_l Tavukçuluk | I Yumurtanın Hayati Rolü Yumurtanın akı, sarıda olduğu gibi gayriuzvi maddeleri başka başka miktarda ihtiva etmektedir. Yumurtada bulunan muhtelif ma- deni maddeler içinde en çok rol oynuyan İyot olmuştur. İyot insan- lar ve hayvan'ar için büyük bir ehemmiyeti haizdir. İyotsuz tag- diye ile husule gelen değişiklik ve İyot ilâvesile elde olunan tabil baller bu maddenin hayatf tesirini gösterir. Yumurtadaki yağın ter- kibi ve yağlı hamızların nevileri bu yağın mahiyetine göre değişir. Buna göre de yumurtada bazan biri, bazan öbürü az veya çok bulunur. Tavukların yemlerinde yağlı maddelerin bulunması, vitamin A'nın ve yumurta sarısına renk veren renkli maddenin yağda münhal olmaları itibarlle ehem- miyetleri vardır. Yağsız bir tag- diyede bu gibi maddelerin imtisası gayet fenadır. Yumuctanın mu- hafaza kabiliyeti da — gıda ile alâkadardır. Pamuk çekirdeği onun muhafaza kabiliyetini azaltır, sarının rengini açar. Bazı zemlerin yumurtaya fena koku vardiklerini bütün tavukçular ve tavuk me- raklıları bilirler. Amerikadaki — tecrübeler yu- murtadaki yağ ve şibihzülâl miktarının gıda ile alâkadar oldu- ğunu — katt olarak — meydana çıkardı. Diğer taraftan gadada bulunan - şibibzülâlin koyfiyetinin de kuluçka ve inkişafı üzerine tesir yaptığı görülmektedir. Hay- vani — şibihzülâl, nebati — olana nazaran daha iyi tesir yapmak- tadır. Yumurtanın ne kadar mühim bir gıda olduğu muayyen şeraitte ondan tam ve mükemmel bir hayatın meydana gelmeslle anla- şılır. Demek ki yumurta vücut ve faaliyeti hayatiye için icap eden bütün unsurları ihtiva ediyor. Esasen gıda olarak aldığımız mad- delerin — hiçbirisi yalnız başına Kumunı kadar tam değildir, epsinin — bir noksamı — vardır. Ekmek, et, hububat, — Lökler, yağ, şeker ve ilâh.. hepsinde hayat için İâzım olan bir iki şey noksandır. Esasen bu noksanlık kendisini mevadı madeniye ve vitaminde göstermektedir. Bazan şibihzülâlin vaziyeti iyi değildir.. Çok defa şibihzülâlin karbonlu mayilere ve yağa olan nisbeti bozuktur. Aldı- gımız gıdaların bozukluk ve nok- sanlıklarını düzeltmek için mutlaka düzeltici ve tamamlayıcı gıdaları da beraber almak mecburiyetin- deyiz. Bu meyanda yumurta, yeşil yapraklar,âüt ve meyvalar vardır. Yumurta kadar bu vazifeyi göre- cek - sarısı dolayısile - l:’:ııı hiç bir gıda yoktur. Yumurtanın di- ğer gıdaları tamamlayıcı vazifesi bazı memleketlerde çok bariz görünmektedir. Mesolâ Groen- lândın şimal ve garp taraflarında ya- şıyan eskimoların gıdaları tamamen hayvanldir. Bura halkı balıklar ve diğer deniz — hayyanlarından ve senenin — Müayyen zamanlarında yetişen mahdut nebatattan istifa- de ederler. Bunlar gu ü sahillerinde yaşıyan kuşların yu- murta ve etlerinden istifade «de. rek tamamlarlar. — Yumurtanın böyle çok mübim rol oynadığı bir yer de Çindir. Çinin et ve sitü az olan yerlerinde sebze kökleri ve diğer nebatlarla b murta da çok sarfedilir. karıda - söylediğimiz gibi, gıda olmak naoktasından tamamlayıcı mahiyeti büyüktür. beceket tavak çiftilği SON POSTA Eski Ve Yeni Bayramlar e IU Paraları Bitince El Ö Akraba Arıyan Ç “ — Haydi Efendim, Haydi!. İşte Burası Da Çaponya.. Madamlar, Kibrit Çöplerile Pilâv Yiyorlar !..,, Hey gidi, heyl., Bayramlarda da tat kalmadı. Ne Idi o günler? Atlıkarınca- lardan kalkıp, kayık salıncaklarına bin- mek, yarısı balık, yarısı insan, acayip hayvanları görmek, tellerden hızla ka- yarak, ta nihayete kadar, çığlıklar ko- pararak uçmak, son- ra paralar bitince Bir Eşek yarışında son