— Haydi bakalım!. Aza, çoğa bakmıyorum.. Getir! — Ne istiyorsun Hasan Bey- tiğim, hayır ola? — Sökül paraları! — No parası istiyorsun? — Ne parası var mı? Ocak Parası İstiyorum. — Tayyare cemiyetine aza mı oldun? — Ne zannettin ya? Türk de- #il miyim? Tayyare cemiyetine âzâ Olmayı kendime şeref bilirim. — Elbettel, — Hem ben, hava tehlikesini bilen âzalardanım. Bu fukaralığımla bir tahtada yirmi lira saydım. — Aferin Hasan B.! — Ben aferin istemiyorum. Vazifesini yapan bir yurtdaş, kendi Viedanının duygusundan gayri hiç bir mükâfat beklemez. Hem, ben- den Üstün niceleri var ki, tehlikeyi Anlar anlamaz, avuç dolusu, etek dolusu yardımda bulundular, Be- nim verdiğim, onlarınkinin yanın da devede kulak kalır. — Peki, Hasan Beyciğim.. Bu kadar telâşa sebep ne? — Pazar olal. Sebep ne olur Mu, be adam? Öbür uluaları gör- Müyor musun? habire, ha hava kuv- Vetlerini arttırıyorlar. Ben onlar- du geri mi kalacağım? Yürin öbür Bün, Allah etmesin, benim tebe- Me çullarırlarsa?. Ben o zaman, Onlara karşı armut mu devşire- teğim?. Cumhuriyet kurula'ıdan- b_*l yapılan bukadar fabrikalar, ar, demiryolları, apaçık, mü- dafaasız, meydanda kalsın da ha- Tap mı olsun? Yazık.. — günah değil mi? — Devlet babamız, onları el- tte düşünmüştür. — Tabii düşündü; merak etme. Fl’lı!, korunma tertibatımızı ta- Mamlamak için 500 uçağa daha Züm var. — Beşyüz mü dedin? — Evet. Neye baktın öyle Yüzüme? Beşyüz uçak dediğin de hedir sanki? Bak, göreceksin, bir ay içerisinde, bu ulus, necip Türk ulusu beşyüz beğil, bin tane Vçak verecek. Amma, zenginler- de harekete gelmeli. Bir tah- Hasan B. — Sevgili ulus Böyle; SON POSTA sak, vatan borcumuzu ödemeye koşalım! & e Saçların sünbül müdür? Yanakların gül müdür?” Sen'n derdirle yanan Sade bu gönül müdür? reki Abdurrahman Naci yurtda- şımız gibi, kazancını bu yurdun bağrından sağlamış olanlar, feda- — Hasan B. Bizim karıyı, gece yarılarına kadar uyku tut- muyor.. Ne yapayım acaba ? — Geceleri evine erken dön, MANİLER ve T Yer yüzünde eşin yok, Benzer bir karceşin yok, Gönül aksatasında, Neyleyim ki peşin yok! k rlıktan çekinmemelidir. Bundan başka her birimiz de p:k âlâ yılda 20 şer lira verebi- hriz. Yılda 20 lira, günde bir ekmek parcsı bie değildir. Bir hafta sinemamızı, bir akşam ra- kımızı fedca etsek, bu iş kolay Üç Sene Hatan B. Aniforcuya sordu: — Bir paltoyu üç sene nasıl giyebilirsin? — Birinci sene aldığım gibi giyerim, ikinci sene tersini yüzü- ne çevirlip giyerim, Üçüncü sene bir dokantada yeri bir palto ile değiştirir y İte giyerim. * 500 tayzarem zin daha göklerimizi çelik kanatlarla Örmesini İstiyor- -. B eh Bir nimetsin başımda, Şöyle gezin karşımda, Ben de safa süreyim Şu gencecik - yaşımda, başarılır.. — Pazar ola, öyle isel — Eksik olma! — Hasın b. Bizim kaleüin " mümeyyizi bugün öldü.. Acaba onun yerire beni koymazlar mı? — Vallahi bilmem, dostum. Mezarcılarla konuş bir kerel. Çocuğun Resmi Bayan Neclâ, Pazarola Hasan Beye çocuğunun yeni çekilmiş fotoğrafını gösterdi. — Nasıl, Hasan Bey? Bana benziyor, değil mi? diye sordu. Hasan Bey : — Sahiden çok benziyor.. Tıpkıl dedi. Fakat ne olurdu, fotoğrafçı biraz retüş yapsaydı da yavrucuk biraz gürzel görün- Allahın Sevgili Kulu Komşulardan — birinin karısı ölmüştü. Mahalleli, adamcağıza başsağına gittiler. İçlerinde Ha- san Bey de vardı. Karısı ölen adam çok kederli görünüyordu. Ziyaretçilerden biri, teselli makamında: — Üzülmeyiniz, dedi.. Merhu- me, Allahın sevgili kulu imiş ki, Cenabıhak yanına aldı. Hasan Bey, oturduğu yerde şöyle mırıldandı: — Bizimki kendini Allaha da sevdiremedil!. Ne Çok Paral Hasan Bey, gazete idarehane- sine müracaat ederek, idare memuruna sordu: — Satılık bir arsam var da ilân etmek istiyorum.. Kaç para vereceğim ? — Murabba santimine 20 ku- ruş alırız, Hasan Bey! Hasan Bey: — Vay, anam! diye haykırdı. Bir dönüm arsa için, o nc tutar sonra? Lokantada Hasan B. garsona çıkıştı! — Garson bu ne haldir kom- postonun içinden bir fare çıktı, — Talihiniz varmış bayım ye- meğin sonunda buna rastladınız; ya çorbanın İçinden çıkmış olsay- dı daha fenaydi yal tada 120,000 lira an asil yü- |. azizim! BOĞAZIÇINDE Havalar ısındı, çok şükür, hele, Boğaza biz dahi göçelim dedik. Çekilmez olmuştu bizim maballe, Sulara taşınıp, içelim d_ıdik. Dinleyiniz, baylar, nushü pendimi, Iyice, sözüme kulak veriniz. Kaybetme de işten değil kendimi, Dinleyin de bana siz hak veriniz! gir Meğer Boğaziçi bir felâketm'ş, Tadından yenmeyen bir başkâ etmiş, Orada oturmak ne eziyetmiş, Bir ara, bu işten geçelim dedik. * Ne havası kalmış, ne manzarası, Kömür yığınları yüzler karası, Verilir şey değil vapur parası, Şirket varken bunda, kaçalım dedik. * Şu yurdun tatünl kuşatan gökler, Bize nefes verip yaşatan gökler, Erkinlik hazzını yaratan gökler, Böyle boş duramaz, uçak veriniz! * Bugün vermezseniz gönülden, candan, Yarın o gök yüzü kızarır kandan, Hayır kalmaz sonra, güzel vatandan, Veriniz, hem kucak kucak ver.niz! Hasan Bİ — Artık sesinizi | duymaz olduk, Bayan! Ut çak * miyorsunuz.. vi SA : S? ; ö n Sel döl 3 Bayan — Hayır! Doktor ya- ermiştik ve lâkin kirayı peşi , GAĞ eai 1i GÖU A, Sakigtili Şirkete okuduk hep için için, Yardıma koşâlım en son süratla, Zaman ölçülüdür vakıt, saatla, | Düşmanlar kurmadan tuzak, veriniz! Nihayet altında kızgın göüneşin, Hasan B. — Ya? Ben, kom- İ Karşıya kayık'a geçelim dedik. şularımızın arasında bir de dok- torun oturduğunu bilmiyordum. — | KA AD ddi Üi zi ei D SKYA Saan b a ee ll GA b B D alük: Siğlaileridi gİnR e dirlüriz S di L