Tefrika No : 70 Döşeme tahtasının altına, her patlayışta yerini ve hedefini de- giştirecek surette bir otomatik tabanca konmuştu. Tavana sap- Tanan kurşunlar burada âdeta bir daire çizmişlerdi. Fakat Neidelmann bu teferru- atla uğraşmıyordu. Polisler İse bu tehlikeli deliğe yaklaşmakta tereddüt ediyorlardı. Bu tered- dütten istifade eden Neidelman deliğin üzerine doğru eğildi. Ve elini döşemenin altındaki kalasın üzerinde — |gezdirmeye — başladı. Evrak, falan aramıyordu. Çünkü evrakın buraya konmadığını, bu- rada bulunmadığını pekâlâ bili- yordu. Onun aradığı, bir elektrik düğmesi idi. Nihayet bunu buldu ve baş parmağile bu düğmeyl kuvvetle bastı. Bir taraftan düğmeye basıyor bir taraftan da fenerin ve polis- lerin bulundukları y akıyordu. — “Geç kaldı galiba.,. Küğıt- Tar..rı Sözünü — bitiremedi. Kapalı pancurların — yarıkları arasından göz kamaştırıcı bir ziya parıltısı göründü te akabinde de müthiş bir taraka işidildi. Herr Neidelmann, böyle bir şeyi beklemekte olduğundan, da- ha doğrusu bizzat bu infilâka #ebebiyet vermiş olduğundan, hiç şaşırmadı. Şaşkın bir hale gelmiş olan polisler henüz kendilerine gelmeden — Neldelmann — olduğu yerden sıçradı, fenere bir. tekme vurarak parçaladı. Ve bir saniye sonra da mer- divenlere koşarak, infilâkın sebe- bini anlamak üzere yukarıya hücum eden halkin arasından sıyrılarak sokağa fırladı. Ortalık karanlıktı. Bulutların arasında ara- sıra görünen ay ışığı ortalığı hafif hafif —aydınlatıyordu. Havadan müthiş bir toz yağmuru yağıyordu. Çek lisanile: — * Kaçınız. Koşunuz diye bağırarak halkın arasına panik saçıyor bir taraftan da bu kala- balık arasında kendisine bir yol açmıya uğraşıyordu. Tozdan gözleri görmüyordu. Fakat infilâk yerine yaklaşmak ve döşemenin altındaki — düğmeye basmakla sebep olduğu infilâkın yaptığı tahribatı görmek istiyor- du. Terden gelen bağrışmalar, yaralıların acı feryatları, İniltile- rile, takip edeceği — istikameti tayin ediyor ve yoluna devam ediyordu. Fakat hiçbir şey göremiyordu. Nefes almıya çalıştıkça ciğerle- rini acı bir dumanla, toztoprakla doluyordu. Zaten infilâkın olduğu yere gidebilse bile bir gey göre- miyeceki. Geri döndü, Ayağı bir tuğla parçasına — takıldı ve ora- daki bir çukurun içine yuvarlan- dı. Uğraşa uğraşa nihayet bura- den kurtuldu ve nereye gittiğini bilmeverek bir müddet daha iler- ledi. Bu defa yıkılmış bir ağacın dallarına takılarak yere düştü. Tnfilâk büyük bir sahayı en- kazla doldurmuştu. Etrafına ba- kındı. Nerede bulunduğunu kati- yetle tayin edemiyor, ancak bü- yük meydanlığın kenarında oldu- ğunu tahndin edebiliyordu. Tah- mini doğru İse, asıl kurtuluş yolunun tam akal istikametine gidiyor demekti. — Gerisingeri döndü fakat parçalanmış — bir cesede çarparak sendeledi ve kana bulanan ayağı — kayarak tekrar yın dnım Sokaklarda hafif bir aydınlık vardı. Zararın ve tahribatın de- recesini anlamak için o civardaki sokak lâmbaları tekrar yakılmıştı. Patlıyan bu lâğım son iki sene zarfında yapılabilmişti. Ç Arkım veri |Son Telgraf Ve Teisizler | Italya Yeniden İki Piyade Kolordusu Kuruyor Roma, 29 (Telsizle) — Son zamanlarda Doğu Afrikasına gön- derilen kuvvetlerin yerini tutmak Üzere hükümet 2 yeni piyade kolor- dusu kurmıyu karar vermiştir. Bir Haftalık Kaçakçılık Biri Ölü Olmak Üzere 29 Kaçakçı Yakalandı Ankara, 299 (ALA.) — Geçen bir hafta içinde muhafaza örgütü biri ölü 29 kaçakçı, 728 - kilo gümrük kaçakçılığile Üç tüfek, 22 mermi, 3600 defter sigara kâğıdı, 20 kaçakçı haeyvamı ele geçirilmiştir. Almanya Dostluk İstiyor Berlin, 28 (Telsizle) — Ingiliz- Alman deniz anlaşmasını imza eden Alman baş mürahhası M. Fon Ribentrop bugün röyter ve havas ajansı ııuhıbhlulıı şun- ları söyle: “Almanya yııl bir dostluk sistemi tatbika başlamıştır. Bu yeni sistem Avrupa sulhunu alâ- kadar eden meselelerin toplu o- larak değil, ayrı ayrı halledilme- sine matuftur. Almanya, Fransa vo Ingiltre arasında bir kültür el birligenli kabil olduğuna inananlardanız. Almanya Avrupa barışı için var kuvvetile çalışacaktır. ( Baştarafı 1 inel yüzde ) diyenin böyle fırıncının zararına marh koyuşu halkın ucuz ekmek yemesi bahasine çaşninin azıcık değiştirilmesine müsamaha etmesi demektir. İşte bu ufacık müsa- maha enine boyuna genişlemekte ve halk çeşninin çok uzağında kalan muhtelif nevilerde ekmek-« ler yemektedirler. Francalalarda bile belediyenin ekmek için koy- duğu çeşni yoktur. Bugün de piya» sada çeşniye uygün ekmek bul- mak mümkün değildir. Son on beş günde borsada yapılan buğday ve un satışları meydandadır. Bu — satışlardaki neviler, fiatlar gözönüne alınırsa belediye çeşnisne göre ekmek yapılmadığı kendiliğinden mey- dana çıkar, bu gün yapılan ve satılan ekmeği de 9 buçuk kuru- şa satmak fırıncıya pekâlâ kâr bırakabilir. Binaenaleyh fırıncının iddlası baksızdır. Amerika Altın Babası Paralarını Saklayacak Yer Bulamıyor Vaşington, 29 ( A.A )—Pren- don'da hemen bir yeraltı mahzeni yapılması için gizli bir emir verile miştir. Nevyork'da Filadelfiya'da hükümetla elinde bulunan ihtiyat altın paralar bu mahzene konus lacaktır. Hükümelin deniz kenar- larında bulunan ve her zaman tehlike lıı.-ndı olan 16 şehir- deki ihtiyat altın paraları o şehir- lerden uzaklaştırarak memleket içerisine taşımak — istediği an- laşılıyor. Bir Sovyet Generalı Londrada Londra, 28 (Telsizle) — Ingil- terede yapılacak olan hava manev- ralarında bulunmak üzere bir Sov- yet Generalı bugün Londraya gelmiştir. Fransız - Türk Ticareti Paris: 29 (ALA) — Yarın söresi bitmekte olan Türk - Fran- sız tecim modüs vivendisinin 13 Ağustosa kadar uzatılması hak- kında iki taraf anlaşmıştır. Tirolda Yeniden Yer Sarsıldı Viyana, 290 (A. A.) — Tirol da Salzburgda, on saniye süren yeni bir deprem duyulmuştur. Ekmek Narhının Sırrı Belediye çeşnisine göre ek- mek yapan fırıncı zarar eder. Fa- kat 10- 20 gündenberi Istanbulda belediye çeşnisine uygun — yapı- miş tek ekmek yoktur. Her- firtn sert ve çavdarlı unla ekmek yapmakta, bu suretle ekmek fia- tını ucuza mal edip narha göre fazla kârla satmaktadır. Ölüm — Ewmniyet Sandığında bankacı Kemalin oğlu Kabatap lze- sinden Ertuğrul evvelki gece sabaha karşı tedavide bulunduğu Cerrahpaşa hastanesinde ölmüştür. Kurtarmağa çalışan hastane Başhekimi Bay Rüşdü ve Bay Halil beylerle Emniyet Sandığın- da memur amcalarının ve arkadaşla rinin tecasürleri arasında dün cena«s zesi kaldırılarak Edirnekapıya gö- mülmüştür. Doktor HORHORONi Eminönü Valide kıraathanesi yanında. Telefon 1 24131 Mektepli Kızlar Arasında : Istanbul Kız Lisesi Tale- besine Sorduk. Cevapları Dolambaçlı Oldu (Baştarafı birinci yüzde| işaret memuru edasile bana yol Merdivenleri çıkarken anladım ki, öz Türkçe savaşıma henüz gö- nüliü yazılamıyan kapıcı, lügatları ber iki manada da paralayan görüşmeyi bir büyük hörmet eseri sayıyor. * Ak saçlı, geniş alınlı, zeki ve değerli müdür son sınıf talebe- lerinden bir kaçına verilmek üze- re hazırladığım sorguları dikkat- le gözden geçirdi. Sonral — Hay hay... Dedi. Benden dağıtmak. Cevap verirlerse ne âlâ. Ve ilâve etli: — Fakat şimdi hepsi yazılı imtibandalar. Neticeyi anlamak için saat birden sonra teşrif bu- yurun! * Tayin ettiği saatte müdürle karşı karşıyayız: — Manlesef, —diyor, cevap vermediler! Evvelâ — isimlerinin yazılmaması şartile razı olmuş- lardı. Fakat sonra kimbilir hangi düşünce ile mazeret beyan ettiler, — Bence, gençi kızlarımızın Sekingenliklerini göstermesi iti- barile, bu netice de yazılmaya değer! Muhatabım, aklıma biç ge- meyen bir cevap verdi: — Bu niçin buyurduğunuz gibi yazmaya diğer mi? Fakat şu muhakkak ki, çocuk- lar, bu sorgulardan kaçınmakta, pek haksız sayılamazlar. Geçenlerde, yine bir anket, kızlarımızdan birkaçının adlarının gazete sütunlarına geçmesine se- bep olmuştu. Bu yazının çıkışından iki gün sonra, gazetede isimleri çıkan bütün talebelere çanta — çanta mektup gelmeğe başladı. Asıl garip ve acı tarafı da, yüzlerini görmedikleri, seslerini duymadıkları bir çocuklara mek- tup gönderenlerin vüksek mektep talebesi oluşlarıdır! Masum lise talebesinden temiz bir aile kızından eline bir karanfil alıp da Sultanahmet parkındaki çeşmenin dibine gelmesini isteye- bilen bu müteredilerin mektup- !ları bittabi yerlerine varmıyor. * Fakat onların içlerinde, bu küstahca, ahlâksızca harekette ırar edenler, ve aymı mektubu birkaç defa gönderenler var. Bunu dinledikten sonra, gaze- tenize talebelerin adlarını yaz- maya zaten eliniz varmıyacaktır kanaatindeyimi! * Cebimde cevapları alınmamış sorgularla mektebin bahçe kapı- tına giden mermer — koridoru geçiyordum. Bir pencere kenarın- da iki talebe konuşuyorlardı. İç- lerinden birinin gözlerime ilişen parlak elâ gözleri, sonra parlak elâ gözleri gibi dudakları güldü: — Acıdım! dedi, Ve arkada- şına hitaben ilâve etti: — Allah kimseye vermesin... Boş dönmek çok fena — şeydir! Atılan bu taşı boş — dönmekten kurtulmak için bir fırsat saydım. Ve dönüp gülerek sokuldum: — Son sınıfdansınız. galiba? Ummadığı bu hareketim onu hafif kızartmıştı, beni bir yalan- la atlatıp kurtulmayı birden akı! edememiş olacaktıkl İtiraf etti: — Evet! Güldüm: — Ohalde, acıyan boş çe- virmez... Siz verin bakalım şu cevapları! Zeki talebe, biraz düşlündük- ten sonra, cevap vermekte mah- zur görmemiş olacaktı ki: — Fakat, dedi, bir şartla! — İsminizi yazmayayım de- ğil mi? — Eveti... Değerli müdirin sözlerini ha- tırladıktan sonra, bu şartı kabul etmememe imkân yoktu. İsteğini yerine getireceğimi — vadettikten sonra sordum : — Liseden sonra da tahsile devama niyetli misiniz ? — Tabit! Bunu neden bu kadar “tabil,, bulduğunu anlamıya, ikinel sor- gümü tercih ettim : — Üniversitenin hangi şube- Bİni tercih edeceksiniz ? — Hukukul — Bu tercihinizin — sebebi nedir? Sevimli talebenin yüzü, neş'eli bir gülüşle aydınlandı: — Benim dünyada en sevdi- ğgim lakırdı söylemektir del — Hayatta erişmek istediği- nız gaye nedir? — Iktisadi hürriyetimi kazan- maktır. Çünkü iktisadi hürriyet bütün diğer hürriyetlerin anasıdır! — Çok iyl bir izdivaç |fırsatı dahi yüksek tahsili yarıda bırak- maniza sebep olamaz mı? — Yenilmesi elimde olm- yan akla gelmedik — engeller hariç... Başka hiçbir sebep bana tahsilimi yarıda bıraktıramaz!| — Evlendikten sonra da çalış- maya niyetli misiz? — Evet! — Sebep? Muhatabımın, cevap verişinde sezilen kolaylıktan, sabahleyin de eline geçen sorguları epey düşün- düğünü anlıyordum: — Sebep gayet basitl dedi. Ve anlattı: — Bence, izdivaç bir dostluk şirketidir. Bu şirketin temelindeki maddi manevi sermaye, kurucuları tara- fından mütesaviyen konulmalıdır. Halbuki kadının çalışmaması, sermayede muvazenesizlik doğurur. Ve işte bu muvazenesizliktir ki, erkeğe tahakküm — hakkını kazandırır. Nihayet, başkaları ne düşünür- ler bilmem, fakat bana kalırsa, diploma, iş olsun, şan olsun, süs olsun diye alınmaz. — Diplomayı alıp sandığa sakla- mak, elbiseyi diktirip gardiroba asarak çıplak dolaşmak kadar gülünçtür. Bu itibarla bu hayattan, üzun emegimin ve değerimin karşılığı diye elime — verilen vesikanın hakkını almak isterim. Bu hakkım fedaya da hiç niyetli değilim! Güldüm : — Ya bedelini verirlerse ? O da güldü: Hakkın bedeli haktır! Selim Tevfik