14 Şubat 1936 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 10

14 Şubat 1936 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 10
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

14 Şubat ———. | TÜRRLER (© ROMA KAPILARINDA m m Yazan: Getrhart Ellert 14/7/935 Çeviren: Arif Cemil Aetiüs; Sangibana Bir Takım Ağır SON POSTA | Ankara rsifesi Için Yeni Fakülteler Gelecek Yıl Tıp Ve Fen Fakülte'eri De Kurulacak Ankarada bu yıl kurularak tedri « sata başlıyan dil, tarih ve coğrafya fa- kültelerinden sonra, gelecek yıl için Gepidlerin kralı istemiyerek bir şey 'ri bir kere daha kendisine okuyan A- tıp ve fen fakültelerinin de kurulaca- ihtar etti : SO zilli 'öenakilar çok hafif Ka ME merkiz İc çok kuvverli olacak! dedi, Attilânın cevap vermesine vakit almadı ir elini kaldırarak: dedi, Attilânın gini daha biraz ev an Val ir. Valamiri hayret beliriy: Ya Şaman Rahibinin Dediği çıkarsa?.. hâlâ imanlı bir Gepidlerin kralı söylenene baş eğ- Mişti: — «Pek Alâ, sağ cenahı yalnız biz Gepidler tutarız. Şayet Aetiüs bizim « Senaha hücum ederse, kabahat bizim değil » Attilâ yine düşünceye daldı: Şa- Yet biz galip gelirsek karşıda duran Galon'lar bu gece gömleklerine insan Saçından mamul yeni püsküller dike cekler. Şayet biz gelip gelirsek, o za- Man Roma yolu açılacak, İyi oldu da izigotlar da bugün karşı çıktı- r. Bütün işler bir günde bitirilmiş o- lacak, Attilâ bunları için için hiddetlene- Yek düşünüyordu. Belki de arada sıra- da itimatsızlığ Idığından o itimat- sızlığı örtmek t du. Ya Şaman rahibi Attilâ p olacak, ıza n İvitüse doğru dönerek: sordu. Öyle o sadayı ka- —ilşitiyor musun? diye Bu, Hünlerin harp nidalarıdır. cesur muharipler vardır. ki işittikleri zaman damarlarındaki nın donduğunu zannederler.» Aetiüs dalgın bir tavirla cevap ver- di — «Bana kalırsa bu gibi şeyleri dü- şünmeğe vaktimiz yok.» Aetiüs başını eğerek tasdik etti. Roma baş kumandanı çok O sakin görünüyordu. Ne sesinde, ne de tavır ve hareketinde bir asabiyet eseri var- dı. Emirler daha geceden verilmişti şimdi iş, verilen o emirlerin tatbik edil- mekte olup olmadığına kanaat getir- meğe kalıyordu Bu hususta evvelâ Alanlara dik- kat etmek lâzım geliyordu. İhtiyar Sangibanüs, Roma ordusuyla Orlesn şehri önünde karşılaştığı zaman, ken- disinin şehri Attilâya teslim etmemesi sayesinde Hün ordusunun uzun müd- det alıkonulmasına muvaffakiyet hasıl olduğunu son derecede övünerek Ae- tiüse anlatmıştı. İ Sangiban'ın İhaneti Aetiüs bunu işittiği zaman ihtiyara ”İşu cevabı verdi: .İ — «Evvelâ, sehri düşmana teslim etmek iktidarın dahilinde değildi, çün- ğı bildirilmektedir. , Bu fekülteler de kurulduktan son- ra hükümet merkezimizde tam teşki- lârhı modem bir üniversite meydana gelmiş olacaktır. o Şimdiki halde Ad- iye Vekâletine bağlı olarak çalışan hukuk fakültesiyle, Ziraat Vekâleti - nin malı olan yüksek ziraat enstitü - lerinin bu üniversiteye bağlanacağı bildirilmekle beraber, bilhassa ziraat enstitüsünün Ziraat Vekâletinden ay- rılması pek de mümkün görülme - mektedir. Çünkü bu enstitülerde leyli İdi dedirler. Ankarada böyle bir üniversite ku- rulduğu takdirde İstanbul üniversite- sinin mühim bir profesör ve doçent kadrosunun Ankaraya nakledileceği muhakkak O görülmektedir. £ Ecnebi profesörler “de Ankaraya geçmeğe muvafakat ettikleri takdirde mukave- lenamelerinde yapılacak tadilâtla An- kara üniversitesinde vazife alacaklar- dır. Ankara Fakültelerinde Dersler Başladı Ankaradaki dil, tarih ve coğrafya İ fakültelerinde — derslere başlanmış- tır. Bu fakültede mecburi hizmetleri- tereceği yerde çalışmak mecburiyetin- HİK Li. Ny AN ili olarak okuyan talebler, buna muka - yücek kasabalarından birinde otelcilik tıklariyle, seyyar satıcılardan dilend bil Ziraat Vekâletine bir hizmet kay. /€ meşguldür. İşleri her ne kadar eski: ğim kabak çekirdekleriyle safra bastı bağlıdırlar, ve bu vekâletin gös- si Bibi değilse de, halinden pek te şi-İrıyordum kâyetçi değildir. Ben oradan gelip geçtikçe, misafir olurum. Bu suretle tecessüs eden dostluk eskidir. Bir akşam, yazıhane olarak kullan- dığı merdiven altındaki daracık bölme- de, karşılıklı nargile tokurdatıyorduk. — Kaç senedir bu zenaattesin, Meh- met Ali Bey? diye sordum Gülümseyerek, sustu. Bir iki daki- ka tereddüt ettikten sonra, şu cevabı İ verdi: onda aramızda —Mütarekeden sonra başladım. De- İmek ki şöyle böyle, on üç, on dört se- ne oluyor. Lâkin bu işin bir evveliyatı vardır, Başını ağrıtmazsam, onu sana| anlatıvereyim. CİNAYET Mİ? il - Ercümend Ekrem - Tale İn t is Parkın peykeleri üzerinde uyuma- İnn ne demek olduğunu siz bilmezsi- niz. Bu, uyku değil, uyuklamadır. İn« sanı kandırmaz. Daima sersem uyanır. sınız. Sonra, ikide birde bekçiler, ya- hut ki polisler tarafından görülüp te posta olmak teklikesi de vardır. Onun için sık sik gözünüzü açıp etrafı kolla» mağa, size doğru gelen bir gölge gör düğünüz gibi davranıp dik mecbursunuz. Bir mışım. E oturmağa Dal san rs Polis bes ni yakaladı, hapı yuttum sanıyordum. Bir de ne göre ran, bizim pansiyoncu kokananın dos ece, nâsıl olmuş, bilme denbire omuzlarımı sıldığımı duydum, uyandım im? Karşımda du- ölecek kü piskopos Anyan kapıları kapaya-| — Memnuniyetle dinlerim, Kapıyı aralayıp, garsona seslenc İtu, Fransız neferi değil mi? O zaman- lar, bu herifler, geceleri, parkta ve das ha bunun gibi tenha yerlerde çapula İve yahut ki zanparalığa çıkarlardı. O da zahir bu iki işten biri için o gece orada dolaşırken beni görmüş ve Ordusunun kumandanı harpte 3 bitirmiş İİ i ü-| ir mandanı f e it lk mektep muallim ve mü-! olursa! Hayır, Aetiüs ölebilir, fakat Tak seni içeri almadı. Ondan sonra da, Fer ai de siz el Attilâ mağlöp edilmiyecektir. | Atilâya yaptığın o vaid bize karşı bir Ra "tesi günü bunlardan mürekkep ve iki çay ismarladı; nargilelerin ateş- “ği Valamir ve Ardarih!.. İlk hücum- ihaneti, Biz bu ihaneti henüz unutma: | yük bir grup Ankaraya gidecek -|lerini tazeletti ve söze başladı: a ordumuz — O tarihte, babam henüz ölmüş, bana bir kaç kuruş para bırakmıştı. rane harp eder, fakat dık.» İsi niz Roma ordusundan da-| İhtiyar Sangibanüz bunu bir hakaret| © * dirler. Bundan şu heticeyi çıkarmalıdır: Harp mümkün “Olduğu kadar geç başlamalıdır.» Valamir, bermutad gülerek: Hünler!. Hünler!, — «Ya öyle mi) Bilscy ha uyurdum!» dedi. Ortalık epeyce ağarmıştı, Ostrogot- un yüzü iyice teşhis im Obiraz Van, edilebiliyor- du, i Attilâ cenup tarafını (o göstererek ap verdi: — uAetiüs uyanık!. Onun için w Yümak hatadır, fakat uyanık odurup Beklemek iyidir.» İki kral yanından ayrıldıktan sonra ilâ kendi Hünlerinin bulunduğu ta- i ta gitti, ayni kandan olan o insanlar * kalbinin beraber atmakta olduğunu YYdu, Onların karşısına geçti: — aHünler!. dedi. deyi tiz Heyecanla gerilen bir çok yüzler hal etrafını sardı; çünkü Attilânın muharebeden evvel askerlerine hi- P ettiği o zamana kadar hiç görülme- | şti, > Hünler!.. Bugün kim galip gelir- “han onundur. Attilâ bizzat en ön- harp ederse içinizden bir kişi bile ıklık etmiyecektir, değil mi?» — «Attilâ, Attilâ!...» Bütün Hünler bir avazdan kralları: t ,Smini ayyuka çıkardılar; bu ses hesiz diişman karargâhına kadar i- i. Attilânın oğlu Dengezik, tirpa- V elinde tuttuğu halde öne atılarak şo “Akti v- Attili ” dedi. ın muharipleri, her biri imiş gibi harp edecekler- ” Hünlerin Harp Nidaları > Atila, Attilâ! n karargâhında oo A Evet, bu ses düş UWYuldu, Şüphesiz, isim iyice mı olduğu için ılaşılama- pi an çıkıy | lan kelimenin ne ma “kviye olundu. Sadayı telâkki eder gibi görünerek: —uYa öyle mi? Mademki beni b: İle karşılıyorsunuz, o halde ben çekilip gideyim.» dedi. Hayır, Roma baş kumandanı böy- le söylemekte haklı olduğunu anla- makla beraber ihtiyara karşı öyle bir lisan kullanmanın akıllılığa delâlet e- demiyeceğini düşündü. «Hain O herif reddedersem, belki yine Attilâ tarafı- na geçer,» dedi. Onun için kendisiyle barışmağa ve şayet harpte yardım © derse ona bir mükâfat vadetmeğe mec- bur oldu.!. «Bunu yapmakla beraber, jkâratayı hiç olmazsa harpte sakınma- yayım.» dedi. Yazık ki muharebede en tehlikeli nokta ayni zamanda en ziya- de mes'üliyetli olan nokta idi. Böyle bir yerin Alanlara bırakılması ise im- kânsızdı. Kral Attilânın Çadırı Attilâ atına bindi ve bafif sabah si- İsinde evvelâ ordusunun sağ cenahını İtetkike gitti. Burası ordunun en kuv- İvetli noktasiydi; düz bir tepe burada İHün ordusuna karşı tabii bir tefevvuk temin ediyordu. Vizigotların o büyük ve mükemmel surette mücehhez yar- dımcı kuvvetleri burada bulunuyor- du. Aetiüs gözüyle Kral Attilânın ça- dırını araştırdı, buldu ve ayni zaman- da çadırın boş olduğunu da gördü. Sonra, bulunduğu yere en yakın olan Vizigotları ziyaret etti. Kralları Teo- dorik'i görmek istedi, Bu aralık, kırk adım kadar ileride, sabah çiğinden 1s- lanmış olan otların arasından ve tam ilk saftan bir adamın çıktığını gördü. Aetiüs bu adamın kral Teo ğunu anladı. Kral, gür sesiyle: kumandan, beni mi ariyor sun?» diye sordu. rek başını salladı: ” — «Seni arıyordum, Kral. İlk saf- ta, hem de âdi bir muharip gibi, ha? Yalnız Bir Kişi Kumandan Olmalıdı Vizigotlu cevap verdi: Arkası var) orik oldu-! ie * Aetiis çevon verirken gülümseye- ğ Alman Firması Sebze Alacak İ Bir Alman firması Ticaret Oda - İsıma müracaat ederek memleketi - mizden taze sebze alacağını bildir. İmiş ve bazı malümat istemiştir. i Çek Başbakanı Belgrada Gidiyor İ Paris, 13 (A.A.) — Hodza, cuma akşamına kadar Pariste kalmağa ka - rar vermiştir. Tuna havzası teşkilâtı hakkındaki müzakerelerine devam et- mektedir. Çekoslovakya ve Romanya Kükü - metlerinin noktai nazarları biribirine tamamen uygun bulunmaktadır. E - konomik sahada, Yugoslavyanın gö- rüşleri Romanya ile Çekoslovakyanın İ görüşlerine çok yakındır. Fakat, Hod- za, 21 şubatta Belgradı ziyaret ettiği zaman, siyasal mahiyette bazı tadille- ri izaleye çalışacaktır. Önce Avusturya ile küçük itilâf a- rasında, çok taraflı bir şekilde ekono- mik tesviye yolları bulmak gerektir. Bu manzume, Macaristan ve Bulga - ristana açık bulundurulacağı gibi Al manyanın iştirakini de imkân dahili- ne koymaktadır. Bir ısı çık - İsmail Hakkının bir u sorularıma cevap veriyorum in Fransa mı, bütün dün mi okumalısınız. etmenin İlavesi — Mu bir çıkarılan Okul ve Öğ- son sayısında bir ilâve s muallim Ahmet Ha özel bir üslüpla Bt ho TE yazmıştır. beş günde bir çı 49 uncu Tacetüuasının yeni şekilde ve dolgun bir münde - say recatla çıkmıştır. Buradaki orta mektebi bitirince, belki bir iş bulur, bir zenaat tutarım diye, İkalktım İstanbula gittim. Dünya mu üz devam ediyordu. Bir amağa koyuldum ; bir yan- dan da, Demir kapı taraflarında bir rum evine pansiyon oldum. Her gün, sabahtan akşama, piyasa yerlerinde taban tepiyordum. O zamanlar İstan- bulda para dereler gibi aktığı halde, İbana iş veren yoktu. Lâkin 'gençtim, İiçerim iman dolu, ümit dolu idi; yıl imadım. Tâ ki, babadan kalan miras suyunu çekti. Derken, mütareke de geldi, çattı. İstanbul düşman ösker lerinin salgınına uğradı. Ben, er, geç İbir baltaya sap olursam, öderim ümi- diyle bir zaman da pansiyonda veresi- ye oturdum. Gelgelelim, tutan rum karısı bana kalın çevirdi. O güne kadar bana iltifat e derken, bir Fransız neferini dost tu- tunca şımardı, beni kovdu. İ Jharebesi hı İyandan işa pansiyonu Dedim a, meteliğim kalmamıştı. Memlekete dönmek istiyor, fakat dö- İnemiyordum. Yollar kapalıydı. orduları Anadoluya gidip gelenleri sıkı kontrol altında tutuyorlar, gençleri, e- li silâh tutacak gibi olanları koyuver- İmiyorlardı. Ben de İstanbulda mıhlan- dım, kaldım. Mevsitn müsaiddi. Geceleri büyük İparkta bazan ağaçların altında, bazan da peykelerin üzerinde kıvrılıp o yatı- yordum. Gündüz boğaz tokluğuna bir kah. vecinin yanında çıraklık © ediyordum. tık geceleyin rahat edip etmemeği dü şünmüyordum bile, Dedim a: Serde -İgençlik vardı! aralık, başıma bir iş geldi. Ben farkında olmadan, kahvecinin genç ka- rısı bana abayı yakmış. Herif farkın- da olunca beni kapı dışarı etti, Bu sefer, üstelik te aç kaldım. Ümitsiz bir hale düşmüştüm. Eski sevkimden eser kalmamıştı. Artık işi büsbütün serseriliğe vurdum; ve be- nim gibilere sığmak vazifesini gören parktan çıkmaz oldum. tarafını | İşgal Karnım böylece doyduktan sonra, ar-| ay ışığında tanımıştı. Bana, kendi dilince ve burada öğren. i kadar Türkçe, bir kaç koyu ir İsavurdu. Bunların her biri bana bi kamçı darbes kat yine de sabrediyor, istifimi bozmu- yordum. İ o Derken, yakama yapıştı ve: | — Paraları! dedi; borewnu ver kâ- rata! Bırakın ki on param yoktu. Fakst ne hakkı var dı? O pansiyonun sahibi değildi; sade pansiyoncu kadının dostu idi. Orada bedava yiyor, içiyor, yatıyordu. Ne ©- olsa da, onun istemeği luyordu ona? Silkindim, yakamı kurtardım. — Bırak! diye bağırdım. o Uykum var, benim! Fakat bir savurdu. O aralık nasıl oldu? Bil rum, Kendiliğinden harekete ge öylediğimi anlamadı. len yumruğum herifin şakağına, hut ki kulak tozuna rastgeldi; otacık- ta, nefer yığıldı, kaldı. ya Cebinden bir cüzdan fırlamış, yere düşmüştü. Şişkin, içerisi frank dolu bir cüzdan. İlk hareketim, elimi uzatıp bu cüzdanı almak oldu. Fakat o anda vicdanım beni ikaz etti. Bu parayı & lakoyacak olsaydım, yaptığım iş bir yet olacaktı. Oysa ki ben cani değil dim. Yerde yatan bu heriften, kendimi kat kat üstün görüyordum. Bulundu- ğum bu mevkiden, bir kaç frank için, birdenbire bir mezbeleye (o yuvarlana- İmazdım. Cüzdanı tekrar yere bırakıp, ora- dan uzaklaştım. Sabaha karşı Üsküda: ra, oradan da yaya, buraya geldim. İ Kendi yurduma adım attığım ilk gece, öyle bir uyku çektim.. Öyle bir uyku çektim ki, tadı hâlâ damağımda» dır! İ İşte, o kadar im sizel, — ei | BAYLARA LE San

Bu sayıdan diğer sayfalar: