10 Sayta Fefrika No: 88 Ayağa kalktı, bu, posta tay- yaresinin her halde bir de yolcu- su olacaktı... Tüten ankazın yar nına döndü, Hakikaten tayyare- nin altında bir ceset daha yatı- yordu. Ankazı kaldırdı ve güç- lükle cesedi dışarıya çekti. Bu da sivil bir adamdı fakat bunda kur- şun yarası yoktu. Tayyarenin ka- yalara çarpmasile ölmüş, kemik- leri*biribirine geçmişti. Alman zabiti doğruldu. Bu sı- rada Pertita da yanına gelmişti. | “Cesedi gürlür görmez yüzü bem- beyaz kesildi. Gözleri fırlayacakmış gibi açıldı ve elini ağzına kapatarak boğuk bir sesle: — “ Caresse, Gerald... Gerab din kocası...!,, Diye — mırılda- narak olduğu yerde sendeledi. Yere yıkılmak üzere iken yüzba- şı Dürer onu belinden tuttu ve kucağına aldı. Perdita Üst Üüste şahit olduğu felâketlere dayana- mamış, bayılmıştı. Genç Alman zabiti hizmetçi Pavla döndü: de çoktan ölmüş... Yapabileceğimiz bir şey yok. Cep- lerine bak hüviyetlerini gösterir kâğıtları ve öteberiyi topla oto- mobile getir...,, Dedi. Ve kuca- gındaki bayğın vücudu göğsüne baştırarak otomobile doğru yü- rümiye başladı. Otomobilin ya- şina geldiği vakit Perditayı bir kolile tutarak içerdeki battaniye- lerden birini çekti, yere serdi ve yavaşça genç — kızı. — üzerine yatırdı. Hemen — otomobilin içerisini araştırdı, su şişesini bul- du ve genç kızın göğsünü açarak yüzüne, göğsüne su serpti ve ellerini avvcuna alarak uğuştur- mağa başladı. Genç kız hiç kıpırdamıyordu. Göğsü hafif hafif kalkıp iniyor, burun kanatları açılıp kapan- yordu. Yüzbaşı Drer bir elile Perdi- tanım ellerini oğuşturuyor, öteki elile de genç kızın ipek gibi saçlarını, alnını okşuyor ve şaşkın şaşkın: * Mis Perdita !.... Perdita !.... Canım... Yavrum.... Ne oldun?,, Diye mırıldanıyordu. Yavaş yavaş eğildi ve gayri ihtiyart kızcağızın solundan ve titrek dudaklarından öptü. Birdenbire doğruldu, kendini toparladı ve onu sarmağa başlı- yan bu ani cinneti üzerinden altı. Genç kızın bir dakikalık başgın: lıktan istifade edecek kadar zeaf gösterdiği için kendi kendinden utandı ve tekrar Perdita'nın elle- “rini uğuşturmağa koyuldu. Biraz sorra genç kız yavaş yavaş gözlerini açtı; hayret dolu nazarlarla yüzbaşıya baktı: — “O da mı ö'müş? ,, diye bildi. ğ Alman zabitl hiçbir şey söy- lemeksizin — başım üne eğdi. Perdita doğrulmak istedi. Fakat genç zabit mani oldu: — " Birkaç dakika daha isti- rahat ediniz Mis Percita, ondan sonra s'zi otcmobile rabatçe yer- leştirir.m ,, dedi. Perdita: — “Zacah Gerald.. Zavıllı dişarıya | Ukrar kucağına Caresse... Kim bilir?, Belki de böyle daha fiyi oldu... — Acaba ruhları biribirini buldu mu der. siniz yüzbaşı? ,, diye mırıldandı. Yüzbaşı Dü- rer yine cevap vermedi. — Aya- ga kalktı, oto- mehilin kapısını ve Perditayı alarak otomobile yerleştirdi? Bat- taniyeyi dizlerine Örttü ve yavaş yavaş gelmekte olan Pavule seslendi: — “ Biraz çabuk ol!.. Akşam- —a SON POSTA .- 1935 Bu, ankazı tüten düşmüş bir tayyare Idi dan evvel hududu geçelim. Mis Perdita — adamakıllı — istirahata muhtaç! ,, (Arkası var) Liman Idaresinin Yeni Cevirgen_i_ ( Baştarafı 1 inci yüzde ) kolaylık ve ucuzluk temin etmek- tedir. Limanda mihanik tesisat yapmak lâzımdır. Avrupa liman- larında bir Saatte bir vapura beş yüz ton kömür vermek mümkün olmaktadır. Biz de bunu temine uğraşaca- ğız limanda dizbarko ücreti 860 kuruştu. Bugün 200 — kuruşa indi- rilmiş bulunuyor. Biz bu ucuzlukla da iktifa etmiyoruz. Daha çok ucuzluk temini için İncelemeler yapıyoruz. Şimdiki halde çalışma- larımız işin teknik kısmına inhisar ediyor. Limanda ne gibi mihanik tesisat yapmak lâzımdır. Bunlar tesbit edilmektedir. Istanbul lima- nı ergeç Avrupanın modren liman- larından biri olacaktır. Bütün va- purların — rıhtımlara — yanaşması lâzımdır. Bunun için rıhtımlar uzatılacaktır. Ekonomi Bakanlığı- nın hazırladığı proje Bayındırlık Bakanlığına - verilmiş, — Bayındır- hk Bakanlığı mütehassısı da buraya — gelmiş, çalışmalara başlamıştır, — hergün — kendisile temaslar yapıyoruz. Antrepoların toplu bir hâle getirilmesi de ka- rarlaştırılmıştır. Dağımık bir şe- kilde olan — antrepolarımızı bir araya toplamak, gümrüğün kar- şısında yarım kalmış olan antre- ponun inşs atını tamamlamak isti- yoruz. Yeni antrepolar yaptırma- mız Ga mükarrerdir. Limandaki muhtel f vazifelerin tevhidi liman işlerinin bir e'den idaresi uzun tetkiklere muhtaçtır. Avrupada böyle işleri birleştirik miş limanlar vardır. Birçok Ilman- lar münhasıran — ticaret odaları tarafından idare edilir. Meselâ bu meyanda — Marsilya llmanını zikrelmek — mümkündür. Burada ticaret odasında muhtelif se'âhi- yettar makamların delge'erinden müteşekkil bir komite Limanı bu komite Bizde böyle farz vardır. idare eder. bile bik gümrük, liman, sıbhat muayenesi ve Saire gibi işleri yapmak üzere —ayrı ayrı giden hey.t ve şahısların hep bir arada gimeci, vezfekrini bir olmasa vapurlarca araca yapmılarr veya muhtelif | Anlatıyor salâhiyettar dairelerin mümeessil- lerinden mürekkep bir komisyon tarafından — idare edilen bütün liman vezaifini görecek bir şahsi- yetimaceviye tesis edilebilir. Fakat bunu düşünmek etüt etmek lâzımdır, şimdiki balde böyle bir şey Üzerinde durulmuş değildir. Antrepoların tevhidi mümkün- dür, evvelce — gümrük ve nhtım şirketi tarafından — idare edilen antrepolar vardı, şimdi de öyledir. Fakat bugün rıhtim tamamen devletin e'ine geçmiş bulunmak- tadır, gümrük de — devletindir. Antrepoların — hepsini gümrüğe devretmek hem muamelâtta ko- laylığı, hem de masrafların azlı- ğını temin eder, Ucuzluk Ve Bir İstatistik (Baştarafı birinci yüzde) Gittir. Bu üç sene — içinde gıda maddeleri arasında şeker fiatının muntazaman yükse'diği görülmek- tedir. (Son zama daki iniş tabi- atile bu kayitten dışarıdır,) Kuru soğanda böyle bir yük- seliş seyri takip etmiştir, Diğer