23 Nisan 1935 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 11

23 Nisan 1935 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 11
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

22 Nisan v—iimaz £3-4-935 OSMANLI SALTANATI GÖ Yazan : Zıpa Şakir Vahdettinin Açmaklstediği Çığır,İstik- . aSON, POSTA ÇERKEN bal Için Tehlikelerle Dolu Bir Yoldu 1918 (1334) senesi, Sadarazam İzzet Paşa hastadır. Nazirlardan Abdurrahman Şeref Bey merhum bir irade ile saraya çağırtılır. ve Vahdeddin — tarafından — kabine kakkında —bir takım — muallero maruz kalır. Vahdeddinin mak- sadı ba kabinenin değişmesidir. Abdurrahman — Şeret Bey, bu arzuyu İszet Paşaya — söylemiş, ondan aldığı cevabı da Padişaha götürmüştür. Vahdeddin bu ce- vaba kanasat getirmiş görünmüş, fakat sonra — Ahmel| Rıza Beyi İzzet Paşaya göndererek birtakım arzular izharına başlamıştır. Kabinede Tebeddüller İzzet paşa, bu sözler karşısın- da büyük bir hayret hissetmiş: — Bu hususta daha dün zatı şahaneye İâzımgolen cevabı ver- miş ve tarafı şahaneden de maru- zalımın — tasvip — buyurulduğuna dair iradel seniye telâkki etmiş- tim. Hayri ve Cavit beylerin yeri- ne münasiplerini bulmıya çalışı- yorum. Fakat bugün de söylerim ki Fethi beyin tebdiline taraftar değillm. Demişti. Fakat bu sözler, Ahmet Rıra Beye birdenbire garip bir asabiyet vermişti. — Derhal vaziyetini değiştirmiş.. — Antf bir tavır alarak: — Efendim, Fethi beyin Da- hiliye Nezaretinde bir dakika bile bekası caiz değildir. — Hattâ tize açik birşey söyleyeyim mi?.. Kabinede matlüp olan tebeddül, bunlardan ibaret te kalmıyacaktır. Sözlerile mukabele etmişti. Ah- met Rıza Beyin böyle bir vaziyet alması, Izzet paşanın gücüne mişti. Şimdi bu iki devlet adamı arasında bir çarpışma başgöster- mişti. Izzet Paşa da sesini yük- seltmiş: — Maksadınızı anladım,beye- fendi, Siz, evvelce, — millet ve memleketin hürriyeti İçin çalışan Zevattan addolunuyordunuz. Fakat bu — hareketlerinizle, — mazideki hizmetlerinizi imba ettiniz. Şuna emin olmalısınız ki, — bir zaman gelecek millet sizden de hesap İstiyecektir. M gL o Demişti. Izzet Paşanı ifadesi, Ahmet Rıza Beyi derbal : d."f r::ın. paşa hazretleri!. Ben, bir vasıtadan başka birşey değilim. Hakkımda suizan ;:; termekle Mı::nf':“â abiyer pek sevti atta, hıııı::kd. hakkınızda kaç defa maruzatta bulundum.. Ve tevec- cühlerini celbe çalıştım. Maksadım, tatıdevletinizi blr. vaziyet- ten kurtarmaktır. Eğer kabinede göze batan bu zevatı başınızdan atınıya sıkılıyorsanız, başka birşey yapınır. Bütün kabinenizle - istifa ediniz. Emla olunuz ki zatışahane kabinenin teşkilini, yine size fer- man buyuracaklar. 'Bu_hıuıılı tamamen emin :Lıblhrılnn- Cevabını vari y Z:ı:: maksad da bundan Iba- Fetti, Yani, her ne şekilde olursa olsun, Izzet Paşa kabinesini ikti- dar mevkiinden çekmekti. Acababu kabimeyi çekmekten maksad, sa- dece falan ve yahut filân zatları hükümet mevkilne getirmekden ibaretti?, Yoksa bütün bu hareket- ler, diğer gizli bir takım emelle- Ti mi istihdaf etmekte idi?.. Bu suallerin cevaplarını biraz l ! Ahmef Riza Bey merhüm (orta çağ- lara ait bir resmi| tehir edelim.. ve vaziyeti da- ba yi kavrayabilmek — için, yirmi gündenberi cereyan eden esrarengiz hâdisata aür'atli bir göz gezdirelim, * Ittihatçıların boş bıraktıkları hükümet mevküni hiç kimse işgal etmek istememişti. Çünkü bu mev- kie çağırılanlar pekâlâ biliyorlar- dı ki, o aralık bir fırtına halinde çalkalanan ihtiras dalgaları altın- da ezileceklerdi. Nitekim Vab- deddin tarafından kabine teşkili- ne memur olan Tevfik Paşa, gün- lerce uğraştığı halde, ancak bir tek Harbiye nazırı namzedinden başka, hiç kimseyi ikna edeme- Paşanın kabine riyasetini deruhte etmesi nazarıdikkati colbedecek derecede mühim bir keyfiyetti. * Devlet Ve Millet Endişeleri İzzet Paşa, önünde açılan bu yeni yölüun, ne tehlikeler ve ne entrikalarla dolu olduğunu - belki de Ilâyıkile - hesap etmemiş.. ( Padişah - Halife - ve, Başkuman- dan ) unvanlarını taşıyan ( Vah- dettin )in emrine, derhal askerca bir itaat göstermişti. Filbakika, vaziyet mazikti. Naz ve istiğna gösterecek zaman de- gildi. Devlet ve milleti Ihata eden felâket, her türlü fedakârlığı istil- zam ettirecek derecede mühimdi. Bâhusus, saltanat makamını işgal eden zat, kendisile temasta bulu- nanlara büyük bir ( ihlâs ve saf- fet ) gösteriyor, bilhassa ( millete karşı gayet samimt hislerle müte- hassis olduğunu söyliyor.. Biran mişti. Böyle bir zamanda İzzet | ... Bugün MELEK Sinemasında JOAN CRAWFORD'u FRANCHOT TONE ve GENE RAYMOND ile beraber bir sureti fevkalâdede temsil ettikleri SEVMEK .w YAŞAMAKTIR emsalsiz filminde mutlaka görünüz. Yarın akşamdan itibaren MELEK Sinemasında JENNY - JUGO - PAUL HORBIEGER - THEO LİNGEN tarafından emsalsiz bir surette temsil edilen U GECE BENİMSİN Kıvılcım saçan... kahkahalara boğan bir film. evvel (milletin sulha kavuşması)nı İstiyordu. Ortada ( hüsnüniyet )I — ihlâl eden hiç birşey görünmüyordu. Yalnız. bütün endişeler (İttihatcı) Tarın Üzerinde toplanıyor.. Bunların nüfuz 've iktidar mevkiünli tekrar ele geçirmek için, kanlı bir mace- raya atılmak ihtimallerinden kor- kuluyurdu. Bu korkuyu en çok hisseden (Padişah, Vahdettin) Idi. Çünkü, şo, son birkaç gün zarfında üç Avrupa hükümdarının taçları yer- lere yuvarlanmış, taht ve saltanatları da göçüvermişti. Artık (millet kuv- veti) nin, her şeyden Üstün oldu- ğuna İnanmak zamanı gelmişti. Bu hakikat karşısında kalan pa- dişah ile saltanat hanedanı efra- dı, korkulu saatler geçirmekte- lerdi. Onun içindir ki millet mu- vacehesinde (Ihlâs, saffet ve sa- mimiyet) göstermekte İdiler. Bilhassa matlüp olan gşey, bir an evvel sulhun akti idi. Millet, dört buçuk senedenberi yaşadığı buhrandan — kurtulur. - kurtulmaz geniş bir nefes alacak, kendicini huzur ve süküna kavuşturanlara dört elle sarılacaktı. Ve sonra?.. (Saray), bu sual karşısında derin bir ketümiyet muhafaza ediyor, İatikbale ait düşünceler hakkında, kat'iyen renk vermek lstemiyordu. (Arkasi var) Gül, Limon, Anber, Fujer, Şipr, Leylâk, Revdor, Flördamur, Acıbadem, Akasya kokulu HASAN TUVALET GLİSERİN SABUNLARI Hasan Zeytin yağından ve Hasan Kreminden ve Hasan İiriyatından yapılmış olup güserinli ve tuvalet için nevileri vardır. Cildi yumuşatır. Güzel ve nazik cilili kadınlara, ço- cuklara şayanı tavsiyedir. Avrupa- nın terkibi meçhul — yağlarından yapılmış sabunlar cilde mazarrat verecekinden bunlardan — sakınınız. 10-15-25.35 kuruştur. Toptancılara tenzilâk —Hasan deposu, Ankara, Lstanbul, Beyoğlu. ÜG B A HIKAÂYE Bu Sütunda Hergün Almancadan Çevlren: Hetice Hatip Sayfa, 11 Toprak!.. Bak Toprak !.. Irtifa saati 2000 metreyl göz- teriyordu. Sabahın saat üçü idi. Etraflarını kalın bulutlar sarmıştı. Iki tayyareci kürklerini yakalarına kadar kaldırmışlar, kalın gözlük- leri arkasından kızarmış gözlerinin sabit bakışlarile sanki sisi delmek istiyorlardı. Makine mun- tazam bir ahenkle işli- yordu. Otto Kruger maki- neyi İdare ediyordu. Yüzbaşı Ranke iki saat evvel onunla yer de- Kiştirmişti. (Molnz Yıldı- —— x1) otuz İki saat- tenberi — yolda Ğ idi. Salı günü — Kaam akşamı saat yedide tamamile rüzgâraz bir havada Almanyaya dönmeye karar vermişlerdi ve Iki saat sonra Nevyork limanını geçmiş bulunuyorlardı. Makineyi İrlanda Üzerine çevirmişlerdi. * Bir saat.. Daha bir saat yol vardı. Fersiz kalmış gözleri yor- günluğa karşı müthiş bir müca- deleye girişmiş olan Mülâzim Kruger, makinesin! buluttan bir duvara getirince hemen onu yükseltmiş, yükseltmiş ve nihayet bu bulut yığınlarının Üstüne çık- mış ve onları geçtikten sonra.. Yine makineyi alçaltmıştı. Irtifa saati şimdi 1600 metrede idi. Yüzbaşı Ranke otuz dört ya- şında İdi. Mülâzim Kruger — ise yirmi dördünde, sarışın ve nazik bir gençti. Yüzbaşı Ranke ondan bir baş daha yüksek ve geniş omuzlu, yüksek alınlı bir. baba yiğitti. Ve Kruger onun en aziz dosta idi, Kendi memleketlerine — şeref kazadırmış Olan bir yokculuktan avdet ediyorlardı. Ranke: — Bir #saat.. Daha bir saatı- mız var! Diye düşünüyordu. * İrtifa saatı (1300)de idi. Per- vane bir tornavida gibi bulut- ları delerek İlerliyordu. Sağda bulut, solda bulut yukarda ve aşağıda bulut vardı. Termometre sıfırdan aşağı (10)u gösteriyordu, Bir çeyrek saat daha geçti. Makineler muntazam işliyordu. Bol, bol kifayet edecek kadar benzin ee vardı. Eğer midelerin- de de açlığın şu tahammll edil- mez tazyiki olmasa idi her iş yolunda denilebilirdi. Yüzbaşı mideyi böyle ezen ve özen bu acıyı Ömründe bir kere daha hissetmişti. Çölleri geçiyordu. Fena bir hava idi. Fırtımaya — tutulmuş.. ve karaya inmeğe mecbur — olmuştu. Üç uzun günl.. Üç bitmez yece ağ- zına bir lokma bir şey koyma- mıştı... İşte yine midesinde ayni ezici acıyı duyuyordu. Şakakları sıkan ve alnının bütün damarla- rinı telaşlı telaşli attıran o fena acı... On iki saattenberi küçük bir paket çikolatadan başka bir şey yememişlerdi... Yola çıktıkların- dan Üç saat sonra delinmiş bir benzin tenekesinden sızan benzin, pisküvitlerini, gevrek, meyva ve etlerini ıslatmış ve tabil kokut- muştu da,.. Artık engin denizlere açılmış bulunuyorlardı. Dönmek istemediler. * Mülâzim Kruger - birdenbire motörü durdurdu. Tayyare koca- man helezonlar — çizerek — aşır iıya doğru düşmeğe başladı... İrtifa — saatli — birden — ( 900 ) metreyi — gösteriyordu. Yüzbaşı Ranke biliyordu: Molin Heod da., evet karadan bir saat ötede idiler. Genç mülâzim epeydir makine ile meşgul edğildi.. O, çoktan Moinz — şehrinde bulunuyordu... Moinzde, evinde... Evinin bahçesi idi bu yeşil bahçe... Bu yeşil bahe çede iki kiraz ağacı vardı. Mülâ- zim Kruger ağaçlara tırmanıyor- du. Tıpki çocukluğunda yaptığt gibi ağaca tırmamıyor, kiraz ko- parıyor, kiraz yiyordu. Serin ve tatlı kiraz dilinin Üstünde ne gü- zel eriyordu. Aman ne kadar da çok yiyordu... Ne çok kiraz vardı. Kıpkırmızı ve tatlı ve serin ki- razlar,.. Yukarıda bir tek kiraz kak- mışti.. Ona yetişmek, onu da koparmak için ağaca — daha tırmandı. İrtifa saatl 300 metreyi gös teriyordu. Yüzbaşı Onltsiz göz- lerle etrafına bakımıyördu. Aşa- ğıda deniz.. Kocaman, sonsuz ve dalgalı bir deniz vardı. Fırtına ile cehennemi bir kazan gibi kaynayan vahşi denlz. Şakakları atıyordu., Cihaza baktı; istikameti de değiştirmiş- lerdi. Motör çalışmıyordu ve dü«- şüyorlardı. Acaba makinede mi bir sakate lık vardı? — Hallo otto.. Öteki gözlüklerini — çıkarmış makineden aşağıya doğru sarkı- yordu. — Hallo Otto.. Otto Yüzbaşı onun omuzlarından tutmuş silkiyordu: — Bak.. Bak toprağı görlk yor musun — kehribar gibi sarı toprak.. — Orada — yeşilliklerin.. arasında.. toprak. Zavallı çocuk açlıktan ve yore gunluktan sayıklıyordu. Rankenla o anda kalbi — durur gibi oldu.. Hemen makineyi yakaladı.. Ble bulut kümesinden geçti dalgaların sesi bir tehdit sayhası gibi yüke seliyordu. Irtifa saati (150) met- rede idi. Derken (200) metre idi. şimdi 200 metre birazdan 600 sonra 800 ve nihayet 1000 metre... kurtulmuşlardı. Ve makineyi şarka tevcih ettiler.. ( Devamı 12 inci yüzde )|

Bu sayıdan diğer sayfalar: