24 Mart 1936 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 13

24 Mart 1936 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 13
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

24-3-838 Bir Takım KadınCasuslar Cemiyetin göze görünen reisi, (Merzi - fonlu, Kemal oğlu Sami) isminde bir genç- t. Hükümetçe tescil edilmiş cemiyetlerden birinin müecssislerinden olan Hamdi Sü - reyya Bey isminde biri de cemiyetin (he - yeti fa'ale) riyasetini deruhde etmişti. Umumi harpte Karstan firar etmiş ve İstanbula geldikten sonra da (Nigehban Asıl garibi şurasıdır ki, bunlardan ba -l cemiyeti) ne intisap etmiş olan 11 inci fır- ka, 11 inci alaya mensup küçük rütbeli zıları, ve bilhassa istihbarat daireleri ka - lemlerinde çalışanları; gene para muka “Wm*mmo&- eden bir Rum genci, her gün verilen va - Porların bir hülüsasını not eder; - işine gö- re - otuz, kırk kira bir para mukabilinde bu raporu (M. M. grupunun istihbarat şu - besi) ne teslim eylerdi. © devrin zabıtası, fırkacılık hislerile iki- ye ayrılmıştı. Bunlardan bir kısmı, Hürri- yet ve İtilâf mensuplarile İngiliz muhipler temiyetine dahil olanlardı. Diğer kısmı ise; yatan hissini, millet muhabbetini biç bir Heye feda etmiyen ve hiç bir menfaat kar- punda boyun eğmiyen bitaraflardı. Bun- ların pek büyük bir kasmı, (Türk milli mü- cadele tarihi) nde çok şerefli bir mevki e- lan (M. M. grupu) na girmişler; bütün bu casus şebekesini adım adım takip et - Mustafa oğlu İzzet Efendi de bu cemiyet- te bir grupun şefi idi. Bu cemiyetin programı pek kısa olup şu üÜç cümlede hülâsa edilebilirdi: 1 — Anadoludaki Kuvayi Milliye er - kânını takip ve tarassut. 2 — Bunlara karşı suikast. 3 — Mevziü ihtilâller tertibi. Cemiyet esrarının faşedilmesinden kork- tuğu için efradımı mümkün olduğu kadar az, ve ketum şahsiyetlerden intihap et - mişti. Cemiyette, belli başlı rol alanlar arasın- da, (Merzifonlu Refik Hoca oğlu Saim) is- minde biri, İnebolu, Zonguldak ve Sam - sun iskelelerinden Ankaraya geçecek o - lan casus ve fedailere kılavuzluk edecek; bunların seyahati «" cekti. Yozgat (meeclisi umumi azasından siş * man bir herif) (1) de Ankaraya gelecek olan casus ve fedailerin ikametine, kendi evini tahsis etmişti. Sabık Eskişehir mutasarrıfı Ertuğrul Şa- kir Bey (2) - hususi hizmetinde bulun - duğu General Haringtonun nüfuzile - bu casus ve fedailere İngiliz ve Yunan pasa - portları tedarik edecekti... Bu pasaport - lar, ve sair vesikalar, ayakkabılarının kö- seleleri içinde saklanacak, ancak zama - nında meydana çıkarılacaktı. Mütekaitlerden Şevket isminde bir Çer- kes, (vakti merhun) unda (Amasra) ya çılııtık, oradaki Çerkesleri ayaklandıra - abını temin eyliye - Bey) isminde bir zat ile dört arkadaşı, * her tehlikeyi gözlerine alarak - kendile- (Vılıu' merhun) dan maksat; Yunan fi- kosunun Karadenize geçerek sahili bom - bardımana başlaması ve (Samsun) a as - ker çıkarması idi, Samsun bombardımanı başlıyacağı xa - man; - © esnada İstanbulda bulunan - şeyh Gene bu cümleden olmak üzere - o ta- 'a © civardaki kazaların müftülerini top - Tihte İstanbalda çıkan yevmi .mı.ıeı.ıw'v-ı-l müşterek bir fetva aldıktan sonra, lb—.-—.ı—cmı.,.m-ıeı— halkı kıyama sevkedecekti. (3) hem İngilizlerin, hem | — (Devri sabık) ta Kırşehirde mutasar - Türklerin ıılıbuıı)î'.