15 Birinci Kânun SON POSTA 15 -12- 935 —10 — Yazan: ... $. Pavla; Bir Harekette Beygirile Beraber Masanın Üzerinfiel Atlayıvermişti Garsonlar, manalı nazarlarla birbirleri- ne bakıştılar. Birbirlerinin kulaklarma eği- herek: — Gördün mü, yeni zengini?.. Herif, si yah zeytinin içi ile ezilmiş taramayı halis Rus bavyarı zannetti. — Ne olacak?. Bu devrin kibar. Allah, böyle enayileri eksik etmesin. Hofman, garsonlara seslendi: — Baksana, çocuk..., Demek ki, daha hâlâ bavyar bulunuyor ? Zeki bir garson cevap verdi: — Evet, ekselânı. — Okkasını kaça veriyorsunuz, — Yüz yetmiş lira, ekselânı. — Adresimi vereyim; yarın bir okka bizim apartımana gönderiniz, — Emredersiniz, ekselâns,.. Yalnız... — Evet, yalnız... — Sade havyar vermiyoruz. — Niçin?.. — Çünkü müşteriler, iyi muhafaza ede- miyor, bozuluyor. Halbuki biz, hususi terti- bat içinde saklıyoruz. Lâzım oldukça, ken- dimiz terbiye ederek müşterilere veriyoruz, —Pekâlâ.. Benim besabıma, beş okka havyar, saklayınız. Lâzim oldukça, haber yollarım. Siz de, terbiye eder, gönderirsi- niz. — Emredersiniz, ekselâns, * Yemek, neşeli geçmişti. Hafif içkiler, ka- falara tatlı bir cilâ vermişti. Kont Benedik, tuhaf tuhaf taklitler ya - pıyor, berkes gülmeden katılıyordu. Hof - man, bütün bu kahkahalar arasında, ta - baklardaki kalan yiyecelleri sıyırıyordu. Kontun metresi, masanın altında ayakla- rını gezdiriyor; şehzade Alinin ayaklarını arıyordu. Maksadı, şehzadenin ayaklarına hafif hafif temas etmek ve onu kendisile böylece alâkadar ederek Pavlanın elinden çelmekti. Kont, bir Husar miralayının hikâyesini anlatıyordu. Bu miralay, palavracılıkla meş- burmuş. Bir gün böyle bir kır ziyafetinde, la sofranın üstünden atlıyacağını iddia et- miş. Şayet böyle bir şeye teşebbüs edecek olursa, orada bulunanların kendisini bu fi- kirden vaz geçirmeye çalışacaklarını zan - neylemiş. Halbuki, masanın etrafında bu - kunanlardan biri: — Haydi, miralay., korkmuyoruz. Bin atına, Üstümüzden sıçra. Demiş. Bu sözler, miralayın palavracılı- ğını bilenlere de pek uygun gelmiş. Her ta- raftan, bir alkış yükselmiş. Pavla, bağırdı: —Durunuz, Mösyö Lökont.. Arkasını, ben ikmal edeyim. Miralay; ata binip, bun- Tarın üstünden sıçramaya cesaret edeme - miş; değil mi?.. — Hayır; madam Lâbaron... Miralay, Türkiyeye Bühtan | derhal yerinden kalkmış; büyük bir aza - metle atına sıçramış. Sofranın etrafında, bir kaç defa dönmüş, dolaşmış.. Hayvanı sıç - İratmıya uğraşır gibi yapmış. Ve sonra; Al- lah müstahakını versin, bu alın. O kadar tu- |haf huyu vardır ki, bir şeyi canı isterse, ya- par; istemezse, yapmaz. Diye bağırmış. Pavla, bir kahkaha bastı: | — Durunuz. Size, miralayın taklidini ya- payım. Diye bağırdı. Ve sonra, birdenbire ye - rinden sıçradı. Uzakta, süvari nelerlerinin gezdirdiği atlara doğru koşmıya başladı. Herkesin gözü Pavlaya çevrilmişti. Hof- mantn: — Ne lüzumu var, böyle deliliklere... Diye mırıldandığı işitildi. Pavla; süvari neferinin gezdirdiği atın yanına geldi. İyi bir süvari zabiti gibi ev - velâ, atın kolanını elile çekti. Muayene et- ti. Ve sonra, neferin elinden atın gemlerini alarak başından geri çevirdi. Çevik bir uç- rayışla, ala bindi. Parlak rugan — çizmesindeki pınl pırıl mahmuzlar, atın karnma temas etti... Hay- van, birdenbire ileri atıldı. Dört nala kal- karak, havuzun etrafında bir devir yaptı. Ve sonra, sofraya doğru koşmaya başladı. Atın üstünde, mıhlanmış gibi duran Pavla; — Geliyorum. Sakın — kımıldamayın, ,, Hop... Hop!... Hop!... Diye bağırdı. Sofraya on adım kala, hayvanın vücudu, birdenbire yaylandı. Bir |kasırga gibi havayı dalgalandırarak, ma - sanın öbür tarafına sıçradı. Bu, inanılmaz vak'a karşısında, bir an için herkes donup kaldı. Ve sonra: — Bravol... Seslerine karışan bir alkış başladı. Şehzade Ali, yerinden fırladı. Pavlaya koşarak, onun ellerine sarıldı: — Şarlot,.. Şarlat,.. Sen; yalnız güzel e sebhar bir kadın değil, bir harika.. Bil- mem ki, ne diyeyim?,.. Esatiri bir kadın- sın. | Diye bağırdı. j * Pavla; artık bütün sihrile şehzade Alinin bir çok gecelerini Pavlanın yanında geçi- riyor; ancak paraya ihliyaç hâsıl olduğu zaman saraya geliyordu. Pavla, Hofmanın Taksimde oturduğu a- partımanı terketmiş; Bomontide, Bulgar çarşısında, zarif bür apartımanın ikinci ka- tına nakleylemişti. Burada, mütecessis na- zarlardan uzak bir halde, şehzade Ali ile başbaşa bir hayat geçirecekti. Prens, yüzlerce lira sarfetmiş; apartıma- mı baştan başa zarif mobilelerle döşelmiş- ©. Sarayın en iyi ahçılarından birini de bu- Taya getirmişti, (Arkası var) Eden Bir Sefaret _Kâtibi Vqî_ (Baş tarafı | inci yüzde) mu büyük — bir zaaf ve mutlak - bir karar - salık ve hareketsizlik eseri olarak gö: yor. Gelirlerinin yüzde (30) ve (40) 1 derecesinde vergi yükü altında ezilen fa - kir ve cahil Türkler dahi, biz Fransızlı mülli mirasımızı idare edemediğimizi — ve medeni milletler arasında altıncı, yedinci aafta geldiğimizi söylüyorlar. Liyotey'in ismine çamur sürülmüştür. “Asil ve kudretli Almanyanın korkusile Fas- hlara ve Sariyelilere zulüm yapıyormuşar. Paris ölmüş, Fransa da can çekişiyormuş. Bu hücumlara Fransız — gazetecilerinin verdikleri cevaplar nelerdir? Bir takım bu- dalalıklar... Türkiye, terakkinin en önünde yürüyormuş. Türk Milleti halim ve çalış - kanmış. Şefleri, zeki ve medeni - imişler. Yol ve şimendifer, bir kaç fabrika, ssız yerlerde bir miktar iğrenç bina yaplırması, l.ıntiıı addolunup baykırmaya vesile ve - riyor. Halbuki İstanbul harabi — içindedir. San'atkârlar, bir hayli iz'aç — edilip Varları, yokları ellerinden alındıktan tonra kovulmaktadırlar. Nizamı âmme güçlükle temin olunu- Yor. Büyük şehirlerin kenarında adam öldrürülüyor. Yabancılar tehzil olunu- Yorlar. Dostum bu yaz Paristeydi. Buna benzer daha bir çok şeyler anlattı. Fransız hariciyesinin direktiflerini ta- kip eden Fransız sefaretinin tesiri ha- ricinde, orada, gizli bir nüfuz gösteriyor. Bu nüfuz, Türkiyeden gelip geçen radikal sosyalist nmazırların tesiridir. Bunlar, Franmason Türklerle bağdaş - mıştırlar. Fransız rühban ve misyoner- lerile mücadele etmek imkânımı elde et- mişlerdir. O misyonerler ki, Türkiyede- ki manevi tesirimizi onlara borçluyuz. |, Türkiyedeki sefirimiz, bütün bu o- lan bitenden Türk bakanlarma şikâyet ettiği zaman yüzüne gülüverilmekle Jiktifa olunuyor. Görüyorsunuz ya! Aziz dostum, gü- dülmekte olan budala Türk — dostluğu Jeereyanile mücadele etmekte — haklı imişiz. İlh..... tesir Son Posta: Biz, bu düşmanca ve hiç bir esasa istinat etmiyen iftira dolu ya- zıyı Ördre gazetesinden tercüme ede - rek sütunlarımıza geçirdik. Şimdi, Fransız elçisi M. Kamemerden bu büh- tanı yapan Fransız sefaret kâtibinin |kim olduğunu öğrenmek ricasında bulu- nuyoruz. Tâ ki, misafiri bulunduğu memleket bakkında bu münasebetsiz sözleri söyleyen zat, bizce de malüm olsun. 'Denizyolları İŞLETMESİ Acenteleri: Karaköy Köprübaşı 'Tel. 42362 - Sirkeci Mühürdarzade Han Tel, 22740 İzmir Sür'at Yolu EĞE vapuru 17 Birinci kânun SALI günü saat I1 de kalkacak ve ÇARŞANBA sabahı İzmire yarıp PERŞEMBE günü İzmirden İstanbula dönecektir. «7870» Kocaeli Ticaret Mahkemesinden: İbrahim Nazife borçlu Bilecik Karaköy istasyonun- da travers tesellüm memura Nihada jicra dairesince tebliğ edilen ödeme emrine vaki İzmitte demiryolunda — saatçi lacaklı İbrahimin vicahında yapılan mürafnada: Basit usul muhakemeye tevfikan borçlu Nihada yapılan tebligat üzerine tarihten üç ay evvel Nihadın vazifesine nihayet veri - lerek Ankara tarafına gittiği ve ikametgâ - hının meçhul bulunduğu meşruhatile dave- tiyesi tebliğ edilmeden inde edilmiş ve mah- kemece borçlu Nihada gazete ile ilânen jrazı Üzerin: tebligat yapılmasına karar verilmiş olmak- la 24/12/935 ealı günü saat 10 da borç - hımun mürafaaya gelmesi ve aksi takdirde gıyabında mürafaanın devam edeceği ilân (524) olunur. ADEMi iKTİDARA FORTESTİN görülmemiş ilâçtır. Yorgun vücutlara AKŞAM SAAT F DE YEMEK YEMEDEN VE | DANSA GİTMEDEN PUDORALANIYOR. M T Ca SABAH SAAT Z,DE TEKRAR PUDRALANMAYA LUZÜM GÖRMEDİ. BÜTÜN GECE, DANSETMİŞ OLMASINA RAĞ- MEN BURNU HİÇ PARLAMIYORDU. Yüzüu parlaklığını izale ve cildin güzelliğini ida- me için lekrar tekrar pudralanınıya lüsum yok- tur. Son bir keşif, size yalnız ı maçlarından, uzun dans süva- bir defa pudralanmağı ve bu- | relerinden sonra bile kat'iye munla teninizin tazeliğini ve | yen bir pazlaklık izi bırak- yumuşaklığın 7 saat — korü- | maz. Tokalca — pudrasi, — bin yacağına —emin — olabilirsiniz. | Bgenç kızın nermin ve taze te. tabir odilmm l :mı umiu.: etkeğin :ıhu— « | kavamet edemiyeceği — sehhar di İmtiyazlı " bir uıubl.'::l'r.'_ | bir gözellik bahişeder. - Hemen bugünden bir kutu ahp v de Tokalor — padrasile kariş- rübe edimiz. Sair birçok pu tırılmıştır. — Bu —"“'_ To- | çalardan ne kadar farklı 0- kalom pudrasi, diğer adi pud- | duğunu görsceksiniz. Çünkü ralardan beş defa daha uzun | terkibinde “ Krem köpüğü ., müddet asabit kalır. Ea sıcak | bulunun yegâne pudra, Tokalon havalarda en yorücü — tenis | pudramdır. gençlik, dinçlik ve yaşamanın zevkini verir. Belgevşekliğini geçirir. | İstanbul Limanı Sahil Sıhhiye Merkezi Satınalma Komisyonundan: Büyükdere Sahil Sıhhiye Merkezi iskelesinin 626 Era 74 kuruş keşifli tamiri için yapılan eksiltmeye talip zuhur etmediğinden eksiltme 24/Birinci kânun/935 Salı günü saat 14 de talik edilmiştir. İlân olunur. «7889» YARINLDÜSUNLN:BUĞÜNDEN HAZIRLANMALIDIR-AR TDIRAN MUHAC-OLMAZ- YURDDASI AAAi isi siedlin di iredarürddikk. di ni Ülrüü dit e ha ÜÜDÜZLÜĞD. d elt b DÜM SAA Ati Zi GA Süğİlleee Ş Ş A GA l hd n v eli