maddelerde ise muntazam bir ucuz- layış vardır. Belediye bu istalis- tiğile Istanbılda bayatın seneden seneye ucuzladığı nelicesini çı» karmaktadır. Üç senelik cetveli de şudurı 1931 Şeker (yerl', toz) 46,83 inç (Bor 4623 a (yerl unlu, iktnci) 29,84 Petates (Adapazarı) 13,03 Kura fasulya (Çalı) 24,28 Kuru soğan (Karacabey) — 600 Zeytin tanesi (Gemlik) —— 36,82 Zaytinyağı (Ayvalık,Edzı mit) 746 Tare «it (İnek) 24,66 Beyaz peynir (Trakya) —— 71.98 Sadeyağı (erlmiş Trabaon) 148,22 Vejetalin (yerli) GK 19 6405 61,56 Yumurta (Barlın) AU 223 204 Sabun (yerli) 4806 3377 23684 eaeeaeş eee ae ERİ AM RErRaRZ hbabul Tepebaşı Şthiı'Tı!qmı Belediye bahçesinde V LI 1992 48,53 45448 25,30 a ı9 M 8,92 35,10 68,33 6T 71425 Y26,72116,65 mss 4908 4216 21,80 9,38 1295 7,$1 S9 49,96 2,87 59441 saat tem 21 de DELiİ DOLU Öperet 3 Perde Parşamte - Cuma günü akşamları N l Ki A BR 5 Temmuz 18 Sefalet Yuvalarında Ziyaretçi Hemşirelerle Beraber Dolaşırken... (Baştarafı Birinci yüzde) yanında, mümkün mertebe az Bual sormanızı temin — etmektir! Zira biliyorsunuz ya? Siz de “Sıh- hat memuru,, (!) sunuz!. Payandasız Evde Ve Payandasız, çengelsiz ka- Piyı iterek eşiği aşarken sözlerini tamamladı: — Eiz, böyle sari hastaları üç günde bir yoklarız! İçerde neler yaplığımızı da şimdi göre- ceksiniz! Arnavut kaldır.m'ari'e döşeli daracık ve üstü açık bir taşlıktan geçtik, Üç basamaklı taş bir | merdiven bizi toprak bir av'ucuğa ulaştırdı. Sola E€önüp de, gerili iplere serilmiş ıslak çuval parça- larının altından geçince, tam kar- şımıza, soldaki - nisbeten - bü- zükçe daireden ayrılan ahşap bir odacık çıktı. Bir Setalet Bayrağı! Bu, perdesiz — pencereler'nin camları kırık, boyasız ve çürük tahtaları delik deşik oda, içinde yaşayanlar kadar değilse bile, bir tarihi bina kadar bakımsızdı. Islak ve yırtık bir çocuk donu, pencerelerden birinde bir sefalet bayrağı gibi sallanıyor, ve altın- daki saksının fesliyenlerini ürper- tiyordu. Çok hazin bir ihtiyacın sevkile | kim bilir. nereden edinilen bu fesliyon saksısı ve yırtık çocuk donu, ömrümde gördüğüm tezat- ların en acısını yaralıyordu. Bir nokta kulübesinden daha geniş olmıyan odanın ortasına bir ip çocuk salıncağı kurulmuştu ve salıncağın kirli, yırtık - şilteciği üstünde kim bilir hangisi ıstırap- la kıvranan kansiz. benizldi bir yavrucağız, çıkmıyan kısık sesini duyurarak ağlamıza çabalıyordu. Odanın içinde, beşikten başka hiç tek eşya yoktu. Hemşireye sordum : — Burası galiba ? Hemşirenin dudaklarında az evvelki tezat kadar hazin bir tebessüm belirdi: Tek Oda Bir İkametgâh —No münasebet. Çocuk, ana, baba, hepsi bu odanın içinde yatıp kalkarlar.. Halbuki bir zengin kadın, böyle bir odaya hizmetçisini değil, eskl pabuçla- rını bile atmaz ! — Peki amma, ana tahtada mı yatıyorlar ? Hemşire : — Bilmem! dedi... Ve gözle- rini odanın içinde dolaştırarak ilâve etti: — Geçen gelişimiz de yatak« ları vardı! Bu — cevabı alınca, — yatağın satıldığına hükmedecektim, Fakat konuştuklarımızı duyduğu anlaşı- lan esmer kadın, bu hükmü vermeme vakit bırakmadı. Fakat onun gözleri bana nedense, yata- ğın — satıldığım — duymaktan da hazin geldi: — Biz dedi yatağımızı bul- çeye taşıdık! ve hemşireye döne- rek ilâve etti: — Geceleri Uşüyorum amma, ne yapayım? — İçeriye sunur? — Sığışıyoruz amma? Hemşire meraklanmıştı; çocuğun — odası baba sığışamıyor mu- irlğli e eli b Esmer, zayıf kadın, bir suç | itiraf eder gibi başım önüne eğdi: — Biz çocuğa hava lâzım de- m'ştiniz ya? Biz de odanın ha- vasını nefesimizle kir.etmek iste- medik! — İyi amma, bu sefer de siz hasta olursunuz? — Zarar yok, tek çocuk kur- tulsun da ! Iki hemşire, anne ve ben gi- rirce, dolap kadar odama içi, bir. Fatih - Harbiye tramvayının sahanlığına dönmüştü, Hemşire Müzeyyen, şapkasını, beyaz kolluklarını çıkardı. Kok larını dirseklerinin üstüne kadar sıvadı. Diğer hemşirenin açtığı çantadan aldığı beyaz önlüğü boynuzdan — geçirerek belinden | sıktı ve minnetle dolu gözlerla harekâtını takip eden Lebibeye sordu : Sabun Ve Su Ne Gezer! — Biraz sabun ve su! Bu beş kelime, Lebibenin kuru esmer yüzünü beş sille gibi kızartmıştı. Onun geçirdiği te- reddütten ve ayakları biribirine dolaş: çıkışmdan, — ziyaretçi he.nşirelere mahçup olmamak için komşudan sabun dilenmeye gittiği aşikârdı. Hemşire Müzeyyen, nas:l, nereden alınacağını sezemediği sabunun gelmesini beklerken ba- na döndü: — İşimizi bitirdikten sonra kullandığımız. bu gömleği, ve havluyu bir kâüğıda sarar, Ve merkeze gidince, — mikroplarının iyice ölmesi için Antiseptik bhir mahlül içine koyar, tam yirmi dört saat bırakırız. Ondan sonra da ayrıca kaynattırırız. Ben, bütün bunlardan sonra hasta yavruya yapılacak ameliyeyi tahmine uğraşırken, hemgşire Mü- zeyyen ellerini yıkamış, kurula- mıştı: — Şimdi, dedi. lütfen bir de sandalya ! Aynı tereddütle dışarı sıyrılan gebenin yüzünde yeniden beliren kızartıdan, sandalyanın da kom- şudan edinileceği anlaşılıyordu. Sandalyeyi De Hakgetire ! Getirilen sandalyenin bütün bütün daralttığı odada çalışmanın da güç olacağı anlaşıldığından, kundağı çözülen boğmacalı yavru dışarıya çıkarıldı. Hemşire — Müzeyyen, — diğer hemşirenin — tutluğu — çantadan aldığı kâğıdı sandalyenin üstüne serdi, Onun ÜÖstüne de bir alkol şişes, biraz pamuk, bir de kese kâğıdı koydu. — Sonra mı? Sonra... Çantadan aldığı de- receyi epeoyce ailkerek, çocuğun makadına soktu. Dereceyi bek- Terken Lebibe sordu: — Güzel yüzünüze güller ha- nınıcığım... Çocuk kuüsüyor, Ne yapsak? Biraz düşünen hemşire sebe- bi keşfetmekte gecikmedi: — Memeni iyice yıkamıyorsan ondandır.. Terkos midesini bu- lancırır çocuğun! — Çocuğa südü ben vermiyo. rum ki! — Kim veriyor? — Bizim komşuda süt nine var. Ona yalvarıyorum, Alah razı olsun veriyor! — Kendin — neye yorsun? emzirmi- —. . — a mrmhaom j