SON POSTA 12 Temmuz Badamğii Hatıra Sahibi: —- Emel Rıza KIZLA% iÇIN ! Vakia, kızım hakkında yegâne düşündüğüm şey, parlak bir izdi- vaçtı. Fakat asılzade namı ıllıı)- da yaşayan öyle söflü ruhlu bir adamın oğlu ile evlenmektense, namus ve şerefi takdir eden iki ipli bir hammala zevcelik etme- tinl tercih ederim.) Halam, bu tepeden İnme dar- be karşısında afalladı. Mektubu elinde evirdi, çevirdi: — Ne yapalım? Kışmet değik miş. Sakın müteesir olma. Demekten başka bir söz bu- lamadı. Halamın (son — eözü doğrusu gururuma dokundu. Günlerden beri asıl müteesir eden şey artık söylemek İcap ediyordu. Fakat €nu yine incitmek istemedim: — Prons Ali Bey hazretlerile izdivaç edemediğimden — dolayı müteessir olduğumu aklına ge tirisen çok aldanırsın hala. Bu mesele bende, en küçük bir arza bile uyandırmamıştır. Dedim. Bu sözlerim, halama epeyce tesir etti. Zannediyorum ki, ken- disl Için bir Fedakârlık ihtiyar etmek istediğimi, herhalde sez- mişti. Tam bir hafta, derin bir süküt içinde geçti. Aramızda, İzdivaca dalr, tek bir kelime bile cereyan etmemişti. Halam dün: — Kızım!.. Gideyim, bakayım. Şu maden İşi nasıl oldu?. Demiş ve Istanbula gitmişti. Akşam da, oldukça neş'eli bir surette avdet etmişti. Allah bili- yor ya, ben halamın bu neş'esini görür görmez, ene iyi bir müşteri çıktığına hükmetmiş; — Galiba hayır haberle ge- Gin hala. Demiştim. Halam da, gayet tabil bir surette: — Hayır diyelim de, hayır elsun evliâdim. Cevabını vermiş, lâfı kısa kez- mişti. Tuhaf bir tabiatim — vardır. Bir mesele hakkında birisi bana izahat vermek istemezse, ona uzun uzun sual sormak Adetim değildir. Onun — için, halamın fazla bir şey söylemek İsteme- diğini hissedince, süküt etmiştim. Fakat şunu da ilâve edeyim ki, geceyi de epeyce merak - İçinde geçirmiştim. Çünkü halamın ha- Hnde, göze çarpacak derecede bir garabet hisseylemiştim. Geceyi, mutat olan sükünetle geçirdikten — son aabahleyin kahvaltı masasının başında ha- lamla birleşmiştik. O, biraz dal- gin ve düşünceli idi. Bir yey söy- lemek isteyip de söyliyemiyenjere mahsus mütereddit tavırlar gös- termekte idi. Ben, işi kolaylaş- tırmak istedim. — Eh, halal.. Inşallah dünkü yorgunluğun boşa gitmedi?. Dedim. Halam, bu sualimden âdeta bir sevinç duyarak: — Vakıa, daha kat'1 bir şey yok amma kızım.. Eh,. Allab, büyüktür. Diye cevap verdi. Ve sonra, elindeki süt fincanindan uzun bir yudum çekerek ilâve etti : — Öyle zannediyorum ki, bu | işte de Ömer Boy bize faydalı ] olacak. — Hangi Ömer Boy. — Camm, şu.. Kayserili Ömer Bey. Hani, borçlu olduğumuz. — Yaan.. — Evet.. Birkaç dakika, süküt içinde geçti. Hafif hafif, ağız şapırtıla- rımız İşitilmekte idi. Halam, bir- denbire İçini çekti. — O kadar iyi adam ki.. Cevap — vermedim. — Halam, fasıla İle devam etti: — Çok saf yürekli. — Her halde, kalbi de temir. — Öyle zannediyorum ki, da- ha henliz gözü açılmamış. Artık sabredemedim. — Aman halal. Eğer o ada- min da gözü açılmamış İse, dün- | yada yaşıyan İnsanların hepsine birden âma demeli. Vapurda dört Avrupalı fabrikatöre, çarıklarını tere giydirdiğini söyliyordu. — Amma kızım, iş mes'elesi başka. Yâni benim, gözü açılma- mış demekten maksadım, hani başka erkekler gibi yaramazlık, düzenbazlık filân gibi çeyler bil- miyor. Dobra, dobra bir adam. Halam, — söyledikçe — açılıyor, sözleri de gittikçe — kuvvetleni- yordu. Zavallının belli başlı kabahatl, taşralı olması.. Biraz kabaca, görgüsü ve terbiyesi, birax nok- sanca olmasa. — Eb, ne olur?. — Zannederim ki, iyl bir koca olur?. — Acaba hala. — Muhakkak kızım. — Fakat yenilir, yutulur şey değil hala. Bizim Gülter, Pervin, hattâ.. Hacı kadın bile, o adama bir hafta tahammül edemez. — Niçin?. —Eh, okadar kaba bir adamla yaşamak kolaymı hala. —Ah kızım bilinmez ki.. bakarsın kaba saba, çirkin, hantal bir adam görünürde ahlâkı melek gibi olur. — Proens Ali Beyin; zarif, lâtif ve şehlevent bir adam görlün:« düğü halde, terbiyesinin epeyce kıt olması gibl değil mi, hala? — Yaa, öyle mi di? — Vallahi bilmem, hala. Bana, öyle geldi. Bu son sözlerim, halama iyl bir darbe tesiri icra etti, O bu sözlerden : — Hala!. Ya sen, adam seç- mesini bilmiyorsun. Veyahut da servet karşısında, gözlerin kama- şıyor ; hiçbirşey görmüyorsun. Halamı, bütün bütün deşmek ve ona, dilinin altındaki son sözü ıöyle!nık istedim. — Hala!.. — A canım?.. — Avukat Ferit Beye verdi- gin cevaptan Ömer Bey müteessir olmuş mu ?.. — Olmaz olur mu hiç? Hani bugün — birisi gitse de, nişanlı olmadığını söylese, dünya onun olacak. — Zavallı adam. Birdenbire ağzımdan kaçan şu merhamet kelimesi, — halama ümit verdi. Belki de bana, buosu göyletmek istemişti. Çünkü .dır- ı lah şu sözlerle mukabele etti: her halde 19 -- 9857 Habeş Hiç_ Ki_mseden İF((;rkrhayof | Baştarafı 1 inci yözde ) | gergin Wfadeler görünmekte, her- kes tanklardan, — tayyarelerden, pusulardan, sevkulceyşten bahset- mektedir. Habeşliler memleketin Üzerin- de harp bulutları — dolaşmakta olduğuna ve bunun da pek geç değli, yağmur mevsiminin sonun- da, Eylülün nihayetlerine veyahut da Teşrinlevvelin llk haftası zar- fında patlak vereceğine tamamen kanldirler. Geçenlerde Lendra'dan, mem- leketine avdet etmekte olan ve eski dostlarımdan — bir Habeş asılzadesile görüştüm. — Açıkçası bu zat Avrupaya, Skoda fabrika- larından veyahut başka yerlerden cephane satın almıya — gelmişti. Habeşistan'daki variyet bakkın- da görüştük. Dostum dedi ki: — “Bu hakem komisyonunun dedikoduları, hiçbir. şey ifade etmez. Hakem komisyonu müza- kerelerinin — muvaffakiyetle —ne- ticelenmesi arzu edilse idi. İtalya büsbütün başka bir tavur tak- nirdi. Fakat İtalya harbe karar | vermiştir. Bunu sizin bildiğiniz gibi, her nedenirse densin Avru- padaki bütün Harlciye nezaretleri de pekalâ biliyor. Italyada dahili vaziyet okadar karışıkdır ki İtal- | ya, halkını avutmak, hükümelin fena idaresini tenkit etmelerinin önüne geçmek ancak bir harp çıkarmak ve onları bununla meş- gül etmek süretile kabil olabilir. Italya eğer hazılarım tamam- lamış olsa idi daha Ual-Ual hadi- nesi çıkar çıkmaz bunu bir harp vesilesi yapacaktı. Fakat o zaman Italya henüz hazır değildi. Ondan sanra da işe İtalyadan çok daha büyük bir kuvvet karıştı: Yağmur mevsimi, Fakat bu mevsim de Eylülde nihayete erecek. Onun için Italya bu mühletten İstifade ederek hararetle — hazırlıklarına devam ediyor. Neler yaptığını bilmiyor» sanız, ki buna imkân — yoktur. Başkalarına sorunuz.,, dedi. Ben itlraz ettim: — “Fakat bütün hakem mü- zakereleri hiçhir metice vermiye- cek mi? Herkes sulhu muhafaza etmeğe çulışıyor. Her halde...,, Dostum sözümü kesti: — “Evet, herkes gulh istiyor. Fakat asıl alâkadar olan taraftan maadası... Bakınız şu elçantamda Italya matbuatının nereden mül- hem olduğu malüm olan tavırla- rını gösterir gazete — kupurları vardır. Ne yalanlar uydurdukları, hattâ Ingiltere hakkında bile neler de- diklerini biliyorsunuz. Bunları oku- yunuz. Ondan sonra da Afrikaya ardıardına yaptıkları sevkıyat ba- berlerini okuyunuz. Bir de bun- ların İtalya Somalisini müdafaa etmek için olduğunu söylüyorlar.,, Güldü: — Neye ve kime karşı mi- dafan edecekler? Sivrisineklere karşı mı Eritrede başka nasıl bir teh- Hke olabilir? Hayır dostum biz meler olacağını ve ne olacağını pek iyi biliyoruz. Sordum: — “Onun için mi Çekoslovak- yaya gittiniz?,, — “Evet, Çekoslovakyaya da, başka yerlere de gittim. Memle- ketim, ta Hazreti Süleyman za- manından beri, henüz Roma ku- rulmadan çok daha evvel bile koca bir İmpâratorlüktu. Ve Roma imparatorluk olarak kalacaktır. Bu dediklerime şaşmayınız. Bu, Habeşistanın — tarihindan başka bir şey değildir. Bundan maada biz yurdunu çok seven kimsele- riz. Bunu İspat etmek için size bir tek misal söyliyeyim ve... da- ha bundan kırk sene evvel İtal- yanın kuvvetlerini derledik. top- ladık ve denize atıverdi idik.., Dedi. Ben yine itiraz etmek İstedim: — * Fakat ©o zamandanberi ahval çok değişti!,, — “ Biliyorum... Zaten onu İster İstemez bizim gözümüze sok- tunuz; biz de ona göre davrandık. Şimdi ben sorayım: Siz bizler hakkında ne düşlü- nüyorsunuz? Bu suale açıkça ve doğruca cevap verdim: — “ Biraz — vahşisiniz, fakat dünyanın en cessur adamlarısınız,, dedim. Memnun oldu: — * Teşekkür ederim. Ded- ğginiz çok doğru. Fakat o halkı idare eden bizler, bu yirminel asırda yalnız cesaretin işe yara- madığını sizlerden öğrendik. Onun içine cesareti, fennin en son telâk- kiyatile ve intizamla mexcettik. Teşrinievvelde bir harp olaca- ğını ve memleketimizi korumak için de hazırlıklı bulunmak lâzım- geldiğini pekâlâ biliyoruz. Evvelâ kabileler efradına disiplini öğret- tik. Bugün ilk seferde harp sah- mesine, Avrupanın harp fennine bihakkın vakıf en güzide kuman- danlarının yetiştirdiği ( 750,000 ) kişilik bir kuvvet sevkedeblliriz,, dedi. Ben gözlerimi dört açtım. O, sözüne devam etti: — *“ Bundan maada bu, büyük orduyu techiz edecek İevazımır mız ve cephanemiz de var. Bir Italya ile veyahut herhangi başka bir milletle harp etmek istemiyoruz. Fakat ne yapalım? Müdafaalnefls.. Italya behemehal iİşi zora bindir- mek istiyorsa, bu bapta karar ona düşer. ,, — * Biraz mübalâğa etmiyor musunuz?,, dedim. Güldü : — Kat'iyen. Meseleyi - tahlil edelim: Kıt'amız, Avrupa kıt'ası değil, Ikllmimiz Akdeniz iklimi değil, yemeklerimiz ve mahsulâ- tımız Jâtin ırkının alıştığı ve yi yebileceği şeyler değildir. Bundan maada harp uüsüllerimiz. ve hal- kımızın cesareti, tahammül kabi- liyetimiz. ve yurt sevgimiz hiç bir milletinkinden aşağı değil. Bu harp bir çete, bizim pek iyi bik diğimiz bir kerillâ harbi olacak- tır. ve İcap ederse sahneye bir milyon asker bile dökebilirir.,, dedi. — * Ya İtalyanın hava kuv- vetlerine ne di: 'miz? ,, Diye sordum. Yine güldü: — “ Onu hesaba bile kat- miyoruz, Tayyareler nereyi bom« bardıman edecekler? Adisababayı mı yakacaklar? Farzedelim ki ora- daki hava müdafaamıza rağmen bütün şehri harap etmiş olsunlar. Birkaç boş evi yıkmaktan ne çıkar? —Adisababa — Habeşistan değil ki, Memleketimiz Avrupa memleketleri gibi birbirine sıkış- miş büyük şekirlerden — ibaret değil kl! Kocaman, vasi bir sahadır. Halkımızın hepsi ormanda sığı- mırlar,, Tayyareler bir yeri fethe- yıkildıktan sonra dahi tam bir l debilirler; Fakat onu muhafaza edemerzler. Habeşistanda mühim olan şey şehirler değil arazidir.,, dedi. Düşünmeğe başladım. — "Ne demek istiyorsunuz, İtalya bu işi başaramaz mı diyor- sunuz?,, Diye sordum. — “Evet, biz bizim açık ara- zimizde yaşıyabiliriz. Fakat onlar yaşıyamaz. Sularını bile beraber« lerinde getirmeğe mecburdurlar.,, Dedi. — “Silâh ve cephaneye gele- Him... Bunları şarkt Avrupadan satın almış olduğunuzu söylemiş- tinir değil mi?,, Dedim. — Derhal cevap verdi: — “Ben öyle bir şey aöyle« medim. Ben yalnız yedi yüz elli bin kişiyi techiz edecek levazımımız vardır demiştim,, dedi, Fakat ben mrar ettim: Ya silâh ticareti muka- ne diyeceksiniz?,, dedim. Oda hakikat cehe- sinde boş bir lâftan ibaret kalır,, dedi. Elini uzattı ve ilâve etti: tana tekrar ne zaman ? Son rzamanlarda Habe, birçok adamlar geldi mleketimizi ©o kadar beğendiler 'ki orada yerleşmiye karar verdiler. Almanı var, İngilizi yar, “ le- veçlisi vehatta Amerikalısı bile var, fakat tuhaf bir tesadüf eseri bunların hepsi de muha- de şöhret kazanınış adamı- * Neva Chromile ,, den ( İtalya « Habeş — ihtilâfının safhasına ait haberler beşinci mızdadır. | Medeni Şakiler Bunlardır Şehirde türeyen bir takım me- den! haydutların bazı insanların saflığından ve temiz kalpliliğinden lstifade ederek muhtelif — vesile- lerle dolandırıcılık yaptıklarını da dün yazmış ve bunlardan maruf Ihsanla baloncu Hakkı'nın isim- lerini zikretmiştik. Zaman zaman bir maliye me- muru, bir doktor, bir elektirikçi, bir emlâk sahibi, bir iş takipçisi #üsü takınan bu adamlar hakkın- da polls sıkı bir. tahkikat yap- maktadır. Bunlardan Ihsan'ın — bilhassa emlâk İşleri Üzerinde çevirdiği dalavereler tahkikat safahatı me- ında birer birer meydana çık- mıştır. Ihsan'ın bu suçlarından başka memura rüşvet teklifi işinden de hakkında tahkikat evrakı tanzim edilmiş bulunmaktadır. say y o kurumunun Üyi kermes hazırlamaktadır. mi bay ve bayani n MÜ kep bir komite Iki aydanberi haftada bir kaç defa muntazam toplanıp ça« lışmaktadır. Malüi Ve Şehit Yetimlerinin ı suba; elerini almak — Üzeri d, lüğüne müracaat etmeleri ilân olunur. İkmal Sınaçları Kadıköy Halkevinde; İkmale ha- zırlanmak için şu de gtar ; ( Tarih, Riyarziye, , Ne- batat, Kimya, Fransızca, İngilizce, H nat, Coğrafya. ) Geliniz, çalışınız. Paranıdır. Kızılay kurumu teşekklir etmektedir Müslüman kadınlar birliği tarafın- dan Kızılaya 215 lira teberrü edil miştir. Bu hayırlı iş için Kızılay reis' General Ali teşekkür elmektedir. —— — — d & ——— li ğ