Kİ 14-4-938 Aziz Bey; Fakat Remzi girer girmez, k:ııl(nn bır1 neşesizlik gelmişti. Âdeta umumi konup- ma, birdenbire dıımvg-mı_lı. h Mustafa Sagir, Remzinin selâm Yeıdıı_ı kimseleri birer birer zihnine yerleşiirmişti. Remzi çılap gittikten sonra ev mınak:iı bit e 'biraz daha sürüklenmişti. Mıııu.ıı" Sagir, kendisile alâkadar olanlara teşekkür et - miş: ç — Bu gece düşüneyim, bi edeyim de; yarın lütüfleriniz ederim. a Diyerek çayhaneyi terketmişti. * | | | bir semt tayin den istilade Mustafa Sagir, © günden itibaran Hacı Murtazanın çayppanesine devama başla - Yüzbapı Necip Bey ile iyiden iyiye a 1 a. L — Ancak zabit olduğunuz için size itimat ederek arzediyorum ki. Diye bir mukaddime yaptıktan sonra; Hind hilâfet cemiyeti tarafından gizli bir derildiğini; — İngilizlerin memuriyetle — gön Sirkeci otelle - özlerine çarpılmamak için :înduı bi:iıe yerleştiğini, fakat orada fla İngiliz polisleri tarafından tarassut nm..'.ı - #ini, bunun için de Türk mıhı“e!t—rınd: kuytu bir köşede bir eve yerleşmek istedi- ğini anlatmıştı. ü Bu suretle mahirane bir manevra çevi -| ren Muslafa Segir, aradan bir halfta geç- meden, binbaşı (Filibeli) Rıza Beylea ta » mışmıştı. (1) Zâhiri hali en küçük bir şüpheyi celbet. mek şu tarafa dursun; wakarı, ciddiyeti, sözlerindeki mantık kuvvetile insanın üs- tünde çok iyi bir tesir husüle getiren Mus- tafa Sagiri, büyük bir hulüs ve saffetle kar- gılamıştı. Hindistan gibi bir yerden, mahza Türk- lere hizmet için İstanbula kadar gelmiş ©-| lan bir zata hüsnü kabul göstermek pek tabii idi. Bahusus Mustafa Sagir, Hind bi- lüfet komitesi reisi (Mehmet Ali Han) n kkendisine verdiği emirnameyi göstermek suretile ne kadar mühim bir şahsiyet oldu- Hunu isba etmişti. Bu emirnameye nazaran — Mehmet Al Han Mustafa Sagire ehemmiyetli bir vazife veriyor; onu, Anadoluda vatanlarının ve milletlerinin istiklâli için canlarını feda 'e- den Türklerin ihtiyaçlarını tetkike memur ediyordu. (Mustafa Sagir) in rivayetine nazaran Hind hilâfet komitesi tarafından kendisine Ha emirler verilmişi 1 — Türklerin ihtiyaçlarını tetkik ede- caksiniz. Derhal bize bildireceksiniz. İlk partide kendilerine bir mnilyondan, beş mih yon liraya kadar derhal tediyeye hazırız. 2 — Türkiye istiklâlinin kazanılması b:ı- neye mütevakkıf ise, biz kendilerine temini deruhde ediyoruz. Yalnız, bu istiklâl mü - €adelesinin rüesası, ne arzu ettiklerini bil- dirsinler. 3 — Hind hilâfet komitesi, gerek Lon- n ve gerek diğer İtilâf devletleri nez- dinde siyasi teşebbüslere girişecek ve kah- raman Türk milletinin, istiklâl kazanma - sma manen ve maddelen müzaheret ede- cektir, . Bir kaç gün zarfında, Mustafa Sagir, üç mühim havvari edinmişti. Biri, binbaşı R> za Bey, diğeri, binbaşı İsmail Hakkı Bey. | Üçüncüsü de, süvari - kaymakamlığından | Mütekait Aziz Bey, ... ce> *0 e Aziz Bey, mühim bir şahsiyetti. Asker- liğinin mühim bir müddeti, siyasi işlerle geçmişti. Trablusgarp ve Balkan harple - rinde, istihbarat işlerile meşgul olmuştu. Bir aralık, (Yemen) e ve Hicaza gönde- rilmişti. Hattâ kısa bir zaman, sivil olarak da mühim işlerle iştigal etmişti. Umumi harpteki vazifesi ise, bepsinden mühimdi. Çölde, arap aşiret reisleri ile Ce- Mal Paşanın karargâbı