Krn, Ş — Canınız sıkılıyor.. Size bir kitap vereyim mi? Elinin tersile kendisine uzatılan kitaba vurarak bir tarafa fırlattı. — Oh, çok asabisiniz. Size bir sinir Hâcl vereyim mi? ; — Bönl rahat bırakımız.. — Fakat dündenberi ağzınıza bir lokma bir şey koymadınır. — Ağzıma bir lokma bir şey koymak niyetinde de değilim. — Fakat bu sizin sıhhatinizi bozar. — Siz bana baksanıza.. Ya benim sualime doğru cevap verl- niz. Yahut şimdi defolup buradan çıkınız.. Çünkü sizi görmeye tahammülüm yok. Saçınızı başınızı yolar, yüzünüzü tırmalar, kollan- nizi isiririm, — Küçük güvercin... Burada yalnız olmadığımızı siz de biliyor- sunuz... Ben! sizin elinizde parça» latmıya bırakmazlar hem görü- yorsunuz kl en aşağı sİzden yarım hbaydi bir çeyrek misil daha lriyim... Hem ben çevik ve kuv vetliyim spor yaparım. — Ben de spor yaparım... Çe- lik gibiyim... Yoksa benimle bir boks maçı yapmak niyetinde misiniz? — Size karşı büyük bir hüs- nünazarım var, — Teveceühünüzün minnetta- rıiyım, — Şimdi de müstehzi mi oldu: puz... Siz hayatta tesadüf ettiğim çocukların en sevimlisiniz. — Bana cevap verecoksiniz... Evet mi?.. Hayır mı? — Her sualinize cevap vermek benim için bir zevktir. — Ohalde söyleyiniz benl niçin buraya getirdiniz. — Bu suale mühatap olan beyaz elbiseli genç kadın: — Frog nicht, Frog nleht. Şarkısını söyliyerek kenara çekildi. — Hoy.. Kadın... Size soru- yorum... Beni neden buraya ge- tirdiniz. — Göüzel kız. Bukadar bağır- — mayınız.. Sizin burada bizim ara» mızda olmanız bizim için bir şe- reftir onun İçin sizi buraya ge- tirdik... Anlıyormusunuz.. — Bunda menfaatiniz nedir?. — Bunu anlamak lâzım mı?.. Sanki... Işte buradasınız... Benden fiyi muamele görüyorsunuz kimse &izi taciz etmiyor... Daha ne istl- yorsunuz... — Gitmek İstiyorum. Beyaz olbiseli kadın cevap vermedi. Aynanın karşısına geçti kâküllerini ve omuzlarına kadar uzanan saçlarını taradı, Git gide asabileşen bir kadın sesi: - — Çıkınız diye bağırdı. Ya bu odadan çıkınız yahut benim sinirlerimi bozmayınız. Elleri iki pençe gibl kıvrı- mıştı. Ağzı yırtıcı bir. hayvan ağzı gibi açılmıştı. irl ve parlak — dişleri, kızıl diş — etleri görünüyordu. Ve siyah — gözleri adeta ateş saçıyordu. — Güzel Kâmran ya süküne- tinizi muhafaza edersiniz yahutta siz'n ince kollarınızı bağlatırım. Fakat genç kız bu tehdide kulak as>cak vaziyette değildi. Eline geçen bir kitabı fırlatıp Kadıköyde Muhakkak Bir Define Var A İl Yazanı Hatice Hatip imdi Ge - 48 — nç Bir Kadınla, Bir Oda Oturuyor, Buradan Nasıl Kurtulacağını Düşünüp Duruyordu kadının başına doğru attı. Kadın çevik bir hareketle biraz yana kaçmasaydı, muhakkak ki başına gelecekti. O bu hâreketi yapar yapmaz beyazlı kadın masanın Üzerinde duran bronzdan küçük düğmeye bronz tokmağile vurdu. Ve o anda kapı açılarak üzerinde bir gemici elbisesi bulunan iri yarı bir Zenel kapıda göründü.. Genç kadın İngilizçe: — Tom gçu küçük kuduzu bağlayınız. Diye emretti. Onu görür görmez bir put gibi hareketsiz kalan genç kız sapsarı kesilmişti. İri zencl ağır, ağır adımlarla ona doğru yürüyordu.. Kendisine yaklaşınca genç kız acı acı ba- ğirmiya başladı; — Bırakınız benl ah bırakınız., Hişmeyiniz bana, Ne irl bir adamdı. Abanozdan yapılmış muazzam bir abide gibi idi. Adeta ruhsuzdu. Okadar hissiz ve şuursuz hareketleri vardı, — SON POSTA 18.-9-985 — AERM iki adım sonra yağında ta yanında olacaktı, beyazlı kadın bir kah- kaha attı: — Haydi güverelnim bakayım. Herkesin başına öte beri atmanın Adâbımuaşerete uygun olmadığını öğrenmiyo ihtiyacınız var.. Genç kızı şimdi zenci kavra- mıştı, Elini kolunu, kolları arasına almıştı. Genç kiz tepiniyor bu çelik gibl sert kollardan kurtuk miya çabalanıyordu. — Bırakınız beni.. Bırakınız.. Yalvarırım bıtakınız beni Fakat bir an içinde kolları kıskıvrak arkasına bağlanmıştı.. Zenci onu yatağın üztüne (tt. Şimdi yatağın üzerinde uzanmış yatıyordu: — Onu bırakımız.. Kollarımı gözünüz. Haftalarca süren bu mahbusiyet zaten beni harap ettL Açımız kollarımı,. Beyazlı kadın sankl onun e- sini duymiyormuş gibi pencerenin önündeki geniş bir koltuğa gö- mülmüştü. Perdelerin arkasından dışarı bakıyordu. — (Arkası var) Gece Yaşayan İstanbul Koca Şehir Sisli Uyku- sundan Uyanırken.. T Baştarafı 1 inci yüzde) Aymı muhatabım cevap verdi : — Tabit.. Ve diğeri ilâve etti: — İskenderiyeye şeftali, elma ve armut gönderilir. Türkofisin delâletile, — bunların — güvertede götürülmeleri temin edilmiştir. Kat kat ve havadar sandıklar- da püfür plüflür esen güverte- lerde birer Amerikan seyyahı gibi konför içinde giden Sapanca elmaları, Bursa — şeftalileri va Ankara armutları yerlerine hiç bozulmadan - varıyorlar, “ihracat,, kelimesini, bir suçun karşılığı sanan muhatabımın san- dalyesinden iğnelenmiş gibi sıç- raması, İzahatı yarıda kesmişti. Merakla sordumı — Ne oldunuz? Onun yüzü maddi bir aciyle kırışmış, morarmıştı. Elle baldı- rını tutarak cevap verdi: — Arı soktu! Hepte bana mu- sallat olur hınzırlar! Üzümler yü- zündea burada da Ööyle boldur ki! O, tedavi çaresine başvurmiya — Benl sokmadı; mi? — Güldür Wi —- Hayır... Sizi, bizim traşçı- dan kurtardığı için! ge Süleymaniye camlinin s'sten görünmiyen minaresinde sabah ezanını okuyan müezzinin yanık sesi yayılıyor: — Namaz uykudan hayırlıdır!. Sebze ve meyva Halinde sa- at dört. Uykusuzluktan, Üzeri biber- lenmiş taze bir yara gibi yanan gözlerim, perde perde ağaran Haliç sularında, muhatabımı din- Hyorum, — Şimdi, diyor, evvelâ sebze satışı başlayacak, Çünkü öğleye yemek yetiştirecek olan halkın sebzesini muayyen saatinde bula- bilmesi lâzım. —Meyva, yemek vaktinde de almabilir. Bu itibar- la, önun satışa geç çıkarılmasın. da mahzur yoktur. Şimdi uyuyan şehrin Galata ve Unkapanı köprüleri arasındakl bu köşesi, en canlı saatini ya- gayor. Ikl köprü de açık, kıçlarına boylarından dört defa büyük yek- kenlilerin altısını, yedisini birden takmış çatanalar, — ve vapurlar hastanesinden taburcu — edilmiş genller Marmaraya çıkıyorlar. Bekçi düdükleri. vapur dü- dükleri, ve çatana makinelerin- den — çıkan — müttarit — "taka, taka,, lar.. Köprülerin elektrikleri söndü. Gittikçe ağaran sisli şafakta Is- tanbul, tozları — kuüvvetle üfle- nen bir tablo — gibi, olanca parlaklığiyle — beliriyor. — FHalin açılan arka kapısından içeriye, umulmadık derecede gür bir insan nehri akıyor. Bu yekânu üç binl aşan sırt- ları küfeli İnsanların — arasında, her semtin seyyar satıcısı, ve seye yar satıcının her çeşidi var. Açılan Hal kapısının dışından duyulan at kişnemeleri, öküz bö- gürtüleri, ve eşek anırmaları bir- birine karışıyor. Yanımdan biran ayrı"mamak nezaketini gösteren Halin yece nöbetçisi Mehmet Ali anlatıyor: — Şimdi dışarısı, mal almiya gelen seyyar satıcıların atlarile, Hale mal getiren bahçıvanların, mal götürmiye gelmiş olan dük- kân sahiplerinin öközlü kağnılarile, katırlı arabalarile doludur. Yarın: Uzun Sülren geceden Gündüze Geçince İ H da apylız Eylöl 13 —— Altın Fışkıran Memleket:3 - HABEŞİSTAN abeş Zebânileri Durma- dan Sövüp Sayarlar Yazan: L. M. Nesbitt Habeşistanda köpriüdeoa geçen bir deve kervanı Evvelki Kısımların Hulâsasıı ( Habeşistanı baştanbaşa — dolaşıp hatıralarını yazan L M Nos- bit bu Binbir. esrar ilk yolculuğuna çıkmıştır. Yollar kervanlarla ve mektup taşıyan ya- ya postacılarile doludur. Hâtıra sahibi Nesbitt yolda beyazlar gi- yinmiş genç ve güzel bir İtalyan rahibesine de tesadüf ediyor. Ondan bazı izahat aldıktan sonra yoluna şöyle devam ediyor: ) Nekempi denilen ve bir pazar yeri olan kasabada Nazrim is- minde genç bir Suriyeli tüccar bizi misafir ettl ve büyük bir hüsnükabul gösterdi. Bir akşam, nehrin bir geçit nok« tasına geldiğimiz zaman, vakit hayli ilerlemiş. Ortalık kararmiya baş- lamıştı. Geceyl oracıkta geçirmiye karar verdik. Adamlarımız bormu- tat etiraftan çalı çırpı toplamiya gitmişlerdi. Döndükleri zaman, nehrin biraz dahâ aşağısında bazı Avrupalıların konaklamakta ol duklarını haber verdiler. Bunların kim olnbileceklerini merak ederek derhal konakladıkları yere doğru i:ıudnlı. Ortaya büyük bir çadır rulmuştu. Biraz ötede birkaç tane küçük çadır vardı. Ayrı a: ve sıra sıra bağlanmış olan n we katırlar akşam yemlerini yiyor« lardı. Ortada bir iki köpek dola- gıyordu. Temiz giyinişlerinden bir Avrupalının hizmetinde oldukları anlaşılan — birkaç uşak — biza doğru — ilerledi. — Arkalarından birde Avrapalı göründü. —Bu adam, doktor Koeling — isminde âlim ve tanınmış bir Amerikan misyoneri idi. Beni Şangul bölge- sinde yılarca kalmıştı. Beraberin- de karısı ile iki küçük kızı vardı. Hemen ahbap o'duk ve bizi ak- şam yemeğine alıkoydular. Doktor Koeling'in büyük ça- dırında yed'ğim bu yemek, aylar- danberi, daha doğrusu Mavi Nil sahil'erinde Funj bölgesi valisi binbaşı Knoks'a misafir olduğum zamandanberi yediğim ve Avrupa msulü hazırlarmış ilk — yemekti. Madam Koeling'in mevcudiyeti, burada, Habeşis'an yaylalarının bu ıssız köşelerinde bile samimi bir yuva mühiti yaratıyor, saçları ikl örgü halinde omuzlarından sarkan küçük kızların etrafına saçtıkları gençlik ve tazelik havası, bu si- yah ve yabani ülkeye tarif edile- miyen bir güzellik veriyordu. Çocuklarını mektebe yerleştir- mek Üzere Avrupaya gitmekte olan doktor Koeling, Habeşista- nın şimalinden geliyor ve Adisa- babaya gidiyordu. Geç vakit bi- ribirimizden ayrıldık. Ertesl sa- bah, henliz tanyeri eğarmadan, bızlı yürüyüşümüzle bu yeni doat- larımızı çoktan geçmiş bulunu- yorduk. Bununla beraber, saba- hin sükünetinde, uzaktan uzağa eseslenrek — biribirimizle — veda* laştık. Çadırlarımız olmadığı için çok çabukk yol alabiliyorduk. Topu topu iki soyyar karyolamız vardı. Yağmur yağdığı zaman üzerimize lâstikten bir çarşaf çekiyor ve karyolalarımızın altına da hamal- ların taşıdıkları denkleri ve bize refakat eden Zabanllerin silâh ve cephanelerini yerleştiriyorduk. Zabani dedikleri adamlar, bu- ralarda seyahat edenlerin para İle tuttukları bir nevi silâhlı mu- hafızlardır. Iftiranın cürüm telâkki edilmediği bu yerlerde, İnsanın, yanında şahadetine güvenebileceği böyle bir iki adam bulundurmasi çok faydalıdır. Bizim kafilede ikl Zabani var- di. İşleri, güçleri, sabahtan akşar ma'kadar biribirlerine ve vakli buldukça küfür Arada sırada ve kafilemiz yü- rüyüş halinde iken hayvanlarını mahmuzlayıp cıvar köylere gider ve bize tavak ve biraya benzer bir nevi yerli içki Satın ıhm tirirlerdi. Keyiflerine göre ayak bastı parası veyahut da asli osası ve yeri olmıyan gümrük resmi isteyen kimselerle biz ken- ba İyi anlaşal da — hamallara 'etmekten ibaretti. di dal bildiğimiz için — bizim Zabanilerin vazifesi muhar fızlıktan ve silâhşorluktan çıkmış,: Adeta uşaklık derecesine İnmişti. — Bunun için de vazifelerini daha çabuk ve daha muti bir surelte ’ıp%orlırdı. afllenin başında ben gidl — yordum. En arkada da Fermot eliyor, yorulan ve geri kalan gımllırı. daha zendelerin! teda- rik edebileceğimiz köylere rast- layıncaya kadar yürümiye teşvik — ve teşci ediyordu. Bir gün, öğleden sonra, Avaf nebri üzerindeki bir geçit yerine yaklaşırken, bütün gün bizim önümürzde giden Tigrili bir kafk leya ulaştık. Bu kafile, siyah ka- tırlara binmiş iki Tigrili ile onla- rın bezlere sarılı silâhlarım ve biribirine bağlayarak omuzların" dan sarkıttıkları birkaç parça kap kacağını taşıyan iki hizmet- çiden ibaretti. İki yolcu, eskl arkadaştılar, Yaşlarını başlarını da almışlardı. Her sene olduğu gibi bu sene de eğlenmek, hof bir vakit geçirmek için Adisaba- baya gidiyorlardı. Birisl zayıf ve uzun boylu, ötekisi de inadın8 kısa ve şişmandı. Toepebaşı Belediye Bahçesind? Bu akşam saat 22 da KARAGÖZ Het hafta Parşembe, Cuma, Cumartetl Pazar akşamları ( Sonu var) ) ”