h | | B 2 sSON POSTA ' * Tarihi tofrika ,, Aralıksız. bombar be. diklilere, üç gün hücum yapılmıştı. | Elli yedi bin (1) kişilik Türk or-|(ve 16,000 asker, 32,000 gemici ve | düsu temmuzun yirmi ikisinde Lef- koşe önünde göründü. Lâla Musta- fa Paşa, muhasara işini, Yeniçeri - “likten yetişme, gözü pek bir kuman- — dan olan derya kaptanı Ali Paşaya verdi. Kalenin yedi büyük tabyası — karşısına yedişer bin kişi ile toplar kondu. Her fırkaya muhtelif bey - lerbeyiler, valiler kumanda ediyor- © lardı, Bu sırada 'Piyale Paşa, Venedikli- — lerin adaya imdat göndermelerine — engel olmak için donanma ile de “ nize açıldı. Düşmanı açık denizde — karşılamak istiyordu. Rodos ile Gi it adasında dolaşmağa başladı. — Bir aralık Venediklilerle mütte - fiklerinin donanmalarının Giridin — Suda limanından açıldıklarını, do - — ğu tarafına geldiğini öğrendi. On - — İların önlerini kesmek üzere Lefko- — şeye gidecek yardımcı kuvvetlerin — çıkacakları en uygun nokta olan Li- masol önünde saf tuttu. * bi Ü ai Müttefikler Arasında Kavga... — Bu sırada Girit adasının Suda li- — manında yüz kırk kadar harp gemi- — gi yatıyordu. Bu, Jirolamo Zanne — kumandasındaki Venedik filosu idi. — Türklerin Kıbrısa hücumlarını güç- — leştirecekleri yerde limanda demirli — douruyorlardı. Yardıma gelecek o - “lan İspanyol ve Papa donanmala - — rım bekliyorlardı. — Venedik gemilerinde korkunç bir — hastalık her gün yüze yakın adamı — yere seriyordu. Bu lekeli hümma idi. — Teknelerin üstünde ve daracık am- barlarında tıklım tıklım ve pis, bir _'hıldı yaşıyan askerler sararmışlar- — di. Gözleri çökmüş, kuvvetsiz bir halde yerlere yuvarlananların vü - — cutlarında kahve rengi küçük leke-| | ler görülüyordu. Venedik amiralı — kumanda ettiği askerin güneşe kon- — muş bir kar yığını gibi erimekte ol- duğunu acı acı görüyordu. — Piyale Paşa bunu haber almış ve — Venediklileri limanda sıkıştırarak — bu donanmayı yakmak için teklifte — bulunmuştu. Fakat gözlerini Kıb - — rısa saplamış olan Lâla Mustafa Pa- — şa bu çok güzel teklifi kabul etme - Venedik donanması tamam üç ay orada kaldı. Askerler o kadar azal- dı ki adadan yeni asker toplamak lâ — Ancak ağustosun otuz birinde Papa amiralı Mark Antuvan Kolona — kumandasındaki on iki gali ile İs - — panyol donanması amiralı Jan An- /— dre Dorya kumandasındaki elli ka- — dirga Suda limanına demir attılar, Papa donanmasının gemileri Ve . — nedik tersanelerinde yaptırılmıştı. — Hapishanelerden çıkarılan mahpus- /— lar gemilerin kürekleri başına zin - — crlenmişti. Gönüllü olarak Türkler — üzerine gitmek istiyenler © kadar gok idi ki kur'a çekmek lâzım geldi. — Bu arada meşhur Don Kişot ramanı- — ni henüz yazmamış bulunan Mişel — Servantes te bu gönüllüler arasında — bulunuyordu. ğ Müttefik donanmada 206 gemi (9) Paol Sak kitabının bir yerinde $ ef koşa önüne evvelâ 59,500 daha sonra dâ 100.000 a:ker getirdiğini yazıyor. — Biraz sonra ise kalenin ön bir istihkâmı kazşısızı da yedişer bin Türk bulunduğunu anlata- — rak he cihetten undı düşmektedir. 8 YAZAN: KADIRCAN Kaflı dımanlarla Vene - kürekçi ile 1300 top bulunuyordu. Müttefik kumandanlar burada birbirlerine caka yapıyorlar, mera- sim kalabalığı içinde münakaşa ve gurur içinde vakit öldürüyorlardı. Bu sırada Lefkoşe önündeki barp son derece şiddetlenmişti. Kalenin tabyaları karşısına kon- müş olan büyük Türk topları gece gündüz korkunç gümbürtülerle gül- le yağdırıyor, kalenin şurasında bu- rasında gedikler açıyordu. Fakat |Venedikliler bu gedikleri hemen ve (canları pahasına kapatıyorlardı. Aralıksız bombardımanlardan sonra üç hücum yapılmıstı. Fakat sarp bir sırt üzerinde çok sağlanı bir surette yapılan kaleye girilememiş- ti. Eylülküin dokuzuncu günüydü. Güneşin ilk ışıklarile beraber her taraftan yaman bir hücum başladı. — Allah Allah!.. Allah Allah!.. Sesleri top gürültülerinin yerini tutmuştu, Tabyalara doğru yalın kı- hç saldıran Türk yiğitlerinin önle - rinde parlak üniformalı, iri yarı za- bitler, paşalar görülüyordu. Şurada burada yüzlerce atlı, piyadenin işi- ni kolaylaştırıyor, barut dumanları, ateş ve gülle yağmuru altında göz - lerini bile kırpmadan ileri atılıyor - lardı. “Kısa bir zamanda en büyük üç *tabya üzerinde Türk bayrağının za- ferle dalgalandığı görüldü. — Hücuwum!... Vuuuur!... — Allah Allah!... Allah Aliah!.. Sesleri şimdi daha çok yükseliyor,| askerler daha çok coşuyorlardı. | Türk ordusu şehre girmişti. Venedikliler hâlâ karşı duruyor- "ır. sokaklarda dövüşerek Türkleri kovmak için didiniyorlardı. Fakat artık iş işten geçmişti. Vali Nikolo Dandolo ile baspa - paz ve diğer kumandanlarla asker- lerden çoğu bu dövüşte vurularak ölmüşlerdi. Bir kısmı-da esir edil - di, €2) 2 asker bıraktı. Kumandasını da Av- lonya beyi Mustafa Paşaya vererek eylülün yirmi ikinci günü adanın en |zorlu kalesi olan Magosa önüne gel- di. Bu sırada Kıbrısın diğer kale ve kasabalarından gelen elçiler Lâla Mustafa Paşaya kalelerin anahtar- larını veriyorlar, Türklerin idaresi- ni kabul ettiklerini bildiriyorlardı. Eylülün yirmi ikinci günüydü. Müttefik filolar Kıbrısa doğru yel- ken açmışlar, Suda limanından ora- ya kadar olan yolun yarısını almış bulunuyorlardı. Fakat birdenbire rüzgâr hızlandı ve deniz kabardı. Donanma Meyis adasının küçük li- manına girdi. y ( Arkası var ) (2) Pol Şak Lefkoşedeki Venedik ku- mandamı ile diğer büyüklerin saraya #ih- marak teslim olmak istediklerini, Lâla Mus- tafa Paşa tarafından bu teklif Kabul edil- diği halde, daha sonra öldürüldüklerini ya. Zay (Saray) dediği bir hükümet k. - Badır. Hücum sırasında sokak harpleri o - Türken teslim şartları ileri sürmek için ne wakit, ne de imkân bulunamıyacağı şüp - hesizdir. Nitekim ton Bizana İmparatoru da İstanbula Türklerin girişi mrasında bir 20- kak muharebesinde öldürülmüştür. Lâla Mustafa Paşa kalede iki bin ğ Spor Türk futbolu sukut ediyor Fenerbahçenin Ankarada yaptığı maçlar bunun “eanlı bir misalidir Ankarada iki maç yapan Fenerbahçe- nin aldığı şayacı dikkat neticeler