arasında irtibat va- Zifesi ifa etmişti. Ve sonra, meşhur İngiliz Casusdu Lüvrens çöldeki arapları isyan et- tirmek için aştür arasına geldiği zaman, Ce- mal Paşa da Aziz Beyi onun karşısına dik- miş!i e e (1) Bu mesaleden bahseden bir yazıda, (sevkiyatçı Rıza Bey) den bahsedilmek- tedir. Bu, yanlıştır. Mustafa Sagirin gü - rüştüğü zat, şimdi general olan (Filibeli R- va Bey) dir. Mustafa Sagirin kaçamaklı cevapları karşısında tereddüt ediyordu Aziz Bey, bir hayli zaman (Lâvrens) ile çarpışmıştı. Bir çok defalar da bu meşhur İngiliz casusuna parlak oyunlar oynamıştı. Rıza Bey, Aziz Beye Mustafa Sagirden bahsettiği zaman: — Sen, şüphesiz bu zatı tanıyacaksın. Çünkü, Hind hilâfet cemiyetine mensup o- lanlardan ekserisini tanırsın. Demişti... Aziz Bey, bir hayli zaman dü- şünerek kafasını yorduğu halde, bir türlü (Mustafa Sazir) iaminde bir zat İle tanış- tığını aklına getirememişti. Ve nihayet: — Hele bir görüşelim. Belki 6 zaman tanışırız. Demişti... Fakat karşılaştıkları zaman: — Pek çok Hindli zevat ile tanıştım. Za- tıâlilerile ilk defa olarak teşerrüf ediyorum. Bilhassa Mehmet Ali Han Hazretlerinin Mı- sırda iltifatlarına nail olmuştum. : Mucadqlede Casus Teskilâtı Jsöz, asıl işlere intikal etmişti. Mustafa Sa- SON POSTA Son Postanın Tefrikası 1 39 Demişti. Bu âfâki sözler geçtikten sonra; nihayet gir, - biraz evvel arzettiğimiz - üç mad - delik vazifetini uzun uzadıya izah eylemiş, ve nihayet: — Efendim!.. Şimdi mesele; bizim ko - mitenin vereceği milyonları, âminen ve sa- | limen, İngilizlere kap'ırmadan Anadoluya geçirebilmektir. Bu mesele hakkında mü - kemmel bir proje hazırlamak lâzımdır. Bu- nun için evvelâ Anadolu ile gizli, fakat küvvetli bir irtibat tesisi lâzım. Acaba eli- mizde böyle bir vasıta mevcut mu?.. Demişti. Bu suali, derin bir süküt takip etmişti... çalışanların en mühim çahsiyetlerinden ol- dukları halde; bu sunle cevap vermek iste. Bu üç zat, Anadolu hesabına İstanbulda |. Yunan muharriri Antuvan Travlatnoala Ölüyorum! İhtiyar, kırmızı örtüsü altından bağırdi! — Bir düğün alayı.. Tâ kendisi.. Öndü çelenklerle dolu tepsi.. Papaz. İşte nişana hlar! Ne bul, Yazan : Dünkü kısmin hulâsası minde bir genç kızla evlenmiştir. A- otu- | caklat Öleceğim.. radan on sene geçmiş, Fanitsa Yaniye misafir gelen genç Pavlâki ile ihtiyar adam ve F nitsa bahçede konuşuyorlar. — Fanitsa evlenmeden evvel kuyuya — bakti; orada kocatı Yaniyi gördüğünü anla- | Güzeli.. Bah, Pavlâliğ Üstünde asker elbisesi... kadar geni — Yanında da Kalyopisi değil mi, Yaniği Kadın söylerken delikanlının — saçlarınj yoluyordu. — Kalyopisi mi? Onu tanımıyorum, ki.« Hayır Esmer.. Değirmi yüzlü.. Saçları, göz- h. Dudakla: Dur.. Duruş iyor, Fanitsa! Senin aynin,.. Sen.ç eğenine ve karısına kuyuya bakmalarını söylüyor. Onlar kabul et- miyorlar. Nihaye: kendisi kuyuya bak- mağa karar veriyor. Fanitsa, homurdandı: Hayır.. Bu başkası. Beyazlar içine rmizı. — Anlaşılmaz şey.. Hoşuna gid kinin kolunda ne diyeyim? Ben mâni olacak deği nbire, ayrıldılar Kadın, koştu; Pavlâkinin asker beyliğini yere serdi. Yü- ya getirdi. larını yoluyor ve evden iki örtü — Şimdi ne yapacağız! diye inliyordu. Fanitsa, boğuk söyleniyordu: — Böyle mi gördün? Hakikaten böy e le mi? Öyle ise, bekle.. Gördüklerini ha e | kikatlaştırayı zü koyun uzanan umta Yaninin üstüne de kırmızı örtüyü örttü Kuyu bileziği iyi yapılmadığı için, usta Yaninin belinden aşağisi kuyuya sarkıyor- Kadın, yüzü al al.. Gözleri ateş içindes Kuyuya doğru atıldi. Delikanlı; cinayetin kolayea yapılaca « ğını anladığı için titredi. İhtiyar öyle biz şekilde uzanmıştı, ki küçük bir itme, ayak- larını biraz kaldırma ile dört metre bo « yunda suyu olan iki metre derinliğindeliğ du. Müvazenesini temin etmek için, iki e- liyle, kuyunun kenarlarına — dayanıyordu. Pavlâki, beride, krvranıp duruyordu. Kadın anlattı — Yani! Büyüyü gerçekleştirmek İster- sen... Gözlerini kırpmadan kuyunun içine ve hep ayni noktaya. bak! - Anladın mı.. İsedeceğim; ve hiç şüphesiz ki, kendilerince | Dediği zaman, Mustafa Sagirin vücudu | Memişlerdi. bir anda Ürpermiş; rengi hafifçe penbe - leşmişti. Fakat, mü'hiş bir sinir kuvvetine malik olan Mustafa Sagir, bir anda kendisini top- lamış; serinkanlılıkla şu cevabı vermişti: İlk defa teşerrlifü- müz, pek tabüdir. Çünkü ben, bütün umu- mi harp müddetince, Hindistandan ayrı - lamamıştım. Fakat, memnuniyetle arzedi- termişti: ten sonra, biz bu fırsatı kaçırır mıyız, hiç?.. Tek ©o milyonlar, buraya gelsin de; Jonları sırtımızla Anadoluya taşırız. Cevabını vermişti. — Aziz Beyefen yorum ki, zatıâlinizi giyaben tamımıştım. | 4 Mısırdan avdet eden bir çok arkadaşla - rımızın sizden bahsettiklerini çok iyi ha -| ** söylemi tırlıyorum. Eğer hafızam beni aldatmıyor- sa, Mebmet Ali Han Hazretlerinin de bir münasebetle isminizi söylediğini — hatırlar na biraz hayali gibi geliyor... Hele, Tür gibi oluyorum — Maamafih, ilk yazacağım mektupta zatıâlinizden bah- | mek bahsi, beni fazlaca düşündürüyor. ... Demişti. pek kıymattar olması lâzım gölen teşerrü - | ilirazını pek yerinde bulmamışlar; fünüzü hatırlatarak kendilerini kim bilir ne | için sormuşlardı: kadar memnun edeceğim. ( Arkası var ) Akay İşletmesi Direktörlüğünden: Yalova Kaplıcalarındaki köylü hamamının bir senelik kirası için yapılan açık arttırmada verilen fiat haddi lâyıkında görülmediğinden ve plâjin icarına da talip zuhur etmediğinden her ikisinin açık art- tırması 16 - Nisan - 1936 Prşembe günü saat on beşe uzatılmır. İsteklilerin şartnameleri görmek icin hergün Levazım Şefliğine ve arttırmaya gireceklerin de yukarıda yazılı gün ve saatte Şefler En- cümenine müracaatları. (1883) enz ei v alelmemenizik n d SIHHİ Ağızlıklar Sigaranın nikotinini kâmilen çe- ken Alman Doktor Apostel'in en son İcadı Sultanhamam, Kebabcı karşısında Sahibinin Sesi mağazası Ağızlıklar üzerinde Doktor Apostel'in imzasına dikkat. Anadaludan arzu edenler İstanbul posta kutusu 180 adresine yazdıklarında sipa- riş, posta ile tediyeli olarak derhal gönderilir. Ankara: Taşhan tütüncü Ali Tümen. | Şifa eczanesi. Adana: Hacı Halil Yağ ca- * Balcılarda Necip Sadık No. 156.|mi karşısında. Sam: Avni Pekâr eti Zonguldak: Saatçi Osman Gürdal. Bursa: | Trabzon: Saaiçi Hakkı Kunduracılar. Mer- Saatçi Nurettin Neş'et Uzunçarşı. Aydın:|sin: Konya pazarı Hüseyin Hüsnü, Ada- Gramofoncu İspartalı Mehmet. Kars: Elek |pazar: İsmail Batur Uzunçarşı 14. Konyat Hikçi Hasan Basri. Gaziantep: — Mehmet | Sarraf Necati Tevfikiye cadde 50. Malat Samhı Kunduracılar çarı 26. — Eskişehir: |ya: İbrahim Işık Lion çikolatacını, Türk Hava kurumu BÜYÜK PİYANGOSU Şimdiye kadar binlerce kişiyi zengin etmiştir. Yeni Tertip plânını görünüz. 1. Inci Keşide ii1 Mayıs 936 dadır. Büyük ikramiye: 2 5 bi 0 0 0 Liradır. Ayrıca: 15.000, 12.000, 10.000 liralık ikramiyelerle (20.000) lirahkk bir mükâfat vardır... Aziz Bey, kurnazca bir mukabele gös -« — Efendim!.. Hindli dindaşlarımız bi - zim için bu kadar fedakârlık gösterdik - Fakat.. Bu mülâkatın bitamında, Mus - Sagirden ayrılarak arkadaşlarile başba- şa kaldığı zaman; mütaleasını açıktan açı- — Arkadaşlar!. Bu zatın teklifleri, ba- kiye istiklâlinin kazanılması her neye mü- kendilerine | tevakkıf ise, bunun teminini deruhte et - Arkadaşları, Aziz Beyin bu| onun kuyunun dibini boylaması kabildi. Gencin gözleri döndü ve bir anda ka » Ayni yere.. Aklını başka şeye vermeden.. — Anladım.. Anladım.. Kuyunun içine dının önünü kesti, İhtiyar, hâlâ, bi kım şeyler mınldanıyordu; fakat kim? İki gen vetleri ile boğu: çevik ve ari a « nliyen essizce, fakat bötün kuve yorlardı. Kadın, kuvvetliş âr olduğu ç ve hep ayni yere... — Gördüklerini, kuyunun üstünde kı- | mıldamadan, bize anlat! | - Peki.. Peki Fanitsa birdenbire civelekleşti, gözleri. * |bazı eoldan kayıyor.. Dişler | i KA garip bir ateşle parladı: göğsü, boynu kendinden geçmiş, ağzı köpürerek ihtiyaa yordu. Delikanlı, silkinereli alıyor, sıkıyor.. Kâlf ünden itiyor, geriye ax ki kas dın, adım adım, kuyuya yaklaşıyordu. vi ihtiyar, eceline susamış gibi, hâlâ, kırmız! örtüsü altında, hareketsiz duruyordu. * İhtiyarın ayaklarına bir adım kalmıştık O, nefes nelese, ter içinde boğuşuyorlardık Pavlâki, ümitsizlikle, birdenbire canlarık di ve bütün kuvvetile kadının üstüne yülla lendi; boynunu yakaladı ve öyle sıkı ğ Fanitsa, gözlerinin dışarı fırladığını duydu, Kadın bir itişte geriledi ve yere yuvarlandı. Pavlâki, kuyuya koştu ve ihtiyarın üs a Durmadan kapıyal koştu, açtı, sokağa fırladı. Koştu, koştug cinayet kovalıyormuş gibi, Papadiyamamı topulos caddesi boyunca koştu; ancak allk lize» de durdu ve hemen Ambelokipidett ordu; fa-|gelen otobüse atladı. kat korkusundan kıvranarak kadının kol -| — Pavlâki, belediye tiyatrosunda indi. İik larından sıyrılmıya çabalıyordu. tasyona koştu; biletini alarak trene atlağ — Fanitsa, görecek! Bırak beni.. Ak » | ve Pireye iner inmez, Siklâd adalarınâ gh he beşmi eli decek ilk vapura daldı. Usta Yani, örtüsünün kalktıkım anlat . İkimizi de öldürsün!|anlamaz, doğruldu ve kuyunun kenarınd& tan istediğim o... oturdu. Bir müddet gözleri kamaştı, bit ada bunalan ihtiyarın sesi, | ey göremddi. Fanitsa, ihtiyarn bir kag boğuk boğuk yükseldi: saniyelik göz ovuşlurmasından istifade &e — Oh. Oh... Fanitsat Dümanı üstünde | derek yerinden kalktı, üstünü silkeledi vi bir tabak makarna görüyorum. ke i topladı. Kadın, birdenbire, sadıli — Hay Allah iyili versin! Açın hül- | ve sade halini almıştı; müthiş mücadele a yazı ekmektir. Daha iyi bak! den, yalnız yüzünde biraz kırmızılık, gözk lerinde yorgunluk kalmıştı. den kabaran hareketlerle sarsıldı;. vücu - Etrafına bakmdı Bahçenin kerpiç dwvarları iki metre yük- Prin üstüne saldırı Kadı başından, kâh gö; dunda raşeler gezindi. | önlüyor seliyordu; kapı da sürgülü idi. Ayak uç- basarak yürüdü ve Pavlâkiyi omuze | Yordu. Mücadele öyle oluyordu la: Jarından yakalıyarak bir kaç adım geriye, evin duvarına doğru çekti. Sonra, kuyuya döndü ve sordu: Yani.. Bir şey görüyor musun? — Hayır.. Fanitsa erin karanlığa alışıncıya kadar ayni yere bakl Oğlanı tekrar yakaladı ve kolları içinde sımsıkı sardı. — Ya. Gideceksin.. Öyle mi? Katil, chsi. Gidiyorsun, hal Kalyopin seni çeki- yor, değil mi? Bana.. Hiç.. Hiç acımıyor- sun, değil mi? Sana her şeyi feda tündeki örtüyü çekti eden.. Namusunu bile esirgemiyen beni, hesaba bile katmıyorsun! Pavlâki buhran içinde sarsıl — Anlamam.. Bir şey de Görsün... Öldi İyi olur.. Örtünün al düşünmem! Genci, yeniden kendine çekti. — Kuzum.. aşkım.. sevgilim beni bırak-| — — Ne oldu, Fanitsa? mat Sanaiz ölürüm.Yavrusk: Yavrıcuğul! Kadın, sesinden silemediği boğuklul! — Oh.. Oh.. Fanitsa.. Bir mala görü - | Pakiyesila cevap verdir: — Daha ne olsun Yani? Senin Fikrim bozuk galibal — Benim fikrim mi? Yok. neler... Ne budalaca şeyler söyledin, yon — Senin zenaatının İşareti.. Yani.. Da- ha dikkatli bak! Yaramaz çocuk! Katı yü- vekli öizü. Bann acsütyoramı: Benimki! Kuyunun üstündü et Zavallı Fanitsa! Şakalaşmak yasali mi? Pavlâki nerede? — Bilir mi; Üzüntümü görmüyor musun? Ne için aklımı başım - dan aldın? Senden aynlırsam ölürüm.. An- hyor musun? Mutlaka ölürüm! — Fanitsat Kalabalık.. Büyük bir ka- » Senin Pavlâkin nere « labalık görüyorum. Önde bir papaz.. Haç.. | de? Budalalıklarından alındı galıba.. Delli Bayraklar... Ooo.. Bir tâbut geçiyor. İçin- | &ibi kaçtı. Nasıl kaçtığını da güremedim. deki kim acaba? Vay vay vay.. Ben, Fu - — Vay sersem vay! nitsa! Tam kendim.. Ellerim kavuşturul — Yalnız sersem mi? Üstelik riyakâğ muş.. Göğsümün üstünde bir çiçek deme- | da.. Sana her vakit demiyor muyum? t. Fanitsa.. Benim öi — Haklısın, Fanitsa! Zaten ilkinden daa ha ondan hoşlanmamıştın! Amcacığım.. Her hâlde.. Kalkınız!| — Ondan nasıl hoşlanılır, Yani? Kedi i. Kadın, boynunu | Bözleri, insana karşıdan değil de alttan altış kolları arasında daha fazla sıkarken sol e- | bakıyor. Hele başka gey söylemesini be « liyle ağzını kapadı. İhtiyara bağırdı: cerememesi.. Daima #her halde..» sözlep — Allah korusun, Yani! Bah, bah, bah! | tini murldanması.. Ne sinir şey! Bir de, ge Nasıl lâf 0? Böyle şeyler görmene ümkân | nun okumuşluğundan.. Onu papaz yapa « yok! Yanlış gördün! Bak.. Daha dikkatle | sağından bahsedersin. Bu hain, köyüne ne . boki güzel papaz olur! Ben, daha, onu evimize — Haklısın kancığım.. Tâbut yok! O, ğ kalabalık. Pavlâki, ağzını aç diyecel delikanlının getirdiğin kayboldu. Vay vay, yeniden Çok kalabalık. — Dedim ya.. Başka şey olacak! Ku yunun içine bak.. Dikkat etl beraber Kadın, tekrar Pavlâkiye sarıldı: kocamaları temennisile, birbirinin suğlığıng — Bana gitmiyeceğini söyle! Beni sev- | tadeh tokuşturdular. diğini söylel Hazinem.. Aşkım.. Beni ku - Tercüme eden : M. Râsim Özgen ti, anun ne tilki c gunu anladım. Ne yaa pabilirim; ona karşı sevgini görüyordumg araya soğukluk girmesini istemedirn. Yazım saat sonra, kari koca, aa ğsd KİK ARİĞN