savuşmuştu. Bir aralık bunun farkına varan kız: — Bizim yavru nerede? Dedi, hani |keçi yavrusu! Hay şeytanın piçi hay, yine kaçtı hal Amma, ben gider, onu ' gimdi yine tutar, bu sefer kulaklarını |seke çeke getiririm! Ebegümeci ile oğarak büsbütün kı- İzarttığı bacağının kızaran yerine akan iderecikten aldığı bir avuç buz ve billür |gibi suyu serpip yine kamışlara doğru İseğirtti. | Hasan bu akşam bu güzelim yere |kitaplarını, defterlerini beyhude yere ıı;eıımıışu. Bu yarı cansız, yarı canlı manzara onu demindenberi işgal edi- yor; kitaplarına, defterlerine göz gez- dirmeğe, sonra oracıkta kendi kendine içini, kendi içinin hüznünü dinlemeğe |meydan bırakmıyordu. Kız keşke ar - tık gelmese de o oracıkta kitabile, def- terile, kendi kendile başbaşa kalsa i- di! Ve o bu doğru düşüncesinde sami- İmi idi. Fakat ne de olsa kafasındaki bu doğru samimi düşünceyi karıştır - mak bulandırmak, onu olduğu yerden biraz öteye itip o düşüncenin yanı ba- şında kendine de ufacık bir yer ayır - İmnk isteyen yepyenı. bambaşka bir |düşünce şimdi içini gıcıklamağa uzğ - raşıyordu. Biraz sonra kız yine kamışların a- Yazan: Osman Cemal rasından koşarak, — soluyarak, alı moru mor Hasanın yanına geldi. — Ne oldu, bulamadın mı keçi ya! rusunu? Halsiz gibi kendini yere bırakaraki — Aman, dedi, bırak şu şeytali yavrusunu, beni kaştura koştura yı du; sonra da kaçtı, gitti, öbür bost na! — Ey, şimdi ne olacak! — Akşam karnı acıkınca yine gelif yerine! (Elile atan kalbini işmarlıya? rak) bak, na kadar koşmuş, nasıl y rulmuşum! Vuruyor burası şimdi t tip tıp! Hasan, yine pek oralı olmamış gi bi * — Bu bahçe sizin mi? — Bizim... Benim dedem tutar koca bostanı kira ile! — Baban yok mu? — Babam ölmüş, ben küçükken.e — Annen var mı? I — Var bir annem, var bir küçük erkek kardeşim! | — Bahçeye kimler bakar? — Dedem ile var iki yanaşmalarlı onlar bakar! — Bu incirler de sizin mi, yokst öteki bostanın mı? yerlerinden ballar sızan incilere dikerek: Bak, niçin kor ben sana incir demin? — Kız gözlerini yedi — Bizim, bizim... parmamışım denberi! Ayağa kalktı, kollarını yüksekçt dallardan birine atıp çıplak ayaklarilt kalın ağacın gövdesine sarıklı. Bir di K sonra>kır, ağacdn datünden Si Ha topladığı yedi yerlerinden bellili sızan incirleri Hasana uzatıyor, o dâ- her inciri kızın elinden aldıkçat —— — Yeter, yeter, diyordu, çok oldul ben yemem artık, in aşağı! — Yemezsen, yok mu senin evde anan, kardeşin, götürürsün onlaral x Ooh! Bir akşam önceki o hafif rüz — gârlı, serin, sulak, bostan havası Har sana ne kadar iyi gelmiş, ne kadar yar ramıştı. Medihayı anası Beşiktaşa kas çırdığındanberi sıkıntıdan, üzüntüden bunalan, kabına sığmayan — delikanli; şimdi me kadar değişir, ferahlar — gibl olmuştu. Yanaklarının rengi, az olgun sırık domateslerinin rengine benzeyen sırma, ipek saçları açık mısır püskülr lerini andıran çıplak ayaklı, az çetres (fil dilli, kestane durusu, elâgözlü bah- çıvan kızının kendisine ağaçtan uzt- tığı incirlerin tabiatten alınmış koyu ballı özleri onun sinirlerini ne kadaf yatıştırmış, pekiştirmişti. Ertesi gün İgün ikindiye doğru o canım bostan yine Hasanın gözünde tütüyordu. * — Sen niçin gelirsin, iki akşamdır. burada oturursun bakayım! — Burası çok hoşuma gitti de! — Getireyim mi keçi yavrusunu |sana, yine seversin onu? — Sen bilirsin! — Amma şimdi kim bilsin nerede* dir © şeytan! Birazdan bahçeler den onu arayıp bulacağım ©o zaman — Olur! — Koparayım mı sana yine birar zacık incinr, yiyesin! — Teşekkür ederim, hiç zahmet etme, şimdi canım istemiyor. — Ne zaman isteyecek canın, o za” man koporırım sana! — Pekil! — Senin adın nasıl derler? — Hasan!.. adın nasil derler? — Elmas! — Ne elması kız, yer elması mı? — Yok, şalgam! Benimle eğlenct yapıyorsunuz! Öyle ya! Biz bir fukar ra bahçivancı kızı; siz kibarlar bizim” le eğlence yaparsınız! içine Ya senin (Arkası var)