morhalel.. de el öpülmemiş hısım akraba aramak!.. Geçenlerde baktım da, sabah karanlığında davulcuların arkasından tek bir çocuk yok. Pencerelerden kimsecikler sark- miyor, evlerde gürültüler duyul- muyor, ne süşlü olbiselerile kapı- lar önüne çıkıp çöpçülere para veren, ne düdüklü balonunu öttü- rüp yerinde duramıyan, ne de sokaklara fırlamak — için tepinip ağlayan miniminiler var. Çocuk- lara ne oldu?. Artık bayramlar- dan hoşlanmıyorlar mı?.. - Niçin?, Yoksa kafaları mı olgunlaştı, ciddi şeylerden mi hoşlanıyorlar, tevazu bastalığına mı — tutuldular, analar babalar parasız mı? Bil- mem, hiçbirinl bllmiyorum. Sebep ne ? Yok.. * — Yetilliş, — yetlliş, yetliş |.. Tallin, kaderin, kssmetin, çansın burda |.. çinçinli saat, cilalı ayna, son moda mızıka, hepsi bir. ku- ruşla çekiliyor ., Yetiüş, yetüiş, yetiilgil.. Adamcağız bir sandalye Ürze- rine çıkmış, elindeki konsol saa- tini sallıyarak, alabildiğine, giırt- lağı patlıyarak bağırıyor. Arasıra eli ayağı, omuzu, başı, sağa sola acaip acaip çarpılıyor : — Bir kuruşla su içilmez, amıma,. bir kuruşla çın çınlı bir konsul saati alınır!.. Bir kuruşla ekmek alınmaz... Amma... Bir kuruşla bir şişe kolonyada ban- yo yapılırl.. Haydiyyy!. Tali', ka« der, kismet, gansl. Yetiiliş!. Sü'_'t'_ı'“ çocuklardan — biri, avucu içinde sıka sıka terden sır- sıklam ett'ği paralardan bir ku- ruş uzatlı: — Amca, ben bir tane çeke- VK ERSE hd? V A ş Haydi çececek, zengin Abdal abdal adamın yüzü- ne baktı. Çoçuklar, onun omuzlerimdan sarkmışlar, merakla bekleşiyor- lardı. — Ulan açsana bel. Ver bana okuyayım. Kaderci daha atik davrandı, kâğıdı çocuğun elinden çekti, baktı, sonra yüksek sesle bağırdı: — Talih, kader, kısmet, şansl. Bir defasında olmarzsa, ikincisinde olur!. Al sana, bir çengelli iğne! Çocuğa ikisi biribirine katılmış iki çengelli iğne uzattı. Sümüklü çocuk hâlâ aptal aptal etrafına bakımıyordu. — Omuzbaşlarındaki çocuklardan birl sırıttı: — Kuruşun tüydü enayi, an- nene söyleyim de, görürsün sen!, Çocuğun gözleri bulanıyordu. Birdenbire dayanamadı, ağnı ku- laklarına vardı. ve yaygarayı bastı : — Hi, hil. Benim kuruşumu ver ulan, ben bu İğneleri ne yapayım bel. Hi, hil. * Nışancı elindeki silâhı:"Vivval,, der gibi havaya kaldırdı: — Tayyareyi düşüremedim, kap- lanı vuramadım, hırsızı yakalıya- madım demel!. Bir kurşunla, hepsi buradal, Yalnız bir kuruş!. Haydi, haydi, baydil.. Çocuklardan biri yalacı tüfenği omuzladı, nışan aldı ve tetiği çe- ker çekmez küçük kurşun tesa- düfen - gitti, demircinin Üzerine arptı: G ak, trikl. Trik, trikl.. Örelin üzerine çekiç, birkaç kere vurdu, vurdu. Çocuk çoşmuştu. - Etraf birdenbire kalabalıklaştı, birkaç kişi daha tüfenklere - sarıldılar. Artık, aslanlara, tayyarelere, da- © beyaz kâğıtlar- dan birini çekti, ülmemiş Hısım ocuklar Nerede?.. Sütlü aşurelerin yağlı müşterileri vulculara bir yay- hm ateşdir başla- mıştı. Fakat isabet ettiren yok, Nışan- ©,, başkumandan bi iki yana ses- leniyor: — Haydi, bir daha.. eliniz alışır, bir dahal.. Az ka- dil.. Çat, pat, çat, patl.. Birden - bire yukardaki horoz geriye ile- riye sallandı, sonra “ Ö8örö5558! v Diye uzun uzun öttü!.. Çocuklar- da bir gürültü: ben vurdum, sen vurdun!. Gürültüsü!.. * Cadde kenarında duran, iht- yar bir kadın küçüğün elini gekti: — Olmaz evlüdim, - olmaz!.. Bak, o pis aşureler yenir mi?, Ha- fazanallahl.. Sonra ne olursım, seni doktora gölürürler sonra?.. Çocuk aşureden vaz geçmişti. ille de ille de salıncak diye tutturmuştu. Halbuki ortalıkta ne salıncak var, ne de atlı karıncal, Koca cinci meydanında yalnız bir kuru kalabalık.. eşekler, atlar, faytonlar, Üstü tenteli yük araba- ları... Sonra turşucular, köfteciler, muhallebiciler, simitçiler ve sürü sürü niyetçiler.. Çocuk bir. türlü 14f dinlemi- yor. Ağlar bre ağlar!.. Ihtiyar kadın telâşta: — A dostlar, çocuk kısmına Tâf anlatılır mı? Hişt baksana eşekçi oğlum!.. — Gel de gu yü- murcağı biraz gerdiriver!. * Zavallı eşekler! Kulakları dü- şük, bacakları titrek — nasıl da bekleşiyorlar. Eşekçiler bile mah- zun.. bizim foto, resim çekmeye Çalışırken içlerinden ihtiyar, tatar gözü çapaklı biri bana dert yandı: - — Düşmez kalkmaz bir Allah 18 eşeğim vardı, hepsini sattım, şimdi kala kala bana Üç tanesi kaldı!. Eski bayramlar nerede bayım bu Cinci meydanının dili olsa da söylese.. Allah iİnandırsın, her bayram konak çocukları taşımak için, Soğanağadaki — pşaefendi merbumdan iki sari altın alırdım. Eh şimdi çocuklar eşek, salıncak dinlemiyorlar, varsa sinema, yoksa sinemal.. Kalabalık bir talebe kafilesi eşeklere yüklenmişti. Bir hayhuy- dur gidiyor. Meydanda alabildi- ğine genç lise talebeleri eşek koşturuyorlar, — yeldeğirmenlerine hücum eden Donkişot ile Sanşo Panço gibi ellerini havaya kaldı- rarak bağrışıyorlardı. Blr alay eieemame eee -İ Kezi Metubları Yer!i Mallar Ve Veresiyecilik Ankaradan Dursun Eralp im” zasile aldığımız bir mektupdâr yerli mallara karşı halkın rağ! çok fazlalaştığından, ıığiım* güzelliği ve ucuzluğu yüzündeli halkın yerli malını Avrupa malınti tercih ettiğinden bahsedildiktel sonra, bu rağbeti arttırmak İçİö Sümer Bankın, kredi ile muamelt yapması İmkânlarını araştırmağ lstenmektedir. Okuyucumuz bilhassa yüzdeli fazla işçi çalıştıran müessesel! kredi üÜzerine muamele yapılmi* gını, İşçilere müesseselerinin birbirlerinin — kefaletile veresiyt eşya satılmasını istemekte ve : — Bu takdirde Sümer Banldi iş hacmi daha| çok genişliy eline büyük mikyasta toplu parf geçmiyen İşçi haftalık taksit olurgl ihtiyaçlarını daha kolayca t edecek, bu süretle de Sümtl Bank oldukça kalabalık bir möf' teri kütlesi kazanmış olacaktır W Demektedir. Düzcede Diş Doktoru Yok Düzce 10 bin nüfaslu bir $& hirdir. Fakat burada diş dok! yoktur. Düzceliler dişlerini tedâ' ettirmek için Adapazarına gitm' tedirler. Buraya bir diş doktorü geldiği takdirde çok para kasl? hakkaktır. KA Düzceder Ali Rısf Muhbiri Sadık imzasile m,aüub göne deren okuyucuya: İmzasız ve adrossiz mektuplaf gazeteye konmaz, * Malkarada Pirinçooşme - cokağıtik Bay Z. Yılmaza: Hakkınız olan köy uıibg tekrar alabilmek için bize y ğgınız mektub gibi bir İstida ? zarak vilâyete müracaat edin h v Gaziantep bapishanesinde Bay rahim Etemt: Geri kalan ceza müddetinif” affı için bir istida ile ıc...—â müracaat ediniz. Maamafih c! rın affı kanunlarla takyid ıdl' tadır. bulunmakt B maholle çocuğu, mazlum, halsit boz bir eşeğe binen bir kız G" un arkasından el çırpâf burunlatinı yenlerile silerek rışıyorlar: — Altındaki eşek, üatündekİğ Öğlo güneşi altında ba yeri karmakarışık, uğultulu, bir kalabalıkla çalkanıyor. ÇEJ’ lar, kızlar, taş diplerinde .kll" yiyor, aşure, mahallebi kaşı kl, lar.. Yanıbaşlarında ceviz * nun gözünü bir kuruşla betf "4 kikaya kiralıyan seyyar sine alabildiğine anlatıyor: w — Asyayı, — Avrupayı, Gge kayı gezdiniz!. Haydi .h'dğc yit maçine.. İşte cfendim K adası. Kucaklarında '”-::ldı' vunu taşıyan kuzgunl siy yöt İşte efendim burası da CAPCÜyy İt Madamlar, madamalar kibri pi lerile pilâv yiyorlar.. İşte b