aa - w SON POSTA a Mîî Mücadelede KP Casus Teşkilâtı 78N 22/2/936 Son Postanın Tefrikası: 16 Casusların Yaptıkları Yalan İhbarlar, Birçok Masumları Hırpalattırıyordu — Karnik — Kroker oteli memurlarından. | — Bunlardan maada muhtelif mıntakalar-|nerek —bu çocukların, Türkler tarafından — Papazyan — Daima Galata meyhanele-|da, muhtelif milletlere mensup olan ca-| çalınmış birer Ermeni çocuğu olduğunu— suslar da şunlardı: ihbar ederek Türk evlerini — bastırmaklı. da Ha - Ho ve Ha - Zo da denilirdi. (O |diklerini iddia ederdi. Fakat, biç bir Ame- tarihte) 32 yaşlarında, kısa boylu, zayıf, | rikalı ile münasebeti yoktu. Doğrudan doğ- az bıyıklı, şeytan gözlü bir adam olup, da- İruya istihbarat servisinden aylık alan bir ima getir ve sarı kalpakla gezerdi. İlk ba- | casustu. kışta, yeni terhis edilmiş bir asker - hissini Galatalı Leon —Orta boylu, ablak verdiği için dalima — Yenicami, Ayasofya | çehreli, yeşil gözlü, kumral bir adam olan — Finde dolaşır, mavnacı ve kayıkçıları ta - “ Fassutla meşgul olurdu. — gal ederdi. — Aymacı Karabet — Rıhtımdaki vapur - — (lara giren çıkan Türkleri tarassut ve taki- — he memurdu. — Dikran Mazlümyan — Galatadaki Türk İsmet Hulüsi DEHA KARA TOSUN — Ne sürüp durursun öküzleri Ha- | medi. İçinde bir şeyin koptuğunu hide san? Hanide gün kavuşacak.. — Daha biraz dönderem amca.. * — Dönderesin amma. Baksana çak- mak samanı kesmiyor. Hemen her akşam geliyor, Hasanini —i Khi eeei d hzımd,_'düğenine biniyordu. Artık eyi kullanı Başaklar yüvuz kurudu. yor, düşmek tehlikesi — geçirmiyordu. < Sön biliriimi! Fakat Hasanın gözü hep onda idi, a Dens St YAi KRe . düşsün de tutayım gibi bir şey düşüna Hidiü iiğcndcr&nin ni Rlülere müyğıdu ınıııı'ı..Yanıııdı bulunmak o4« ç dokundurdu. Öküzler yarı kesilmiş ba- "* bir zevk veriyordu. Bakmak, göru şaklar üstünde dönen” düğeni biıaz”'_"k ve uzaktan kokusunu duymak iei daha hızlandırchılar. Hasan ikide bir da- | TYordu. hyor, öküzler düğeni harmandan dışa- rı sürüklüyorlardı. Hasan kızıyor, bağırıyordu: seder gibi olmuştu. x Bir akşam yine geldi. Hasan dab mıştı. ÖOnu düşünüyordu. — Geldiğini — polislerini takip eder ve bunların Türk mil- — İiyetperverlerile olan münasebetlerini tes - — bit eylerdi. î Harputlu Kadri — Harput kollejinde — tahsil ettiğinden ve oldukça iyi ermenice — ve İngilizce bildiğinden Türk ikametgüh- larının taharriyatında ve Türkleri isticvap- larında tercüman olarak kullanılırdı. Çamiş Ohanes — Galata — casuslarının kontrol ve teftişine memurdu. Büyükdereli Niko — Deniz kontroluna Memurdu. Sarıyer karakolundaki cepha - neyi ihbar eden budur. Bodur Garbis — Karaköy ve Azapka- Bıdaki sandalcıları tarassada memurdu. Bizdik Azop — Bu da, ayni işi görürdü. Nişan Nişanyan — Lâz takacıların ta - Tassudile meşgul olurdu. Berber Haralâmbos — Galatadaki küçük lıuu—ı...ı.wı-—mmıq- — kil eden Türklerin ağzından maharetle lâf — âlır ve derhal ihbar ederdi. — Vapen — Londra birahanesinde şef gar- ton. Daima masaların elrafında dolaşır; Türkler arasında konuşulan şeyleri öğren- Miye çalışırdı. Arson — Kapiten Benetin emrile Har - biye moktebine memur edilmişli. Orada Rüya, hademelik ederdi. Asıl vazifesi, mek- tep dahilinde cereyan eden şeyleri taras- tut ederek haber vermekti. Kirkor Ardaşisyan — Deniz makliyalını Tarassuda memurdu. (Niko) ile beraber Sarıyer karakolunu bastırmış; Anadoluya nakledilmek üzere olan külliyetli miktar - daki cephane ve silâhı yakalatarak - ikisi de - büyük bir ikramiye almıştır. — Parsamyan — Bu da Galatadaki Türk- İerin tarassuduna memurdu. — Bunları söyletmekti. | Kadıköylü Yervant — Viyana biraha - — esinde garsonluk eder; daima Türk müt- terilere bizmet ederek bunların konuştuk- Hııııııuwlııl. | Zarif Ohanesyan — Bir zamanlar Ka- dıköy taraflarında Türkleri tarassuda me- orada casusluğunun anlaşılması vazifesi de, Türkler arasına soku- larak İtilâf devletleri aleyhindeki cereyan- meydanı, Beyazıt, Fatih gibi asker kalaba- | Leomun asıl mesleki, kadın — tellâllığı idi. hlğı olan yerlerde dolaşır; — saf askerlerle | İstihbarat servisine intisap ettikten — sonra çarçabuk ahbap olarak onlardan bir çok |da bu metleğini terketmemiş; ve battâ bu şeyler öğrenmeğe çalışırdı. Lâz Abdullah —Esmer benizli, tıknaz- €a, yeşil gözlü olan bu adam da bahriye hayli menfaat temin eylemişti. Daima Ga- lata ve Beyoğlu sokaklarında — dolaşarak, efradıyla sıki fıkı görüşerek filo mürette- | Anadoludan geldiği anlaşılan hovardalara batı arasında milliyet cereyanları hakkın- | çatar; bunları götürdüğü evlerde lâübaliya- da haberler alırdı. Lâz Ahmet — Bu da Abdullahın arka- daşıydı. Ekseriya, ayni maksad - ctrafında beraberce çalışırdı. Lâz Ahmet, daima din- dar bir kisve altında görünerek cahil as- kerleri kolayca iğfal eder ve — banlara İn- gilizlerin adaletinden servetinden askerle- rine bir çok paralar vermelerinden; İngi- Tz ordu ve bahriyesinin yarısından — fazla- sının (dini bütün) Hint — müslümanların- dan mürekkep — olduğundan — bahsederek sa faskerlere İngiliz muhibliği ruhunu aşı- | lamağa gayret eylerdi. Akçaovalı Müstafa —Uzun — boylu, | pos bıyıklı, sağ yanağı üzerinde bir bıçak yarası izi bulunan bu adam da, gümrük ha- malları arasında dolaşır; bunlar vasıtasiyle Anadoluya giren çıkan şeyler arasında İn- gilizlerin menettikleri şeyler olup olmadı- ğını öğrenmeğe çalışırdı. Akçaovalı Rocop ve Akçaovalı Os- man — Bunlar da, Mustafanın arkadaşla- rı ve yardımcılarıydı. Giresonlu Bilâl, Edirneli Arap Meh- met, Hacı Mıstık; bunlar da ayni — şekilde gerir birer İngiliz casusları idi. Aksarayda ikamet eden Yusuf Ziya isminde (Şabı emret - Sarışın) fasih İngilizce — konuşan | bir genç te, © havalide mütemadiyen faa- Hiyette bulunan, milli hareketlere — dair duyduklarını derhal İngilizlere — duyuran ıhiı şerirdi. Unkapanlı Arap Said; yaşlı bir adam olmasına rağmen, Yemiş iskelesi ve civa- rını sindirmiş bir Arap casusuydu. —Aslen hîıııılı olan bu adamın ilftira ve ihbarları yüzünden bir çok hamal, kahveci vesaire gibi kendi halinde adamlar, aylarca hapis- hanelerde inim inim inlemişti Bunlardan başka bir casus grupu daha vardı ki; bunlar da gezip dolaştıkları mu- bitlere felâket saçmakla — geçinirlerdi. Bu' gerirler de şunlardan ibaretti: Paytak Kerim —Komiserlikten tarde- dilmişti. Karagümrükte ikamet ederdi. Or- ta boylu, tıknazca, kesik kara bıyıklı, ba- zan kalpak ve bazan fes giyen bu adam, © civardaki mahalle kahvelerinde dolaşır- dı. Kendini müfrit bir milliyetperver gös- tererek safdilleri iğfal eder, ve onların ne bir surette meclise — iştirük ederek bir kaç kadeh rakı çakar, ve ondan soora: — Nerede efendim, o eski kazançlar?.. Şu kârata gâvurların buraya ayak baslığı günden beri işlerimiz durdu. Cebi para do- lu beylerimiz, efendilerimiz, tekmil Anado- luya savuştu. Ah, onların ayak turabı ola- İyım. Acap yakında yine biribirimize kavu- |şuruz, dersin?.. | — Diye Türk dostluğu satar. Eğer — karşı- İçında ya bir safdil ve yahut bir sarhoş ise, ağzından alabileceği lâfları haber vermek için, doğruca istihbarat servisine koşardı. Bu adamın yüzünden, amumhanelerden çırılçıplak çıkarılarak kırbaçlar altında tev- kifhanelere sevedilenler, bir kaç yüzü mü- tecavizdi. (Arkası var) RADYO İSTANBUL 12,30: Muhtelif plâk neşriyatı, 18: Dans müusikisi (plâk), 19: Haberler, 19,15: O. da musikisi (plâk), 20: Ziraat Bakanlığı namına konferans: M. Santur tarafından, (Kuduz vak'ası hakkında), 20,30: Stüd. yo orkestraları, 21: Eminönü Halkevi göz- terit kolu. Saat 22 den sonra Anadolu gazetelere mahsus havadis servisi verile - ajansının cektir. ANKARA 19,30; Ankarapalastan nakil (orkestra) 20: Sporcu — konuşuyor. 20,15: — karışık plâk neşriyatı. 20,25: Ajans haberleri. 20,35: Karpiç şehir Tokantasından nakil (orkestra) BERLİN 17: Kolonya 19: keman için sonatı. 20: karışık plâklar. 21. Laypzig. 23,30: hafif musiki ve dans. BUUDAPEŞTE 16,50: zigan oörkestrası 17,50: Liszt'in çit piyano için besteleri 19. Konser 21, 157 örkestra. 23,35: Mandits cazı. 24,15: Lakatoş zigan orkestrası. harı öğrenmekti. gösterdikleri heyecanlardan veyahut ağız- Agop Agopyan — Bu da Galata mın -| larından kaçırdığı bir kaç lâftan büyük yo cazı 20,15: Dans. (Devam), 2 Takasına memur casuslardandı. Fakat bir| Manâlar çıkararak mübalegalı bir surette | ro. 22,10: Teganni 22,45: «İlk bahar kon- Müddet sonra görülen lüzum üzerine Ça - zlere ihbar eylerdi. serin. Bakkaleye gönderilmiş; Çanakkale ve Biza| — Çingene İbrahim — Kasımpaşada, Zin- VİYANA Bu Akşamki Program , — Ha gözü kör olasıca içeri. x Köye İstanbuldan bir kız gelmişti. Bu kız Uzun İsmailgilin karısının ak- rabası oluyordu. Bir akşam eyvel köyün kızlariyle birlikte harman yerine inmişti. Hasan tınaz savuruyordu. Yakın — bir yerde durmuş onun tınaz savurmasını sey- retmişti. Hasan utanmış, ancak yan gözle birazıcık bakabilmişti. İstanbul- lu kızın kolları çıplak ve çok beyazdı. Saçları kesikti. Babanın attığı saman- |ları uçuran rüzgâr kızın söylediği söz- lerin bir kısmım da Hasanın kulağına getirmişti. İstanbullu kız yanındakile. rine sormuştu: — Düğenler olsaydı da binseydik. — Bu kadar geç'e kalmaz bırakır- lar. — Yarın daha erken gelelim.. Hasan bunu duyduğu için bu ak- çözmüyordu. x» Uzaktan göründüler. Yanında yine ayni kızlar vardı. Hasanım harmanına geliyorlardı. — Deha... İçeri Alabaş. Pek yakına gelmişlerdi. Köylü kız- lardan biri Hasana seslendi: — Hasan, düğeni durdur, Misafir gız binecek. — Oha Kara tosun, oha Alabaş. Düğen durmuştu. — Gelsin de.. İstanbullu kız zıplaya zıplaya koöş- tu. Hasan artık yüzüne bakmamanın, bir şey söylemeden durmanın ayıp ©- lacağını düşündü: — Hoş geldin! — Hoş bulduk Hasan.. Söz söyleyişinde bir başkalık vardı. Yüzü zayıftı amma güzeldi. Kesik saçları saman rengini andırıyordu, Kı- sa kollu entarisinin kapamadığı kolla- jri bir gün evvelkinden daha beyazdı. — Düğeni döndürem mi? — Ne bekliyorsun! — Deha.. Deh.. Üğendire öküzleri harekete getirdi. | 18: Rumen halk müsikisi. 19,15: Stüd- |Düğen İstanbullu kızın saçları rengin- | deki başaklar üstünde ilerledi. — Hiızlı Hasan daha hızlı. — Korkmuyon mu, düşersen, — Düşmem hızlı. görmemişti. — Hasan! Birdenbire doğruldu, o idi. Yalniş yanında bir başkası, bir. erkek - vardı. |Hasan bu erkeğin de İstanbullu oldu: İğunu giyinişinden anlamıştı. — Hasan bizi düğene bindir. SERŞME / Ola Alıbaş, ohü Kara id sun. — Ben ineyim.. Hasan indi. İstanbullu kız İstanbulk lu erkekle beraber düğene — bindiler Kız üğendireyi aldı. — Bak, nasıl kullanıyorum. — Ya düşersen, — Düşmem.. — Ne olur ne olmaz ben tutayimi, Kızın kolunu tuttu, — Biribirlering çok yakın duruyorlardı. Kızın, yalniz sarı saçlar değil, yüzü de erkeğin yük züne dokunuyordu. Düğen döndükçe şam düğenini durdurmuyor. Öküzleri (onlar hep bu vaziyette kaldılar, — Çaok zevkli değil mi?. — Çaok zevkli amma, çok geciktik) — Hasan al üğendireni! Hasanın içinde sebebini — bir türlü anlayamadığı bir üzüntü vardı. Dox kunsalar ağlayacak gibiydi. - Kendini zorla tutuyordu. İlk defa gördüğü bu erkeğe bir şey söylemek lâzımdı: — Hoş geldin. Dedi. — Hoş bulduk Hasan, köyünüz fe«s na değil amma ben pek az kalıyorum, Yarın sabah erkenden gideceğim. — Köyümüz güzeldir. — Allaha ısmarladık Hasan.. — Allaha ısmarladık Hasan.. — CÜN gülat Güle güle yürüdüler. Hasan arka« larımdan bakmak istedi amma nedenş se bakamadı. * — Hasan ben geldim düğene bine |ceğim! Hasan başını söyledi: — Ya düşersen?.. — Düşmem ! — Belki düşersin, — ben İstanbullu jerkek gibi seni tutamam ki. Üğendireyle öküzleri dürttü. — Deha Kara tosun, deha Alabaşi kenkereme sereke n A eAeAAnAASEAAMAA e ELEKELAR ee kerarnnA çevirmedi. Sadece havalisinde gezdirilerek Kuvayı Milliye teş- dııı_ arkasında ikamet eden meşhur ve eski| — 17,50: Avusturya Çekoslovakya futbol kilâtı hakkında malümat toplamıya me -| fahişelerden Fitnatın damadı idi. Sesi gü-| maçı. 19: İlkbahar konseri. 