İLDÜRÜLDÜ MÜ? Yusuf İzzeddin — katledilmiştir — BON POSTA ESRİ OSMANLI VELİAHDI. ÖLDÜ. Yüsuf İzzeddin ' e intihar etmiştir llblll. ÖL vvelisi günkü gazetelerde şöy - le bir havadis gördüm: Yanan Adliye sarayının arkasındaki emanet dairesinde saklanan suçlara müteallik bazı eşya tasnif edilirken ele bir çanta dairesinde saklanan suçlulara müteallik Yusuf İzzeddinin ölümile alâkadar bir takım vesaik ve eşya varmış. Ben bu eşya ile vesaikin nelerden | ibaret olduğunu bittabi bilemem. ÂAn- cak bu keşif, matbuat sayfalarında bir takım faraziyelere, iddialara, dedikodu- lara yol açtı. Deli şehzadenin ölümünü şuna buna isnad etmek temayülleri gö - rülüyor. 'Tarih, taze iken kolay tahrif edilme- ğe müstait şeydir. Bu tahrife mümkün mertebe mani olmak da hakikati bilen ler için farzdır. Ben, Beşinci Muradın — şehzadesi Salâheddin Efendi ölüp te, Abdülâzi-| zin büyük oğlu Yusuf İzzeddin veliaht | olduktan biraz sonra «Tepşrifatı divanı hümayun» memurluğuna tayin edil- dim. Beşinci Mehmedin sarayına sık sık devam ettim. Vazifem kısmen Ba- bılide, kısmen de sarayda idi. Beşinci Mehmedi de, pehzadelerin çoğunu da bu suretle yakından tanıdım. Böylece pehadet ederim ki, Yusuf İzzeddin deli idi. Hekimler onun deliliğine ne ad ve- rirler, bilmem. Ben yalnız gördükleri- mi, duyduklarımı nakledeceğim. Ondan önce kısa bir mukaddime lâ- zim, Zira bugün, Yusuf İzzeddinin kim olduğunu bilmiyenler çoktur. Yusuf İzzeddin, tam manasile «kül- han beyin bir padişah olan Abdülâzi- zin, teamülen mevcut yasağa rağmen, şehzadeliğinde doğmuş, en büyük oğlu idi. Rivayet ederler ki, babası tahta çı- kıncaya kadar Yusuf Efendi, Eyüpte bir ebenin evinde gizli tutularak, cülüs günü meydana çıkarılmış ve o zaman da on bir, on iki yaşlarında imiş. Kılıç alayında, sırma haşalı bir atın üzerinde iki tarafa mağrurane — selâm dağıtan bu küçük ve o vakte kadar meçhul şehzadeyi halk, hayretle alkış- lamış. i Abdülâziz son derece mütekebbir, azametli bir adammış. Bu on iki yaşın- daki oğlunu müşürlükle Hassa kuman- Yazan: Ercümend Ekrem Talu hassaten şöyle istifade etti: Babasının devrine yetişmiş, ileri gelen, ve sözle- rine itimad edilir ricali bir, bir dairesine çağırdı. Onlardan, Abdülâzizin kendi- since karanlık kalmış hâdisei vefatına dair - bazan da yemin ettirerek - malü- mat topladı. Bir gece, hatırlarım: Şişlide, Bulgar çarşısındaki konağından, babam, gece yarısına doğru gelen biri ile Zincirli- kuyuda Efendinin yanma davet olun - du. Babam, o vakit Maarif Nezaretin- den çekilmiş, âyan azası bulunuyordu. İhtiyarlığını, mizacının nahifliğini, ge- celeyin bu kadar uzak bir mesafeye gitmenin yorgunluğunu ileri sürerek itizar etmek, bu davete ertesi günü ica- bet eylemek istedi. Lâkin, gelen mu- rahhas ısrar ediyordu: — Efendi hazretleri, bu gece teşrif buyurmazsanız çok mütecssir, âdeta muztarib olacaklardır; dedi, Nâçar, babam da giyindi.. gitti. Bilahara, anlattığına göre, Yusuf İzzeddin, babamı perişan ve asabi bir halde kabul ederek, hiç bir - girizgâh Yazan: Ziya Şakir re müreccah gördüklerinden müntehi- ren rihlet buyurdukları muhakkaktır. Yusuf İzzeddin bu sözleri işittikçe ferahladığını hissettiren jestler yapı- yormuş. Babam ifadesini bitirince de: — Teşekkür ederim, Ekrem Bey! demiş. Benim de kanaatim bu merkez- de idi. Onu teyid ettiniz. Size itimadım ziyadedir. Evet: Pederim intihar etti.. Şunun, bunun hakaretine maruz, hak- larından mahrum, zelilane - yaşamak- tansa ölüm, elbette ki bin kat evlâdır!. Bu sözler, Yusuf İzzeddinin ruhunu kemiren endişeyi, gönlünü kavuran ihtirası, şuurunu zehirliyen şüpheleri | aydınlatacak mahiyettedir. O tarihte, yaşı elliyi geçen bu şeh- zade, kırk senedir mütemadiyen kur- üK Vati duğu saltanat hülyasına erişemedikçe| —— — Sultan Aziz, öldü mi ürül aklını kaybedecek raddeye - geliyor, dü mü?.; ; öldürül halktan sıkı sıkıya gizli tutulan buh-| — Ben, bu sual ile bu muammayı se- ranlar geçiriyordu. nelerce evvel biribirleriyle birleştirmiş: İmparatorluk teşrifat sırasında ikin-| ve bugüne kadar karanlıkta kalmış o- ci gelmek, daha on yedi, or sekiz ya-|lan bu iki meseleyi aydınlatmak - için gında iken saltanat makamına namzet-|bir hayli malümat toplamış ve emek liği kuvvetle söylenen bu şımarık, de- sarfetmiştim. Fakat her iki mesele hak- jenere prensin indinde züldü. Bu va- kındaki kat'i kanaatimi ortaya atmak ziyetten bir an evvel kurtulmak, cülüs |için de biraz zaman daha geçmesini etmek ve kimbilir, belki de memleketi |beklemekte idim. bana boyayarak, ateşe vererek güya| — Fakat, adliye dairesinin emanet am- babasının öcünü almak için dokuz | barında velihat Yusuf İzzettinin esra- doğuruyordu. rengiz vefatiyle alâkası olan bir çan- Pek iyi bilirim: Sultan Reşat biraz|tanın bulunduğu havadisi - ortada bir rahatsız olmaz mı? Yusuf Efendi gün- |bomba gibi patladı; ve günün hâdisatı de belki on kişi gönderir, hatır sordu- (arasında mühim Bir dedikodu uyandır- rurdu. Ancak maksadı, büyüğünün afi- (dı. yetini istibşar etmek değil, bilâkis fe-| — Acaba bu hâdise, bu derecede ehem- nalaştığı, ağırlaştığı müjdesini alıp e- |Miyetli midir? Ve acaba bu mesele, et- mellerinin tahakkukunun — yakınlaştı- |Tafta bu kadar mühim alâka husule janı görerek sevinmekti. getirecek bir şey midir?.. Esasen, sarayda bütün — şehzadeler| — Bu sualin ikisine birden; biribirlerine düşman, biribisterinin fe-| — Evet. Son resmi B u sual, tam altmış senedir halle- dilemiyen bir muammaya ben- — Ekrem Beyefendi! demiş; siz|lâketine, ölümüne muntazır ve duacı Cevabını vermek lâzım gelir, Çün- dürüst, müstakim, müslüman bir zat- idiler, kü, hâdisenin üzerinde kalın ve siyah *nBıilll dövüşte galip gelen horo-| sınız. Pederimin devrine de yetiştiniz; zunun boynuna murassa nişan — taka-| ve o zaman yine mevki sahibi ve bina- cak kadar divane bir hükümdarın bulenaleyh vukuata yakin hasıl edecek tevcihinde bir aykırılık görmemelidir. | vaziyette idiniz. Kur'anı azimüşşan Yusuf İzzeddin böylece şımarmağa, |hakkı, ve evlâtlarınızın başı için bana kendini herkesten büyük ve yüksek|doğruyu söyleyiniz: Sultan Abdülâ - görmeye daha o zamandan alışmış. Ba-İziz Han maktulen mi, yoksa münte- husus, Abdülâziz Parise gidip döndük- 'hiren mi vefat eyledi? Sizin kanaati - ten sonra, saltanatta veraset şeklini de-İmiz bendeki tereddüdü izaleye yardım #iştirip Yusuf Efendiyi kendisine halef | Cdecektir. Lütfen bana hakikati bildi- tayin etmeyi de bir aralık tasarlamış. İriniz. bir perde olmakla beraber, o perdenin sakladığı esrar bir çok noktalarda ka- barmakta ve kendisini bütün üryanlığı Bir kaç s#ene süren memiuriyetim es- nasında, bugünkü mevzuumla alâka- dar olmiyan nelere şahit oldum! ile gö n Lâkin, Yusuf İzzeddin Efendi gibi- îoçî.::lîık::un katledilmiştir. sini görmedim. O hakikaten etüd edile-| Gösterilen bütün ketumiyete — ve vek bir tipti. bu hususta neşredilen resmi tebliğlere Sırasile hikâye edceğim hâdiseler, İnazaran, bu mesele etrafında kulaktan onun ölümünde hiç kimsenin suçu bu- | kulağa işitilen ilk sözler, bu olmuş- lunmadığını ve intihar eylediğini mu- |*U-:: Fakat, içinde yuvarlanılan harp : gailesi o kadar büyük ve kahhar idi ki, l—w surette ispata medar olacaktır. bunlar arencda'bü niesale. derhal aot Ve bittabi bu emel şehzadenin de kula- fana gitmiş ve zihninde yer etmiş. Son- ra, Abdülâziz bu tasavvurünü tatbike zaman bulamamış veyahut ki mücbir sebepler karşısında bundan vazgeçmiş. Babam da şu cevabı vermiş: — Efendigiz! Bu hâdise etrafında çok şeyler söylendi. Bizzat, hanedanı- nızın yakinleri katil faraziyesini kabu- le mütemayil bulundular. Bazı kimse- Ercümend Ekrem Talu (Arkası var) TAKVIM tulmuştu. Nihayet harp bitmiş, meş'um mü - tareke devri gelmişti. Bütün muhalif- ler tarafından İttihatçılara coşkun bir hücum gösterilmişti. İttiham ittihamı len veliahtın hamama girmesi bekle « | nilmiş.. hamamda çıplak ve her türlü | müdafaadan mahrum bir zamanda içe- — ri girilmiş.. kolları yakalunarak, geng 3 bir Rum sofracıya ,ustura ile kolları « — nın damarları kestirilmiştir. İ Bu hikâye, tabiidir ki hakikatten | çok uzaktı. Bu iddiada — bulunanlar, battâ veliahtın ne - suretle, ve nerede — öldüğünü bile bilmiyorlardı. Fakat, buluş fena değildi. Eğer bu | mesele ele geçirilecek bazı delâil ile ortaya atılırsa; bunun — mes'uliyetinin ağırlığı, bütün (İttihat ve Terakki imerkezi umumisi) azalarını — altında : ırımnmen ezecek ve bitirecekti. Bu meselenin ortaya atılmasına en hararetli taraftar, (Sait Molla) idi. O tarihte adliye müsteşarı olan Sait Mol la, derhal tahkikata girişerek bir çok deliller elde zannetmişti, Lâkin tam bu tahkikata başlayacağı an damat Ferit Paşa tarafından — celbedilerek kendisine şu emir veril « — miş: — Şevketmeap efendimiz — veliaht Yusuf İzzettin Efendinin sureti vefati hakkında adliyece bazı tahkikat yapı- lacağını duymuşlar. Bu meselenin kure — calanmasını muvafık bulmuyorlar. En- ver Paşa da hanedanı saltanata men » — sup olduğu için hanedan kadınları ara- sında bir dedikodu açılmasına meydan — vermek istemiyorlar. Bu mesele, ört. bas olsun; buyuruyorlar. Demişti, Sait Molla ,eline geçen böyle büyük bir fırsatı kaybettiğinden dolayı, bir çok arkadaşlarına ve hempâlarına be « yanı teessüf etmişti. Aradan, gene seneler geçmişti. Bu meselenin ufak tefek dedikoduları de- vam etmekle beraber, eski ehemmiye- — tini kaybetmişti. Nihayet, gene bu sütunlarda (İtti « hat - Terakki) - tefrikasını yazarken bir gün - Son Posta sahiplerinden - Bay Halil Lütfi beni odasına çağır » mış: — Selânikli Riza Bey seni görmek istiyor. Bazı mühim şeyler hakkında | malümat verecekmiş. Demişti. Bay Halil Lütfinin bahsettiği — (Se- lânikli Riza Bey) Sirkecide bir mani» fatura mağazasının sahibi idi. Mağa « bazı mühim malümat, vesim ve vesi- ka verdi. Fakat aldığım — notları ik- — mal etmek için de bir kaç defa mağa-: zaya gidip gelmek icap etti. 4 Bu mülâkatların üçüncüsü idi, Ko- nuşacaklarımızı konuştuktan sonra: — Size bunlardan daha mühim bir sermaye var, Bizim hemşerilerden bi ri, sizinle görüşmek istiyor... Tarihe intikal etmesi lâzım gelen bir sır var, — Fakat Yusuf İzzeddin o andan itiba- (Jeş, malümu necibaneleri, bu yüzden rven tâ ölünceye kadar, babasının elile | / y .hem olarak cezaya - çarpıldılar. gönlünde tutuşturulan bu ihtiras ale-|p3kar mademki bendenizden, — şahsi takip ediyor; bütün kirli çamaşırlar orataya dökülüyordu. Fakat bunlar, az geliyordu. Ölke- vile yandı. Bu iddiamın hakikat oldu- ğuna bir çok şabit gösterebilirim. Abdülhamid, kendi sulbundan oh.n- lar müstesna, Âli Osman şehzadeleri - ne, sağlığında nefes aldırmadı. Bu me- yanda, Yusuf İzzeddin de Çamlıca te- pesindeki köşkünde mahpus ve mün- zevi bir ömür sürdü. Derken, meşrutiyet ilân — olundu. «Efendin ler nisbeten serbestlediler. Hele Reşad Efendinin cülüsundan son- ra artık her yenâ: görünüyor, herkesle örüşebiliyorlardı. ğ B: hürriyetinden, Yusuf İzzeddin kanaatimi sormak lütfunda bulunu - yorsunuz, arzedeyim: Pederiniz vikar ve haysiyetini her şeyden üstün tutar, şerefi uğruna ölümü istihkar eder bir zat idi. Fazla olarak fevkalâde güçlü, kuvvetli, kolay kolay ötekine, beriki- ne ramolmaz bir vücuda malikti. Ben- ce, bazı mukarriplerinden gizlice duy- duklarıma da bakılırsa, hal' hâdisesi nefsi şahanelerine pek ağır geldiğin- den, ve bu hakareti nefislerine yedire- mediklerinden — ve böyle mahlü', ve makhur yaşamaktansa ölümü bin ke - den, hiddetten, kinden gayzdan kö- püren dudaklar: daha ağır, daha acı geyler söylemek için titriyordu. Nihayet, o da bulunmuştu: — Yusuf İzzettin Efendi, İttihat ve le ketledilmiştir. Ve sonra; bulunan bu esasa, şöy - lece bir şekil veriliyordu: — Yusuf İzzettin Efendiyi öldür - mek için mahirane bir plân tertip edil- miştir. Kendisine, babasının ölüm şek- İli tatbik edilmiştir. Katline karar veri- Bu sırrın benimle beraber ölmesini ise temiyorum; gelsin, ben ona bu sırrj — ifşa edeyim. İster yazsın, İsterse za « manına saklasın, diyor. Dedi. Beni bu zat ile derhal görüştürme « — sini Riza Beyden rica ettim: ö — Hay, hay... Adresini vereyim « Kendisine de haber göndereyim. Yak nız, şimdi kendisi hasta. Bir kaç gün sonra gider görüşürsünüz. Diye cevap verdi. Fakat, bu zatın bana ifşa edeceği sır, ne idi?. Tabitdir ki bunu sormam icap etti. O zaman Riza Beyle aramız- da aynen şu muhavere geçti: — Bu zatın bana söylemek istedi « ği şeyden malümatınız - vardır, değil mi?, (Arkası var) î ei di lcsda n ada