<S İkinci Teşrin | Gerhart Ellert'in eserinden Prisillas'ın daima mütebessim, fakat Yhat, pek az değişiklik veren aşkım- Usanarak onu terkedip macera ğ1 hatırından çıktı. P—nceronin önünde duran A“m: —nk. Önegesin aklından geçen şeyleri h'l""muş gibi sordu: — #«Karın var mı?» — «Bir karın? Bir karı mı?» Hayır, Prisilla bu kelimelerin ifade “tiği şahıa olamazdı. » * — Hayır Prens Âttila, öyle bir alâ- kam yokl» — «Öyle bir alâ- kam Yok!» _Atlı'li bu kelime- kri tekrar ederken bir gey düşü- Süyormuş gibi gö Tünüyordu. Uzak- gelen atlılara i- E'“ ederek — dedi — #“Şu karşıdan i — görüyor Kü Busun? Gepidlerin Prensi Arğuî*;'_fl Tete geliyor, Prens ile ış, ben de hazır bulunacağım: Sen de Öneges! ... kedisi Yunan Te A“İ'iyn çatmak için vaziyet Heğildi. Onun için homurdan liya Yanında yer gösterdi Ve :ı."kh duvara dayalı duran tüzdü. Fakat Attilâya doğru iği arak Atti- ilânın aşağı lerek Yi i — “Bu Yunan kedisinin bllf'd“ * :.;"7» diye sormaktân kendini ala- Attilk kısaca: K “Ben öyle istedim'» dedi. F-ğ: uî'“!'n&lınııı wakit kalmadan Gepid- ş "'f Prensi maiyetile beraber salondan “Seriye girdi. Ardarikin maiyeti kalabalıktı. - Yar Hindan ve arkasından müzakere salo> Una giren muhafızları omuzlarına hyt Tetli kürkler geçli işlerdi. Elbiseleri * manda derisindendi. İçlerinde bir ki- V Yoktü ki Hünlerden bir omuz yuka- *özun olmasın. M"hühılann ortasında yürüyen Ar ::'ik- Hün Prenslerinin ayağa k&m:— ön kendisini i ç Ya dayıyarak dedi ki: — «Bleda ve Attilâl. Beni çağırdı- e;;fz için değil, sizinle konuşmak iste- li için buraya kadar gddim-”ı ; U söze cevap veren olmadı. Bir şey Söylemek için ağzını açan Bleda söyli- ":iîüıc pişman olmuş gibi hemen dü- — «Size ne söyliyeceğimi merak et- Miyormuş gibi görünüyorsunuz?» Attilâ yavaşca ve nezaketle cevap Verdi; — BSöyliyecek bir sözün varsa onu; Tinlemek bize aittir. Seni dinlemek is- tiyen olmadığını söylüyen oldu mu?» Ardarik biç bir taraftan tehlike gel _-.—-.—__-—-_— | | TÜRE ROMA KAPILAR Bleda; Attilayı Fakat Muvaffa Hünlerin b Keceğine kanaat getirmek için #eri|benzetilebilir mi?» Ka y,î:ıîıi bir bakışla bütün salonu a-| — Bicda mirıldandı: a Sonra diplomatlığı filân bir ta- — «Alanlar Galyaya kadar gittiler.v IND Sövüp Saymak İstiyor, k Olamıyordu Ardarik daha evvelki Hün Kralları- nın isimlerini pekâlâ bildiğini isbat e- den şu sözleri sarfetti: A LE A 19/11/935 — «Evet! Kralınız Balamir Ostro- gotları mağlüp etti, Uptarda Ren nehri sahilinde — Burgonyalılarla — cenkleşti. Biz de ganaim ele geçirdik. Çünkü si- zinle bereberdik. Kral Ruha Şarki Ro- ma İmparatorluğuna karşı yüz defa mu vaffakiyetli harplere girişti. Ardarik bunu söylerken — kollarını süsliyen altın bileziklere memnuniyetli bir nazar fırlattı. — “«Fakat siz, Bleda ve Attilâ, bizi idareye ve sevke muktedir olduğunuzu henüz isbat etmediniz.» Bir devlet kurmak istiyen Prens Bleda cevap verdi: — «Alanların reisi Kandaks bize sa- dakat yemini etti.» Ardarik başını arkaya doğru büke- rek güldü; basık alnını örten sarı saç- ları şakaklarına doğru ayrıldı. Dedi ki: — «Siz Gepidleri nasıl Alanlarla bir tutabilirsiniz? O Sarmat atlıları Ger- üyük bükümdan Attilâ man ırkına mensup olan Gepidlere n MÜÇ S fa bırakarak dedi ki: n_.— «Kral Ruha öldü. Bu a lerin Gepidler üzerindeki harp haki- tadan kalkmış oluyor.» — «Evet, gittiler. Fakat size itaat et- mek istemiyen Vizigotlarla başa çıka- maiyacakları için gittiler.» E Bleda bu meseleyi deşmek isteme- Hünler ve Gepidler di. Düşünceye daldı, düşünürken sa- verdi: tırak dişlerini gösterdi, - gözlerini B—k:;ı:mrimw Kral Ruha tara- yi ba, ve nihayet Arderike sordu: fından tesis edilmediği için onun ölü- — «© halde ne istiyorsun?» mile ortadan W“" Cepid Prensi cevap verdi: Bleda kelimeleri dilinin veandan e| L ç A I) ğ civarında bir iki şehri yağma etmekle | Gepid. | kanaat eylemek benim işime gelmez. A ea Ko Ben nehrin yukarı taraflarına doğru lerin Prensi a İilerileyerek Vizigotların İspanyada yap ga “Bi:"nwili::ı:d":: b:':'::,:' tıkları gibi ben de bir devlet kurmak is: i n Ş DWMM onun sözünü keserek: N __.Yıhıı!ülede&ü ve size de Krak hk etmiş olan.» dedi. Vereme Karşı.. suretle Hün- miyeti or! Si K vn];ıgdı tekrai (Arkasm var) — (1) Tuna nehrinin aşağı tarafları. (Baş tarafı 1 inci yüzde) le bir bünyede veremi doğuran Koh Hollivutta doktor Villar bu|mikropları m""_'y“ Hemman iğlade Öb i ele almıştır. Bu zatın ilade-|cek ve hasta, ölümden kurtulacaktır. n“dumık işine en elverişlil Henüz hayvanlar üzerinde, o da bir k kanlı denilen kurbe- | kısmında tecrübe edilen bu tedavi usu- kele gibi hayvanlardır.|lünün insanlara tatbiki zamanma, ge- Şimdi tecrü sine göre, 5 mahlüklar, soğu: ğ kerten bi u Ba, y:ın'hnll hayvanlarda bu iş güçle-İne ayni doktorun ifadesine nazaran, $ .s,.ı Çünkü: Hücreler kolaylıkla ve daha bir hayli zaman vardır. wzedelenmedw donuyorlarsa dı,' WÜCÜ- | esesesecannannanan, Şi dün bazı kısmındaki kan, içten içe buz H bu buz, vücudü pııçılıyor've tedavi edilmek istenen basta, arzu hilâ- öldürülmüş oluyor. : hn:’rmn:lü soğukla dondurmak _ıure(ı- le hasta kısımları tedavi "NI?' bılh'... yerem haı!ılığıııdı tatbik edilmek iste- niyor. BUTÜN ÜLKEYİ :dondunılurken höcerelerin h LAŞgAMAZS'le Vücut h i ettiği rutubettir. Bu zayi, üzde (14 - 18) i bulmaktadır. Onun içindir ki doktor Villar evve- 1â bunun önüne geçilmek İâzım geldi- WSon Po gürv, sonra, sücudün içten buzlaşmıya- cak şekilde dondurulmasını temin ey- D0 l lemek İâzım geldiğini kaydediyor. Böy- | MazmanaaadnanadzIKITKILN a & sırasında | Do UFAKA yi Trakyada, Göçmenler Arası!ıdf; :6 Göçmen Evlerine Helâ Lâzım Mı, (Baş tarafı | inci yüzde) Türkân hiç cevap vermedi, ve yerinden firladı. dershaneden ağlıya — ağlıya, ko- şa koşa çıkıp gitti. Teneffüste, Türkânin babasını odamda buldum. Bana: — Müdür Bey, dedi, kızımın hayatına kastiniz yoksa onu bir daha Türkân diye çağırmayın. Ve hayretle açılan ağzıma ba- karak anlattı: — Kızcağıza ne ilâç yaptıksa kâr etme- di. Tam umut keseceğimiz — sırada ihtiyar bir kadın: — Kızın hastalığı adından! dedi. Adım değiştirin, göreceksiniz ki bir şeyciği