ÜTÜRKLE Yazan: Gerhart Ellerti — — 91 — Attilâ gözlerini piskoposa dikti. Şu h’İllıeher zorla ağzından çıkabildi: Allah Ne İsterse,.. —Ordü mu? Ordu mu ded' 1? Bu- _“—'e karşı harp ediyor ve Attilâ galip Etliyor. Git istirahat et de aklın başına Belsin » , Piskopos eğildi ve oradan uzaklaş- Bak istedi. O esnada sarfedeceği her- k_"&' bir sözün talihi değiştiremiyece- fine, hattâ kendisine inşirah bile vere- Yeceğine kanidi. Românın âkıbeti i gün taayyün edecekti. Aman ya- abbi, nasıl istersen öyle yap, nasıl is- $ p Piskopos böyle düşünerek * kralın :u“llhdınh&n uzaklaşmaktayken karşısı- bire Zerkon çıktı. Piskopos, €Yi görünce hatırına bir şey gelmiş ı&mi döndü. Kral Attilâ — sabırsız- — a ona sordu: — «Daha ne istiyorsun?» — «Bana bir şey havale edildi, Tan- Yül Az kalsın unutuyordum. Burgon- İalı kadın seninle konuşmak istediğini söylememi rica etmişti. — «Benden ne istiyor?» — «Bilmiyorum.» & Attilâ ellerini yavaş yavaş kaldır- * Deriden mamul elbisesinin kolları Sağıya doğru kaydı. Kralın - bilekleri :ı—lıı denilecek kadar ince olan kol- meydana çıktı: " — «Yıldızlar, bu gece yıldızlar pa- k 'or, Aetiüsün ölümüne tekaddüm gecenin, karanlık olması — lâzım Selmez mi?» - Ellerini aşağıya indirdi, çadırının int yakaladı ve yürürken arka- l"'dan çekti. Piskopos bir kaç saniye , Hırsız Bagotlar Erkenden, daha ortalık ağarmağa Hlamadlan çadırlar sökükdü; ayak ak tinda kalabilecek ne varsa hep arka ta- Tafa nakledildi, arabalara yüklendi. A- Tabalar, üç katlı bir çenber halinde bir Gire teşkil ediyordu. Burası kendine Bahsus küçük bir istihkâmdı. Araba- k"ll mürekkep istihkâmla düşman ;—Fll& Hün ordusu — bulunuyordu. im Vaziyet sayesinde kadınlar ve gana- her türlü tehlikeden masundu. S Bununla beraber hırsızlara, Bagot- a bir müfreze bırakılması icap et- İ îî:!otlu fena harp ediyorlar, ancak bir şey yapmak çaresini bula- üllın yerde düşmanla çarpışıyor- Fakat hem dost, hem düşman ta- ;hndin hırsızlıktan geri kalmıyorlar- Ş Seceden kalan meş'aleler - henüz j ’:Wnı ve alelâcele silâhlanmakta ©- Muharipleri tenvir ediyordu. Sön- k :* Üzere olan ateşlerin üzerinde ma- bir duman tabakası görünüyordu. Vizigotların Savaş Borusu —» Cüce Zerkon kemikli örümcek par- — Kişklariyle kralının deri göğüslüğünün b nı sıkıştırmağa çalıştı; fakat İç edi. Attilâ sabırsızlandı, başka Uşak çağırdı ve cüceyi ayağıyla ça- bir köşesine itti. Bu tekmenin ver rağmen Zerkon ağzını bile _Aîqlu artık düşman karargâhın- ,_'):-ıü.&. Acaba onlar daha - uyu- Miydi? Harbi erken — uyanan ü Acaba onlar hâlâ uyuyorlar f Hafif, boğuk ihtizazlı bir ses sabah ıllnmd. duran birisi: a Vizigotların savaş — borusu!» a söyleyen Gepid kralı Ar- ROMA KAPILARINDI edi. Fakat hiç bir hareket — görül-| İ Yerdi ni yarttı. Attilâ eğilerek kulak | 13/2/938 Çevirent Arif Cemil Cüce Zerkon Kralın Deri Göğüsl nün Kayışlarını Sıkıştırıyordu .. w .. üğü: Valamir de aradaydı. Her zamanki gibi keyifli ve savaşa hazırdı. Kral At-| tilâya dönerek: — «Bir saate kadar ortalık aydınla- "tda Katalaumun ovasında Attilâ, A-İnacak. Emirlerin nedir, Kral Attilâ» dedi. Düşünmek Vazifesi Kral ikisine de bakmadı. Çünkü gözleri çadırının üzerine asılı duran ve kurşuni kanatlarını açmış olan ölü şahine dikildi. O şahin, bir Romalı ta- rafından okla vurulalıdan beri Attilâ ordusunun harp alâmeti olarak kulla- İmliyordu. Kral, şahini oradan — indire sinler ve harp ederken önümde — taşı- sınlar, diye düşündü. Fakat yanında îhırııı iki krala dönerek şunları — söy- ledi: — «Vazifelerinizi biliyorsunuz.» Ardarih elini kırmızımtrak saçları- na götürdü. Dudaklarını ısırdı ve kor- ku içinde sordu: — «Muharebeyi ben ve Valamir mi idare edeceğiz?» Valamir de gülerek şunları - ilâve etti — «Attilâl, ben her zamanki gibi harp etmekten çekinmiyeceğim. Fakat harp ederken düşünmek vazifesini çoktan beri sana biraktım.» Attilâ: — «Benim sözlerime.... dedi, durdu. Sonra gözlerini karargâha çevirdi. her şeyi görüyordu. Bellenotlar yavaş hareket ederler amma, savaşta hir şey- tan gibi düşmana saldırırlar.v diye dü- şündü ve sözüne devam etti: Benim sözlerime lâyık olduğu de- irecede ehemmiyet verilmiyor. İlk de- fa Trekaya giderken yine bu ovadan | geçmiştik. O zaman ben herkesin vazi- | fesini tayin etmedim mi?» Harp Meydanı Ostrogotlu hayretle Attilânın yü- züne baktı. Düşündü. Sonra birdenbi- re hatırlayarak bağırdı: — «Attilâ, sol cenahı ben idare e- deceğim. Evet, sen öyle söylemiştin. |Hayret, o zaman bu ovada harp edece- ğimizi nasıl biliyordun? Doğrusu bu bir sihirbazlıktan başka bir şey değil!» Attilâ gözlerini yarı kapayarak ce- vap verdi: — «O zaman burası bir harp mey- danı olur demiştim. Valamir sol ce- nahta Ostrogotları idare edecek. Yar-| dımcı kuvvetler mi istiyorsun? O hal-| |de Skirleri yanına al. Ardarih'in sağ |cenahta Gepidleri idare edecek. Sen de mi yardımcı kuvvet istiyorsun? Hayır. Geri kalan bütün kuvvetler merkezde | kalacaktır. Onu da ben idare edece- | gim.» | (Arkası var) SON POSTA CİNSİ CAZİBE e Ze AT Kadınlarda, cinst cazibe vardır. Cana yakmlık denilen bu cazibe kadınm aşk ve güzellik hayatında rollerini — deği,; Cimi cazibe fitri ve tabil olmakla bera - ber fen ve sanat bunu tezyid çarelerini bul- Petürkeli Haso ile Şebinkara'|isarlı meşter. Zeki bir kadm güzellik sen'alırın İsmail ayni semtte uzun müddet kö- inceliklerini bilir. Çirkin ve cinsi cazibe - Şe hamallığı etmişlerdi. Buhran, gü- den mahrum olmadığı balde fetaneti ve cünü kuvvetini ve sırtının tahammü- bilgisi sayesinde güzelleşir ve erkeği teshir lünü sermaye edinenlere de iş koma- eder, İşte bu incelik Hasan kremleri saye- dığı için, İsmail hamallığı — bırakmış, sinde elde edilir. Gündüz yağsız Hasan kar Sirkecide bir karpuz sergisi açmıştı. kremile, gece pembe yarım yağlı Hasan kremini veya acı badem yağlı Hasan kre- mini kullananlar buruşmuş yüzlerini, leke- lenmiş, kirlenmiş, çillenmiş çehreleri te - mizler, beyazlatır, düzgünleştirir ve şeffaf, parlak, tath ve sıcak bir cilde ve mefis ve cana yakıfı bir tene sahip eder. Ve o güzel teni, o lâtif çehreyi öpen üşik veya koca mestolur, kendinden geçer ve çılde rasıya sever ve ona tapınır. Beyaz, Raşel, Pembe, Natürel Hasan pudraları aşkın, inceliğin, gözelliğin, — ve san'adan yarattığı harikalardandır. Pudra alırken mutlak Hazan markasına - dikkat Hamişt Avrupa veya Paris — etiketli kremler vardır ki bunlar hakikatte yerli ya- piliyor. Üzerinde hiç türkçe yazıları bu - lmmıyan bu nevi kremleri herkes Avrupa mamulâtı diye zanneder. Halbuki hükü - metin kat'i emirlerinden Avrupanın ıtriyatı Türkiyeye giremez. Çünkü ancak elli kuruş kıymetinde olan bir krem yüz kuruşa veya daha ziyade satılabilmesini men içindir. Ü- zerinde hiç türkçe balunmıyan bu nevi kremler ya taklittir veya yerlidir. Banun için dikkat etmek lâzımdır. Son Posta İLÂN FİATLARI | — Gazetenin esas yazısile bir sütünün iki satıtı bir (santim) anyılır. 2 — Saylasına göre bir san - tm ilân fiatı şunlardır: sayla | esvfa tilr a 2 400 (| 250 Kış | ati sayfa |Diğ yar 110/60 | 30 Köş. | Kiş. t ıy’ı 5200 nrk 3 — Bir tontümde vamıt (Ö), kelime vardır, 4 — İnce ve kaho ” yazılar tutacakları yere — göre santimle ölçülür. T amunaaıamı z —— eet . Yönirlere s04 ipr talihe komanda etmek ve İmsanın kendi gemisini İstediği hedefe yürütebil- mektir. Sağtam sinirler müthiş hayat mücadelesinde muvallakiyelin ea İyi teminalıdır. Binaema'eyh sinirlerinizi Brol © Knoll A-C,, kimyevi maddeler fabrikaları, Ludwigshafen *RI mural «Knolle üe küvvetlendiriniz, bunun müsekkin ve mukavvi teslif ber işte görülüz Hiç bir zararı yokdur ve alışıklık vermez. 10 ve 20 komprimeyi kart Kipe derde cezanelerdir reçete ile cacılım hin, “ | İki eski arkadaş yine sık sık görüşü- yorlardı. Biribirlerini hiç bir gün incit- memiş, aralarında ileri geri tek bir söz etmemişlerdi. Köşe hamallarının huy- larını, âdetlerini yakından bilenler bu hususiyeti çok eyi takdir edeceklerdir. Bir bayram günü, akşam üzeri ser- giye, bayramlaşmağa gelen Hasoya, İsmail şöyle bir teklifte bulundu: — Amrnavut köyün oraya varıp gi- İdek.. Bir iki ırahı içek mi?, — Olur! Tramvaya atladıkları gibi soluğu Akıntı burnunda aldılar. Gazino ber- mutat tenha idi. Yalnız, iki kafadarın geçip oturdukları masanın ta karşısın- da, oraya aşıkdaşlık etmeğe gelmiş, genç bir çift oturuyordu. İsmail garsona bir şişe rakı ısmar- ladıktan sonra, âşıkların masasını işa- ret ederek, sotdu: — Ahan! Onların yitlüğü nedir ki? — İatridya. — Buraya da getürl. Ne olduğunu bilmedikleri bu acip nesnenin ilkini biraz tiksinerek, fa- kat ondan sonrakileri rakının teshil ey- lediği bir alışkanlıkla yediler. Bitince, Ismail bir tabak daha getirtti. Şuradan, buradan konuşurlarken, — birdenbire Haso öfke ile yerinden fırladı ve elini çenesine götürüp bir de küfür savur- du. Bilmem kaçıncı istridyeyi çiğner- ken bir dişini kırmış, canı fena halde yanmıştı. Bu kırılan dişi mendilinin i- çine tükürdüğü zaman, yanı başına toparlak, şeffaf, ufacık bir cisim daha düştü. Haso canının acışını unutarak: — Allah, allah! dedi.. Bu da ne ola? | İsmail eğildi, baktı.. Hükmünü ver- di: — İncü. — Ne incüsü? — İncü, bet. Cevahir. İncü nedür bilmiy misin? — Para ider mi kin? — Helbet. Haso durmuş, düşünüyordu. Toe- parlağı avucunun içinde evirdi, çevir- di, baktı. Tavandan sarkan renkli am- pullerin ışığı altında, inci parlak akis- ler neşrediyordu. Haso yine sordu: — Beyle bir incü, ne ider aceb? — Ne mi ider?. Ne bilem?. On li- re.. on iki lire ider genem! O aralık arkalarına sokulup muha- verelerine kulak misafiri olan garson, alay ederek lâfa karıgtı: — Ne on lira? Elli lira eder.. Belkim de fazlal — Dime? — Mato teol İfadesini teyid için de, garson ya- landan bir istavroz çıkardı. — Ulan, gismete bah be, İsmail! Haso, inciyi de, dişini de mendilinin içerisine koyup, katladı, cebine indir- hazırlandı. Fakat tam bu esnada, mışım.hmnı—üw—*'— ÂYE y & | D İrini uzatıp, Hasoyu bileğinden kaya ğ radı. ğ — Durl — Ne oldu? Ne istiysin? — İrahiyi ikram eden kim? Bu zi« yafalı sana ben çekiyim. Seni buraya ben getürdüm.. İstirityayi, neyi — ben ısmarladum.. Değil mi? — Evet, sensün. Nolucah> — Ne mü olucah? İncü benüm! — Hedi, get işine! Ben dişümü, ne« yi gırdum onunla. — Neyime? Dişünü sahla; — senin ossun! Ziyafatın parasını viren benüm, — Ulan! Sen bağa, ikram edeyim, dedün. Dimek ki burada, bu masada ne varsa, bana bağışladun. Hepisi da benim malım. Bu incü benüm ağzım: dan çıhtı. Cismet benümmüş. Patron, garsonlar, âşık çift, hattâğ dışarıda dolaşan lotarıyacı, — şoförler.. hepsi, iki arkadaşın etrafını kuşatmış, bu münakaşayı zevkle takib ediyor- lardı Bir aralık, içlerinden bazıları Haşo. nun iddiasını haklı bulunca, İsmail çi- leden çıktı. İnci ile beraber, — mendili tekrar cebine indirmeğe davranan ar- kadaşının göğsüne bir yumruk vurdu. O da sol eliyle ötekinin suratına — bir şamar aşketti. Oracıkta nokta bekleyen polis kaşe — tu, geldi, ikisini de alıp karakola gü- türdü. İsmail, avaz avaz haykırıyordu: — — — Dâvaciyim bu doğuzdan!. İncüe mü çaldu! Haso da bayuna söyleniyordu: — Çalmadum. İncü benüm ağzım- dan çıhtu! Benüm gismetim. 4 Merkezde, komiser, davalı inciyi iss — teyip, aldı, baktı.. Civarda mücevher — alım satımı ile meşgul, çarşılı bir erme- ni oturuyordu. Ona haber yolladı, ça« İğirtti, inciyi gösterdi. | — Ermeni cebinden bir pertevsuz çıe — |karıp onu muayene etti. A — Het dedi.. İnci olmasına incidir.. — Haso ile İsmail, bir ağızdan sordu- " lar : Ğ — Ne ider? Ermeni başını salladı, gülümsedi? — — Hiç! diye cevab verdi. Altmış; — yetmiş paralık bir değeri vardır der i- sem, ona da inanmayın. ü İki ahpap bakıştılar. Komiser ken« |dilerine nasihat edip, sahverdi. Kara« kolun kapısı önünde, İsmail, Hasonun koluna yapışarak: — Ulan! dedi; irahı şüsesi yarı gale dı.. Varah ta tükedek!. Hicazda İlk Polis Mektebi Açıldı . Hicazdan gelen haberlere göre — Hicazda bir polis mektebi açılmışı — tır. Bu mektebe bilhassa Hicaz tâs — büyetinde olanlar alınmaktadırlar. seaaeaa SD ae DA aa an e eaaSaa DIRIK DİLLERİ BERLİTZ'da öğreniniz. | — Çabuk ve esaslı yetiştirir. il 2 — Her öğrenilen dil için bitirme diğe — loması verir. 3 — Her sene müsabaka sonunda Framı — sada 3 sene bedava okutur. , « Kayıtlar açıktır. -İstanbul, İstiklâl caddesi 373 Ankara, Konya caddesi