Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.
H ; Ha y ge z L C ( Yazan: Gerhart Ellert — 100— Peskopos ısrar etti: Attilâ; sabaha kadar bekle! Bir çare bulunur! — — «Buna rağmen bize kumanda Cet Attilâ! Attilâ! Biz seninle beraber "l'ıarp ederek ölmek istiyoruz!» -Kral yavaş yavaş: l — — Ya beni Romalhılar esir ederler- | *e2 dedi. t İ Bu sözleri ilk işitenler yanındakile- | | e ve onlar da diğerlerine fısıldaya- | tak anlattılar: — «Eğer... Eğer Romalılar Attilâ- — Vi esir edecek olurlarsa? » A Bütün karargâh derin bir süküt İçine daldı. Bu düşünce, hiç birisinin havsalasına sığmayacak kadar müthiş | Sörünüyordu. : Cesur Adam Attilâ etrafına bakarak başını eğ- h : || Mek suretiyle sözlerini tasdik etti. Et- —| 'afına toplananları eliyle bir işaret ya-, Parak ortadan ayırdıktan sonra semer Yığınına doğru yürüdü. — Henüz bir kaç adım atmışken önü- | "e birisi çıktı. Bu adam: -| —— «Ne yapmak niyetindesiv kral Attilâ?» diye sordu. — Kral birdenbire durdü. O adamın l &Olterdıgı cesaret kendisini — hayrete | tdüşürdü. Hiç o zamana kadar Attilâ- ı'" hın karşısma çıkmağa cesaret eden ol- Mamıştı? Kral, önünde duran adamın Tl'eka piskoposu olduğunu görünce I'a'.!h'atı hafifledi; piskopos cesur bir a- olduğunu bir kaç defa ispat - et- ıı—"lştı Fakat onun cesur olması, Atti- hiddetini teskin edemedi: — — «Hiristiyan papaz, çekil önüm- | Teni» diye bağırdı. —| — Piskopos yarım adım kadar yana Sekildi ve kısık bir sesle: — «Beni dinlemek istemez misin2 Senden bir şey soracağım.)») dedi. — «Sor.» l — gİşittiğime göre düşmanlarınız j findan ihata edilmişiz. Bu çenberi 'k'ttnak için hiç bir çare göremiyor mu- Tün)» v 6 Çekilip Gitmek Yolu ')'.nAttila, ölüleri yakmağa mahsus o- tahta semer yığınını — göstererek a &enktar bir sada ile cevap verdi: " | — «Ben ve beni takip etmek iste- “nler o çenberi kıracağız.» ”'— «Ben bundan başka bir çare ©- * olmadığını anlamak istedim.» Attıla cevap vermedi. Red manâsı- ) ifade eden bir hareketi, hem menfi tevap, hem de artık rahatsız edil- ni istemediği hakkında bir emir gi- dâkki olunabilirdi. Bununla bera- Biskopos ısrar etti: > «Kral, senden rica ederim! de- Son kararını tatbik etme, sabaha ar bekle. belki sen ve ordun gün- b -Bozııyle bir çare ve çekilip gitmek 'bir yol bulabilirsiniz.» Ti Attilâ, karşısındaki papazın MA takıbe ve anlamağa muktedir $ gibi görünerek sordu: ((Sız hiristiyanların «hemcinsini ek» dediğiniz şey bu mudur? » skopos Lüpüs tereddüt etti. Ha- estlik ile ihtiyat biribiriyle çar- * Sonra kat'i bir kararla mırıldan- B ç 4 , «Ben bunları sana seni kurtar- S sin değil...... * *'“SOyle. devam et... : < Yeniden Şarka Dönüş 4 - “Krall, Ordun bu memleket için t, muharebelerin de allah tara- w gelme bir cezadır. Fakat ya sen k“ sonra ordunun bakiyyesi baş- Uyuruksuz bir halde memleket i- doıaşmaga başlarsa ©o zaman ne , © Biz Roma hıristiyanları sen- &ncak şunu dıleycbılmz Ordunu '1B tekrar şarka geri götür!.» tm_ â piskoposu dikkatle dinliyor- targâh etrafında eliyle havada Ve çizdi. Yorgun bir tavırla: rı,,yarmak mı dedm? Ha- 22/2/936 Çeviren: Arif Cemil — aSabaha kadar bekle. Belki allah bir mucize yaratır, sana serbest kalacak 'bir yol gösterir.» — Yarın sabaha kadar beklerini. | Fakat bunu senin arzunu yerine getir- mek ve allah tarafından' yaratılacak mucizeye inanmak için yapmam. Tan yerinden doğan ilk aydınlıkta, gece- İnin yeryüzünden ayrılması gibi, ruh ta bundan daha kolay ayrıldığı |beklerim.» — «Bana vadet, kral...» Piskopos sözünü bitirmeğe müuvaf- fak olamadı. Çünkü Attilâ onu elinin tersiyle geriye itti. * Ortalık ağarmağa başlayınca Şa- man rahipleri ellerindeki meş'alelerle odun yığınını ateşlemeğe hazırlandı- lar. Bu aralık Gepidlerin avaz avaz ba- gırdıkları işitildi. Karşıdan gelen — bu feryad nedir? Yalnız bağırsalar neyse, fakat ayni zamanda kahkaha ile gülü- yorlar!. Dinleyiniz, bakınız nasıl gülü- |yorlar!. Hem de Ostrogotlara doğru bir şeyler söylemeğe çalışıyorlar Neler 'söylüyorlar? Lâfları eyi anlaşılmıyor | amma işte Östrogotlar da gülmeğe baş- ladılar. için (Arkası var) Avrupa, Büyük Bir Kâbustan Kurtulmuş! (Baş tarafı 1 inci yüzde) Fransız mukabil casusluk teşkilâtı, Romanya ,Bulgaristan;, Danimarka ve İsveç krallariyle Yugoslavya prensi ve Sovyet dış işleri komiseri Litvinof, Sovyet mareşali Tuhacevski ile Arşi - dük Otto ve Avusturya başbakan mu- avini Starhemberg'e suikastler yap- mak için Parise bir çok tethişçilerin gönderildiğini Fransız zabıtasına bil - dirmiştir. Tethişçilerin suikastleri Londrada' 'yapmak istedikleri, fakat İngiliz zabı- tasının aldığı şiddetli tedbirler neti - cesinde gayelerine vasıl olamadıkları! anlaşılmıştır. Bunun üzerine tethişçi - ler suikasti Pariste yapmağı düşümüş- lerse de bundan haberdar olan Fran - sız zabıtasının aldığı mukabil tedbir - ler karşısında aciz kalmışlardır. Fransız zabıtası, bu esrarengiz sui- kast teşebbüsünün yukarıdaki anla - tılan şebekenin İtalya ve Almanyada mensupları tarafından tertip edildiği- ne kaildir. Bu teşebbüsün, Avrupada çıkacak büyük karışıklıklardan İtalya ve Al - manyanın istifade etmelerini temin maksadiyle hazırlandığı da gene Pa - riste söylenmektedir. Fiile çıkmıyan bu teşebbüsün önü - ne geçilmesi sayesinde Avrupanın bü- yük bir kâbustan kurtulduğu Panste beyan edilmektedir.» TAKViM —T_. b Ee— S X * SON POSTA Türk Münevverine Soruyoruz: (Baş tarafı 1 inci yüzde) : Şairlerden: Hâmit, Cenab Şaha - beddin, Riza Tevfik, Mehmet Emin, Mitat Cemal, Halit Fahri, Yusuf Zi- |ya, Orhan Seyfi, Nâsirlerden: Süley - man Nazif, Ahmet Rasim, Hüseyin Cahit, Hamdullah Suphi. Romancı - lardan: Halit Ziya, Hüseyin Rahmi, Halide Edip, Mehmet Rauf, Ercü- mend Ekrem. Tiyatro müuharrirlerin - den Müsahip zade Celâl. Matbuat ta tenkit ve alay mevzuu oldu. Dev- let parasiyle bu derece ahbapça iş ya- pilamıyacağı söylendi. Matbuat Umum Müdürü — Vedat Nedim, dün gelen (Ulus) gazetesin - de bu tenkitlere cevap veriyor. Maze- 'yet olarak antolojide bütün ediplerin bir arada bulundurulmasına imkân ol- madığını gösteriyor. Bir ziyafete da - vet edilmesi lâzım gelen dostlar pek çoksa, bunların grup grup ayrılarak evvelâ bir kısmıniın, sıra ile diğerlerinin çağırılacağı zikrediliyor. Bu sebeple bu defa antolojide hariç kalanların gücenmemesi lâzım geldiğini iddia e- diyor. Antolojiye dercedilen isimler - le, ihmal edilen şahsiyetler mu- kayese edilirse, Matbuat Umum Mü - 'dürünün bu cevabındaki zaaf kolayca görünür. Son Posta, bu münasebetle karile - rinin hâkemliğine müracaat ediyor ve soruyor: Matbuat müdürlüğünün — yerinde olsaydınız ve böyle bir antoloji yap- mağa memur ed 'İseydiniz, bu esere kimlerin isimlerini koyardınız. Lis- tenizi yapınız ve gazetemize gön -| deriniz. Gelen cevapları sıra ile neşredece - . giz. Berlin Olimpiyatlarına İştirak Etmemeliyiz! (Baş tarafı 1 inci yüzde) Bu, nihayet, seçilen takımın men- ş'eindeki genişlik ve derinlikten do - ğan bir üstünlüktür . Bu itibarla teessürümüzü mucip ol- mamak gerektir. Fakat, bu arada, Fin- . landiya, İsveç, Norveç gibi umum?t nü- fusları bizden geride olan küçük millet- lerin spor derecelerini hatırlayınca, mantığımızın şirazesi bozuluyor, te - essürümüzün derecesi — fazlalaşıyor. Ve böylece anlamış oluyoruz ki olim- piyatlara göndereceğimiz müsabıkları seçmek için elde mevcut kaynakları mahdut olması meselesi dahi, bu va - dideki geriliğimizi mazur göstermiyor- Bunun bir tek sebebi: Olsa olsa çalış -| mamaktir. Binaealeyh: Yersiz ve lüzumsuz ta'n etmediğimiz kanaat ve vıcdan em- niyetile diyoruz ki: : Şimdiye kadar spor işinde ve teşki- lât başında vazife almış olanlardan, pek azı müstesna, hemen hiç biri va -| zifesini yapmamıştır. Hattâ vazifeleri-. ni yapmamakla kalmamış, bilâkis, ça- lışmadan çalışır gibi görünmek sureti- le üzerlerine aldıkları bu vazifeyi sui- istimal etmişlerdir. Bunun en bariz misalini, kış olim- piyatlarından aldığımız nı_:lice bize gös- termiştir. ' Bu netice, ikinci bir maceradan ve gülünç olmaktan bizi tahzir - ediyor. Şu halde, ey federasyoncular, size so- ruyoruz: — Kovadis, nereye gidiyorsun? Marsilya Suilkasti Yüzünden (Baş tarafı 1 inci yüzde) Paris 21 (A. Aly — Bugün parlâmen- toda başbakan Saro ile sâylav Franklin Buy © yon arasında çıkan hâdiseye dair başba - kanlık müsteşarı öğleden sonraki celsenin sonunda Saronun işleri dolayısile buluna- madığından dolayı mazeret dilemiş, baş-| bakanın sabahki celsede arkadaşlarından hiç birine karşı çirkin bir söz kullandığını hatırlamadığını — söylemiş ve Franklen ŞUBAT Rıiınt sene | Arabi sene 1352 29 1354 Kasım — (Resmi sene| — Şubat 107 1936 CUMARTESİ SALAH z — İMSAK Sğ; Balk Zilkade 5. | h. 12 | 56 28 l |17 6 46 07 Öğle | İkindi | Akşam Yatsı | h E, Buyyoııdın .—hadııeyı kapanmış tclâkkı et lav bunıı Umum — Müdürlüğünün | yaptığı bu büyük hata bütün matbuat-. ÂYE Ercümend Ekrem - Talu İlkami Natıkın cenazesine memle- |İmağa yelteniyordum. İlhami Natık iıd_, ketin edebiyat ve san'at âleminin en seçkin simaları gelmişti. Küçük cami- in avlusunda bir çok tanınmış kimse- ler vardı. Maarif Vekâleti de, kültür direktörü — ile beraber bir de çelenk göndermişti. İlhami Natık, kendisine yapılacak cenaze merasiminin gayet sade olma- 'sını vasiyet etmişti. Buna rağmen, me- zar başında uzun ve dokunaklı hitabe- ler söylendi. Onun şiirlerini okumamış, mısra- larını ezberlememiş kimse yoktu. Her- hangi bir mecmuanın kolleksiyonları karıştırılacak olsa, sayfalarında İlhami Natıkın sık sık imzasına rastgelinirdi. Her genç kızın albüm'ünde, mutlaka onun bir şiiri vardı. Yazın ada çamlık- larında, boğaz sahillerinde dolaşan â- Â şıklar, gönüllerinin heyecanlarını onun şiirleriyle ifade ederlerdi. Bununla beraber, cenazede bulunan cemaatin içerisinde İlhami Natıkı şah- sen tanıyanlar pek azdı. Otuz yıl ka- dar oluyordu ki, o, kendi — arzusuyla inzivaya çekilmiş, âşinalariyle her türlü rabıtasını kesmiş ve bu müddet izarfında da bir tek mevzu yazıp neş- retmemişti. Bu otuz seneden beri, Boğaziçinin ıAnadolu yakasında, ıssız ve tenha bir köyde, ufacık bir bahçe ile muhat mü- tevazı bir evde oturmuştu. İlhami Natıkiın ölümü onun eski şöhretini yeniden canlandırdı. Kendisi- ni hatırlamak kadirşinaslığında bulu- nan matbuat, hakkında sütunlar do- lusu medhiyeler ve mersiyeler yazdı. Lâkin hayatının esrarengiz safha- sı izah edilemiyordu. Mezarlıktan ayrılâcağım — esnada, kapının önünde, yorgun ve müteessir yüzlü bir ihtiyarın çifte baston ianesi- le yürüyerek ağır ağır — uzaklaştığını gordum Oracıkta duran — bir taksiyi çevirmiş, binmeğe hazırlanıyordum. İhtiyarın hali rikkatime dokundu. Ar- 'kasından yetişerek: — Eğer gideceğimiz semtler - biri- birine yakınsa, buyurun beraber gıde- lim, dedim . — Ben karşıya gideceğim:. Divan yoluna! cevabını verdi. — Benim de yolum oradan geçiyor. Kıztaşına gidiyorum. İşte bu yolculuk esnasında idi kı bu adam bana İlhami Natıkın hikâye- sini anlattı. — Ben Natıkı çok eskiden tanırım.. dedi. Ben de bazan şiirle uğraşırım. Yazdıklarım ne eyi, ne de pek fenadır. Bazı manzumelerim az çok takdire de mazhar oldu. Fakat benim en büyük sermayei iftiharım İlhami Natıkın pek nadir dostlarından biri olmaktır. İlha- mi Natık gerçekten dâhiydi, beyefen- di! — Fakat, otuz yıl neden sustu? — Bunu ben size izah edeyim. Çok zaman oluyor. Zannım ,, 1904_ sırala- "İrındaydı. Ben henüz, şunun 'bg_hun ŞAİRİN AŞKI l ilhamının kuvveti ve eserlerinin âheri- |O zamanlar, Natık durgun, hayatın |karşısında mahçup ve mütereddit, ma-- gibi şen, canlı insanların arasında ©- nun bu hâleti ruhiyesi âdeta sırıtıyor — bizi kendi evinde toplar ve bize en soni işiirlerini okumak lütfünde bulunur- du. Biz de bunları hürmetle ve hay« ran olarak dinlerdik. Günün birinde Natık bizim meclîâ: yağını kesti: Âşık olmuştu. " Bilir misiniz ki, beyefendi, aşk ba zı ruhlarda hayret verici inkılâplar vüs cuda getirir. İllami Natıkın aşkı da kendisine, o güne kadar bilmediği, deta pısırık çocuk birdenbire hayatla karşılaştı. Sanki dünyaya — bir ikinci defa gelmişti. Ve o anda duyduğu se. vinçle, heyecanla, coşkunlukla, o vak« giyle ortalığı kendine hayran etmişti, — lihulyaya müptelâ bir çocuktu. Bizim — du. Meclisimize hiç karışmazdı. Bazan — simizden, muhitimizden büsbütün a» bâis oldu. Bu ağır başlı, mahçup ve â —— te kadar bizi melâliyle yeise düşüren Va bu ilâht şâir durmamacasına şiir söy« ledi. Artık her yazdığında iç ısıtıcı biş sıcaklık, göz alıcı bir aydınlık vardı, Hep aşk, hep neşat, hep ümit lerem İnüm ediyordu. Şimdi ağızdan ağıza dolaşan o emsalsiz şiirler yok mu? İş- te bunlar hep ©o zamanın mahsulü- dür. : İlhami Natıkın sevdiği kadın kim- di? Bendeniz onu da tanıdım. İsmi Nâ- zandı. Hattâ onu, deminden mezarlık- lamış olduğu halde, yine tanıdım. Sıze. bu kadının en büyük şaırımı,q 4 çirkin, ne kadar basit ruhlu bir mah- — lük olduğunu söylersem — şaşmayın. Şairler, bir kadında gördüklerini de- —— gil, tahayyul ettiklerini severler. şam, kadın: — Bu aptal herifin saçmalarını din- lemekten usandım artık! olmadı. re yuvarlanmış, İlhaminin kırılmıştı. Deminden, Nâzana mezarlıkta rast- ladığımı söylemiştim. Yanına yakla- şıp, sitemkâr bir tavırla, oraya ne diye geldiğini sordum. Alık alık yüzüme baktı da, ne dedi, bilir misiniz?. — İlhaminin öldüğünü gazetelerde okudum da, merak ettim, geldim. Ne kalabalık ne kalabalıkl Ben onum' hg DA LA ta da gördüm. Aradan yıllar geçtıgı' e ve kendisi de pek çokmuş. pek ıhtıyar— vi ze en güzel şiirlerini ilhbam eden bu ğ mes'ut perinin gençliğinde ne kadar_ ElLe Diyerek, kapıyı vurduğu gibi, çıktı, —— gitti. Ondan sonra da, İlhami Natıkın — ağzından bir daha tek bir mısra işiten — Onun dünyayı tutan şaşaası sön- —— müş, göklere yükselen dehâsı yerle- kanatları — L * ', çL G x e SEĞLR - İlhami Natıkla sevgilisinin müna- sebetleri ancak üç yıl sürdü. Bir ak',', l'_“-'