14 - İkinci Toulı_ —— ——— ——eaee SON POSTA nebolu Faciası Deniz Mahşer Gibiydi, Herkes Dalga- larla Boğuşuyor, Çocuklar Analarının Kucağında Ölümle Pençeleşiyorlardı (Baş tarafı | inci yüzde) ğa sola koşuşup duruyorlar. Bir kaza- zede gözleri dönmüş, rengi atmış, ba- darıp duruyor: — Çocuğum nerede... Onu kurtar- miyacak misiniz? Ve hıçkırıklarla ağlıyor. Ağlıyan ve inhisar me- Facianın çocuğunu soran adam Bor muru (50) yaşında Alidir. K dehşetinden şuurunu kaybetmiştir. Hastalardan birinin üzerine hücum & diyor: — Canavar, diyor... Kazanın mü- sebbibi sensin. Seni öldürmeli... Hastabakıcılar, nöbetçi doktoru Ba- yan Ferhunde bu zavallıya bir şey ya- pamamaktan mütevellit bir aciz içinde gırpınıp duruyorlar. Deliren zavallı adam avağa kalkıyor. latiklâl vapuru birinci kaptanı Mustafa, ikinci kaptanı Ömer Ve hastabakıcıya yalvarıyor: — Ne olursunuz, bana - sıcak b'ui çay veriniz. Bir demet yasemin buluı-w sanız memnun olurum. Onu babamın cesedine bırakacağım... B Ayni adam biraz sonra tekrar söy- Kyor: | — Bana babamı çağırın... Benimle' görüşmeden sakın öleyim demesin. E- sasen bana (37) lira borcu vardı. * Yolculardan Antalyalı Bay Hasan facia etrafında bana şu izahatı verdi: — 9/11/935 gecesi saat (23) te Mersinden hareket ettik. Gaziçiftliği, Taşucu, Anamor ve Alâiyeden vapu: run aldığı yük, ambarları tamamen dol- durmuştu. Ambar kapaklarının üzerin: deki boşluklar bile tepe şeklini almıştı Vapurda (192) kişi vardık. Vapuı süvarisi tuhaf bir inatla her iskeleder Yük ve yolcu almakta devam ediyordu Güvertede gezecek değil, adım atacak Yyer bile kalmamıştı. Bununla beraber deniz iyi idi. Ber- rak bir havada, durgun deniz üzerinde nire doğru ilerliyorduk. Hiç birimi- zin aklından bir şey geçmiyordu. Bir kaç saat sonra İzmirde olacaktık. Pelikan fenerine yaklaşacağımız bir sırada ilk korkulu haberi bir çımacı ha- ber verdi: — Amber w aliyor. Geminin mürettebatı, yokcularla ve başlıyan heyecanla alay ediyorlardı. Vapur süvarisi Mehmet Ali bundan kuşkulandı. Suyu tahliye edecek terti- batı olmadığı için imdat düdüğü çak mağa başladı. Bu vaziyet yolcuların heyecanımı ar- Y İstiklâl gemisi Felâket sahasında tırdı. Herkes ağlaşmağa, bağrışmağa birbirile veda etmeğe başlamıştı. Va- purda bir ana, baba günü hüküm sü- rüyordu. Vapur gittikçe su alıyor ve denize iniyordu. Herkes canını kurtarmakla meşguldü. Denize indirilen kayıklar - dan ümit yoktu. Vapurun imdat dü- düklerine karşıdan bir karaltı gelmeğe başlamıştı. Bu karaltı İstiklâl vapuru idi. İstiklâl vapurunu görmek yürekle- rimize su serpmişti. Bununla beraber herkes denize atılmağa ve canını kur- tarmağa çalışıyordu. Denize delicesine atılan bir çocuğun sular arasında kaybolması, bir genç kı- ın da ayni âkıbete uğraması tüyleri- mizi ürpertiyordu. Netice anlaşılmıştı. Daha beş daki- kalık ömrümüz vardı. y lirilen sandal lar faaliyete geçerken denizin dalgaları arasında yüzlerce insan bulunuyordu. Anasının saçlarına sarılan bir yaşların- da bir çocuk kendisile birlikte an da öl; Denizde imdat sesleri, ann daları arasında artık ümidimizi kes - nı üme sürükliyordu. ciğim sa- miştik. Vapurda hiç kimse kalmamış- tı. Herkes denizde dalgalarla boğuşu- yordu. Bu sırada üzerimize bir sandalın gel- diği na aitti. Bizi toplıyarak vapura getirdi. j gördük. Bu sandal Polo vapuru- Polo vapurunun bir İngiliz olan sü- varisi, — anlatılamıyacak kadar yüksek Yukandan aşağı: Ölen kinct — kaptan — Besim 3 Üncü kaptin Reml mülâzm kaptan Bedri Murat — birlaci Bilim — ikinel Lostremo î | Kütip çarkıçı garkçı Halit ) Mustafa | bir insanlık hissile bize sıcak çay, şarap, | sigara ve yemek çıkardı. Ateşin yanın- da üzerimizde kalan pantalonumuzu | kuruttuk. Hepimiz birbirimize geçmiş olsun, Tahkikata el koyan müddelumumi © muavini Orhan Köni |diyorduk. Benim bildiğim bu kadardır. * | İstanbul emniyet direktörlüğü mü- rettebatından 1682 numaralı Bay Nec- mi anlattı: — Kaza, tamamen vapur süvarisinin hatasından ileri gelmiştir. Bu zat, in- san hayatını beş on liralık kazanca de- gişecek kadar hasis bir düşünce ile ha- reket etmişti. Ben, iki çocuğum ve karımla İstan- bula dönüyordum. Vapurun batacağı- na kani olduktan tonra önce kendim denize atladım. Sonra karım ve çocuk- larım atladı. Karımı arkama aldım. İki çocuğum kollarımın arasında idi. Coşkun dalgalarla bir müddet müca- le ettim. Çocukları arada sırada su yu- Göçmenlerden mühim bir kssmının yerleştirileceği Geliboluya bir bakış.. Göçmen İşleri Peşinde Geliboluda Göçmenler Işi En Başta Geliyor Bu Şehrin En Tenha Yeri Istanbulda Mahşere Benzeyen Mahkeme Koridorlarıdır Gelibolu (Sureti mahsı diğimiz mubarririmizden) — Gelibolu ile İstanbul arasındaki yol biraz daha uzasaydı, muhatap buhranı yüzünden konuşma hassamı kaybedecektim. Yolculuğun bir felâket gibi insanları birbirlerine yakınlaştırdığı söylenir. Halbuki vapurunun - birinci |mevl deki yolcuların İstanbuldan G: |liboluya kadar birer dargın ses gelişleri, menfaatsiz, mu- vakkat yolculuk dostluğuna da paydos İdediklerini anlatıyor, | Fakat insan, sofra başında, bir has- Bursa insanların, İtayı uyandırmaktan çekinircesine ye- İmek yemeğe mahküm olunca, en kısa tramvay yolculuklarında bile ahbaplık kaynaştıran koca karıların o eğlendiği- miz samimiyetlerine hasret çekiyor. Gelibolu. Bir göçmen ili haline gelen Gelibolu, |boğazın en güzel yeri. Fakat teşebbüs ve müteşebbisa azlığı, Allahın verdiği ya mahküm et- n lümbaları da kşamın sekizinden sonra, de- bu tabii nimetlerle iktil iş. «Koşan ler cenneti kahve rin sahilin çok yakınından geçen trans atlantikler, burada insanların — yaşadık -| ğinı anlıyamıyacakla: | Çünkü henüz elektriğe kavuşturula- | |İmıyan koca kaza, akşamın erken saat- lerinde, damarına basılmış bir sarhoş gözü gibi kararıyor. Lokantasında yemeklerini, ve tek etelinde odanızı gündüzden — temin et- mezseniz, akıbetiniz göçmenlerden be- ter olur Kanaatkâr kaza halkı alıştığı lâmba Jışığını pek yadırgamıyor. Asıl Dert sinema, tiyatro gibi lüks saydığımız eğlence yerlerinin yokluğundan ş#ikâyet eden de yok. Hatta yürüyecek yol buhranını dahi umurlıyana pek seyrek rast gelirsiniz. | Fakat hepsinin — dayanamadıkları İasıl dert, içecek, yıkanacak su katlığı. '! Ucuzluk | Gazino, Maamafih şimdilik bu dertlerini, ka- zalarının ucuzluğile avutuyorlar. Çün- ki meselâ İstanbulun en kötü yerinde BO liraya güç yabileceğiniz boyda da gönder- | |eesini gündüzüne kattığı davrandıklarının farkında değiller. Buraya İstanbuldan gelen - postalar haftada üçü geçmiyorsa, gazetecilerin yapabilecekleri bunu benim gibi yazmaktan ibaret ! Alâkadar — olmaları lâzım — gelenler Geliboluda — oturmadıkları için, bu sa« tırları görürler elbet! * Gelibolulular, yeni kaymakamlarını methede ede bitiremiyorlar. böylece Bilhassa göçmenlerin iskânında ge- söylenen bu zat, Geliboludan az zamanda gelip ge- çen 20 den fazla kaymakamın ka ben tiği zamanı muş. telâfi edeceğe * Fransız Mezarlığı Fransızlar 1856 daki Kırım harbine de ölen askerleri için Geliboluya koca bir mezarlık yapmışlar. Bu mezarlığın ortasına dikilen yüke sek beton sırtlarından görüneceğe benziyor. Bu mezarlığın yeri ve civarı, Gelibo. lunun boğaza en hâkim kısmına düşü« yor. Atatürk Heykeli Yeni kaymakam o civarda, geniş bit Cumhuriyet Şimdi Gelibolulular, meydana dikilecek Atatürk heykelinin küşat resmini beke liyorlar, Mahkemeler Tenha Gelibolunun en tenha yeri, İstanbul- da mahşere benziyen mahkeme kori- dorları meydanı açtırmış o Çünkü Gelibolunun bir senelik zabı- ta defterine, tek cinayetin kanı bulaş- mamış. Bir Gelibolulu: - Burada, sene içinde cinayet değil, ufak bir hırsızlık vak'ası bile olmamıştır! diyor, bir Ve gülerek ilâve ediyor! — Bu belki de, çalınacak bir şey bu- Tunmayışındandır !. * Başımda kamçısile dikilen arabacıyı fazla bekletmek — korkusile Gelibolu mektubunu kesiyorum. Gelibolunun belediye reisi, bu kore tuyorlar ve ağlaşıp duruyorlardı, Kendi /kâşaneler burada sekiz liraya müşteri ku ile yırttığım kâğıtlarda kalan not- hayatım © kadar kıymetli değildi. Ço- cukları kurtarmak istiyordum, Coşkun bir dalga altı yaşındaki çocuğumu kol- larımdan ayırdı ve siyah gecenin sine- sinde karanlık sulara gömdü,. Onun arkasından gitmek gibi şuur- suz bir hareket yaptığım takdirde öteki çocuğumu ve karımı da kaybedecek- tim. İstiklâl vapurunun sandalı beni ve karımla çocuğumu kurtardı AL Bilget Deniz Yolları Direktörünün Söyledikleri Evvelki gece İzmir körlezinde vukubu lan vapur faciasından İstanbulda da genel bir tecssüir doğmuştur. Dün sabah Ankaradan gelen, Deniz Yol- ları İşletme Direktörü Sadettin sabahtan geç wakte kadar direktör dettin, dün kendisile görüşen bir yazıcı r ki (Devamı 9 uncu yüzde) ükte meşgul olmuştur bulamıyorl: Yumurta, yağ, et, balık ucuzluğu da ev kiralarile mütenasip! | Kazada, dünya hâdisatına karşı v- |mumi bir lâkaydi seziliyor. Mahdut ve |muayyen bir zümreyi bir kenara ayır- |dıktan sonra kazayı altüst etseniz, Mu- solininin adını değil, Habeşistanla İtal- |yanın boğazlaştığını bilen tek fani bu- lamazsınız ve bana öyle gelir ki ekseri- |si, sonsuz nikbinliklerini bu habersizlik- İlerine borçludurlar. Fakat onlar, bu mazhariyetlerinin farkında değiller. |Hatta dünyadan haber alamamak onla- mı, en büyük dertleri olan susuzluk ka- dar sıkıyor. Gazete Bulmak Güç Ve bunun mes'uliyetini, biz gazeteci- lere yüklüyorları Çünkü burada bir gazete, bir mec- mua butmak, âdeta bir define bulmak gibi şeye Fakat onlar bunun mes'uliyetini ga- | zetecilere yüklemekle hayli — insafsız ları görseydi, arabacının kamçısına hayli dua ederdi. Şimdi Bolayıra, Demirtepe göçmen köyüne, oradan da Evreşeye hareket ediyorum. Keşana dayanacak olan bu y nundan göndereceğim mektupta, göç- menlerin vaziyetlerini, salâhiyetle ve hakikate en uygun şekilde anlatabile- ceğimi sanıyorum! lun s0- Naci Sadullah TAKVİM Gm — PERSMBE 30 14 2 ci TEŞRİN 935 Kus Yaklı V | akit Ezanl |Vasatll Alışam (12 — | 16 55 Yüt |o se 1810 baslk İlz 66 | 08 02 aŞ |7 os vesa i|yas a 2a Güs Öğle Üzin *