üzerinde (durmak lâzandir. Nasıl bir bilgi ve ne gi (gartlar içinde Maç yaptıklarını — bilme Miz Ankara takımları, muvaffakiyetli * bir oyunla Fenerbahçe karşısında hatırı” sayı- İler bir mevcudiyet gösterdiler.. Mükeminel bir stada, banyoyu temin e- den sıcak sülara. on iki yaşından böşlanak düretiyle teşkil ddilen Futbol takımlarına, İngilterenin Birinci sinif olmasa bile i4 bi- len bir antrenörüne mâlik olan Fenerbah. genin, gelen haberlere nazaran -Ankarıda aldığı neticeler, futbolümüz hesabına bepi- mizi düşündürecek mahiyettedir. Ankaranın bayram maçlatında “gördü- gümüz Çankaya takımı burada derli toplu iki maç yaptıysa dâ bu bize memlekette futbolün yükseldiğini'değil, büyük bir su- kut neticesinin her tarafta ayni dereceye in- Spor işlerini en güzel ve en kuvvetli bir gekilde futbol üzerinde teksif eden Fener- bahçe, bugün yapılacak Türk milli futbol |takımına makul bir düşünce ile üç nihayet dört oyuncu verebilecek bir takımdır Her ne kadar * Berlin — olimpiyadında Türkiyeyi temsil hakkını Fenerbahçeye ve- rebilecek kadar cömerd davrananlar varsa da ömründe #por yapmamış, olimpiyatlar vesilesiyle dünyanın dört köşesinden gelen 'takımların ne âyarını, ne de maeçlarını sey> tetmemiş olanların bu mütalealarına urtık kolay kolay inanacak kimse yoktur. Mubakkak olan nokta şudür: -Bugün Türkiyede fatbol on sene evvele nazaran düşmüştür ve daha da düşecektir. Şöhretli futbolcularımaızın buzün An- karada aldıkları netice, bu hakikatı mey- dana koydu. Futbol hayatları iki beneyi aşmayan, ©n sekiz yaşını henüz ikmal etmiş oyuncu- ların yaptıkları maçları: görüp te aldıkları neticelerden bu hakikatı anlamak istome- yenler elbet te kanaatlerini, değiştirmiye- cekler, bin türlü tesirlerle — muhiti ve hattâ kendi kendiletini kandırmaktan vaz- geçmeyeceklerdir. Hangi sebeplerden olursa olsun, Fener- bahçenin Ankara seyahati mevsimsiz ve yersiz oldu.. Milli butbol takımını teşkile memur o- lanlar, bakalım hangi hesap ve esaslara ir tinad ederek bu işin içinden çıkacaklar, ve «fkârn umumiyeyi tatmin edebileceklerdir? Ömer Besim - Haydarpaşa Galatasaray leybol ve futbol maçlarından ibaretrir. Atletizm V! den 12,30 arasında, bas- ketbol voleybol birden, ikiye kadar, fut- bol maçları da 2,30 dan 6,30 a kadar de- vam edecektir. Birinci, ikinci ve üçüncü gelenlere mükâ. bat verilecektir. Beyoğlu Halkevinde Dün akşam Beyoğlu Halkevinde por tekniğine aid bir film — gösterilmiştir. 300 kişi tarafından seyredilen film büyük bir alâka uyandırmıştır. TAKViİM NİSAN Arabi — sene| 7 1366 diğini daha canlı bir şekilde anlatmış oldu. | Son Postanın Tefrikası: —W Satırının altına şu iki satırı yazdı: «Hiç olmaz mi, ben gibi bir güver- cinin gamiı?» «Bak sığmıyor içine Hasanın içinin gamı bi Ve on, on beş günde uydurabil- |diği bu iki satırı karalar karalamaz için- de öyle bir ferahlık duydu., bu yazdığı iki satırı öyle beğendi, öyle beğendi ki artık bunu” yazabildiğinden dolayı se- vincinden ağzı kulaklârına varıyordu. Hasan, güvercin