i i ! | | GE YE İ Matbuatında GÖRDÜKLERİMİZ om EE EE Italya Kuşağı İngilterede Siyasal İhtiraslar “SON POST, Sıktıkça Sıkıyor Seçim Mücadeleleri Patır- dı Ile Bitmektedir ToTanfada | Telgraf ajansları birkaç İtalyan, gün evvel kendi aleyhinde ikti - re sadi sahada. zeri ted birlere müracaat edilmesi münasebetile bütün hususi ve resmi dairelerde azami iktisat yapmıya başladığını haber ver - mişlerdi. Aradan geçen müddet ar” finda gelen İtalyan gazetelerinde gö - rüldü ki, resmi dairelerde yapılacak 0- lan iktisat sadece elektriği az yakmıya ve suyu âz sarfetmiye inhisar edece değildir. i Bundan sonra ambalâj yapılacak ki ğıtlar hiç artmaması için tıpıtıpına öl Sülecek, paketleri beğliyacak ipler de öyle kesilecektir. Lokantalarda ekmek kirmtisi bırakmak ayip görülen şeylerin başındadır, Herkes ancak yiyeceği ka- dar ekmek getirtecek, getirttiğini de mutlaka bitirecektir. Elbise işinde de iktisar yapmak mecburidir. * Bu son günlerde Paris- te çıkan Petit Parisien gözetesi ile Londrada çıkan Sunday Tims gazelesi bir isim rintısı bi Kim çalıştı Kim yaptı? Yapıla Kendini Dinletmeğe Muvaffak Londra 8 (A.A.) — Mac Donald, Seaham bölgesinden yeniden saylav seçilmek için çalışmaktadır. Buradaki siyasal ihtiraslar, son had. dine varmıştır. Toplantılar, daima pa- tartı ile bitmektedir. 5 Seçim savaşı şiddetli ve muanni ne bir şekilde cereyan etmektedir. Bu savaş, «Mac Donalddan yana veya ona karşı» sözlerile hülâsa edilebilir. Şim - diye kadar nadir görülen bir şiddetle hareket edilmektedir. Mac Donald bü tün siyasal hayatında, bu derece şid - detli bir husumetle karşılanmamıştır. Mac Donald, dün akşam, biri gü * rültülü olmak üzere yapılan iki toplan- tıdan sonra, üçüncü toplantı esnasında, kendini dinletmeğe muvaffak olama: mıştır. Toplantıda bulunanlar, Mac Domal. da arka olmak için uçakla gelen domi- niyonlar bakanı Tbomasa karşı da ay- müstesna olmak üzere yekdiğerinin ta- ağ eti göstermişlerdir. mamen ayni olan birer fıkra yazmış - lardır. Bu fıkra şudur; Petit Parisien'den: «Bugünlerde arsıslusal hava tenef- füs edilemiyecek derecede ağırlaşmıştı, her yerde şüpheler uyanıyordu, her yerde ulusal şerefler karşılaşıyordu. Fransız Başbakanı Laval sayesinde bu- gün bu tehlike kalmamıştır. Sunday Tims ise'ayni fıkrayı yaz » mış, fakat sonuna uFransız Başbaka hi sayesinde» cümlesinin yerine «ln. nin sayesinde» cümlesinin yerine «İn- giliz diplomasisi sayesinden cüm- lesini koymuştur. İşte paylâşılamıyan bir şeref! Fakat aradan geçen müddet sayesinde hava tekrar kararmıştır, acaba bu kararma mesuliyeti de ayni suretle paylâşılacak mı? A m mmm * 1038 9.1135 H li 4 Hatiplerin söz söylemelerine mâni o-| bırakılmıştır. İtalyada İki Büyük Zırhlı Denize İndiriliyor n Üç Toplantıda Da Makdonald Saylav çıkmak Için çalışan Makdonsid lan gürültü yüzünden, toplantı yar: Amerikada Haydutlar Bir Treni Soydular Karadenizde Çiçerin Vapuru Karaya Düştü Vapurdaki 120 Yolcu Kurtarılamıyor Bükreş 8 (Telsizle) — Köstence sa- hillerinde karaya oturan Sovyet ban -' dıralı Çiçerin vapuru henüz kurtulma | mıştır, Vapurda bulunan 120 yolcuya fırtına yüzünden yardım edilememek - tedir. Yeni Bir M etod Kedilerin Kalbinden Acısız) * Kan Alıniyor Nevyork 8 (A.A.) — Nevyork bay- tarları, yeni bir kan alma metodu keş- fetmişlerdir. Kan, kedilerin kalbinden 2416 Numaralı Bilet Dördüncü Murat devrinde Mağrip diya» rından, Fas taraflarından yelme Nâsar Ha. bip adlı bir adam türemişti, akla sığmaz iş ler yapardı, hesaba ve kitaba uymaz büner- ler gösterirdi, Bir gün bu Nâsır Habip Ok- meydanında ve hünkürn gözü önünde bü- yücek bir taşa yanaştı, bir kömür parçasile taşın üstüne altı A, üç M, üç S, bir de kuş gelengi çizdi, yürümeğe başladı. Taş ta bir araba tekerleği gibi arkasından yürüyordu. Görenler şaştılar, parmak isırdılar. Nâ - wr Habip, uyandırdığı hayrete ilgi göster medi. Sağa döndü, taşı da birlikte döndür dü. Sola kıvrıldı, taş ta beraber. Nihayet m Önüne gidip yer öptü, taş ta bir aç metre uzağa kadar gelip orada durdu! Son günlerde Ankarada yapılan bir is- pirtizme unayışında medyum, bu seferki tayyare piyangosunda büyük ikramiyenin 2416 numaralı bilete çıkacağını haber vers miş, doğrudan doğruya ve acısız alınmakta- İdır. Leh - Çekoslovakya Münasebeti Varşova B (A.A.) — Leh ajansın- idan: İ Resmen bildirildiğine göre, Çek ba- I kanı Benesin Lehistan - Çekoslovakya Ruhların yalan * söylemiyeceğine inanan bir çok kimseler bü keşfi gazetelerde okur okumaz, bileti satan gişelere koş- tular, Ben le gördüm ve Nâsır Habi. bin yürünüğü taşla karşılaşanlar kadar şaş- kinlık geçirdim. Aman Allahım, © ne telâş ve o ne heyecan idi, Hani, gişe sahipleri 2416 numaralı bileti ele geçirip te arttırma: ya çıkarsalardı büyük ikramiyenin yarım Ne yazık ki bu fırsata kavuşamadılar, Çünkü © mamara- kadar bir para kazanırlardı. münasebetleri hakkında 5 ikinci teşrin ki beyanatı Leh siyasal o mehafilinde çok müsait bir intiba hâsıl etmemiştir. Komünistler Nevyork 8 (A.A.) — Söylendiğine göre, komünist partisi, sosyalistlerden evvel. demokrat ve tumhuriyetçiler - den sonra, üçüncü yeri işgal etmekte- Roma 8 (Telsizle) — Triyestede| ONevyork 8 (A.A.) — Makineli tü-| Mongalkoni ve Napolide Ansaldo tez*| fek taşıyan, beş haydut Eric ile Ohio gâhlarında yapılmakta olan 37,500| hükümetinin Ganets - Ville şehri ara- tonluk iki büyük zırhlı bugünlerde de-| sında işliyen bir treni durdurmuşlar. - nize indirilecektir. Bu gemilerin isimle-! dır. Ateş ederek yolcuları tehdit eden ri Viktorya Veneto ve Litoryo di Ro- haydutlar 40,000 dolar kıymetinde o- haberlere göre Nevyork belediye bi « madır. lan posta paketlerini alarak kaçmışlar- Arjantinde Anarşist Bar; ii Teşkilâtı Sisten İki Vapur Karaya Oturdu Buenos Ayres 8 (A.A.) — Bir «- Liverpol 8 (A.A.) — Hüküm sü - narşist teşkilât meydana çıkarılmış -|ren kuvvetli sisten dolayı, iki İngiliz tır, 104 kişi yakalanmıştır. .DEKLİYENLER. *e ler, Bu kadarı da, bu zaman için, biraz| — Zekiye evleniyor... Sevinmeyişi- — ödemi hayalini gözlerimden tilememn! O, şarkıdır, küçük hanım, Açtığın yelkene göre hava bekleme; ha Yasına göre yelken aç... pe «Kömür tüccarını sever, görün, hiyetini kazan; para edinmeğe bak. Ondan sonra yaşarsın. Radosa gitmek için, nikâhı şart koy. Hem İstanbuldan Uzaklaşmak, senin için daha iyidir. Rar dosta, kimseler seni tanımaz. Halbuki burada, her gün bir münasebetsizlik çı- ilir. «Hastahane, pek gözümü korkuttu. Hani, bana, böyle bir fırsat düşse, vak i. bir dakika bile düşünmem... «Hafta içinde bekliyorum. Eğer »€ Bİ, içeri bırakmazlarsa, getireceklerini kapıcıya bırakırsın. : “Hepinizin gözlerinizden öperim. rdeşin: Pakize.» Okuyup bitirdiğim halde, mektuba kıyordum; İhsan abla, durgunluğu" Mu sezmişti; yavaşça sordu: — Pakize, liye Allah aş- ina) Gülüyördum. O, benim gülüşümü, men kendi mantığına uyduruvermiş- ti, *— Çocukça şeyler, değil mi? Yaşla- hinâ göre, pek toy, pek cahil büyüdü- fena ama... Hemen fikrinden caymıştı: —— Böyle olduğu daha iyi, canım... em-| Yırtık; yüzsüz, arsız mı olsunlardı? ten yaşları da ne? Büyüyünce, on- 7 a gözleri açılır. Hanğimizin ba- ba evinde, ana dizinde gözümüz açıldı ki... Gözlerini, kocaları açsınlar Benden bu kadarı! 3 İhsan abla, ağır ateşte, ağır ağır Pİ- şirdiği kahveyi uzatmıştı: — Bir tat bakayım... Kendi için de cezve sürmüştü: — Ben de imrendim, doğrusu... Kahvenin suyu ağır ağır ısmırken, o, cıgara sarıyordu: şi Pakizenin Bursaya gidişi, bir ba- kıma iyi de oldu... İstanbuldan, ay par- ze gelmiş, diye, artık Bursalılar biribi- rine girmiştir. Â, burada bile bir baka- pin bir daha bakacağı geliyordu. Ora- da, hayırlı bir kısmet çıkarsa, dünvalar benim artık... Kış başlangıcı idi. İhsan ablayı, her vakitkinden daha muştum. gemisi karaya oturmuştur. ya Mutfağının içinde, iş görmek, didin- mek gayretile, halsiz vücudünü, bir pa- çavra gibi sürüklüyordu: —Ah, bu Zekiyenin bana ettikleri... Yorgun yorgun, kerevetin kenarına çöküverdi: me mi şaşıyorsun? Evleniyor, ama, nasıl? İşte, bir sözüdür, ortada dönen. Tüctar, zengin, yaşını başını almış, bir adam, Zekiyeyi istiyormuş! İyi, âlâ! Gözlerini açmış bakıyordu: — Ayol, damadım olacak... Gelip bir kere olsun, beni görmez mi? Elimi öpmez mi? Tüccarmış, zenginmiş, ya- şını başını almışmış! Bunlar da güzel ama; nenin nesi? Ben de anlamalı. de- ğil miyim? Yüzünü görmediğim, soyu- nu sopunu bilmediğim bir adamı, kızı- ma nasıl veririm? Zekiye, kolay insan beğenmez, o yandan içim rahat... Yal- nız, ne kadar akıllı, becerikli olsa, > cuktur, cahildir. Dünyada, akıllı uslu görünen ne hillebaz herifler var, Ellerini dizlerine vuruyor, vakit va- çası gibi, nur topu gibi, inci gibi bir ta-|kit geğiriyordu: — Ben, adam sarrafıyımdır. Bir gö- rüşte, insanın ciğerini okurum. Eh, ne zamanın kadınıyım! Hem dahası da var, Herif, kızımı alıp Radoslara gide- cekmiş! Durdu, gözlerini bana dikerek sor- du: — Rüdos, neresi? — «Çocucak» lar yörgün. daha renksiz, daha hasta bul-Janlattılar. Hani bizim, Büyükada, Hey- Nevyorkta Sulkastçılar Yakalandı Roma 8 (Telsizle) — Buraya gelen nasile iki bankaya ve bir gazete ida- rehanesine suikast hazırlamaktan suç- lu birçok kimseler tevkif edilmişlerdir. (| Harici haberlerimiz burada bitme- ea e ei Ez bir yer mi? Biraz uzakçana, diyorlar. Engin denizlerin ortasında kaybolmuş, tekne gibi bir toprak parçasına kızımı gönderir miyim? Dahası da var. Nikâ- hı, Radosta kıyacaklarımış! İhsan abla, kuşkulanmış insanların emniyetsizliğile göz kırpıyordu: — Ben, bunda bir hile, sezinliyo- rum. Neye, İstanbulda nikâhı kıymı- yor? Evi, akrabaları orada imiş... Kaşlarını hain hain çatmıştı: — Onup ailesi, mürüvvet gör. mek isterler de, Oben, kızımın mürüvvetini görmek yim?“ Hem. Zekiye, de beraber alıp götürmek isti. yor. Bu yandan, o adamın insaniyetli ğini kabul ediyorum .Gel gelelim, dün- ya hali, bilinmez ki... Günün birinde, çocukları oluverir, El adamı, kendi ço cuğu dururken evlâtlık ister mi? Üvey avlâdi bile istemiyorlar... Zekiyenin başına bir belâdır açılacak... İçini çekerek hazin hazin gülüyor- du: — «Minnacık» a pek te alıştım. On- dan ayrılmak, bana. pek güç gelecek... Sol elini, dizime koydu, yalvarıyor- du: — Oh, benim evlâdım, sen, onların ağabeysisin. Senin sözünü dinlerler. Ne olur, tatlı dille, onların suyunca gide- rek, her şeycikleri etrafile anlatıver, Zekiyeyi caydır. Yüzü, hiddetle kararıverdi: — Zekiye, tek başına olsa, uğraşa» istemez mi -! (Gönülm Ü| sen de çekeceksin... hı biletin parçaları daha önceden satılmış da | tarihinde Çek parlamentosu önünde: | bulunuyordu Ben gerek bu ispirtizme sınayışım okur. ken, gerek gişelerdeki o sıkışıklığı, e üstüs- te yığılı görürken tek bir nokta üzerinde duraladım: medyumun gafleti... Madem ki bu zat, hangi biletin büyük ikramiyeyi ka- zanacağını keşfedebiliyor. Eğer meram ederse ruhları hizmetkâr gibi kullanıp ken- di biletine de büyük ikramiyeleri imbet et- trebilir. O halde işi neden dağdağaya dü- Ankaradan buraya gelsin, çekim günü Üniversite konferan: salonuna gitsin, Nâsr Habibin taşa yaptı” ğı gibi bir şeyler yazıp çizsin, mumara do- labından Kendi biletinin numarasını taşıyan fişi ve öbür yandan da büyük ikramiye müjdesini tıpış tıpış dışarı çıkarsın, arkasın. da yürüte yürüte İş Bankasına götürsün, pa- raları alıversin. Bu, yapılamaz, Çünkü tabiate aykırı ve imkânsız bir iştir. Fakat beriki yapılır. Çün kü olmaz işlerin hikâyesine inanmak insan. ların ezeli ve ebedi âdetidir!., M.T. TAN kırtıyor... Hani, sonbaharda Bursaya gitmişti ya, Bursa, onun ahlâkını de- ğiştirmiş... Sağ elinin baş ve işaret parmaklarile yakasını tuttu, silkti: — Kızin huyu değişti. evlâdım... Si- nirleri yatışacak sandımdı! Ne gezer! Elini, yelpaze gibi havada sallıyor du: ' — Ne gezer! Eskisinden daha del dönmedi mi? Bu da rabbim taalânır bir cilvesi işte... Şimdi, her şeye sinir leniyor. Çekecek halim kalmadı ama, ne yaparsın, evlât kahrı! Ölsen, geber şürmeli; zahmet edi Gene meraklanmıştı, elini koynuna daldırdı, tütün paketini çıkardı: — İçim dışım zifir kesildi; harsimi &igaradan alıyorum. Pakize, Zekiyenin Radoslara gitmesini istiyor, Asıl ayak direyen o... Kömür tüccarını, öyle göklere çıkariyor ki sorma. Aralarında şaşkına döndüm. Bari; çocuğun. bana bırakın! diyecek oldum. Zekiye, kızar cağına, Pakize, küplere bindi. Neye bu kadar kızdı? Bir türlü aklım ermedi. Hani, arasıra, çocuk yüzünden, kavga ediyorlar ama, sahiden kavga değil... Pakize de, Huriye de «Gönüln ü sever- ler, Çözemediği karışık bir Yumağın içinden kurtulmağa çabalıyormuş gibi çırpınıyordu : — Hep'çocuklük! Hep cakillik... Ah, ne zaman akıllari başlarına gele beli: falan gibi bir ada imiş... Nasıl, iyi|cağım, caydıracağım ama, Pakize kıp. cek... Bir kere evlenseler, uslanırlar... KArkak vâr) ia