26 Kasım 1935 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 10

Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.

Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

GeRĞi 5 aA ŞENE V G eee gee ae — e aa. Muharriri: Freeman Wille Orofte — 36 — 26/11/935 Polis Müfettişi Frenç Yine Müthiş Bir Sukutu Hayale Uğramıştı Ben bunları, size yardım edebilmek mak- sadile söyledim. Yoksa bu dediklerimi hiç te benim aleyhime kullanamazsınız, dedi. Cosun Büyük Sıkıntısı Frenç bir müddet düşündükten sonra: — Anlamak istediğim bir nokta daha var Mister Caos. Kısa bir müddet zarfında bir kaç yüz lira bulmak mecburiyetinde bulunduğunuzu, ak- si takdirde mahvolacağınızı söylemiştiniz. Halbuki Sir Condan beş para alamadığınızı söylediniz.. Mahvaolmadığınız da halinizden besbelli.. Şu halde o parayı nereden teda . rik ettiniz? Diye sordu. Cosun çehresi birdenbire kıpkırmızı ol - du. Ezildi, büzüldü ve büyük bir utançla: — Viktordan aldım.. Motörle dolaştı - ğımız sırada vaziyetimi ona açtım ve ken- disinden beni düştüğüm müşkül mevkiden kurtaracak kadar borç para aldım, dedi. Frencin Düşüncesi Bir müddet her ikisi de sustular. Ni- hayet Frenç birdenbire yerinden kalktı ve gayet resmi bir tavırla: —Belki de şehadetinize lüzum hâsıl o- lur.. Onun için müdiriyette bana haber ver- meksizin Londradan hiç bir tarafa ayrılma- manızı rica ederim. Ancak şurasını da unut- mayınız ki, söyledikleriniz doğru da olsa, yalan da olsa gene sizi tevkif ettirmeğe kâ- fidir. Ve bu kadar salâhiyetim de vardır. Bana oyun oynamağa kalkıştığınız dakika- da sizi derhal tevkif ettiririm. Bugünlük bu kadar Mister Cos, Allaha ısmarladık, dedi ve odadan çıkıp gitti. Sukutu Hayal Frenç, müthiş bir sukutu hayale uğra - mişti. Şimdiye kadar eline geçen yegâne maddi bir delil varsa o da Kots ile iki kom- partıman arasındaki kapı idi. Halbuki Cos bunların her ikisini de izah edivermişti. Ger. çi plânlar hakkında vermiş olduğu izahat pek te tatmin edici bir mahiyette değildi. Fakat Frenç zaten plânların çalınması ih- timaline büyük bir ehemmiyet atfetmiyor- du. O Sir Sonun katli meselesini aydınlat - mak istiyordu. Bu yolda ele geçirdiği ara- lık kapı delili de artık çürümüş gitmişti. Skotland Yardın yolunu tutturdu. Hem yü - rüyor, hem de kendi kendine küfür ediyor- du. Elinde kala kala Birinin mücrim olması ihtimali kalmıştı. Belfasta döner dönmez bu noktadan işe başlamağa karar verdi. Skotland Yard Frenç dairesine geldiği zaman hâlâ neşe- sizdi. Masasının başına oturdu. Evvelâ Kam beltavn polis müdürlüğüne bir mektup ya- zarak doktor Magregoru bulmalarını ve Viktorun dizindeki yara hakkında kendi- sinden malümat alıp derhal bildirmelerini rica etti. Sir Conun, keşfi tescil ettirip et- tirmediğini anlamak için de ihtira beratı veren daireye bir adam gönderdi. Bundan sonra da oturup Cosun anlattıklarını birer birer tahlil etmeğe, bundan yeni bir ipucu, yeni bir iz elde etmeğe uğraştı. Cosun