we0 Sabat MÜZİK Cumhur Başkan'ık Orkestrasının 9 uncu Konseri Ankara, — Cumhur Başkanlığı Filarmo- nik orkestrasının burada verdiği dokuzun- €u halk kanseri bambaşka bir değişiklik içinde musiki zevkimizi doyuran bir mu- Valfakiyetle başarıldı. Bilhassa Şef Ernest Proatorius intihap ettiği parçalarla orkes- trayı muvaffakiyete götürmüş ve bize ha- kikt bir müzik günü yaşatmıştır. Bu hafta Filarmonik orkestrayı sahne- de en az kadrosuyla bulduk. Bir çok y ler boştu. Bu, bizde merak uyandırdı. Bir Filarmonik orkestrasının ne kadar dolgun kadrolu olacağını az çok biliriz. Fakat sim- di düşüncemiz bunun aksini ispat etti. Or- ifade | €etmiyor. Tek, çalanlar dolgun ve olgun çal- sın, kâfi.. Konser üç kasımdan mürekkepti. İlk iki Parçayı flüt ve keman soloları, üçüncüyü de senloni teşkil ediyordu. İlk parça: »Fredric Handel'in Concerta Groso ese- tiydi. Eserin başlı başına rolü olan üç tria iki keman ile bir viyolonsel'den — ibaretti. Bu üç tioyu kıymetli Virtüczumuz Celil ve #ramızda yeni görüp alkışladığımız Alman Winkler ile Edip tam bir ahankle idare et- Üler. Handelin güzel ve ince melodilerle süslü olan bu parçasının tatlı nağmeleri te- K sazların büyük bir muvaffakiyetidir. İkinci parça orkestranın akompanyman ile çalınacak bir flüt partisinden ibaretti. Solayu yeni gelen Alman flütist'i Rolt Er- meler yapacaktı. Fredriccin flüt parçaların- dan seçtiği eserde Ermeler hakiki bir mu- Vaffakiyet kazandı ve san'atkâr bütün din- leyicilerine özlü ve içli kudretini göstermiş oldu. Maamafih bu flüt partisi için daha güzel parçalar da intihap edilebilirdi. On dakikahk bir istirahatten sonra ar- kestra sahnede — nefesli sazlar olduğu halde toplandı. Bethoven'in (Birinci senfonisi) çah - Hacaktı. Kudretini bütün bu esere sakla- miş olan orkestra, ilk anlarda kendini gös- terdi. Biraz evvel üzerimize çöken bitabi Bilinmiş, bizi coşkun bir hale — getirmişti. Eserin baştan sona kadar bizi - cezbeden kudreti kargısında hayran kabyoruz. Bu galışın, Beothovan'in sanatini döken ve bi- Ze kendi ruhunu anlatan bu eserin bitme- Sİni istamiyoruz. Fakat kamanlar bizi bu Arzumuzdan uzaklaştırdı ve biz hem alkış- hyoruz, hem de üzülüyoruz. Sözümüzü bitirirken, bu musiki günü Hü bir kaç del kestranın kalabalık olması bir şay S ÇOT AT T Fransız Kabinesi Kuruldu Iyi Bir Hava Içinde Geçen Müzakere- ler Beklenildiği Gibi Gürültülü Olmadı Başvekil: “ - Pusuda Beklıyen — Dahili Düşmanlarımızı Cesaretlendırmıyelım K:z Paris, 1 (A. A.) — Dün, heye - canlı bir meclis huzurunda müza - kerelere yeniden başlandığı sırada, başbakan Saro istizah sahiplerine cevap olarak demiştir kit «— Hayatımda en büyük mabut tanıdığım Fransanın, sükünet ve rahata ihtiyacı vardır. Çünkü an— larından istifade etmek için pusuda bekliyenleri cesaretlendirmek teh - likesi arzediyor. Ben, Fransızlar a - rasinda kin ne olduğunu unuttum, bayrağın etrafına toplanmış olan 'hır türlü siyasi kanaat sahibi Fran- sızlarla birlikte çalışmak istedim.» Dış siyaset hususunda da Saro: «— Fransa, lâfla değil, yürekten çalışmakta devam ediyor.» Dedik - ten sonra, hükümetin, İtalyan - Ha- beş anlaşmazlığının halli için yar - dımda bulunacağını ve dahili sul - hu, bütün zorbalarla bozgunculara karşı müdafaa etmek azminde bu - lunduğunu söylemiştir. Müzakereler esnasında - sosyalist| Blum kabinede Staviski rezaletin - den ismi geçen kimselerin olduğu - nu söylemiş, Saro buna mukni bir cevap vererek celseyi kapamıştır. Ingiliz Müdafaa Komitesi Yine Toplandı Londra, | (A. A.) — Kabine milli müdafaa koamitesi bu hafta içinde bu- gün üçüncü toplantısını yapmıştır. madığını düşünüyoruz. Yeter ki dinleyen- ler ve çalarlar arasında bir anlaşma kabil oleun. Selçuk Galip KERVAN_şÜhÜYOR -d43- Bizim din ülemamız kendilerini ve #Straflarını çürütürken hıristiyanlık di- dinin ileri gelenleri ilim ve fen ülema- fınım gösterdikleri yeni bilgilere ayak (Bydurdular, okudular, öğrendiler yeni iflerden, yeni icatlardan geri kal - Madılar ve bu suretle halk tabakaları g;:îndeki nüfuzlarını da kaybetme - Bunun neticesi şu oldu ki hıristi - Yanlıkta din, meden? hayatla adım a- M yanyana gitti. Biz de sırf hocala- "f' cehaleti yüzünden halkın okuyan, ultuıen kısmı uzaklaştı. Din uleması Eeti kaldı ve din de onların kurdukları taassup — ve cehalet ağları içinde ln"dl'ı geçmiş bir meta gibi kaldı. h Bu geri kalışın canlı neticeleri şun- ıı.x“ldu Mabedlerimiz, mezarlarımız &p oldu. Ticaretimiz söndü. Sanati- Hiz hiç kalmadı. Ve bir bu yüzden ğir Yüz yıl Avrupanın yumruğunu ye- Bütün hamlelerimiz geri — tepti. üslümanlık âlemi balı alınmış bir pe- Bibi koflaştı. Dünya üstündeki üç | ü elli milyon müslümanın bu günkü P KOZLımuzün önündedir. Cezayir, l“lı.. Tunus, Hicaz, Hk: İşte müslümanların yaşadıkları ler. Buralara başınızı çevirin, gö- — Bürhan Cahit 2-2- 996 ceğiniz manzara şudur: Entari, çakşır- h, kir içinde yüzen milyonlarca insan ve başlarında ya bir Fransız ya bir İn- İgilz baytağı.. Afrikadan Avrupaya geçen, İtalya- , İ sa'nın dahili ıstırapları, onun zaaf: | | Başvekil M. Saro Habsburglar ar Dönebilecekler Mi? Prens Starhemberg Buna kân Olmadığını Söyledi ıim Londra, 1 (A. A.) — Havas a l Alman - Japon İittifakı Yine jansının diplomatik muhabirinin haber verdiğine göre,Avusturya ba- sın bürosu, başbakan muavini prens | Starhembergin güya Belçikaya gi - dip orada Arşidük Otto ile görüş - İtüğü hakkındaki havadisler yalan- |lanmaktadır. Her balde, Avusturya başbakan muavini, Londra görüşmeleri neti - cesinde, Habsburg hanedanının ye-| niden tahta getirilmelerine bugün - kü vaziyette imkân olmadığı ve en iyisi, Avusturya siyasasının küçük antanta teveccüh etmesi lâzım gel- | diği kanaatini edinmiştir. hiç olmazsa onların seviyesine yükse- lelim. Cemaatinize bakın.. Kimleri gö- receksiniz. Bir muallim, bir zahit, bir' memur, herhangi okumuş, dünyayı an lamış bir insan sizi dinliyor mu. Hayır değil mi. Niçin dinlemiyorlar. Siz onlara bas- ma kalıp dinsiz yaftasını yapıştırıyor- sunuz. Halbuki din insan ruhlarının ıduydııaıı samimf bir ihtiyaçtır. Felsefenin, yeni ilimlerin en yük- seğine çıkmış âlimler bile dinf bağlar- dan kendilerini ayırmış — değillerdir. Diyor Gandinin Yegâne Müstakbel Halefi Yeni Delhi, 1-(A. A.) — Yava -| harlal Nehru, Hindistan ulusal kon- gre başkanlığıma seçilmiştir. Nasyo-| nalist faaliyetinden ötürü beş defa hapse girmiş bulunan Nehru ileride Gandinin yerine geçecek yegâne şahsiyet addedilmektedir. Deniz Konferansı Toplantısı Tel Edildi Londra, 1 (A. A.) — Deniz kon- feransı, dün programların karşılık- h tebliği keyfiyetine dair olan pro- jeyi kabulden sonra bilâ müddş&ğ loplunulıruıı teh'ır etmiştir. Yalanlanıyor Tokyo, 1 (A.A.) — Japon dış ba- |kanlığı, güya bir Alman - Japon it- İtifakı aktedildiğine dair olan ya - |bancı haberleri kat'i surette tekzip etmektedir. Bu haberi ayni zamanda Japon- yanın Paris büyük elçisi de tekzip etmiştir. Kalküta, 1 (A. A.) — «Jaria» kö- mür madeni kazasının resmi bilân- çosu şudür: Dördü İngiliz, biri İtal- yan ve 32 si yerli ölmak üzere 37'ö: lü ve 23 yerli yaralı. Yeni infilâklar olması korkusuyla cesetlerin çıka -| sanlarıh selâmeti için konmuştur. O halde dinleri cemiyetlerin yalnız aki- İde ve inan cephesinde değil alış veriş, şayış, yükseliş yolunda da - faydalı ir şekle sokmak gerek. Uyanık sınıfı, tahsil görmüş insaanları camide gördü- ğümüz gün din uleması vazilelerini yapmışlar demektir. Şimdi gelelim ver2>ceğiniz vaazların mevzuuna. Evkaf müdürü önündeki kugıdu dan birini çekti: — Ramazanda bahsedeceğiniz mev İgzerdekten ön jsr yemek i: rılmasından vaz geçilmiştir. İ EW%MN Hava Dalgaları Vaktiyle esrar çekip hayatını zehirleyen — zavallılardan biri tam keyle kavuşacağı zırada çeşmeden su getirmek zorunda kas hr, destiyi omuzlayıp pınara gider. Bir de ne baksın. Çeşme yalağının önünde koca bir delik ve deliğin içinde geniş bir yok herif merak edip yola girer, üç beş — saat yürüdükten sonra tanımadığı bir şehre vas rır. Etrafına bakınırken halktan ikram gö- rür, bir eve konük yapılır, iki üç gün ge- | Ona verilen kadın, — tü Üç şartı koşar: Allahın işine karışmayacaksın, hırsızlık etmiyecek- — sin, yalan #öylemiyeceksin. İşte bu herif bir gün çince de evlendirilir. kırlarda ge- | |zinirken bir bahçeye girer, dolaşmağa baş- Ağaçlar yemiş dolu. İmrenir, biraz in- fakat bahçevan yok. Bis vaz düşünür, yiyeceği incirlerin — parasını sonra vermek üzere bir yanaşır, işlihasını bastırır. O sırada bir fırtına ko- |par, müthiş bir yağmur başlar. Herif te er- lar, ağaca İtesi gün gelip borcunu ödemeği kararlaşe tırarak tabanları kaldırır, evine gelir, ka- İpıyı çalar. Lâkin ilk vuruluşta açılagelen kapı bu sefer açılmaz. Yağmur altında bu- nalan adamcağız telâşa düşüp tokmağı bir daha inletir. Neden sonra karısı ye gelir, sorar: pencere- — Nerden geliyorsun? — Dolaşmaktan! — Yalan, bu havada dolaşilmaz. — Bir bahçedeydim, biraz incir yedim, geç kaldım. — Kimin bahçesinde? — Bilmem sahibi yoktu. — Ya... Hırsızlık ettin öyle mit — Hayır, para verecektim, yağmur başladı. bahçevanı bekleyemedim. — Demek allahın işine de — karışıyor» sun. Defol buradan. Herif açıkt onu bir göle gö daki yüksek bir kuleden suya boğulmazsa suçunun affolunduğuna — hük« birleştirileceğini söylerler, herif kuleden kendini suya ntar, gölün dibine kadar iner, su yutmağa başı — medilerek karısıyla yine Mladdn Kazus'lr ĞaÇoĞN |lar. Boğazında bir gul, gul, gul ki deme git Adamıcağız boğulacağını anlayıp bir de ne baksın,, çeşmenin lü- lesine dayadığı desti dolmuş, gurlüyorl,. Bana bu fıkrayı söyleyen zat, tabintın i, kıp vazife- lerini unutup bir bahar temaşasına daldı- ğını iddia ediyor. da böyle bir dalga geçirdiğ Demek ki kışı görmek için bu dalga- M. T. Tan istifade nın geçmesi İâzıral.. çinde başlayın. Halk sizden etsin. Hatip Ak Osmaniın kara earı yüzü morlaşmıştı. Müdürü lâfla yenemiyordu. Müftü de susmuştu. Bir şey söylemeden ayağa kalktı. Eliyle bir selâm verdi ve dışarı çık- tı. * * * Ramazanın haftası olmuştu. İleri gelen zenginler arasında iftar İdavetleri başlamıştı. ları, Fransaları zaptedecek kadar var- / Nerede kaldı ki orta sınıf böyle bir hk gösteren müslümanların bu günki du) gusuzluk göstersin. Yanlış düşünü- miyet.. Sebebi ne.. Dünyadaki