ı:mınhldu.uııım"vu- a zat ta doğruca (Hacı Bektaş) ka- SAT | aktüme gidecek, bir taraftan (Çelebi E- fendi) yi, diğer taraftan da (Hünkâr Hacı Bektaşı Veli) dergâhı postnişini — (Salih Niyazi dede baba) yı elde edecek; bun- lar vasıtasile Anadoludaki bütün (Alevi) ve (Bektaşi) kütlesini harekete getirecek- ti. Çİstitraden şunu da arzedelim ki, bu ha- yali programın bilhassa bu son maddesi; pek gülünç bir ümitten ibaretti. Çünkü, gerek (Aleviler) ve gerek — (Bektaşiler), milli mücadelenin ilk gününden — itibaren (Büyk Halâskâr) ım mukaddes sancağı al- tında toplanmışlar; isyan ve ihtilâllere ka- rışmak şu tarafa dursun; bilâkiz Yozgat, Zile isyanlarında hükümet kuvvetlerile bir- leşerek asilerle çarpışmışlardır. İstanbulun gizli milli teşkilâtında, İzmir cephesinde ve muhtelif yerlerde ifa ettikleri kıymetli hiz- (1) Elimizdeki bulunan resmi vesikada, (aynen böyle yazılıdır. #ahsiyetler de görülmekte idi. | (2) Ertuğrul Şakir Bey, esasen muha - (337) senesine doğru İstanbulda, (A-|lifti. Fakat, (Gümülcüneli İsmail) in Bur- Sadolu cemiyeti hafiyesi) namile gizli bir / sa valiliğinde (arkadaşlarla beraber) pek Semiyet teşekkül etmişti Masarifi tamami- | feci şekillerde Eskişehre — nefyedildiğimiz İ istihberat servisi tarafından tediye edi- | Zaman bize çok iyi müamele etmiş ve mu:> İa bu cemsiyet te bir (casalak -ve- ai -| balefetini temiz bir şekilde göstermişti kast) şebekesinden başka bir şey değildi. | Sonraları nasılaa böyle yanlış cereyanlara , ö | kapılan bu zat, günahlarının cezasını, ölü mile ödemiştir. — (Muharrir) (3) Bu budalaca maceraya atılmak isti- yenler, aldanıyorlardı. Çünkü Havza, Köp- rü, Merzifon kazaları, en evvel milli mü- cddele hazırlığına başlamışlar, ve- o igün. den ttibaren de bu mülli davaya sonuna ka- < İder sadik kalmışlardır. Casusluk işlerine karışmışlardı. Emniyeti İ Yupada olduğu gibi bususi bir (dedekti?) Tahiyeti arzeden bu mücssesede istihbarat Teyhislâm — (Hoca Mustafa Sabri Efendi) Bu komitacı şeyhislâm bozuntusunun | toplanan adamlar arazında, çok Rarip ve hattâ mernleketin ticaret âlemin- Hüsameddin isminde biri de sakal ve bı -| yığını traş ederek süratle (Çorum) a ge -| çecek; karaya Yunan askeri çıkarılırken o | Son Postanın Tofrikası : 18 daEllerinden Geldiği Kadar İhanet Ediyorlardı dmnlilıu(!ıih"bıddedıhhı) dan (Türk milleti davası) na karşı ihanet ümit etmek, en açık ve en sarih manasile (ahmaklık) tan başka bir şey değildi.) Bu cemiyet, şurada burada bir iki ajan tedarik edebilmiş, ve şemsiye sapları içi - ne sakladıkları kâğıtlarla muhabereye gi - rişmiş ise de; büyük bir faaliyet göstere - memişti. (Zeynelâbidin parlisi) ne mensup bazı Hürriyet ve İtilâfçılarla, Nigehbancılardan ve İngilir muhiplerinden seçilmiş eşhas ta- rafından teşekkül ettirilen (İhyayi vatan) cemiyeti de gene casusluk esasına müste- nitti. Fakat bunların ef'al ve harekâtı da, gene İngiliz istihbarat servisini soymaktan ıluımunvıl!