söylediklerinin kısmı azamına ta- mamile inanıyordu. Bilhassa Cosun, Sir Co. nu kendi kompartımanmna bitişik bir kom - partımana yerleştirerek onu uyuttulttan son- | ra soymağa teşebbüs etmesi hiç te uydurma bir şeye benzemiyordu. Kapılarla oynaması ve Sir Conun kompartımanında araştırma- lar yaptığı hakkındaki ifadesi de inanıla - bilecek bir mahiyette idi. Bundan maada, Cosün Sir Conu Belfast seyahatine kandır- dığına bakılırsa, ona arkadaşile kendisinin yeni bir şey keşfettiklerine dair bir sürü yalan söylemiş olduğu da anlaşılıyordu. Fakat Frenç, Cosun ifadesinin son kısım » larının doğru olup olmadığından şüphele - niyordu. Acaba Cos, plânları hakikaten bu- lamamış mı idi? Yoksa bunları bulmuş ta, yerine evvelce hazırlamış olduğunu söyle - diği bir tomâr kâğıt mı koymuştu? Maamafih Cosun anlattıklarının hepsi | doğru olmasa, öonün bu ifadesi, gerek lııen—ı disinin, gerek arkadaşlarının, bilâhare ya - pılan cinayetle alâkadar olamıyacaklarını is- bat eden bir çok hakikatları ihtiva ediyor . du. Zaten Cosun bütün ifadesinde Sir Co nun katlini izah edebilecek hiç bir nokta yoktu. Gerçi ihtiyarın Belfastta Sandi Rova niçin gittiği şimdi anlaşılıyorsa da orada ©o- lup bitenler hakkında gene bir şey bilin - miyordu, - Meçhul Cihetler / Frenç uzun uzün düşündü. Bütün ihtimaller bir anda mahvolmuştuü mandığı ve Larn ile Vaythed arasında ne - den o kadar garip bir surette hareket ettiği de bir türlü anlaşılamıyordu. İşin içinde meçhul kalan ve bir müddet daha meçhul kalacak olan bir çok cihetler vardı. Frenç, Cosu bir tarafa bırakarak, Brini; onun bu işte bir alâkası olup olmadığını tek- rar düşünmeğe başladı. Cosun anlattıkları, Brin hakkındaki şüpheleri takviye — ediyor mu idi? Yoksa bu şüpheleri izale edecek bir mahiyette mi idi? Frenç bir hayli düşündükten sonra Co - sun ifadesinin Brin hakkndaki şüpheleri ne takviye ve ne de izale etmediğine karar ver- di. Bilâkis bu ifadeden Sir Conu Belfasta gitmeğe Brinin teşvik etmediği anlaşılıyor - du. Fakat Brin acaba Sir Conun Belfasta gitmiş olmasından istifade edemez mi idi? Bu ona bir fırsat veremez mi idi? Frenç bu- nihayet muammanın İngilterede değil, olsa olsa gene İrlândada halledilebileceğine hük- metti. Başmüfettiş Miçel de muvafakat e - derse, vaziyet hakkındaki mütaleasını İr- lânda polis başmüfettişi Reyniye bildirerek işin içinden sıyrılmağa karar verdi. Zaten Londrada kıyamet kadar iş vardı. Cinayet Nerede Oldu? Fakat bu sırada kapı vuruldu ve içeriye bir polis memuru girerek Frencin masasına | bir mektup bıraktı. Frenç dalgın bir halde mektubu açtı ve birdenbire doğruldu. Mek. İnebolu Faciası Ya Antalya Liman Reisinin Bir Mektubu Aldığımız varakadır: ZI teşrinisani 935 tarihli gazetenizin iç sü- tununda İnebolu vapuru meselesinde Antal. ya liman reisinin mes'ul tutulması hakkın - daki yazılarınıza hayret ettim. Bu hususta alacağınız havadisleri gazetenize yazmakla vazife edindiğinizden dolayı sizleri mazur görüyor isem de sahibi salâhiyet olmıyan kimselerin sözlerine kapılarak yazmış ol - duğunuz çok yanlıştır. İnebolu vapurunun limanımızdan hareketinden evvel kontrol edilip edilmediğini ve Antalyadan vapura ne kadar yük verildiğini ve kontrol edil - dikten bir müddet sonra vapurda tekrar hâdis olan hali bilmediğiniz için sizleri ma- zur görüyorum. 19 tarihli Akşam gazetesi- nin muhbirine gelişi güzel ifade veren gemi ambarcısı sabaha karşı saat dörite ve gemi kontrol edildikten sonra tekrar gemide hâ- dis olan hali neden gelip bana haber ver - medi. Diyelim ki ambarcı farku temyizden âcizdi. Zabitan bu hale neden göz yum- dular; niçin süvariye uydular? Vâkiâ ge - minin seyrüseferi halkın can ve mal emni - yetinin temini gemi süvarilerine tevdi edil- miş bir vazife ise de gemide hamule mü- vazene ve sikleti noktasından bir noksanlık gördügleri vakit süvarilerini ikaz etmek ve buna mâni olmadıkları ve fenalık hissettik. leri takdirde daha büyük makamlara mü- racaat etmeleri bir vazife icabıdır. Çünkü vazifelerinde müşterektirler. Bu hali liman- da iken takdir edemediklerine hükmedelim. Kalktıktan sonra kazanın vaki olduğu ye- re kadar 382 mil seyretmişler. V esnasında gemilerinde bir müvazenesizlik hâsıl olduğunu anladıkları halde bu yol ü- zerinde bulunan Fethiye, Marmaris, Küllük, Çeşme gibi limanlara girerek yükün çıka - rılmasına ve geminin müvazenesine neden çalışmamışlar? Benim tensip edip gemiye verdiğim yükten gayri tekrar aldığı yük ge- minin mesaha şahadetnamesinde yazılı ha- muüle tonundan fazla değildi. Belki yükle - yiş tarzları fena olabilir. Gemiye giren yü- kü liman reisi istif edecek ve ettirecek de- gildir. Gemilere hamüle tonunda yazılı ton- dan fazla yük vermemekle mükelleftir. An- talya liman reisi vazifesini mizdriktir. Batış e bu seyir nu bir türlü kestiremiyordu. Derin bir nefes | aldı, meseleyi zihninde evirdi, çevirdi, ve | lan âmilleri araştırmak lâzım geldiği kanaa. tup İrlânda polis başmüfettişi Reyniden ge- liyor ve Frenç plânlarını altüst ediyor - du. Reyni, bu mektubunda, İrlândada ya- cinayetin izlerinin ancak İngilterede bulu - nabileceğini ve tensip edilirse, izahat ver - mek üzere komiser Maklangı Londraya gönderebileceğini bildiriyordu. (Arkası ver) Ç Toplantılar, Davetler ) Parasız Hasta Muayenesi C. H. P. Erenköy Kamunu Sahrayi | Cedit ocağı Yönkurulundan: Ocağımız- da halk hastalarına parasız bakım işi başarılmış ve şimdilik haftanın üç gü- sebeplerini tetkik ederken çok incelemek mes 'uliyeti yalnız süvarisine değil, sebep o- tındayım, Bu yazılarımın gazetenizin say - falarında yer bulmasını saygılarımla dile - rim. » Antalya Liman reisi —T OLUT O . Ankarada: AKBA Her dilde gazete, mecmua ve kitap. Bütün mektep kitapları VeJ # kırtasiyeyi, Telefon: 3377 pilan bazı tahkikata nazaran bu esrarengiz | nünde belli edilen gün ve saatlerde de- gerli doktorlarımız halk hastalarına pa- W rasız bakmağa başladıklarından aşağı- da yazılı bakma gün ve saatlerinde her kesin gelip bakınabilecekleri bildirilir. Cumartesi günü saat 11 den 12 ye ka- dar Doktor Bay Leon Eren Salı günü saat 11 den 12 ye kadar Doktor Bay Ömer Hayri. Perşembe günü saat 14 ten 15 e ka- dar Doktor İhsan ............ TERERETEA Son Posta Yevmi, siyasi, Hnıg ve mıî götetesi i “Kaki Zabtiye, Çatalçeşme sokağı, 25 İSTANBUL - ' Gazetemizde — çıkan yan | ve resimlerin bütün hız!ıı mahfuz ve gazetemlae alitir “ABONE FİATLARI z TÜRKİYE 400 | 150 YUNANİSTAN 710 | 2r0 | ECNEBİ 2700 ( 1400) &00 İ300 K pidledik Xü a < 0 ea Ür y Di Gelen evrak geri verilmez, Uânlardan mes'uliyet alınmaz. İ ek 10 ku C.",P icım.l liılııll lJâzımdır. ü egi »Dr. ibrahim Zati <«« Belediye karş'a.n la Piyerlati ezdiesinde No. 21 Hergün öğleden sonra hastalarını kaul eder. Sir Conun niçin Keyv Hil tepesine tır « # | Posta kutusu: 741 İstanbul Telgraf? 1Sonposta Telefon :20203 ÂYE Yazan ; H. R. Talu NETAM Sürücü, beni, kasabaya akşamüstü geti- rip bıraktı. Sıhhiye müfettişliğine tayin olunalıdan - |beri buraya siftah geliyordum. İki, üç gün kadar kalacak, sonra yine yoluma devam e- decektim. O geceyi handa geçirdim. Ertesi sabah gözlerimi açtığım vakit, pencereden gördüğüm manzara gönlümü okşadı. Sağ - da bir kestane koruluğu vardı. Bu korulu- ğun hemen eteğinde serin bir dere akıyor - du. Kendimi sokağa attığım gibi, o tarafa doğru yürüdüm. Kırk elli adım gitmemiştim ki, karşıma beş katlı, ve sipsivri bir bina dikildi. Bütün evleri çamur sıvalı ve saman örtülü birer kattan ibaret olan bu köy azmanı kaza mer- kezinde bu Amerikanvari bina hayretimi mucip oldu. Durup baktım. Bunun yalnız bir cephesinde pencereler vardı. Öteki cephe, koskocaman ve düm - düz bir duvarla kapatılmıştı. : Ben oracıkta eğlenirken, yanımdan ge - çen birisi, teklifsizce sokuldu. Gülerek: — Hacı Dursunun evine mi bakıyorsu- nuz? dedi. — Evet; cevabını verdim; buradaki ev- lerin hiç birine benzemiyor da.. Mektep muallimi olduğunu söyliyen mu- hatabım sözüne devam etti: — Benzemez ya! Hem bilseniz, bunun bir de acıklı hikâyesi vardır. On yıl ev - vel burada taassup ve kıskançlık yüzün - den öyle bir facia cereyan etmiştir ki, hâlâ bütün memleket unutamazr. Hacı Dursun denilen adamın, herkes gi. bi tek katlı bir evi vardı. Bağlarımıza has- talık dadanmadan evvel, bağından aldığı pekmez ve bulamayı satarak epeyce para kazanmış olan Dursun ağa bu evin içinde bekâr olarak, gayet rahat yaşayıp gidiyor- du. Son zamanlarda kendisine bu kadar refah temin eden bağı da satmış, yalnız bir iki parça tarla alakoymuştu. Bunları da or- takçılık ile ekip biçtiriyor, kendisi, bütün günleri, kapısının önünde çubuğunu tüttür- mekle geçiriyordu. Günün birinde, kasabann ahlâksız de - Hikanlılarından Ahmet adlı biri, hacının tâ yanı başına gelip bir ev kurdu. Ahmedin oynak, civelek bir de karısı vardı. Hacı Dursun, hacılığına ve çenber saka- hna rağmen genç ve dinç kalmıştı. Olduk- ça da yakışıklı idi ama, o tarakta bezi yok- tu. Namuslu adamdı. Komşu karısına göz koymak, dünyada aklına gelmezdi. Onun inatçılığından ve rahatına düşkünlüğünden gayri kusuru yoktu. Bir ikindi üstü, tarladan evine dönen Ah- met, Dursun ağayı penceresinde çubuk içer- ken gördü. Tesadüf, o sırada da Ahmedin 'karısı Şerife bahçede çamaşır seriyordu. Ahmedin beyni attı. Kıskançlık damarla- rı kabarmıştı. Komşusunun yüzüne * ş baktı ve ağır bir küfürle kl-"Fk_ W* — Utanmiıyor musun be? diy* “’!' ıelâılemiı'ı namahremini ıöulld'"’l L na öğretirim. # Hacı kavgacı değildi. Ahm':)f' malına haset ettiğini hiliyordl-l-. jy ceresinde oturup çubuk içmenin Mİ hak olduğuna da kani bulund PN aldırmadı. Ve Ahmet, küfür ; z rısile birlikte evine girdi. DA trmiş, kendi evi ile hacınm- #i ug dört metre boyunda bir duvar © — : du. ! Hacı, sağ sağ meraza 4 bu halden fena sıkıldı. Dava etst " Oi kazanırdı, havasını kesen bu dw.f çof w' tırdı. Fakat buna yanaşmadı. Üt | o da duvarcıları çağırarak evinin BH" v kat çıkarttı. Ve inadına, çubuğutü | bu ikinci katın penceresi önünde Bundan sonra, iki adamın sidik yarışıdır başladı. Ahmet boyuna duvarı 'f * yükseldikçe de, Hacı Dursun evit? T çıkıyordu. a Bütün memleket, bu iki komşü * , ki zıddiyetle alâkadardı. Ve % Hacıyı iyi tamıdığı için, Btekini Ka kartıyorlardı. Hepimiz, bu işin "E—g, ye varacağını merak ediyorduk. Ğ' Nihayet, Hacı dördüncü kati *Fı tan sonra, parası tükenen Ahmet: H temez: «Pes!» dedi. # Hacı başının dönmesine Wd; y - nın günü, sabahtan akşama kadar: ”| gf cü katın penceresinden ağız dwr savuruyor, aşağısını seyrederek, '_4—_,* çiriyordu. Mi Ahmet, hırsından ne yıpl“i’ olmuştu. Hususile ki, onunla, M zarda cümle âlem alay ediyor, Mg nisbet veriyordu. Son bir tedbir varın üstüne yığdırdığı kuru otlari gece rüzgâr alıp götürdü. Ertesi gün, komşusunun tarlayâ ; ğini biliyordu. Yol kenarında bir M ) içinde pusuya yattı ve Hacı , ken, iki gözünün arasına çifte ile ) ,jî bir ateşte zavallıyı, cansız, yere i O gün jandarmalara teslim olaf V' di, mahkeme, bu cinayeti namusutü |ir mak kaygusile işlediği """'ı:ı derek, on beş seneye mahküm yi O hapiste iken, karısı Şerife de V. la saptı. Bir gün onu da taş buldular. İşte Hacı Dursunun evinin ! Şimdi netamelidir diye, H'w e onu satın almağa eli varmıyor. YI yor iştel.. # Hattâ çingenelerin krallık kurmıya te- şebbüs ettikleri memleketlerden biri doı Romanyadır. Bu çingenelerin çoğu vaktile Romarıya bizim idaremizde i- ken oralara yerleşmişlerdir. Bu sebep- le çoğu Türkçe konuşurlar. Şimdi l:nııı-i lar her nasılsa hiristiyan olmaya karar ; Romanya Çingeneleri Toptan Hıristiyan Oluyorlarmış - € e * SÜ gi y w y W | er riyatına bakılırsa bu çing İTelerle Tuna nehri sahiilerint F — iş mekte, havanın buz gibi ”'1::!56 sına rağmen suya daldırılıp ae YŞ dilmektedirler. Resmimiz, ' : bis çingene çocuğunun Tuna SXĞğ _ vaftiz edildiğini gösteriyor:

Bu sayıdan diğer sayfalar: