Fakat biraz sonra düşteceli bir | kaldırıldı..,, çehre ile: — “Evek,, dedi, “belki bir iki İngiliz tayyarecisini ele geçirmiş oluruz. Fakat bu, bize oldukça pahalıya mal olur. Çünkü o vakit benim avdet etmeme imkân kal mar... Evvelce de dediğim gibi eğer gayet ihtiyatlı davranmazsak 19 senelik saim bir dakika içinde mahvolmuş olur.,, — “Fakat azizim Zvelss, onla- rın tepemizde üçup salimen avdet etmelerine de seyirci kalamayız yal Hem buna nasıl göz yuma- biliriz?,, — “Hakkınız var. Görmeme- leri lâzimgelen bazı şeyleri de tehlikesi olabilir. En doğrusu onlara bir haber gönder- meli ve gelmelerine mani olma lıyım. ,, Miralay Wieek bunu muvafık buldu fakat: — “Onlara kaçtığınızı nasıl bildireceksiniz?,, diye sordu. — “ Hakikattan fazla bir şey söylemiyeceğim ve bu da azizim, bizim meslekte olanların öğren mesi en güç olen cihettir. Çünkü yalan yeni bir potine benzer. Ayağa giyerken güzel görünür fakat biraz sonra parmakları sıkmaya (o başlayabilir. (Hakikat belki biraz yırtık ve yamalı olur, Fakat hiç olmazsa rahatlığı vardır. Onun için onlara, Berlin- deki ikametimden ve edindiğim bazı malümattan bilistifade sizi Alman casusu olduğuma ikna etmeye çalıştığımı, sizin buna tamamen kanaat getirmediğinizi, meseleyi Berlinden sorduğunuzu ve cevap -gelmeden, fırsatını bulup kaçtığımı söyleyeceğim, © Sece Bombardıman Tayyereleri Miralay Wieck bu plânı muva- fik buldu ve 973 numarada sözüne devam etti: — “ Fakat onlara hiç olmar- sa sizden öğreneceğim bazı şey- leri söylemek zarureti var. Bittabi hem benden şüphelenmemeleri, hem de vereceğim raporun Alman- yaya zararlı olmaması lâzim. Binaenaleyh bir yanlışlığa meydan vermemek İçin, bana İngilizlerin bilmemesi lâzım olan şeylerden sakın bahsetmeyiniz... Maamafih vereceğiniz (o malömatın da hiç olmazsa biraz hakikate muvafık ve onlarca güyet mühim telâkki edilebilecek (o mahiyette (olması lâzumdır.,, Miralay bunun makul bir fikir olduğunu kabul etti ve bir müd- det ne gibi malümat vereceğini düşündükten sonra: — “Geçen Sah gecesi, ge- ce bombardıman tayyarelerinden mürekkep büyük hava kuvveti - 500 tayyare diyelim - Baltık sahillerinden gizlice Berlin civa- rındaki Sakrov tayyare karargi- hına nakledilmiştir.,, — “Doğru... Fakat bunu In gilizlerin bilmesi Almanya için zararlı olamaz mi? — “Kat'iyyen, çünkü bunu zaten bir ecnebi casusu ferdası gün Berlindeki Fransız Sefirine haber vermişti bile...,, — “Tabii casus ta ortadan — “Şöüphesiz.,, le İse bu malümatmü- kemmel... İngilizlere başka neler söyleyebilirim ? ,, — “Bu uçuşun, sırf tayyare- lerin gizli olarak bu mesafeyi nekadar zamanda katedebilecek- lerini anlamak için yapılmış alek &de bir tecrübeden ibaret oldu- ğunu söyleyebilirsiniz. | Bundan maada, bu tayyare karargâhını keşfettiğinizi, bunun da geçen sene yapılmış ve fakat giriş ve çıkışın gösterdiği müşkülât yü- zünden terkedilmiş bir proje ok duğunu, burasının ancak zamanı geçmiş tayyareleri depo etmek için kullanıldığını, bu tayyarelerin uçmamak yüzünden paslanıp köh- neleşmiş olduğunu ve Avrupa suk hunün şu sırada sağlam olduğun- dan dolayı, daha faal karargâk- lardan birçok tayyarecilerin ay- rılabilmesine imkân bulunduğunu ve bunların, bu eski tayyareleri tamir etmek İçin buraya gönde- rildiklerini tahkik ettiğinizi de haber verebilirsiniz.,, Adolf Zweiss bu malümatın kâfi olduğunu söyledi ve gitmek üzere ayağa kalkarak: — *“Müsaadenizle ben artık i - İN EN il ei ei 255-1935 gideyim. Sizden son bir rıcada bulunacağım. Bana bir kilometre” lik bir mühlet veriniz, başka bir şey İstemem. Bu suretle, hakika- ten kaçmış bir adam gibi hare ket edebilirim, hattâ adamlarınız- dan bazılarına arkamdan ateş etmelerini emrederseniz daha xi yade memnun olurum,, dedi. — “Herhalde pek iyi nışan almamalarını da söylesem fena olmaz değil mi?,, ( Arkası var ) 500 Liralık Müsabakamız Okuyucularımız arasında açt gı- mız (500) liralık müsabaka bitti Ove bu müsubakaya (sit (30) vneu son kuponu meş rettik. İstanbulda ve dışarıda bu- lunaa o okuyucularımızın (7) Ha- zsirana Okadar ovekitleri verdır. O zamana kader bize neşret- Uğimiz şartlar dahilinde eevap- lanmı O gönderme'idirler. Zarfların Üzerine “müssbaka memurluğuna, kaydı konacaktır. (7) Hazirandan sonra gelecek cevaplar kale alın- mayacak ve netice (12) Haziranda İlân edilecektir, Yazık, Günah Değil Mi? ( Baştarafı 1 inel yüzde ) acs bir hikâyesi vardır ve bu hazin hikâye şudur: Bir Avrupalı kimyager ceviz kütüklerini ilk neşvünema zama- nında ve bütün hayatının kısa bir anında bir enstantane yaptığını, v anda önüdeki manzarayı oldu- ğu gibi ve bir fotoğraf camı hassasiyetile tesbit ettiğini keşfet» miş, bu keşfinden istifade ile ce viz kaplamalarda çok güzel ta- bii manzaralar ortaya çıkarmıya muvaffak olmuştur. Bunlar pek çok istek bulduğu için birdenbire ceviz kütüğü ih- ie kankam ağaci Türkiyede bulunduğu için müte- hassıslar Türkiyeye gelerek ağaç- İari tetkik etmişler ve bazı ağaç ların kitüklerini, tonunu 140-160 200 lira gibi yüksek paralar ve rerek almışlardır. Ceviz kütüğüne bu kadar kıy- met verildiğini gören, fakat işin iç yüzünü bilmiyenler obaltalarını aldıkları gibi ormana, tarlaya ce- viz kütüğü olan her yere dalmış ve umumi bir ceviz katliâmı baş- lamıştır. Kesilen kütükler hemen açıkgöz tacirler tarafında tonu | Pehlivan 3-5 liraya sahü alınmış, yine tonuna 3-5 lira masraf edilmiş, getirilmiş, Istanbul gümrük rıh- tımları Üzerine çıkarılmış o ve meraklı ( Avrupalı O müşterilerin isteklerine sunulmuştur. Fakat gel gelelim mütehassıs- lar, bu yüzbinlerce tonluk bin- lerce kütüğün bir odun yığınından farkı olmadığını söylemişler ve böyle binlerce kütüğün içinden ancak 30-40 tanesini seçerek tonunu 30 liradan 80 liraya kadar almışlar, üst tarafını olduğu gibi bırakmışlardır. Şimdi bunların en adi odun kadar da kıymeti yoktur. Çönkü bir kütük en az 2-3 ton gelmek- tedir. Biçmesi, kesmesi, yakılabi- lecek kadar küçük bir hale getir- mesi böyük emek ve çok para sarfına (ihtiyaç göstermektedir. Bunun için bunlar olduğu yerde bırakılmıştır. Ya çürüyecek, yahut denize © atılacak, yahutta yok pahasına satılacaktır. Her birl yılda birkaç yüz kilo ceviz mahsulü verir ve memlekete avuç dolusu servet getirirken kesilen bu koca kütükleri görüpte acımamak mümkün mü? Güreşleri Beyramiç Kaymakamlığından: Ayvacık kazasının Gemedere mevkiinde mutat veçhile kurulacak büyük panayırın dağılması ve meşhur Çan panayırının kurulma za- manları arasında kalan 31/5/935 Cuma günü Bayramiç kasabasında büyük bir pehlivan güreşi yapılacak ve bu güreşe Türkiyenin en önlü pehlivanlar iştirak edecektir. Güreşin büyüklüğü nisbetindeki hazirliklar yapılıyorken her şey- den evvel gelecek pehlivanlarla seyirci misafirlerin yiyip içme ve oturup yatma gibi mübrem ihtiyaçları gözönüne olinarak çok özenli tertibler alınmıştır. Binaenaleyh gerek güreşimize katılacak pehlivan ların ve gerek zevkli bir gün yaşamak arzusile bunu seyir etmeğe gelecek zevatın umduklarından fazla memnun kalacakları ilân olunur. Erkek Kıyafetindeki Kız ! Sabrı Tükendi, Baklayı Ağzından Çıkardı (Baştarafı 1 inci yüzde) entari giymiş. Fakat onun altından, parlak bir kadın kombinezonu sırıtıyor. Entarisinin Üzerine de, dededen kaldığı, biçiminden ve kumaşın- dan anlaşılan bir hırka geçirmiş. Ve o, bu biribirini tutmıyan kılığile, komik “film çevirmek için ustaca makyaj yapmış bir san'atkâra benziyor. Benim sual sormama vakit bırakmadan içini döküyor: — Ne yalanlar efendim, ne yalanlar... Meselâ güya ben onun- la, edebiyata müteallik sualler sormak © vesilesile © tanışmışım. Halbuki o, edebiyatın elifin: gör- se, direğe bile benzetemez. Ve ben edebiyata, sade ona değil, bugünün edip geçinen birçok meşhurlarma bila der« verebile- cek kadar vakıfımdır... Yanındaki sigara tablasının üstünden aldığı kalın bir defteri uzatarak ilâve etti; — Bakın... Şunları biraz ka- rışlırırsanız, edebi okabiliyetim hakkında bir hüküm verebilirsi- niz.. buradaki şiirlerin, yazıların hepsi benim kalemimden çıkma- dır. Ve yine elimden çektiği say- falatı karıştırdıktan sonra bana, “O yol karanlıktır, gidenler dön- mez, sevenler gülmez!,, isimli bir yazısını dinletti, O sırada odaya giren annesi, onun söze devamına mani oldu: — Hâlâ aklın başına gelme di mi ayol... Neler anlatıyorsun yine?.. Bülbülün çektiği dili belâ" sıdır derler. Sen daha belâya doymadın galibal Melekrat, annerini susturmak istedi. O, kaşlarını çattı: — Niçin susacakmışım... Sen aldırmıyorsun amma, ne çektiğimi bir ben bilirim, birde Allah... On gündür mideme zırmk indireme- dim. Her gazete çıkgında yüreğim ağrıma geliyorl., O, kaptığı defteri sandığa kaldırmaya götürürken, Melekzat konuşmaya (başladı ve, sabik nişanlısını kastederek: — Benim de onun kadar oku muşluğum vardır dedi. Ben de iki lakırdıyı bir araya getirip söylemesini bilirim. Fakat gaze telere onun gibi beyanatlar ver- meye mile şerefim, mile asaletim enayi söylediklerinde başka — Onun in enler Ya mol? — Tabii var efendim, tabit var... Diyorum size... şerefim, asaletim (mani olmasa, bütün foyalarını meydana koyacağım... Yok biz onunla nişanlanmışız... Yok ben onu tehdit etmişim.. Her- geyi bir tarafa bıraksak, o evli bir kadındır bir kere.. KocasıGebzede dava vekilidir. Bunu cihamâlem bilir. Sorarım size ben evli bir kadınla nasıl nişanlanabilirim ki? — Pekâlâ, onun bütün bu arı uydurmaktaki menfaati e Melekzat, oçok şeyler bilen kimselerin edasile, gözlerini kıstır — Ben onun ne maksat güttü- ğünü de söylerdim amma, asaletim, şerefim manidir yoksa... — Tehdit mektubu gönderdi- ğiniz de mi yalan? — Yalan tabii,, Biz onunla, iki alelâde arkadaş gibi konuşu- yorduk. O ikide birde Bana: — Ah Melek, derdi, sen ne ifşadan Pala meva arm güzel mahlüksun... (Ne olurdu, Allah seni erkek yaratsaydı da,; Aşık olsaydım! O.böyle söyledikçe de ben güler geçerdim. (Fakat günün birinde işi daha İleriye vardırdı vet — Ben senin kız olduğuna İnanamıyorum! dedi. Yani söyle diklerinin tamamile aksine, Benim kendisini erkek tanıtan bir kız olduğumdan (o değil, erkekliğini gizleyen bir kız olduğumdan şüp- helendi, üstelikde, bu saçma şöphesini (gidermek © arzusunu gösterdi. Ben böyle vaziyet karşısında kalınca, onunla daha fazla görü- şemezdim. Nitekim, ondan sonra bir daha semtine uğramadım. Fakat o, yeniden anlaşmak için baş vurmadık çare bırakmadı. Benden yüz bulamayınca, intikam almaya kalkıştı. Hakkımda türlü türlü odedikodular (uydurmaya başladı. Bu dedikodular dal budak sardıkça çok fena vaziyete düşü- yordum. Günün birinde, tuttum kendisine bir mektup yazdım, vei — Birgiin buluşup, konuşalım. Zira deikodu çıkarmaya devam etmen, benim İçin de, senin için de iyi neticeler doğurmaz! dedim. Fakat o, bu mektubumu, almak istediği Intikamda bir silâh gibi kullanmıya kalkıştı ve; — Beni tehdit ediyor! diye mahkemeye baş vurdu. Bütün bunları saf bir eda ile anlatan Melekzat: — Görüyorsunuz ya, dedi, bu İşte ne kadar masumuml!! Mubatabımın lâfı yine yarıda kaldı. Zira, götürdüğü defteri emin bir yere yerleştiren annesi odaya dönmüştü: — Kız, dedi, hâlâ mı esat | yorsun? Melekzat cevap verdi: — Hayır efendim... Ne mün« sebat... Anlatılacak şey yok değil amma,.. Benim şerefime, asaleti" me dua etsin o... O anda aklıma gelen suali, benden evvel fotoğrafçı sordu: — Siz, erkek kıyafetinde gez“ mekle, hemcinslerinizin mazhaf | oldukları birçok iltifatlardan mah: rum kalmıyor musunuz? t O: ; . — Belki mahrum kalıyorum, dedi. Fakat ben, bu kıyafet saye” sinde, bir insanın yüz yılda edir nemeyeceği (tecrübelere (sahip olmuşumdur. Zira kız olduğumu bilen arkadaşlarım bana, erkek” lere ömürlerinin sonuna kadaf söyleyemeyecekleri şeyleri anlatı” yorlar. Kız olduğumu bilmeyen erkek tanıdıklarım da, bir kadın8 asla itiraf edemeyecekleri sırlarını çekinmiyorlar. Bu sureti? keklerin asıl içyüzlerini herkeste. fazla anlıyabiliyorum! Güldüm: — Fakat, bu elbise yüzünde a başınıza gelmedik dert te kalmı”. yor. Siz, bütün arzularınızı, bif kadın elbiserile de pekâlâ yerin? getirebi'irsiniz. Ve © takdirder harekâlınızda bu kadar nazar” dikkati celbetmez. İl Meselâ, bu son macerada, 8İ ; zin erkek kıyafetinde gezi erkekliğe Üzenişinize atfediyorlari | : ve hakkınızda fena hükümle” | veriyorlar? — Evet çıkarılan dedikodulâf ( Davamı 10 uncu yüzde ) gd i