— ustn bir doktora da benziyor. O kadar bi İ Ba MT Yirama ll çeğimeddea di 0ük aö Mubarriti: Freeman Wülle Crofst Viktorun Dizinde Olmadığı Anlaşılmakta Idi Doktor, hiç te memnun görünmüyor - du. — Evet gazetede gördüm. Demek ko- miser onun için geldi idi öyle mi? Hiç te izahat vermedi de... dedi. — Komiser iyi adamdır. Bittabi fazla izahat veremezdi.. Her ne ise, haber aldı- iımıza göre bu dört cani o gün sabaha karşı saat iki buçuk ile üç arasında Larn- da karaya çıkmışlar.. Amma anladınız mı daktor?.. Dördünün de çıkmış olması lâ- -- 1/1/936 ki Yaranın Sahte — Eğer Viktorun ayağı hakikaten to -| Ç Ba'Hke, danak B dürdl &e Bareca Bi B madılar, Halbuki benim nazariyeme göre her halde Viktorun da çıkmış olması lâ- zım. Bunun için de, dizindeki yaranın sah- te olduğuna ihtimal veriyoruz. Onun için size müracaat ettik doktor... Bize bu hu- suşta yardım edebilir misiniz?. Yara Sahte Miydi? Frenç, sabırsızlıkla doktorun cevabını bekliyordu. Doktor Magregor evvelâ kı- zacak gibi oldu. Sonra bundan vaz geçti. Başını kaşıyarak : — Vallahi Mister Frenç, yaranın sahte olduğunu iddia edebilirsiniz, amma bu id- dianız doğru olmaz. Yarayı gözümle gör- düm. Yaradan maada şişi de vardı. Hat- tü etrafı tamamile morarmıştı. Haydi mo- rarmayı boya ile yapsınlar diyelim. Şiş te sahte olamaz yal, Hayır Mister Frenç... Yaranın sahte olmadığına hangi mahke - mede isterseniz yemin ederim, dedi. Frencin fena halde canı sıkıldı, — Eyvah doktor... Benim bütün & - mitlerimi kırdınız.., Tamamile sizin yar - dımınıza güveniyordum. Şimdi ne yapa - cağımı ben de şaşırdım, dedi. Doktor omuzlarını silkti. Fakat Frenç maksadından kolay kolay vaz geçmiyor - du. Gene doktora sual sormağa başladı: — Anlattığınıza bakılırsa, Viktorun to- pallaması lâzım, değil mi doktor? — Yalnız topallamkla kalsa, iyi.., İlk günler hiç te yürüyemezdi — Nasıl yaralandığını size anlattı mı? — Anlattı. — Yaranın şekli, anlattıklarma uyu « yor mu idi? — Tamamile.. Alıngan Bir Adam Frenç doktora âdeta yalvarır bir seslet — Çok rica ederim, doktor.. Bana biraz da yardım edemez misiniz? Size meseleyi bütün teferrüntile anlatsam, yaranın sahte elmasının ne kadar muhtemel — olduğunu siz de takdir edersiniz. Doktor gene öfkelenir gibi oldu: — Size söyliyeceğimi söyledim. — Fazla bir şey söyliyemem, Yarada sabtelik fa - lan yok. Sözüme inanmıyorsanız, o da si- zin bileceğiniz iş.. Müsaade ederseniz, ben de hastalarıma gideyim, dedi. Frenç ayağa kalktı ve kartını uzatarak: — Sözünüze tamamile inaniyorum. Maamafih siz de bu meseleyi biraz ince - leyiniz. Şayet aklınıza bir ihtimal gelirse, — Kütfen bana bildiriniz. İşte adresim, dedi. Doktor büsbütün hiddetlendi. Kartı al- di ve kaşlarını çatarak: — Ben size bir şey söyliyeyim mi? E- iüer o zatın ayağındaki yaranın sahte ol- duğu iddiasile mahkemeye müracaat eder ve onu itham ederseniz, bizzat mahke - meye gelir ve sizin iddianızım sahte oldu- ğuna yemin ederim, dedi. Maklangla Frenç sokağa çıktılar. Frenç hem başını sallıyor, bem de homurdanı - yordu: — Amma da alıngan adammış — hal. dedi. Maklang: — Kendisi de emin değil de onun için kızıyor. Kendi hatasını itiraf etmek İste- miyor, dedi. Doktorun Hatası — Öyle mi zannediyorsun? Ben hiç te © fikirde değilim. Bana kalırsa söyledikle- rinden tamamile emin... Zaten — oldukça hata işliyebileceğine ihtimal vermiyorum.. Fakat bu işte her halde bir sahtekârlık ol- duğunu da bir türlü aklımdan çıkaramı « k ıy:::ı Haydi, şöyle dolaşıp biraz hava a- Doktor kızmıştı: - Eğer o yaranın sahte olduğuanu iddia ederseniz ben sizin aleyhinizde şehadet ederim 'Tam iki saat, sisin içinde — dolaştılar. Frenç hem yürüyor, hem — düşünüyordu. Maklang ta hiç bir şey söylemiyordu. Ni- hayet Frenç birdenbire durdu. Maklar - gn kolundan yakaladı ve bağırarak: — Onu da buldum. Maklangl... Daha doğrusu, doktor kendi sözlerile meseleyi itiraf etti. Haydi, gene doktorun evine ka- dar gidelim, dedi. Beş on dakika — sonra gene doktorum muayenehanosinde, idiler. Frenç özür diliyerek: — Sizi gene rahatsız ediyoruz, doktor, amma aklıma bir şey geldi de, sizden onu soracaktım, dedi. Doktor gayet soğuk bir tavır ile: — Ne imiş o aklınıza gelen? dedi. Yara Hangi Saatte Hâml Oldu? Frenç te lâkayt bir eda ile: — Dizdeki yaranın nasıl sahte olabi - leceği aklıma gedi..., dedi. — Nasıl olabilirmiş? — Siz yaranın iddia edilen saatte ve anlatılan şekilde hâsıl olduğunu söylüyor- dunuz değil mi? — Öyle olmuş olması muhtemel.. — Yaranın iddia edildiği gün ve saatte olduğuna tamamile emin misiniz? Doktor gene hiddetlenmeğe Homurdanarak: — Na demek istiyorsunuz? — Yaranın Hangi saatte olduğunu ben — değil, hiç kimse kat'iyetle söyliyemez... Olsa olsa, iddia edilen saatte hâsıl olmuş olabilece - Hini söyliyebilirim, dedi. Frenç son derece memnundu. Oyunun. da muvaffak olmuş bir hokkabaz gibi sevi- niyordu: — Yaranın, muayene ettiğiniz. günün sabahi hâsıl olabilmesi ihtimali yok mu? Doktor sert bir tavırla: — Zannetmem.. Fakat kat'i olarak söylenemez kil.. Yaranın etrafındaki kır - mazılığa, morluğa da güvenilmez, çünkü bazı insanların eti daha çabuk morarır.. Maamafih dediğiniz adamın dizi adama- kıllı morarmıştı. Bu da en aşağı yaradan otuz saat, hattâ bir kaç gün sonra hâsıl Altı Saatlik Yara Frenç yavaş yavaş heyecanlamıyordu: — Sizden bir sual daha soracağım, dok- tor. Morarmayı şimdilik bir tarafa bıra - kalım. Fikrinizce, gördüğünüz yaranın, o sabah, yani muayene etmezden — beş altı saat evvel hâsıl olmuş olması ihtimali var mı? Doktor düşünmeğe başladı. Frenç te Maklang ta nefes almıyorlar, sabırsızlıkla doktorun cevabmı bekliyorlardı. Nihayet doktor. olması ihtimali de vardır, dedi. Frenç sevinçle: — ÜÖyle ise mesele halledilmiş demek - el bâsıl olduğunu ve etrafının da boya sürülmek suretile morartıldığımı farzede - biliriz... Ne dersiniz doktor? e (Arkası var) başladı. '| — Evet, yaranın o sabah hâsıl olmuş | SON POSTA Bu Akqımkl Program BÜKREŞ 12,35 Motzoi orkestrası, 13,15 #por, 13,30 konserin devamı, 14,15 — kaberler, 14,30 konserin devamı, 15 son haberler, 18,15 Constantineska orkestrası, 19 söz- ler, 19,15 konserin devamı, 20 haberler 20,15 yeni plâklar, 21,30 koro, 22,05 Si- biceanu tarafından piyano ile modem danslar, 22,30 haberler, 23,45 plük, 23,55 son haberler. VARŞOVA 13.15 Fitelberg idaresinde geçenlerde verilen senfonik Avrupa konseri — tekrar neşrediliyor. 14,20 radyo piyesi, 14,40 plâk, 15 mizah, 15,20 plâk, 16 çiftçiye, 17 çocuklara, 17,20 viyolonsel konteri, 17,50 sözler, 1805 dans, 19,05 Ş. sözler, 19,15 şarkılar, hafif havular, 19,40 rad. İyo piyesi, 20,10 muhtelif, 21 Lemberg - den şen program, 22 Şopen konseri, 22,35 İsözler, 23,05 dans, 24,05 dans plâkları. BUDAPEŞTE 18 çift piyano cazı, 18,30 konferans, 19 salon kenteti, 20,10 konferans, 20,40 #Gümüş martır adlı operet (Butty kay). 23 haberler, 23.20 Macar müziği, 24,10 caz. VİYANA | 18 oda müziği 19,30 Kafkas müziği (plâk), 20 haberler, 20,10 plâk, 21 muh- telif orkestraların iştirakile karışık, eğlen- celi müzik, 23 haberler, 23,30 yeni Avus- turya müziği, 24,15 dans müzi BERLİN 17 Franklurttan, 19 şarkı ve gürli rad- yo yayımı «Einmal Erster seinv, 20 Trio piyano konseri (Şubert), 20,40 spor, 21 karışık büyük konser, 23 haberler, 23,30 |Kolonyadan (dans). © Son Posta © İstanbul Gelir ve Para BORSASI 81-12-1935 Türk Devlet Borçları Lira Lira ©e $ Hazine B. 34,40 Dahili istikraz 99,00 ©6 T.5ST.B. I 25,30 Ö6 75 T. B. İ 21,10 9o T5 T. B. Ml24 Lira Anadolu Tvell 43,50 İ Anadolu M 475 Lira | İst. Tramvay 725 İş. B. Mü — 9v,80 » » Hâ, 9445| Bomonti 8,00 » » Name — #,00|| Terkos 20,50 | Merkez B.D. — 60,50|| A. Çimento — 9,50 İ Krş. L T.L. için; İsterin 618,25 Liret 9,9265| , 1206 — || Dolur Krş. Kış. 20 F. Frangi 167,00| 1 Mark 32 1 Dolar 125,00|' 20 Drahmi — 24,00 |P 1 isterlin — 6i7 | 20 Leva n |F20 Laret xo | 20Ley 1800 Borsa Dışında | LK. LK. Kredi Fonsiye Mübadil Bön. 73 1888 senesi — I3I00| Gayri » — » 16,2$ 1903 » 84;50|/ Altan 916 $3,00 v 9 82,80 || Mecidiye Yeni Neşriyat: İliç'in Ölümü — Meşhur Tolstoy'un en nefis bir hikâyesidir. Hayatı en canlı saf- halarile gösterir ve ne olduğumuzu, ne ola- cağımızı ibret levhaları halinde aksettirir. Tercüme Haydar Rifatındır. Denizyolları İŞLETMESİ Acenteleri: — Karaköy — Köprübaşı Tel. 42362 - Sirkeci Mühürdarzade Han Tel, 22740 İmroz Yolu Asya vapuru 2 İkincikânun PERŞEMBE günü saat 16 da İ İMROZ'A kadar. (8159) | o Fransızca dersi veriyorum — Istenilen yere de gldebilirim. Sabahları (41470)'Buyan İren telefon ediniz. HİK ALIN Topuz Ahmet, köşkün pencerele- rini dikkatle gözlüyordu: — Vay canmal. Ulan içeride kim- seler yok be, ışıldak, mışıldak yakan da olmadı. Eh artık, burada çivi kese- cek değiliz al. Girmeli!,. Bahçenin fundalıklarından çıktı, ayaklarının ucuna basa basa köşkün iç kapısına yaklaştı. Kapı da aralıktı. Bu gece Topuz Ahmedin talihi açıl- mıştı. İki saat maymuncukla açacağı bu camlı kapı, cennet — kapıları gibi €emrine amadeydi. Topuz arka cebin- den kırik elektriğini çıkardı ve yavaş yavaş koridora girdi. Etraf zifiri ka irânlıktı. Ayaklarının ucuna basa basa merdivenleri çıktı ve karşı odalârdan | birine girdi. Bu köşk te amma yağlı parçalardan biriydi. Tevekkeli — alya- nak Ayşe burası için: «Tereyağ için- de bal!» dememişti. Etrafta bir sürü sandıklar, komodinler, camlı dolaplar, mükellef bir yazıhane duruyordu. To- puz Ahmet, gözlerini yumarak: — Bu kış karıncayız, bahara allah kerim!.. diyordu. Yazıhanaye doğru yürürken — bir- denbire durdu ve kulak kabarttı. Yan odalardan birinden ayak sesleri — geli- yordu. Topuz bir sıçrayışta pencereye kasına saklandı. Oda kapısı hızla a- çılmıştı. Başında bir kasket, üstünde spor ceket, ayaklarında kırmızı A- merikan ayakkaplariyle içeriye biri girdi. Elektrik düğmesini çevirdi ve - daya şöyle alıcı bir gözle baktı: — Eh, ehi. dedi. Bu gece kısmeti- miz açıkmış. Ev sahipleri köşkte kal- )ıaydılar, bu kadar rahat - çalışamaz- dim, Hele şu sandıkları bir yoklaya< hm bakalım!.. Topuz Ahmet kulaklarına inana- |i mıyordu: — Vay ölüsü kandilli!. Bu — herif |bizdenmiş.. Hele hele, hem de - kibar — İlhırsızlardan.. Duuur bakalım, ne yapa- cakt.. Kibar hırsız cebinden bir sürü a-| nahtarlar çıkarmış, sandıklardan biri- nin önüne diz çökmüştü: —Bu sandıkta yaşlı kadının elmasları İolsa gerek. Bari işe yarar şeyler olsa... | | — Topuz Ahmet, perdenin aralığın-| dan kasketli adamı seyrediyordu. Ha- ni hırsızlığın kibarlığı da göz alıcı şey oluyor. Herif, ne de sakin sakin, siga- rasını tüttürerek çalışıyor. Topuz, ta- Khine lânet ediyordu. İki buçuk kuruş için girdiği evleri düşünüyordu da u- | tancından boğulacak gibi oluyordu. —| Kibar hırsız sandığı açmış, —kutu| kutu elmasları bavuluna doldurmağa başlamıştı. Bir aralık birdenbire dur- du ve hızla ayağa kalkarak elini arka İcebine attı, kocaman bir rovelver — çı- kardı. Topuz korkudan gözlerini ka- |pamıştı. Kibar hırsız dehşetli bir sesle: — Oynaşma diye bağırdı. Bir adım atarsan ateş ederim. Haydi, ellerini kaldır ve dışarıya çık!.. Sana söylüyo- rum be!, Dışarı çık diyorum. Topuzun çeneleri atıyordu. Taban- cadan müthiş korkardı. Namluyu bir saniye için görse, başı döner, gönlü bulanırdı. Deve kuşları gibi, gözlerini açmadan yavaş yavaş perdeden dışa- n çıktı ve ellerini kaldırdı: — Ayağını öpeyim abi. O mereti İkay cebinel. Vallah oynaşırsam, — iki |gözüm önüme akşın!.. | Kibar hırsız gülüyordu: — Demek korkuyorsun hal. Pek âlâ.. İşte koyuyorum. Amma, ufak bir hareket yaptın mı - öldüğün gün- dür. Beri gel!. Topuz bir kaç adım attı ve gözleri- ni açtı. Kibar hırsız parmağını sallı- yordu: — Anlayorsun ya, omuzdaşız. Ben de buraya araklamağa geldim. Amma, İsen pek geç kalmışsın. Atı alan Üskü- ldın geçti. Dinle beni.. Köşkü bu ge- ce tamtakır edemezsek başka gece hiç edemeyiz. Benim aşağıda iki - arkada. ÂYE TERİ Topuz Ahmet henüz yere eğilmişti ki arkasındaki kapı açıldı ve.... yanaştı ve büyük kadife perdenin ar-|şım var, Biri yolda gözcülük yapiyor. Biri de kamyonu bekliyor. Topuz gözlerini açtı: — Vay canımma, senin kamyonun dâ mı var?. — Ne zannettin. Zenaati yapacak: #an, bütün yap.. Üstün körü işde bet bereket olur mu?. LAâfı lâstikleme de beni dinle.. Gördün ya, ben kibar hır- sızlardanım. Seni bir- kulpunu' bulur, polise de verebilirim, Amma, bunu yap mıyacağım. Şimdi bana yardım edecek- sin. Eşyaları, bavulları, sandıkları kam- yona taşıyacakam. İş bitince de hakki- nı alır, gidersin. Peki mi?, — Peki?.. 'Topuz Ahmet, işin böyle tatliya bağlanacağını hiç beklemiyordu. Hem de kibar hırsızla bir arada — çalışmak bir nevi şerefti. Elbet te bu yağlı av- dan kendisine de yağlı bir parça çıka- caktı. Topuz Ahmet, kollari sıvadı, ki- bar hırsızın verdiği her payçayı bir bit kamyona taşıdı. Terledi, yoruldu, merdivenleri inip çıkmaktan, sırtında ağır yük taşımaktan nefes nefese kal- indiği zaman Topuz Ahmedi buldu. Elini yeleğinin cebine iki yirmi beşlik çikeedbı: — Oğlum, al şunları, bas bakalım, Bu köşk benim köşküm, eşyaları bu gece İstanbula taşımak İâzım - geldi, adam bulamadım, karşıma sen çıktım, Emeğinin hakkmı aldın, haydi uğuş- lar olsun. ve ) * Bu elli kuruş Topuz Ahmedin Kâ. yatında alın teriyle kazandığı ilk parg oldu. ASiPİN KENAN a