20,10: Kon- Artranik — Haliçteki mavnaların ta- Tasuduna memur idi. (336 nisanında, iki uııüıııııılıoıılııııcyilı)iıırvıılırı Bu adam haber vermiştir.) Jozef — Daima Galata ve Beyoğlu s0- kaklarında gezer; şüpheli gördüğü Türk - Vaban; — Bunlar da, ayni vazifeyi ifa ederlerdi. zel olduğu için bazan fasıllarda ve bazan| serin devamı. 21.20: Piyes. 23,20: Meş - meclislerde hanendelik ederdi. —Hususi|hur bestekârlar. 24: Caz. Meclislerde hanendelikten maksadı, casus- MOSKOVA Tuktu. O meclislerde, içkinin ölçüsünü ka-| — 18,30: Konser. 19,45: Sovyet besle - çırarak gevezelik edenleri —bire, bin ka- | kârları. 21: Rus halk şarkıları, 22: Alman- tarak— İstihbarat servisine ihbarda bulu- |ca piyes 23,05: İngilizce ve Almanca kön- nurdu. Zevk ehli zabitlerden bir çok tanı- frans, dıkları vardı. Bunlara karşı kendisini ku- vayı milliye taraftarı olarak satardı. Bun- ları bu suretle gafil avlar, ağızlarından lâ- | seri. 21,35: «Renkli saat 23: Keman ve kırdı kapar, vo ondan sonra da derbal bir| piyano konseri 24,15: dans. rapor yazarak Kapiten Benetin bürosuna 23 Mart Pazartesi koşardı. Böylelikle bir hayli para biriktir İSTANBUL mişli. Ve sonra bir gece Gulatada bunları| — 18: Opera musikisi (plâk). 19: Haber- b'ı anda kumara verdikten sonra, esraren- |ler. 19,15: Orkesira musikisi (plük). 20: giz bir ölümle geberip gitmişti. Muhtelif sololar (plâk). 20,30: — Stüdyo Mirtad Dilberyan — Taksimde, Sürp | orkestraları ve Türkçe sözlü —eserler. 21, Agopta 14 numarada ikamet ederdi. Bu-| 30: San haberler. nun da işi gücü Türk mahalleleri arasında | — Saat 22 den sonra Anadolu — ajansının dolaşmak; kara gözlü, kara kaşlı, Ermeni| gazeteler mahsusu bavadis servisi verile - tipinde bulunan çocukların evlerini öğre- | cektir. ROMA 18: Senfonik konser. 21: Reklâm kon- | — Deha bire dehal — Aferin Hasan! Hasan yanı başında duran kıza bak- tiz — Üğendireyi vereyim de sen hay- dal. — Peki Hasan. — Hasan biraz geriye çekilmişti. İstanbulluya tarif ediyordu. — Sağdakine vur.. Soldakine solda- ıkine.,. Oha, de.. Oha, oha... Vur yürü- | İsün... İstanbullu bir ara şaşırdı. Ölüzleı] © harmandan dışarı çıktılar, az kalsın dü- şecekti. Bereket ki Hasan erken dav- İyandı. İstanbulluyu yakaladı. -Beyaz ” FAKAT $ lkolu eline, sarı saçları yüzüne değmiş- NAfon Pos t | kstsabülle güklü: RİLÂ — Alerin sana beni düşürmedin. Bmw ÜLKEYİ HERGÜN DO! Hasan gülmek istedi amma güle-| —— — BUTîUNş ÜLKEYİ | YA Ve DOLAŞAMAZSINIZ —