ü- Bu Akşamki Program İSTANBUL 17 — İnkılâp dersi. Üniversiteden na- kil, Kemal Tengitşenk — tarafından, — 18: Örkestra eserleri, 19: Haberler, — 19,15: Oda musikisi, plâk, 20: Halk — musikisi, plâk, 20,30: Stüdyo orkesiraları ve Ga- vin kardeşler, 21,30: Son haberler. Saat 22 den sonra Anadolu ajansının gazetelere mahsus havadis servisi verile - BÜKREŞ 12,35.15,10: Orkestra koönseri ve ha- berler, 18,15: Plâk, 19,15: Plâk, 20: Ha- berler, 20,15: Viyolonsel — solo, 20,45: Şarkılar — (Şubert, Brahma, Meyerbeer, Puccini), 21,10: Kont., 21,30: Senfonik konser — (Vagner, Beethoven), 23,25: cektir. Konser nakli. BİJDAPEŞTE 18: Piyano » keman, 18,30: Sözler, 19: Radyo salon örkestrası (Rossini, — Keller İBelü, Bize va.), 19,55: Konf., 20,30: R. Vagnerin «Fliegende Hollaenderi opera- s, 23,35: Çingene musikisi. VARŞOVA, 16.30: Orkestra konseri, 17,15: Plâk, 17,45: Şarkılar, 18,15: Öperet — popürisi, 18,50: Sözler. 19: Piyano konseri (Bach, st va), 19,30: Edebiyat: Sözler, 21: *«Gitar sadlı monoloğ, — 21,10: — Richard Vagncrin «Tonnhacuser», operası, (Ope- radan nakil). LAYPZİG 17,10: Bariton şarkılan, 18: Muhtelif, 19: Hafif musiki, 20,45: Hikâye, 21: Ha- berler, 21,10: Askeri bando, 23: Haber- ler, 23,20: Zagrebden nakil: Gotovatz'ın »Ein Scelm vom Himmel gefallene opera- &. 24: Eğlenceli musiki. MOSKOVA 18; Kızıl ordü mensuplatı tarafından şarkılar, 19,15: Fdebiyat. BERLİN 18: Oda musikisi ve şarkı, 18.30: Söz- 19: Radyo orkestrası, 20,15: Viyo - İlonsel piyano sonatları (Grieg), -20,45: Haberler, 21: Siyasi büyük neşriyat, 23: |Haberler, 23,30: Eğlenceli musiki ve halk havaları. ler, PRAG 17,10: Hafif orkestra konseri, 18,20: Piyano konseri, 18.40: Muhtelif, 19,10: Radyo piyesi, 19,45: Muhtelif, 20,30: O. Peradan nakil, Krickanın #Hypolitar, ope- rası, 23: Haberler, 23.20: Plâk. VİYANA 18.30: Piyano (Şark vomantiği), 19: Muhtelif, 20: Haberler, 20,10: — Sözler, 21,15: Radyo varyetesi (Mühtelif orkes- tralar), 22,35: Haftalık haber icmali, 23: Haberler, 23,10: Org musikisi, — 24,15: Avusturya musikisi. 25 Mart İSTANBUL 17: İnkılâp dersi, Üziversiteden nakil, |Kemâl Tengirşenk taralından, 18: Muh - telif plâklar, 19: Haberler, 19,15: Halilf musiki, 20: Triye Stüdyo sanatkârları ta- rafından, — 20,30; — Stüdyo 21,30: Son haberler. Saat 22 den sonra Anadolu ajansının' gazetelere mahsus lııııdu servisi verile- cektir. orkestralan, üi |(yumuşak değildi. Maamafih HİK KARISI Genç kadın kanapeye uzanmış kitap o- kuyordu. Başıcundaki lümbanın ışığı kis- men de yüzünü aydınlatıyordu. Yirmi beş yaşlarında, kıvrak vücutlu, erkeklerin dö- nüp dönüp tekrar bakacakları bir kadındı. Açık sarı saçlarının tuvaleti gayet şık- t. Açık çelik rengindeki gözleri 6 kadar erimiyecek kadar da sert bakışlı değildi. Güzel ve çe- kik burnu, çehresine güzellikten — ziyade, bir karakter, bir asalet veriyordu. Ayağının bilekleri ince, vücudu da mev- zundu. Şık, bir tuvalet kadının harici man- zarasını itmam ediyordu. Apartımanın ka- pısında bir anahtarın döndüğünü — işitince birdenbire döndü. Oda kapısı birdenbire açıldı ve içeriye genç bir kadın daha dal - di: — Con.., Şekerim!... dedi ve birden - bire sustu. Ağzı açık, olduğu yerde kaldı. Gözleri faltaşı gibi açılmış, kanapede uza- nan kadına bakıyordu. Bir an için yüz ge- ri edip apartımandan kaçmağı — düşündü. Fakat kanapede uzanan kadın doğruldu, kitabı bir kenara koydu ve ötekine kaça - cak fırsat bırakmadan: — Siz mis Reyssiniz değil mi? diye sor- du. Kapının yanında duran kadın ses çı « karmadan başını salladı. Evvelkinden da - ha şaşkın duruyordu. Yeni gelen de aptal bir kadın değildi. Elâ gözlerinden zekâ fışkırıyor, biçimli çe- Besinden de cesur olduğu — anlaşılıyordu. Fakat hiç ummadığı, hiç beklemediği bu vaziyet onu birdenbire şaşırtmıştı. Kanapede uzanan kadın her halde Co - nun karsı olacaktı... Ona şüphe yoktu... Demek ki Conun kendisine söylediği gi - bi karısı, hiç te Fransanın cenubunda de - üildi... Ve şu dakikada bile ihtimal ki ko- aparlıman — anahtarını niçin vermiş olduğunu düşünüyordu... Halbuki kanapede uzanan kadın, bu - nu hiç te düşünmüyordu; çünkü sebebini pekâlâ biliyordu... Mis Reyse hiddetli hid- detli bakıyordu. Kaş denecek kadar kaş- Tavı olmuş olsaydı, her halde bunlar bur- nunun üstünde çatılacaktı. Hülâ kapıda duran Mis Reyse: — İçeriye girmez misimiz?... Burada Conun yerine beni görünce her halde su - kutu hayale uğramışsınızdır... Fakat Co - nun eski buyudur... Randevülerine — hiç vaktinde gelmez... Tabit bunu benim ka- dar, siz de bilirsiniz, dedi. Mis Reys çekine çekine odanın orta - #sma doğru ilerledi. Vaziyet, hiç te hoşa gi- decek bir vaziyet değildi. — Demek ki benim kim olduğumu bi - liyorsunuz, öyle mi? diyebildi. — Tabil biliyorum. Fakat ne yalan söy- leyim, sizinle böyle umulmadık bir suret - te karşılaşmak bahtiyarlığını hiç beklemi- yordum. Mis Reys bir koltuğa çöktü ve bir ai - gara yakarak: — Yal... Bana kalırsa, bunda hiç bir bahtiyarlık göremiyorum. Con bana, si- zin benim mevcudiyetimden bile haber - dar olmadığınızı söylemişti, dedi. Kanapede uzanan kadın gülümsedi: — Bir kaç dakika evveline kadar, sizin |mevcudiyetinizden hakikaten haberdar de- gildim. Fakat son zamanlarda Con beni © kadar ihmal etmeğe başladı ki, ne dala - vereler çevirdi ne işler yaptığını ya - kından görmek istedim ve kalktım, xz—ldim dedi. Mis Reya koltuğuna biraz daha yaslan- dı ve ağzındaki sigara dumanını — tavana doğru Ülliyerek: — Kabahat sizin... Avrupada bu ka- dar doluşmasaydınız... Biliyorsunuz ki, si- zin bu haliniz Conun son derece sinirleri- ne dokünüyor, dedi. casınımn kendisine Kanapede uzanan kıdın âdeta mahçup ten sonra sert bir eda ile: — Orusı benim bileceğim bir şey Mis Reya. Fakâat sizden bir yey sormak isti - yorum. Lütlen bana açıkça cevap veri - niz... Conla evlenmek niyetinde misiniz? diye sordu, Mi« Reya, oturduğu yerde Gözleri hayretle açılmıştı: — Con ile evlenmek mi? Ne diyorsu. nuz Allah aşkına?.. Aklımdan bile geçir- miyorum. — Öyle ise, apartımanın — anahtarını masanın üstüne bırakır, oturup Cona bir veda.mektubu yazar ve bundan böyle de onu, rahat birâkmayı aklınıza yerleştirir. doğruldu. DEĞİLMİŞ.. ÂYE İngilizceden siniz. Aksi takdirde, boşanma mahkeme » sinde sizin isminizi de zikretmek mecbhu. riyetinde kalırım. Kanapede uzanan kadın, bu emirlerini gayet sakin bir tavırla veriyordu. İste - diklerini açıkça söylüyordu. Mis Reys bir müddet hayretle bu kadının çelik rengin - deki gözlerinin içine baktıktan sonra: — Siz, hiç te Conun tarif ettiği kadına benzemiyorsunuz. O sizin hastalıklı, daha doğrusu evhamlı, snob ve hayli de çirkin ' bir kadın olduğunuzu söylüyordu. dedi. k Kanapedeki kadın bu sözlere hiç kız » — madı. Sadece: Zaten bütün erkekler böyledir. Baş« ka bir kadını elde edebilmek için kanlatı hakkında olmadık şeyler söylemekten çe« kinmezler, dedi. i Mis Reys başile bunu tasdik etti: — * — Çok mütcessifim... Sizin... Ne di- —| yeyim?... Böyle bir kadın olduğunuzu ta- savvur edebilmiş olsaydım ...Hiç te Con- la alâkadar olmazdım... Bana, bu vaziyet- ten kurtulmak için bir fırsat vermiş oldu. ğunuz için size hakikaten minnettarım, de- di. Kanapedeki genç kadın gülümsedi: | — Görüyorum ki vüziyeli gayet sükü « ) netle ve tabit bir surette karşılıyorsunuz. Ben de bu meselede sert davranmak mec- buriyetinde bulunduğum için çok mütlece- j sifim... Fakat ne yapayım?.. Dedikleri gi- bi... Çalgıcının parasını ben verdiğim için, 4 çalacağı havayı da emretmeğe ancak ben salâhiyettarım, dedi. Mis Reys gayet mahçup bir tavırla iler- ledi ve kanapedeki kadına elini uzattı. Fa- kat ötekinin bu hareketi görmemezliğe gel- diğini farkedince mütereddit bir halde eli ni geri çekti ve: — Son derece müteessifim... Sizin pa- ranız olduğunu bilmiyordum, diyebildi. — Nereden bilecektiniz>, Con bunu si- ze söyliyemezdi kil.. ; Birdenbire bakışları yumuşadı ve ö » züne devam ederek: — Demin çok dağru söylemiştiniz. Mis Reys... Conun bu suretle hareketinden ku- men de ben mes'ulüm... Ben de onu çok ihmal ettim. Fakat bu bir daha tekerrür etmiyecektir. Eğer bundan böyle aramıza girmemeğe yemin — ederseniz, belki de Conla gene bir anlaşma yolu bulabiliriz, dedi. Mis Reya, âdeta gücenmiş, kırılmış bir tavırla; — Size söz verdikten sonra, benden böyle bir şey memul etmenize teessüf e- derim doğrusu,.. Aranıza girmek — şöyle dursun, şayet onu idare etmek hususunda müşkülüinüz oluraa bana gelmenizi rica e - derim. Onun idare yolları öyle öğren e dim kit... dedi. Kanapede uzanan kadın nihayet ayağa kalktı ve köşede duran yazı masasına gi- derek bir tabaka kâğıt ve bir de kalem çıkararak : — Teşekkür ederim, Mis Reys ...Şu ves da mektubunu yazar ve buradan bir an çövel giderseniz. 'sise çok minnöttar ölarıl rum, İstemediğim bir şey varsa, o da Ce- — nun gelip te sizi burada bulmasıdır... Çün- kü bu takdirde aramızda müthiş bir kav« ğa çıkabilir... Halbuki dünyada en hoşlan« madığım bir şey varsa, o da elâlem kar « şısında kocamla kavga etmektir... dedi. Mis Reys yazı masasının başına otura. — rak yazmağa başladı. Uzun tereddütler - dön, beş ön defa kaleminin tepesini war- dıktan sonra nihayet mektubu bitirdi, ku- ruttu, ve bir zarfa koyarak masanın üze- Tine bıraktı, aonTa yavaş yavaş kanapede oturan genç kadının yanına gelerek : — İstediğiniz mektubu yazdım... Za » ten kendisile evlenmeğe niyetim yoktu... Bir müddet için Avrupaya gideceğimi, bek *|ki de dönmiyeceğimi yazdım... Tabii si- zinle görüştüğümden hiç bahsetmedim, de- di . Apartımanın anahtarını masanın ılıe * rine koydu, ve şimdi ayağa kalkmış olan sarı saçh kadının elini samimiyetle &ı « |karak apartımandan çıkıp gitti. f Mis Reys, çıkalı henüz üç da'ika ol « İmamıstı ki apartımanın kapısı tekrar açıl- di ve bu defa bizzat Con Telson telâşla içeriye girdi ve soluk soluğa: — Vallahi çeyzek saattenberi apartı « manın kapısını gözlüyorum... Ne yap « Baştan savabildin mi? Kanapede uzanan kardın ağır ger- (Lütfen sayfayı çeviriniz) - t d, e.

Bu sayıdan diğer sayfalar: