Doğu İllerde Düzen — Eb, artık gönlüm büsbütün rahat etti. Gözüm — arkamda kalmıyacak! — Ne oldu, Hasan Bey? Na var, sana bu kadar hoşnutluk verecek? — Sen hiç gazete okumaz mısın? — Okurum.. — Okusan, bana bu sorguyu sormazsın. — Canım, olur al.. Belki gö- züme ilişmemiştir. Yahut ta ki senin Önem verdiğin bir haberi ben ilgilenmeden geçmişimdir. — Bu, öyle geçilecek şeyler- den değil. Gazetenin fasafisola- rını okuyup da bunu atlamak yurddaşlığın şanına yaraşmarz. — Tıraşı hasbi geç de, söyle! beni çatlatma. : — Çatlarsan bana viz. gelir, Ben artık bu müjdeyi aldıktan sonra kâinata metelik vermez oldum. — Yoksa, uçaklarımızın sayısı beşyüzü buldu mu? — O da olacak inşallah! Eli kulağında, fakat bu seferki iş o değil. — Çıkar baklayı Beni üzme, yuazıktır. — Haydi, söyliyeyim, köftehor: Doğu vilâyetlermizde önemli 1slâ- hat yapılacak! — Aman, bende sevindim! Nasıl olacak bu iş? — Başbakanımız İnönü, haniya geçenlerde gidip de dolaşmadı mı ldi? — Evet — İşte, ekalk olmasın, oralarda her yeri, hor köşeyi, bucağı İnce- den İnceye taramış; s#ormüş, s0- Tuşturmuş, görmüş, — dokunmuş, eksik, gedik me varsa, birer birer kaydetmiş. Şimdi de burada büyük Atatürkla ve arkadaşlarile konuştuktan — sonra — esaslı bir Proğram yapmışlar, — Neler var bu programda? — Bak: Sayayım da, — dinle: Bir kere en iyi ilbaylarımız, idare adamlarınız oraya gönderilecekler, orada çalıştırılacaklar, Sonra en Zzengin madenlerimiz bu vilâyet- lerde iken bugüne kadar — işletil- Memiş, onlar İşletilecekler, fabri- kalar kurulacak, halkı cahillikten ağrından! Kuş — Bu ne biçim kuş? Arkadaşı — Türk kuşul. Boşuboşuna! Padişahlık devrinde, bir bay- ram günü atılan toplara kulak veren Pazarola Hasan Bey, bir- denbire: — Vah, Vah! dedi. Bu kadar top boşuboşuna atıldı. — Boşuboşuna mı? — Neden, Hasan Bey?, Diye sordular. — Öyle yal dedi; bir tanesi olsun saraya değip de, şu Ab- dülhamit melununu haklayamadı! kurtarmak Için, okullar açılacak, Yollar yapılacak. Ahaliye temiz, sıhhi evler temin edilecek. Hayvan yetiştirilecek, çiftçilik| slah oluna- cak. Hasılı öyle bir hale getiri- lecek ki, bundan sonra, doğu illerimiz, Türk yurdünün adeta ambarı, hazinesi olacak. Anladın mı? — Anladım, Hasan beyciğim! Hemen, ulu Tanrı, büyüklerimizin bu yoldaki çalışmalarını hayırlısı Ce sonuna İiriştirsin. — Amin! Sen de bundan sonra, böyle sevgill yurdumuzu ilgileyen önemli haberleri gözden kaçırma, Peynir gemisi dua ile yürümez.. yürür! Böyle osaslı — işlerle — “Memur — Saatinizi rehinden çıkartmak İçin ml bakıyorsunuz? B dem n Bey — Hayır, randevuya gitmek için sante bakacağıml. POSTA Dedim.. Dedi Çikıp, serinleyelim, Ortalık ateş, dedim.. O vefemz güzelim; Olmam sana Parılırım ben, dedim, Arapçet “Maleşi,, dedi. . gİ 'Yaşın kaç? diye sordum, Yirmi, Yirmi beş, dedi. Evli misin sen? dedim, Nerde o düşeş? dedi. Bir koca bul, var.. dedim, Erkekler kalleş.. dedi., Yabanın çapkınına, Olamam peşkeş, dedi. Şu gelecek savaşta Kazanacak kim? dedim. Dikdik baktı yüzüme; “Şüphesiz Habeş! dedi, Ya Çaobanla Dinarlı?, Anlamam güreş, dedi, Ya ne anlırsın? dedim, Gülümsedi.. “Keşi, dedi. Askerlikte Umumi haprte, Pazarola Hasan Bey asker olmuştu. Kendisini cep- heye sevkettiler. Elr gece, İleri hatta nöbet beklerken, Hasan Bey uyudu. Devriye gezen çavuş onu yer- de serili görünce, kasaturasile dürlüp uyandırdı ve sordu: — Yatıyormusun? — Hayır, çavuşum! Uzun otu- lllyonım. — Ya, sesin çıkmıyor? — Etrafa kulak veriyorum. — Gözlerini neye kapadın? — Eskimesin diye, * — Peki, niçin horluyordun? — Uykumu, — dağılıın — diye korkutuyordum, çavuşum! Ayın Kaçı Pazarola Hasan Bey geçen yıl Ankarada Hıfcı Nalbant oğlu- na misafir gitmişt.. Bir gün taflan kahvesinde otururlarken birisi, Hasan Beye sordu; — AfHedersiniz.. Bugün ayın kaçıdır. Nalbant oğlu öteden atıldı: — Bilmez ol dedi, buranın yabancısıdır. Bu, Bir Adam Mı ? Pazsrola Hasan Bey, küçük torunu ile Pazar günü gezmeğe gitmişti. Büyük baba ile torun, Kadıköy vapuruna bindiler. Biraz sonra, duba gibi bir bayan da gelip karşılarına oturdu. Kapladığı yere, Akayın — şamandıralarından - biri ferah ferah sığardı. Çocuk bu Balina azmanına baktı, baktı ve sonra dedesine döbüp, Bafiyetle sordu: — Büyük baba! Bunun hepsl bir adam mı?! Yüzerek Geçmiş Hasan Beye sordular: — Kutupta buz denizi varmış, biliyormuaın Hasan Bey? O, gözünü bile kırpmadan: — Nasıl bilmem? Dedi. Yiü- zerek geçtim! Hasan Beyle Ayna Pazarola Hasan Bey, henüz ayna görmemişti. Günün birinde, yolda giderken bir ayna alıp da, içinde aksini görünce: — Affederelniz; sizin olduğunu bilemedim... Deyip, bıraktı. — Bak Hasan Bey, araştırılıyormuş. * — Istanbuldaki kazalarda malül olanları saysınlar kâfil.. biç: kaza yapmamış şoför Komşunun Çocuğu Pazarola Hasan Beyin yanın- da, komşusunun çocuğunu met- hediyorlardı: — Maşallah, ne terbiyeli, ne ağır başlı çocuk! Pazarola Hasan Bey, sanki anlamamış, yahut ki elddi alma- miş gibi: — Kusuruna bakmayın, dedi.. Anneşile babasından uzak büyü- dü de, ondan böyle oldu! Onun İçin Yine bir gün, Hasan Beyin yanında, birisinden bahsediyor- lardı. — Tuhaf! Dediler. Nasıl olu- yor da, karısı gayet şık giyindiği halde, o dalma eski püskü — olbi- gelerle geziyor? Hasan Bey: — Bunda anlamıyacak ne var? Dedi. Karisı moda gazetelerina bakıp giyiniyor, o ise hesap def- terlerine bakıyor.. onun için! » İşığı Söndürün! Pazarola Hasan Bey, geçen geceki © yaman sıcakta, pencere- lerini açık bırakmış, uykuya yat- mıştı. Karşıki evde oturan yeni ev- liler de, balkonlarına çıkmışlar, cavılcuvul — söyleşiyorlar, Hasan Beyi bir türlü — uyutmıyorlarcı. Saat gece yarısını geçmiş, hâlâ biribirlerine cemile yapıyorlardı: — Sen benim ömrümün ışığı.. gönlümün ışığısın!. — Sen de benim ruhumun işığı.. varlığımın aşığı.. düşünce- lerimin ışığı.. Derken, yatağından fırlayanı Hasan Bey, pencereye koştu ve karşıya seslendi: — Yahul Şu ışığı artık söndü- rün de, biz de uyuyalıml. Hediye Pazarolanın ahbaplarından biri ona akıl danışıyordu. — Karıma bir hediye almak lstiyorum, Hasan Bey; bir pırlan- ta yözük mü alsam, yoksa bir kuyruklu piyano mu ? — Piyano al. — Neden? — Piyanoyu musluk taşında unutmasına imkân yoktur da, cn- dan! var mı diye