SON POSTA Mahkemede Delilik Yıpıııl Eylâl 24 ——— mEanünna MÜSABAKALI Hint Denizlerinde Türkler Yazan: W. Turhan Hadım Süleyman -Pir: Rels- Murat Reis Kalede Ele Geçirilen Esirleri Bizzat Piri Reis Sorguya Çekiyordu Sonunda bir kaç gün daha dayanmak, eğer Türklerde — gerl dönmek — nlyeti sezilmezse o va- kit müzakere ka- pısı açılmak ka- rarı alındı. Hal- buki Pirt Bey, arkadaşlarına söz verdiği gün' kaleyi ele geçir- mek azminde idi. ileri sürdüğü müddetin bittiği gün yaman bir ateşten sonra hücum emri ver-iJ di. Kendisi de elinde pala e- .karıştı. Döküle kırıla duvarlara saldırdı, kölelerin açtığı bir ge- dikten içeri girildi ve gün hentiz batmadan Maskat kalesine Türk bayrağı dikildi, Artık Recep relisin noeş'esi gelmişti. Kalemle biraz fazla uğ- raştığı için gevşek bulduğu ami- ralın yanılmaz bir. hesapla hare- ket ettiğini, yerinde kalemi bira- kip palaya sarıldiğını görerek tasası gitmiş, iİçine güven yayık mıştı. Herkesten önce Piri Beyin elini öpen o idi. — Var ol Bey, diyordu, ceviz sayar gibi günleri saydın, bir gün bile Şşaşırmadın. İşte — geleceği önden görmek böyle olur. Bundan geri ben senin ardından gözü kapalı giderim. Çünkü çukura düşmeyeceğime artık İaandım. Kalede ele geçirilen esirlerin sorguya çekilmesi işini Pirt Bey kendisi ele almıştı. Portekiz do- nanmasının nerelerde — dolaşlığını ve ne ayarda bulunduğunu iİnce- den ince anlamıya çalışmakla beraber deli kadın hakkında da birçok — sorular yapıyordu. - Bu uzun — araştırma , sonunda — onun Madam Dö Silveyra olduğunu öğrendi, kale kumandanının ne- den kale dışına biraktığını da atladı. Şimdi o, ele geçen ka- dından istifade ve onu ya bir kale, ya bir Ulke ile değiştirmek fikrini güder olmuştu. Koca Vlis Ruvanın namusu demek olan karı- ” gını kurtarmak içia birçok feda- - kârlıklara — katlanacağını umu- yordu. İşte bu düşünce ile deli ka- dini baştardasına — kaldırtmıştı. Son derece nazik davranıyordu. Iyi muamele ediyor va ettiriyordu. Selman ve Recep Relsler gibi kaptanlara da bu kadın yüzünden elde edeceğini oranladığı fayda- ları söylemekten çekinmemişti. Fakat onların çoğu ve hele Recep Reis, bu oranlayışı boş bir fikir olarak telâkki etmişlerdi, yüzle- <rini — ekşitmişlerdi. Onlar harp golunda yalnız kuvvetin fayda ge- tireceğine Inanan açık yürekli yiğit- lerdi. Böyle pazarlıklı İşlere akıl” erdiremiyorlardı, o konu Üzerinde konuşmaktan da hoşlanmıyorlardı. Recep Reisin pervasızca orta- ya attığı bir düşünce daha vardı. O, donanmada bir kadın bulun- masını hem uğursuz buluyordu, hem de yo'soz. — Kadın, diyerdu, erkekleri. — Ya beyaz bayrağı çekmeliyiz.. Ya ölüme ventlerin arasına Hazırlanmalıyız?« düşlerinde bile azdırır. Böyle bir mahlüku binlerce levendin ara- sında nasıl gezdiririz? Üstelik bu dişi kişi, deli de. Adımı, sanımı bilmeden kedi ciğere atılır gibi boynuma sıçradı. Ateş almak için mum işığı bekleyen görbüz le- ventler onun — bu sırnaşıklığına dayanabilirler mi?.. Yarın öbür gün gemiler ters yürümiye, baş- tardenin — etrafında — dolaşmıya başlarlarsa hiç şaşmayın. Çünklü kadın kokusu duvarları bile ye- rimden söker, Piri Rela açık veya kapalı, ileri sürülen bu mülahazalara değer vermedi, kulak — asmadı, Maskat kalesini temeline kadar yıktırdıktan, esirleri kürege vur- durduktan sonra Hürmüz — boğa- zına doğru yelken açtırdı. Bu boğaz Basra ve Umman körfezi arasındadır. Şimal tara- fında yine o adı taşıyan bir küçücük ada vardır. Topu topu yirmi kilometre murabbaı büyük- lükte olup yarısı kayalık, yarısı kumsal olan bu ada hem tarihsel, hem süel değer taşır. Tarihsel değeri, islâmlığa karşı - varlığını kendi kaynaklarında koruyamayan, batmak — tehlikesile — karşılaşan zerdüşt dininin burada kendine bir merkez bulmuş ve Gücerata dal budak salmak İmkânını - o sayede elde etmiş olmasındandır. Süel değerl ise boğazın hakim mev- kinde bulunmasından Kirman sahillerine de yakın olmasın: dan ileri gelmektedir. Bugünlün Ingilizleri gibi on a'tınci asrın Portekizlileri ve Ispanyolları da bütün denizlerin, boğazların giriş çıkış noktalarını elde etmek poli- tikasını güdüyorlardı. Hürmüz boğazındaki bu küçük adayı da alıp donanmaları için sağlam bir sığınak haline koymuşlardı. Yine o boğazda bulunan başka adalar da İIspanyolların elinde bulunu- yordu. Piri Relis, Hadım Süleyman Paşa gibi davranmıyordu, ardını koruyarak ileri gitmek istiyordu. Maakatı bu fikirle yıktığı gibi Hürmüz adasını dahi ayni dü- şünce ile ele geçirmek istiyordu. Bu gsüretle Hindistana Yarınca arkasında düşman kalesi, düşman donanması yer kalmaı Kaptanlar da bu düşünceyi onayladıklarından — Hint illerine geç varılmaktan, yollarda oyalan- mış olmaktan tasalanmıyorlardı. (Arkan var) Bir Suçlu d ( Baştarafı 1 inci yüzde ) suçlunun hakyerinde delilik eseri göstermesi Üüzerine doktor tara« fından muayene edilerek deli o- madığı hakkında bir rapor alın- dığını, bununla iktifa edilmiyerek Istanbul Tıbbiı Adli müessesesine gönderilerek müşahede altına ko- nulduğunu, oradan da şuurunun tam olduğunu gösteren bir rapor getirtildiğini söyledi ve Türk Ceza kanununun 450 inci maddesi mu- cibince tecziyesini istedi. Mahkeme başkanı suçluya: — Hasan, Müddeiumumt? senin ölüm cezasına çarptırılmanı isti- yor. Bir diyeceğin var mı? Diye sordu. Nekadar şayanıdikkattir ki şim- diyekadar söylenilenleri işitmedi- gini iddia eden suçlu; — Ne duruyorsunuz. Beni he- men idam ediverin, dedi. Bundan sovra da muhakeme başka güne bırakıldı. enerereenen ı seseesen semerrErErAE BirîWHynnen Teshir Etti Ğ S Bar Bazıcı kiz şay nını anlatıyori m zamanlarda şehrim'z milyoner« ler'nden birile ev'enmiş olan Bayan... bir mülâkat esnas nda şunları anlattı: “Bir fotoğrafhanenin kabul salonu memuresi İidim, Tuvaletlerimo, göze'leştirecek sair tedbirlere arfede- cek fazla param yoktu. Ancak a tenime son derece itina ederdim. Zevcimin — dikkat mezarını çeken ilk şeyin bu tenim olduğuna eminim. Daima “Tokalon pudras a1 kullanır m, “Tokalon pucrası,, kadına bakikaten 4 yanı hayret bir güzel İk verir, Şimdi arlık muktesit o'mağa iht'yacım yok- tur. Maamafih, yine, “ Tok:lon pud- rası , ndan başka pudra kullanmıyaca- fim çünkü, delım pek çok pahalı sat » lan pudralardan çok İyi o'duğuna kanilm. “Toka'on pudrası, n nazik cildi bi'e kurutmaz; çünkü, “Krem köpüğü, ne fenni bir surette karıştırılmıştır. Bun- dan başka “ Krem pöpüğü , pudranın 4 defa fazla zaman dayanmasına hizmet eder. Fevkülüde ınınmış bir. salonda uzun müddet dana etseniz bile, cildi- nizi mutlaka parlaklıktan masun tutar, * Tokalon pudrası ,, tene, erkekle- rin çıldıramıya sevdikleri ve bülün kadınların gıbta ettikleri harikulâde gözeliği verir, eeeresee kakeeessenenecen vi B yret romce veene eaanesE S Lees sEDeDE Toplantılar, Davetler Türk Kaptan Ve Makinist- lerinin Kongrosi Türk Kaptan ve Makinistler Cemi- yeti dün yıllık kongresini yapmış ve notitede idare heyetini sşağıki şekil- de seçmiştir: Rels: Ege süvarisi Ssit, aza: İhya, Mahir, Vedat, Hayri, Nalil, Kâmil kaptanlarla makinist Şevket, Ethem, Necmi, 'Kâni, Husrev ve Yekta, Yeni Neşriyat Hafta — Haftanın bu sayımnında Peyami Safa, Ahmet Refik, Nizamet- tin Nazif ve Sermet Muhtarın en güzel yazılarını görüyorur. Peyami mneş'esizliğimizi — anlatıyor. Cingöz Ricslnin Nazım Hikmete manzum mektubu Haftanın bu sayısında olduğu gibi Türk Masonları hakkındaki ma- Tümatı da Haftanın bu sayısında oku- yorun. beni | HİKÂYELER ka ai zisisdahiünsi Üçüncü Yeraltı Şimendiferinde Esrarlı Bir ÖOlüm — gl Vak'ayı, o tarihte, muhakkak ki siz de takip etmişsinizdir. Öyle ise, ikl hekimin şahadetlerile, efkârıumumiyede hasıl olan heye- canı mutleka hatırlarsınız. Gripe tutulduğu esnada kadını tedavi etmiş olan. ailenin öteden beri tabibi müdavisi Dr. Artür Canes, Bayan Hazeldene'in bir- denbire — ölmesini intaç edecek uzvi — hiçbir. arızası olmadığını kat'iyetle beyan etti. Fazla ola- rak, Dr. Cones ölünün otopsisi esnasında, Tabibiadli Dr. Torütona yardım etmişti, Şimdi her ikisi de, ölümün asidprüsikden ileri ge- diğini ket'iyen iHade ediyorlar, fakat bu yaman zehbirin ne suretle werilmiş olduğuna hiçbir suretle hükmedemiyorlardı. Hâkim sordu: Dr. Cones! Bayan Hazeldene- nin asidprüsik ile zehirlendiğine emin mls niz?. — Mutlak surette! — Çantasından çıkan ufak şişe de bu zehirden mi — ihtiva ediyordu? — Evet, — Bunu, Bayan Hazeldene bizzat içmiş midir? — Bayan Hazeldene herhalde bu zehirin tesirile ölmüştür. Fakat zehir ne suretle verilmiştir? Bunu bilmem. Midesinde hiçbir iz bu- lamadığımıza göre, içmediği bence mühakkaktır. Olsa olsa, zehir tahtelcilt şiringa edilmiştir. Ve ölüm de, hemen hemen ani olmuş- tur, Ancak, vücut kısa ve şedit bir tekallüs geçirmiştir. Doktorun Wades'ndeki önemi, mahkeme salonunda bulunanlar- dan hiçbiri takdir edemedi. Hayır affedersiniz, yanılıyorum; waziyetin Öönemini ve meselenin alacağı şekli o anda anlamış olan üç kişi vardı. Tabiatile, ben idim.. Ihtiyar, bu sözleri, her vakıtki gibi, safiyane bir gururla ve dü- gümlerin çokluğundan adeta bir tesbihe dönen sicimile oynıyarak- tan söylemişti.. — Evel! dedi. An'ıyanlardan birincisi ben idim; ve zabıtanın nasıl bir çıkmaza sapmakta oldu- ğunu vazıhan görüyordum.. O anda hükmettim: “ Yeraltı bunların — birincisi şimendiferi — vak'ası ,, — * yeraltı şimendiferl — esrarı ,, — şekline kalbolmuştu. Bu hakikate benimle birlikte vâsıl olanlardan - biri, vagonu resmen muayene ve tetkik eden zabıta memuru, diğeri ise bizzat Bay Hazeldene idi. Diğer taraftan, bu vak'anın en calibidikkat unsuru tam © sırada ve Bayan Hazeldene'nin oda hizmetçisi Emma Funel'in şebadetile ortaya çıkıvermişti. Hizmetçi kız, mahçup - bir tavırla ve kısık bir sesle şunları söyledi : — Bayanım öğle yemeğini evde yedi. Sıhhatçe İyl ve neş'eli idi. Sen Pol civarında mağazası olan terzi Speasere gidip elbise prova edeceğini söyleyerek, saat üç buçuk sularında evden çıktı, Bayanım oraya sabahleyin gide- cekti. Fakat Bay Erington ked- disini o aralık ziyarete geldiğin: I den ıiyı'rctı gidememişti. Hâkim, kızın sözünü kesip sordu: — Bu, Bay Erington -dediğiniz kimdir? Hizmetçi, bu suale kolay cevap veremedi. Bay Erington.. İşte, Bay Eringtondu. Bir aile dostu.. O civarda oturuyordu, Hazeldenelere sık sık gelip giderdi. Ve ekseriya gelişlerinde de, uzun otururdu.. Hizmetçi, hâkim tarafından sıkıştırılınca, nihayet ikrar etti ki, Bayan Hazeldene birçok defalar, Bay Eringtonla birlikte tiyatroya gitmiş ve ogünler, kocası fena halde surat asmıştı. Ve yine o gece de, ©o * alle dostu ,, ile birlikte Operaya gi- deceklerdi. Tekrar hâkimin huzuruna ge- tirilen Bay Hazeldene bu defa garip bir tavur takındı. Hâkimin suallerine kerhen verdiğ cevap- | lardan, aranılan malümat güç hal ile elde edilebildi., Bay Errington karısının bir dostu idi. Çok zengin bir adamdı. Bay Hazeldene ondan pek te hoş- lanmamakla beraber, karısına bu hususta hiçbir. serzenişte bulun- mamiştı. Hâkim, tekrar tekrar sordu: — Canım! Kim bu Erington? Ne iş görür? Nerede oturur? xe- naati nedir? — Hiçbir Iş görmez. Dedim a: Çok zengindir. Mamafih, eğ- lence kabilinden kimya ile uğraşır. — Kimya mı? Kimyanın hangi şubesile? — Rivayete göre, çok mahir bir toksikolog, bir semmiyat mü- tehassısı imiş. ei B e Bu suretledir ki, birçok sosyal kulüplerde aza, zengin ve mon- den bir bekâr olan Bay Erington, günün birinde Bayan Mari Ha- zeldene'in keyfiyet katli ile maz- nun olarak hâkimlerin huzuruna çıkarıldı. Matbuatla efkârıumumiye hay- retten dona kalmışlardı. Bay Erington, Londra sos- yetesinde çok tanınmış, fen ma- hafilinde saygı kazanmış ve kim« yaya müteallik iki önemli . eser telif etmişti. Birçok dostları ve tanıdıkları vardı. Sorguya çekik diği gün mahkeme salonu adam almıyor, o derece kalabalıktı. Ortada şöyle bir rivayet do- Taşıyordu: llk tahkikatın neticesini gaze- zetelerde okumuş olan İki zat, mesele hakkında mütemmim İza- hat vermek İçin polis İdaresine başvurmuşlardı. Verdikleri ma- lümatın bu kadar gecikmiş ol masına polis teessüf etti. Zira bunlar gayet önemli idi. itimada ziyadesile şayan olan bu iki şahidin ifadeleri sayesin- de idi ki, Bay Erington şimdi adaletin karşısına çıkıyordu. O gün kendisini ilk defa gör- düğümde, maznun bitkin bir ha de idi. Nağıl olmasın ki, feci bir vaziyette bulunuyordu. Vapura binip te Serendib ada- sına gitmek Üzere iken, Marsilya- da yakalanmıştı. Kendisinin Ingik tereye iadesi için lâzım gelen muamelenin ikmalı on beş gün gürmüştü. « VArkası var)