kantosunu tekrar- dan usanıp ta Manakyanın hissi piyes- lerinin rüyasına daldığı zamanlar ba- zan ayağa kalkıp aynanın karşısına ge- Çıyor, Binemiçyanın, Şahinyanın âşi- kane rollerdeki taklitlerini, hem de on- ların kendi şivelerile yapmıya — çalışı- yordu: » — Lâkin şu kalbimin derununu bir dinliyecek olursanız görürsünüz ki o İsize karşı nasıl pürhelecan daraban et- tektedir! — Hey Allakım, ben ne müşkülâtlı bir mevkide kalmışım şimdi... Sevgili- me karşı, ne kalbimin en ücra köşesin- de sakladığım aşkımı ona itirafa cesa- retim, ne de bu aşkımı hüsnü — suretle | idamaeye meharetim var. Sen bata acı Allahım, sen bana acı Yarabbim! Mer- hamet, merhamet Allahım! İ Ya Hasanın evde başlamış -olduğu canbazlığa ne'dersiniz? Asıl sevdiğine çok benziyen Ulah kı- zının resmini avuçlarının içinde daki - kalarca süzdükten sonra kalkıyor; oda- nın ortasında türlü canbazlıklar yap - mıya uğraşıyordu. İşe önce, kızın küçük kardeşinin yap: tığı gibi çenesinde baston durdurtmak ; tek elle sandalye kaldırmak, ayaklarını | yukarıya dikip ellerile yerde yürümeğze çalışmak gibi basit şeylerle başlıyor; on beş, yirmi gün-içinde kızın ablası gibi boşlukta perende atmak, 'sağ ayağını sağ elile tutup sol topuğunun üzerinide fıldır fildir dönmek gibi zor hareketlere kedar işi ilerletiyordu: O, şimdi bir taraftan ta harıl harıl o- kuyup sayfalarında kendisini, kendi se- ven gönlünü görür gibi olduğu küçük, | hisst tomüanlara benziyen Tomürilar 'da' yazmıya çabalıyordü. Bunun için on paralık mektep defterlerinden bir kaç tanesi bir takım silik yazılarla çoktan “dolmuştu bile! En ziyade bahar, yaz, güz aylarının çok acemice tabiat tasvirlerile başlıya- rak ya bir ağaç altında, ya bir su ba « şında, ya bir ekin tarlasının kenarın - da benzi soluk, boynu'bükük,; mahzun bir kızcağız veya bir delikanlının plâ' tonik aşk düşüncelerini anlatan bu kü- gçük roman taslaklarının ona yalnız şü faydası oluyordu ki, okuduğu hissü, | edebi küçük romanlardan alışıp kul - lanış tarzlarıni bir hayli öğrenmiş ol- duğu. kelimeleri, ;terkipleri, . tabirleri, | astılahları rüştüye mektebinde ki ka - vait ve kitabet hocaşının verdiği kita - bet, tahrir vazifelerinde kullandıkça bu hal hocanın pek hoşuna gidiyor ve ona daima bu derslerden tam numara, ve bol bol (aferin) ler veriyor; sonra bu yetişmiyormuş gibi hoca efendi ken- gisini daha iyi yazmıya, yazılarında daha çok edibane kelimeler kullanmı- ya teşvik ediyordu. t Hasanın bu roman okuyup yazmıma hevesinden bir de zararı oluyordu ki © da hesap, hendese gibi derslerden bo-! yuna yaya kalıyor; gayet sert bir a -| dam olan sarıklı hesap ve hendese ho- casından boyunn azar İşitiyor. tokat” yiyor. bu dersler için ikiden fazla nü- | mara alamıyordu. * Hasanı bu karanlık, kasvetli kış günlerinde oyalıyan, onun zaten çok incelmiş, yufkalaşmış olan — yüreğini biraz daha yakalanmış olduğu bu çe - şitli sevgi derdine bağlıyan şey, ma - hallede en çok gençlerin çıkmış oldu- gu bahçeli büyük kahve oluyordu. Ha- | Yazan: Osman Cemal fsanı, bu kahveye ramazandaki tiyatro arkadaşları alıştırmışlardı. Ramazan geceleri bu kahveye arası- ra meddahlar, cura, bağlama gibi meş- hur saz çalanlar geliyor; orada genç - lerle birliktE çocukları da eğlendiri - yorlardı Fakat Hasana bu kahvede meddah- lardan ziyade saz çalanların çaldıkları şeyler tesir ediyordu. Zaten musikiyi 'çok sevet Hasan bü sazlarla — çalınıp söylenen âşikane Ve çök hazin' türkü- leri dinledikçe âdeta oturduğu yerde ağlarmalı oluyor ve sonra kahveden eve dönünce yatakta uyuyuncıya kadac bazan hep o şarkıları mırıldanıyordu Büyük mahalle kahvesinde Hasani meddahlardan da, sazcılardan da çok afsunluyan şeyler kahvenin duvarla- rındaki levhalar, resimlerdi. Meselâ karşılıklı asılmış, birbirlerine çok ben- ziyen iki tane kara kaşlı, kara gözlü, süt gerdanlı, püskürme benli beyaz a- rap kızı resmi vardı ki bunların o upu- zun kirpiklerile canlara işliyen süzgün bakışları,' adlarına (kadın - ana) de - nilen Havta kızlarını Hasana hayatın biricik-can yoldaşları gibi gösteriyor - du. Fakat ayni kahvenin duvarlarında Hasanı kendinden geçiren başka tab - lolar da şunlardı: haviçrenin karkı çamlı dağları.. Kaz- lı/ördekli gölleri./ Çök'şirin; çok şaira- ne İtalya, İspanya sahilleri.. Sonra Av- rupanın daha başka pastoral manzara- h yerleri... Hasan, bazan kış günleti, kış gece - leri bu kahveye çıktıkça gözlerini hep bu tesimlere diker; anları dakikalarca sayreder; bazan kahvenin tenba bir masasına çekilip kalemini defterini çi- karır; bu tabloların o anda kendisine wvesdiği ilhamlarla defterine bir şeyler karalamıya çabalardı * —6 — Bahar geliyor; Hasana yeni günler doğuyordu. Kışın yalnız çok karlı, çok boralı, çok tipili günlerinden - başka günlerini günahı kadar sevmiyen Ha- san baharın yaklaştığını görünce artık kabıma sığamıyordu. Artık yakinda bu- bar gelecek, çayırlar, çimenler yeşille- necek, igüller, sütbüller açılacak, bül- büller, kurbağalar şıkımıya — başlıya - cök... ( Arkası var ) Bir Doktorun Günlük Notlarindan Çocuklarda devamlı ... Ateş tedavisi Dört aydan beti hergün sabah ak- şam hararet derecesi değişen ve ekse- ziya yükselen bir çocuk muayenesine çağrıldım. Ru yavru: 1 — Sekiz aylıktı. 2 — Yedi buçuk kilo geliyordu. 3 — Anne sütüyle Besleniyordu. 4 — Hazim yollarında bozukluk yoktu, apteatini muntazam yapıyordu. 5 — Ciğerlerinde ve kalbinde bir ârıza bulmadım. 6 — Bademcikleri zaman zaman sişiyer ve iniyordu. 7 — Çocuk hastalıklarından hiç bi- dne tutulmamıştı. . Dişlerini muayene ediyordum. YVan diş etlerinde bir şisiklik nazanı dikkati- mi celbetti. Bu noktaya basınca çocuk- dia ağlama arttığını gördüm. O zama- tü kadar verilen bir çok ateş düşürücü ve kanı kuvvetlendirici düçlarla düşme- iven ateşi üç gün sonra ve benim — dü- gündüğüm gibi çıkardığı dişten sonra düştü. Çocuğun neş'esi çoğuldı ve o gü- ne kadar ailedeki endişe 'de bu saret- le unutalmuş oldu. — Aziz karilerim, çocuk muayenesin- de diş meselesini de ihmal etmeyiniz. Salı ——