SON POSTA Ölüm Yolcusu Mubarririt Freeman Willa Crofat - Cinayet Tecrübesi -6- 7/1/936 Etrafında Bir Haylı Mütalealar Yürütülmekte Idi mıyordu. Nihayet biraz — uğraştıktan sonra omuzlarını sokmağa — muvaffak oldu ve bir kaç saniye sonra da tepesi — aşağı kompartımanın içine yuvarlan- — dı. Frenç sevincinden küfür - ediyordu. Eğer Karter bu işi becerebilirse, on- — gan çok ufak olan Viktor, çok daha kolaylıkla becerebilirdi. Frenç merdi- veni çekti. Penceryi kapattı, panjuru indirdi ve lümbayı yaktı: — Nerede kaldın Karter? Bilsen bi- zi ne kadar korkuttun. Bir aksilik çık- — fağını zannetmiştik. Fena Bir Ceset Karter sırıttı: — Anlatayım, Mister Frenç. ı.ıld bir istasyon memurunun aklına eser de — gaylardan geçmek ister diye, her — ihti- — gale karşı cesedi biraz uzaklaştırmak — üstedik. Omuzladık ve ötedeki peronun dibine dayadık. Her şey yolunda gide- cekti amma Ormsby fena bir cesetti. Kendisini kaldırmak istediğimiz vakit “Gdeta mümanaat etmek istedi ve bizi yuğraştırdı. Az kalsın bana treni kaçır- tıyordu. Amma son saniyede yine ye- tiştim, dedi. — Hiç bir müşkülâta maruz kalma. Ş — dmiz mi? — min görmesi ihtimali yoktur. — Hayır efendim. Dün gece buraya * geldik ve yataklı vagonun durduğu ye- — yi tespit ettik. Arada bir ölüyü taşımak için oldukça uzun bir mesafe var Mis- — $er Frenç. Eğer Hanri, Ormaby'i yola kadar taşımak — mecburiyetindeyse, Londradan ayrıldığına bin pişman ol- muştur, dedi ve Hanrinin © vaziyetini gözünün önüne getirerek gülmeğe baş- hadı. Patiha Yol Frenç: — Unutmayın ki bir cinayetin izini — Şrtmek isteyen bir cani, ölüyü uzun bir mesafeye taşımağı göze almıştır. O pa- tika yoldan, ağaçların arasından — ve — tarlanın içinden geçerken onu kimse- Zaten a- — gil mühim cihet te bu değil mi? dedi. Korter, Frencin bu mütalcasını da tas- “dik ederek: — Evet, hakkmız var Mister Frenç. 'Tarlada bulundukları müddetçe — onları kimse göremez. Asıl müşkülüt cesedi yol — güstünde duran otomobile yüklemekte... | Maamafih bunu da başarabileceklerini ı-ndxyumın. Otomobilden — ayrıldığımız — zaman ortada kimseler yoktu. Ondan son- lı olacağını da hiç zannetmiyorum, dedi. — Harvi etrafı gözetlemek için cesedi, — yani bizim Ormsbyyi bir müddet tarlada | — birakacak değil mi? — Sir Con şekline girmen lâzım. Ben de — Tabil efendim, Harvi nanl bareket | debiliriz, — arkadaşlar. Eğer Harvi ile| — edeceğini tamamile kavramıştır. — Pekâlâ,.. Tecrübenin onlara ait kıs- _Hmıılımdmı Bize gelince: Peyaz Peruka Biliyorsun ki Karter, sen Viktorsun ve Cos- 'nydımukdmwlühıh mmwnmwu tör Byatro kulübümüz için beyaz — bir ııç.lırpırolnılıııln-l'—- takımlar, ıvılııılklıı da var.. Zıkı lesine bakılırsa Amerikada — goka geçirip, yüzüne bir kaç çizgi ilâve e- dıııııııılılııulınhıwwn.rıııı O taktın mi?.. Tamam. Sir Conu tanıyan yalnız yataklı vagon hademesidir. Fakat © da onu son defa, yedi sene evvel gör - — düğü için hiç bir şeyden şüphelenmiyecek- — tir. Nasıl? Muhakemem yolunda — gidiyor o mu? Her iki polis hafiyesi de Frenci tasdik etti. Hattâ Maklang bu yalnız kabil oldu- — gunu değil, işin behemehal böyle cere - — yan etmiş olduğunda srar etti, Kapının Sürgüsü Frenç saatine baktıktan sonra — Bizim hademe, nerede ise gelip bizi Maklang ta memnundu. Frencin bir kaç nokta üzerinde izahat vermesini rica etti ra, son, aralık kapının sürmesini sür ve ko » ridora açılan kapının sürmesini de aç. Hay- di Maklang, biz de kendi kompartimanı - mıza gidelim, dedi. Maymuncukla bir kaç dakika uğraştık- tan sonra Frenç aralık kapının kilidini tek- rar kilitledi. Sürgüsünü sürdü ve koridora açılan kapının sürgüsünü de çekti. Biraz sonra kapı vuruldu ve Frencin agirl» em- ri üzerine açılarak, yataklı vagon hademe- si Pag göründü ve eğilerek: — Bonjur Mister Frenç... Bonjur... Çayınız hazırdır efendim, dedi ve iki fin- can çay uzattı. Yere Düşen Çay Tepsisi Hademe gittikten sonra Frençle Mak - lang bütün kulak kesilerek hademenin, bi- tişik kompartimana girişini dinlemeğe ko- yuldular. Her ikisi de sırıtıyordu. Bir müd- | det sonra hademenin: Deyişini işittiler. Fakat hademenin sesi | birdenbire kesildi. Arkasından yere dü - şen bir çay tepsisinin şangırtısı ve gayri - ihtiyari savrulmuş bir kaç küfür işitildi. Frenç kompartimanın kapısını açtı ve hademeye seslenerek : — Sus Pag! O kadar gürültü yapma! İşte yapmak istediğimiz tecrübe bundan ibaretti. Sana tafsilâtımı —sonra — anlatırız. Sen şimdilik şu aralık kapının kilidini bir yokla bakalım, dedi. Aıılıkkıpııııhıılnili,bıındoln |taraftan sürgülü olması, Pagı büsbütün -| İşirtti. Üç arkadaşa şöyle, bir göz gezdir -| |dikten sonra uyandıracak başka yolcular | |olduğunu bahane ederek derhal uzaklaştı. Cinayetin Vuku Şekli Frenç çok memnundu. — Arkadaşlarına |döndü ve: — Bunu tam bir muvaffakiyet adde - Ormeby te vazifelerini ifa ederlerse, cina- yetin bu suretle vuku bulmuş olması ihti - mali sabit olmuş olur... Nasıl? Parlak de- ğil mi Maklang? dedi. Frenç, son derece memnundu, — yüzü, gözlerinin içi gülüyordu. Maklang ta memnun görünüyordu; fa- kat eksik bazı teferrüatını - kavrıyamadığı için Frencin bir kaç nokta hakkında iza - hat vermesini rica etti. Frenç gayet samimi bir surette: — Emredersin Maklangz... İstediğin iza- batı vermeğe bazırım. Fakat biraz sabret Eyüplülerin Büyük Bir Derdi Eyüplülerin, önemle tedbir almağa de- Ber bir dertleri vardır. Nahiyenin bir ma- halle halkı alâkadar makamlardan umu - mun sıhhati namına şikâyetçi oldukları va- Bu ziyetin düzetlimesini dilemektedirler. mahalle Kurukavak Sofular semtidir. Halkın çok haklı olarak şikâyotçi ol - dukları mesele de bu mahalleden geçen bir dereye bir çok lâğımların açıktan açığu karışmasıdır. Lâğımların açık bir halde tu- tulması ve hele bunların mahalle içinden geçn bir dereye iltihak etmesi o semtin hava ve mhhatini berbat etmektedir. Fena bir koku daimi surette havayı ifsat ettik - ten başka dere kenarlarında biriken, birer kül şekline giren bu pis sular sivrisinek ya- ratmakta, bu halde Eyüp halkının ve sıt - ma ve sıtmadan daha fena hastalıklara ya- kalanmalarına sebep olmaktadır. Eyüp halkından bir çok kimseleri — Yaptığımız teşebbüs kalmadı. Na - hiye müdürüne bildirdik. Müşterek imza- larla dilekçeler verdik. Belediyeye baş vurduk. Fakat hiç bir netice çıkmadı. Ko- kudan evlerimizde ne oturabiliyor, ne u - şuyabiliyoruz. Sıhhatimiz mahvoluyorv de- mektedirler. Acıbademde Bakımsız Bir Yol Kadıköy Acıbadem okuyucularımızdan Mehmet Refik yazıyor: Kadıköyünden Çamlıcaya giden esas u- na caddenin hali görülecek şeydir. Alâka - darlar zahmet etse de yağmurlu bir günde Acıbadem yolu namını alan kısminin yedi, sekiz yüz metrelik olan kısmı ile (0 uncu ilk mektep önünden Üsküdar Gazhane caddesinin noktai telâkkisine kadar olan v görseler.. Burada gündüzleri yürümek ümkânı yoktur. Geceleri gelme - ye mecbur olan bizim gibi iş sahibi insan - Tarın alelhusul kadınların halini artık var da siz dîıııinün * So loıı Poıtı * İstanbul Gelir ve Pırı BORSASI 6-1-1936 | 9p 1.5'T.B. T 25,10 || 9ç 5 Hazine B.3s, 00 969 7,5'T. B. TI 23,52$ / Dahili İstikraz99,00 % 75 T. B. IT 2446 95,23 | Anadolu Tvef14s,80 || Ergani | Sivas Erzurum95,00 Lira İş. B. Mü. BU, 80 »» Hâ. 9, 8) » » Name 4,00 | Merkez B. D. ıo,ıı ÇEKLER R Ai İsterin —— Giy,2s E. Prangi — 12,06 NAKİT Kış. 20 F. Frangi - 1671,00 12500 620 170 te, öteki arkadaşlarla da buluşalım. On-| Ç v lar gelinciye kadar Stranraeri biraz dola -« gırız, görülecek manzaraları görür ve hep birlikte kahvaltı ettikten sonra, —mescleyi lııı_dııı—-kıd—hlıhı gözden (Arkası var) Doktor inönü Valde kırsathanesl yan'nda| hastalarım kabul eder. Tel, 24131 İsiııılııl Birinci İflâs Meını'lı:ııdın: Müflis yaücı Koçoliminidisin ikinci ala- caklılar toplanması bu ayın on beşinci çar- şanba günü aaat (1 de yapılacağından ala- sakları masaca kabul edilen alacaklıların (18763) ; İyağlar üzerine Zeytinyağlar ü ti azalmıştır. Son muhtelif İimanlardan şehrimize gelen zeytinyağı miktarı beş yüz Piyusada en çok yemeklik zeytin muamele — yapılınıktadır. Sabun fabrikaları zeytinyoğı yerine başka yağlar kullanmaktadırlar. Bunun için piya- sa durgün, fakat fiatlar yüksektir, Pamuk Fiatları Adana pamuk fiatlarında kücük bir dü- güş, hissedilmektedir. Bunun sebebi pamuk piyasası yüksek olan Almanyanın dünya pemok piymüsna uymaya Karar miş ve bu kararla pamuk fiatlarını düşür- ver- meğe başlamış olmasıdır. Adana pamuk - «İtiştirenler muzır ve mülkit insanlar, Saa- lafı bundan müteessir olmuştur. Kilo ba şına 2 kuruşluk bir düşüş vardır. Bu yıl bile| HİKÂYE IKİ MEKTUP Hidayet, sigarasını yorgun — bir tavula tablaya bıraktı. Bir kaç saniye durgun, | mahzun bakışlarln yüzüme baktı. Almı kı- yışmıştı. Akşatnın alacakaranlığına boğul- muş odada bana, birdenbire küçülmüş. ih- tiyarlamış gibi göründü. İçini çekerek: — Hayır, hayır azizim! diye söylendi. İş sizin tahmininizden pek farklı, çok pek çok farklı. (Sinirli sinirli güldü). O ka - dar ki ben söylemezsem, imkânı yok, bu- nu kendiniz. bulup çıkaramazsınız. Bu bahsi açışıma kızmış gibi yüzüme dik dik bakarak homurdandı. Tabladaki sigarasını unutarak yeni bir sigara yaktı, burnunu oynattı, kulağımı kaşıdı, sigarası- nın dumanile biraz eğlendi. Sonra büsbü- tü asabileşmiş olduğu halde yumruğunu oturduğu koltuğun kenarına vurarak aya- ga kalktı, hızlı hizli dolaşmağa başladı. Ben, oturduğum yerde kendi kendi kendime: Galiba canını sıktım diye düşü- nüyor ve ona karısile ne yüzden bozuştu- ğunu sorduğuma pişman oluyordum. — O, bir müddet böylece dolaştı. gidip — geldi. Bir taraftan çenesi durmuyor, homurda - nıyordu. Sonra ansızın karşıma gelip dur- du, gözlerinin istihfafkâr bakışını göz be- beklerime saplıyarak sordu: — Haydi susmayınız.. Tahmin — ediniz 'bakalım. Ben söylemiyeceğim.. Suzan - dan niçin ayrıldım. düşününüz, bulunuz. Bunu söyledikten sonra birdenbire el- lerile kasıklarını tutarak katıla katıla gül- meğe başladı. Ben şaşırmıştım. Acaba delirdi mi? di- İye düşünüyor ve ilk fırsatta sıvışmak üze- re kapıyı kolluyordum. Fakat buna hacet kalmadı. O, birden - bire sakinleşti, gözlerindeki mana değiş - ti. kolları yanına düştü, Bitkin bir tavırla 'kendini koltuğa bıraktı. Sönük bir bakışla İyüzüme baktı: — Sizi şaşırttım galiba, dedi. Hakkı- Şaşmıyacak gibi değil ki... Hele işin iç yüzünü öğrendikten sonra büsbü - İmaz var.. |i tün yaşacak, belki hayretten katılıp kala- caksınız. Ah bu, pek gülünç bir felâket - tir. Gülünç felâket! Hah hah.. Tabir na - l? İhtimalki bunü ilk defa benden işiti - yorsunuz. Evet, evet muhakkak bu, pek az kimsenin başından geçen bir şeydir. Güçlükle doğruldu, yüzünü buruştura- rak yazıhanesine doğru uzandı, —anahtarı döndürcrek bir göz çekti, oradan iki kâğıt aldı, titriyen ellerile bana uzattı. — Bunlar ne? diye sordum. — Hele okuyunuz bir kere, dedi. Korkarak aldım, yavaş yavaş — açtımı Bir mektup; ötekini açtım, o da mektup. Birinci mektup: «Melek kanıcığım» di başlıyor ve şöyle devam ediyordu: «Biraz (evvel trenden indim.. Henüz değişmedim bile... Sana hemen bu mektubu yazıyo - ni Beği böyle istememiş mi idin? Me - raka düşmekte tamamen haksızsın. Bunu sana oruda iken de söylemiştim. Beni din- lemek istemedin. Bana küçük bir çocuk- || muşum gibi davranman, ne yalan söyli - yeyim, &deta gücüme gidiyor. AhI Bilsen seni beraber almadığıma kadar pişman oldum. Bunu vâkıâ sen de istemiştin. Fakat bu uzun, bitmez, tüken- mez yolun seni yormasından korkmuş - tum. Bu uğursuz pamuk işi de — neteden çıktı? Seninle ne güzel bir kararımız var - |dız Bütün dostlarımızdan habersiz ansızın İstanbuldan kaçacak ve hareketimiz günü |senin tayin edeceğin yerde bir halfta yaşı - yacaktık. Ah zalim pamuklar! Bilsen dün- yadaki bütün pamuklara, pamuklu eşya - ya, pamuk ticaretine, pamuk Üzerine iş yapan kayıtsız ve kaba insanlara ne kadar kızıyorum... Ne denir talih. Ha cici kan- cığım hazır aklıma gelmişken onu da ya- zayım: Şu meseleden bana biraz kırgın ol duğunu biliyorum. Kimden bahsettiğimi anlıyorsun değil mi? Şu Nadide mesele - sinden.. Belki bu mektupta sana — ondan bahsedişimi pek münasebetsiz — bulacaksın amma... Hayır kat'iyyen öyle değil. Ben senin bütün sulzannını düzeltmek isterim. Buna muvaffak olarmazsam rahat bana ha- ram olur. Orada iken de söylediğim gibi Tüzüumsz şüphelere — düşmekte — tamamile baksızsın. Emin ol ki o kadınla aramda hiç bir şey yoktur. iki gözüm. Sana bunu ye - detimizi kıskanıyorlar. Onlara — inanmakla Adanada 50 bin balya pamuk stoku var-| baksızlık ediyor, beni sebepsiz yere inci « dir. #yorsun. Hem daha açık konuşmumı isti- yorsan bu kadınla benim aramda bir mü- nasebetin mevcut olduğunun iddia edil - mesini hakaret saydığım sana söylemeli- yim. İsmi bir sürü münasebetsiz macerala- ra karışmış alelâde bir kadınla benim a - ramda ne olabilir? Böyle bir zanna ka » pilmak beni anlamamak demektir. - Sen, sen beni anlamazsan, anlamak istemezsen 'ben ne yaparım? Melek karıcığım, benden hiç bir zaman kuşkulanına Ben yalnız se- ninim. Bu keyfiyet âdeta benim irademin dışındadır. Ben istesam de başkasının ola- mıyacak, başkasına bağlanamıyacak kadar seninim, sana bağlıyım. Sen, sen, yalnız sen kancığım. Buseler, beni mektupsuz bırakma. Hidayet Hiç bir yey anlamadan okuduğum mek- tubu yazıhanenin üstüne bıraktım. Hida - yet yanıbaşımda ayakta — dürüyor, dü « |dılı|ıımdı perişan bir sevinçle beni süzü- yordu. Durduğumu görünce omuzuma do- kunarak: — Ne duruyorsunuz? diye sordu, © - kusanıza ikinci mektubu. Mihaniki bir şekilde: — Peki dedim. Mektup, hemen he « men ayni kelimeler, hattâ ayni cümlelerle başlıyordu: «Sevgili Nadideciğim, Biraz evvel trenden indim. Henüz de- gişmedim bile, Hemen sana bu mektubu yazıyorum. Sen böyle istememiş mi idin? Ah ne kadar perişan olduğumu asla tas savvur edemezsin. Hâlâ İstanbuldan ay « rıldığıma, senden kilometreler ve kilo « metrelerce uzakta olduğuma inanamıya - cağım geliyor. Buna inanmak arzusu du- yamıyorum. Nasıl duyayım ki, daha bun- dan bir hafta evvel bu fikir, senden uzak bulunmak fikri, beni kahretmek, öldür « mek için kâfidir sanıyordum. — Fakat ne kahroldum, ne de öldüm. Ah insan ne mukavemetli mahlükt Ah ne olurdu, sen şu dakikada benim yanımda bulunsaydın. O zaman bu sonu elmiyen yolların beni cennete götürdüğü vehmina kapılacaktım. Fakat bu, bir ha - — — yal... Uzak bir hayal... Kocan olacak ka- ba herifin İstanbuldan dışan adım attığı yok. Ah! Kim bilir kocaları iş icabı ulak seyahatlerde bulunmuyan kadınlar ne ka - dar bedbahıtırlar... Yalnız onlar mt ya... Bu, benim gibi âşıkların da başının en bü- yük derdidir. (Arkası var) Erzurum lisesinden yetişenler -kurumu senelik genel toplantılarını önümüzdeki pazar günü aat 14 te Halkevi salonların- da yapacaklardır. Umum Mütekaidini Aılııyı Cemiyetinin Kongresi Umum mütekaidini askeriye - cemiyeti senelik kongresini 26 ikinci kânun pazar günü saat 13 te Veznecilerdeki merkezin- de yapacaktır. Bütün azanın duhul vara- kalarile toplantıda hazır bulunmaları di « lenmektedir. Galatasaraylıların Kongresi Galatasaraylılar cemiyetinden: 5/1/936 pazar günü yapılacağı ilân e - dilmiş olan yıllık kongremiz ekseriyet hâsıl elmadığından 12/1/936 pazar günü #ssat (14) de bırakılmıştır. Azalarımızın tayin edilen gün ve saatte cemiyet merkezina gelmeleri rica olunur. | — Gazetenin esas yazısile bir sütünün iki satırı bir (santim) sayılır. 2 — Saylfasına göre bir san - tim ilân fiatı şanlardır: 3 — Bir santimde vasati (8) kelime vardır. 4 — İnce ve kalın yazılar tutacakları yere göre sanüimle ölçülür,