kalmı- yacak! Biz de son çare olarak kadının öğüdünü yerine getirdik ve Türkâna, «Ayşev adını koyduk, Bu isim çocuğa abı hayat gibi ya. radı ve yavrucak bir haftanın içinde doğru- lup gelişti, eski halini buldu. Komşular: — Köylüler, diyorlar, şehirli adlarını kaldıramazlar. Dua edin ki, kızın mayası sağlammış. Yoksa taşıdığı adın yükü altın- da çoktan ezilirdi... Yavrucağız komşuların bu sözlerini duy- muş. Şimdi kendine: «Türkân» denildi miy- di, hastalanmaktan, ölmekten korkuyor! Bana bu hikâyeyi ve bu itikadını, sebebi anlaşılmaz bir utançla anlatan adamcağız ayrılırken yalvardı: — Sizin ağzınız «Türkün» a alıştı, şimdi ona Ayşe demek zor gelecek ama... Bu zo- ra dayanırsanız bir can kurtarmış olacaksı- nız! Hikâyesini gülerek tamamlıyan M. Salih: — Göçmenler, diyor, çocuklarına hep öztürkçe isimler koymuşlar, Şimdi biz. bu bütil itikadın — cılızlaşması için, öztürkçe isimli göçmen yavrularının gürbüzleşmeleri- ne dua ediyoruz. Evreşe ile Kaşan arasındaki yolu otobüs- Te yaptım. Yolun bozukluğu, tabiatin harikulâde güzelliklerini bile unutturamıyor. * Buna bir transatlantik yükile yola çıkan otobüslerin kalabalığını da ilâve ederseniz, çekilen işkencenin dehşetini anlarsınız... Göçmen evleri azasından geçerken, ya- nımda oturan, ve Trakyadan — yazdıklarımı okuduğundan bahseden bir zabit, helâların unutulmasındaki — mahzurları — anlatıyordu. Söze karışan arkamdaki ihtiyar dudak bük- tür Bir münakaşa ve bir hakikat — Allahın — dağında helâya ne lüzum var ki? Bunu münakaşaya lüzum görmeyen mu- hatabım, bahsi yollara intikal ettirdi ve: — Ben, dedi, bu otobüsleri, insanın aya- ğına, mağazadan çıktıktan sonra duran yeni kunduralara benzetiyorum. İnsan, bunların içlerine biner binmez, rahat olduğunu sanı- yor. Fakat sarsıntıların devamı, az sonra, meselâ öndeki koltuğun demirine hafif te- mas eden dizinizi acıtmıya başlıyor. Başlıyan bu kabil sızılardan — kurtulmak | için kıvranmaya başlıyorsunuz ve vaziyeti değiştire değiştire mümkün mertebe rahatça bir vaziyete girebiliyorsunuz... Bu rahatı buldunuz miydi, kârlı iş başı- na geçmiş insanlara dönüyorsunuz... Vaziyetinizi bozmak korkusile kımıldan. maktan değil, soluk almaktan bile korku- yorsunuz... Ben şimdi o haldeyim... Tam o sırada, otobüs, yol üzerindeki ka- rzakola, köy postasını vermek üzete dur- muştu. Arkamdaki — ihtiyar, - son sözlerini duymamış - olacak ki - zabitin. omuzunu dürttü; — Yol verseniz de biraz insem? — Burada mı kalıyorsunuz? — Hayır... Fakat biraz işim vardı da!l.. Otobiüs hareket ederken zabit ihtiyara haklı bir tavsiyede bulundu: — © halde biraz sabredin. İşinizi Ke- şanda görürsünüz artık... Ve az sonra bana, geçtiğimiz şosenin kenamındaki taş yığınla- yınt gösterdi: — Yel yapılacak galiba> Bunun cevabımı, solumda oturan bir yer- li verdi: — © taşları oraya ben doğduğum zaman yığmışlar. Mamafih, bereket ki ziyan olmu- yor..» Çünkü bunlar sayesinde iki şoför ev | bark sahibi oldu!dHer geçişte üçer beşer ta. ne götürerek birer av yaptırdılar... Ve gülerek ilâve etti: — Allah razı olsun onlardan... Bu sa- yede hem kendileri başlarını sokacak birer | D w ol Mı ? eğil Mi: çatı kurdular; hem de yolu biraz temizles miş oldular... Çünkü yolun yapılmasından vaz geçtim, böyle gelip geçenlerin himmes ti olmazsa koarkarım benim cenazem, buru« ya doğuşumdan önce istiflenen bu taşlara ıdııı önce kalkacak! O sırada ayaklarımın altında bir ıslaklık sezmiştim. Evvelâ yere, sonta başımı geri gevirerek, az evvel dışarı çıkmak için kıv- ranan ihtiyara baktım. Şehadet parmağını dudağına götürerek, #suçunu gizlememi yalvardı. Ve eğilerek ku. lağıma fısladı: — Senin hakkın varmış... Göçmen ev« lerine helâ lâzım evlât! N. S. Göçmenlerin taşınması meselesi Uzun' zamandanberi Romanyadan göçe men taşıyan vapurlar büyük bir miktar tue tan paralarını, henüz iskân idaresinden ala« mamışlardır. Bilhassa Nâzım ve Bursa va. purlarının acentaları (5) milyon leyi bulan alacaklarının verilmemesinden dolayı, bun- dan böyle bu iş üzerinde çalışamıyacakla- rını bildirmişlerdir. Denizyolları idareri da göçmen taşıyamıyacağını kat'i olarak söy« Temektedir. GareceerereSEneeEErErERE eRE BErE AA ReSeLESEYRESENERLEsEmAE. Mısırda Kargaşalıklar Dinmedi (Baştarafı | rinci yüzde) versiteli yaralı arkadaşlarından birinin has- tanede ölmüş olduğunu habet alır almaz haâstane önüne gitmek - istemişlir ve oradi kendilerini — yakalamak isteyen — polislerle dövüşmüslerdir. Üniversiteliler bir toplan« ti yaparak «Misiri İngilterenin boyunduru- gundan kurtarmak için ölünceye kadar sa- vaşacaklarınan and içmişlerdir. Uluslar Sosyetesine Telgraf Loandra 18 (A.A.) — Cenevreden Röy. ter ajansına — bildirildiğine göre Milletler cemiyeti genel sekreterliği Masır Vefd pare tisi ile Kahire talebe kurumundan protesto telgrafları almıştır. İngilterenin Siyaseti Değişmedi Londra 18 (A.A.) — Röyter ajansıne dan; Sir Samuel Hoar'ın, Londra — urbayının göleninde verdiği nutkunda, — İngilterenin Misira karşı takibetmekte olduğunu söyle« diği siyasa, değişmemiştir. Yaralananlar Kahire 18 (A.LA.) — Heyecan bugün bütün gün devam etmiştir. İngiliz şirketina ait otobüsler taşa tutulmuştur. Büyük Mumr — milliyetperveri merhum Sait Zağlulun karı. sı Mısır halkevinin balkonundan halka he- yecanlı ve açık bir nutuk söylemiştir. Bu. — yük polis kuvvetleri vahim hâdiselerin önü- — ne geçmiştir. Bugün yalnız iki kişi yaralan- mıştır. ÂAssiut ve Mainiada ufak hâdiseleş olmuştur. MAHALLEBİ »e GORBAYI ÖZLÜ UNLARİLE yapınız. Hasan yulaf, pirinç, pata- tes, beyaz mısar, arpa ve badem tür. Kü özlü unlarile yapılan sütlü mahal- lebiye bir parça irmik karıştırınız. Ha- san buğday nişastası özlü unu suda şekersiz. pişiriniz, üzerine pekmez koyunuz. Hasan mercimek, bezelye, yulaf, patates özlü unlarile çorba ve püre yapınız. — Ve nefasetlerine do- yum olmaz. Hasan özlü unlarile ço- cuklarınızı besleyiniz. Tombul tom- bul, fastık gibi olurlar. Hasan çavdar özü ünile ekmek yapınız. Çok lezzetlidir. Mutlaka Hasan markası- na dikkat ediniz. Hasan özlü unları nefasetini ön sene muhafaza eder. Daima tazedir. Hiç kurtlanmaz. Hiç bazulmaz.