fikir ve ran dinsizlik değildir. Din uleması ge- | haline bakın. Tam bir aciz ve mahru- yorsunuz. Halkı camilerden uzaklaştı-| zular şunlardır. Halka temizlik, hasta- Fakat eski ramazanlarda olduğu hktan korunma, alış verişte doğruluk, gıbı gelene gidene kapısını açık tutan — )oktu Zaten biz çoklarının iftar sofrası |biribiriyle sevişmek, hile ve yalandan kaçmmnk gibi hayati mevzuları dinin Suriye, Bağdat, | eski akidelere saplı kalmak değil mi> Şunu bilmeliyiz ki tabiatta bir ka- nun vardır. İhtiyaç uzvu teclit eder. Bu tıp ilminin fiziyoloji kısmının €en kuvvetli bir kanunudur. Ve hayat- ta daimt bir tekâmül kaidesi — vardır. İnsanlar, cemiyetler bu kanuna göre daima fikir, âdet değiştirirler. Bu de- kişme ihtiyacı ruhi inanışlara da — sal- gındır. Eğer din uleması halk tabaka- İlarının bu ihtiyacını görmiyerek bin iki yüz yıllık akidelerle onları tutma- ga çalışırlarsa halk onları bırakır; yü- rür. Bizim bugünkü vaziyetimiz bu- dur. Din ulemamız ökse ile kartal avla- mağa çalışıyorlar. Ellerindeki silâh bu günün insanlarını itaat ettiremez. Biz eğer halkı mabedlere çekmek, onların dint akidelerine cilâ vermek istiyorsak medeniyet hareketlerini kavramayıp çinenlerimizin — bilgisizlikleridir. İcukların bile gülüp geçeceği masalları az çok okumuş, dünyayı anlamış in- İsanlara kabul ettirmek imkâm var mı- dir. Bunun için dini hisler herkesin kal- binde kalıyor. Düşünen ve anlayan bir insan için din? akidelerinin din ulema- s1 tarafından gülünç bir hale sokuldu- | İğunu görmek kadar acı olur mu? İşte bu acıyı duyuran biziz. Sizsi- nız. Evkaf Müdürü bu bahsı artık kr- sa kesmek ister gibi masası üstünde- ki kâğatları toplayarak : mak, değişen âdetlere ayak uydurmak gerek. Zaten din de insanlarla bera-, ber tekâmül eder, esası değişmez. Her İdinde hırsızlık ve adam öldürmek gibi Ço-| — Maksadım şu, dedi. Hayata uy- | şeyler fena görülmüştür. Her din i in- | de emrettiği şekilde anlatacaksınız, i- badet şeklinin uzun ezgi tarifine ha- cet yoktur. Abdest alırken parmaktaki yüzüğün altını ıslatmalı mı ıslatmama- h mı, bunun için İmamı âzam ne dedi, |Ebu Hanife ne buyurdu. Gibi iddiala- | 'ra hiç lüzum yok. Hele cehennemin üklerini, cemnetin muhallebi du- kadayif döşemeli köşkleri, sırat an- İvarlı, köprüsünün kıldan ince geçidini Tatmakta hiç fayda yok, Daha ziyade balkın il Şunu bllir.;ı ki din ve ayrılmıştır. iyaçlarına — yaklaşacaksınız. işleri ıı)a_cı cephesinden Hü İkâmet şekli, ve devlet kurumları hak- kımda bilir bilmez şeylerden bahsetti- ğginiz takdirde elinizdeki vaaz ehliyer- namesi almacâktır. Bu'hususta Emni- yet müdürlüğüne de emir Şimdi vazifenize çizçdiğim çerçeve H| dünya gelmiştir. zi c BÜMÜMÜĞÜA d > diye hazırladıkları ziyafetlerde rakı i- — çiliyordu. Kâhya oğlu, İlyas paşa zade Şakir Bey, Alâiyeli Esat Bey gibi zen- ginler ramazan geldi diye — istiflerini bazmuş değillerdi. Her zamanki gibi akşama doğru çilingir sofrası kuruluyordu. Yalnız şimdi bunun adı değişmişti. Kafadar- larını iftar için davet ediyor, bol bol içiyorlardı. Ramazanın gelişi yalnız içki sofrasının biraz daha zenginleş- mesine, mezelerin çeşitlenmesine yara- mıştı. Fakat bunlar arasında halka hoş görünmek için selâmlık — dairelerinda ara sıra çorbalı, tatlılı iftar kurduranlar da O zar bir görünüyor, merhaba” dedikten sonra harem dairesine çekilip kendi âlenileri- ne başlıyorlardı. şöyle (Arkası var) sofraları ——