Büyük tariht roman 10 - 8 - 936 Çüsum atr; Muharriris A-R. Tefrika No.: 87 Esmet Gül Nerede ?.. Deli Vei Hemen Palasını Ğ-eîcerek Ağacın - Köküne Yanaştı.. Deli Veli, hemen palasını çe- kerek ağacın köküne yanaştı. Mümkün olduğu kadar az ses çı- karmıya çalışarak ağacı kesmiye başladı. Bir bayli çetin olan bu İşi bitirinceye kadar, kanter İçie- de kaldı. Fakat şimdi elinde, beş allı arşın uzunluğunda bir direk yarı. Bu direk hiç şüphesiz ki onun pek çok işlne yarayacaktı. Hemen, döne döne belnden uzun kuşağını çıkardı. Üzerine birkaç düğüm yaptı. Ucunu da, direğin ucuna sımsıkı / bağladı. Sonra direği sırtlıyarak duvarın dibhine getirdi; dayadı. Palasını çekerek — dişlerinin arasınaaldı. Bu düğümlere tutuna tutuna direğe tırmanmıya başladı. Epeyce zorluk çektikten sonra duvarın Gstüne çıkarak: , — Heke, şilkiir. Diye mırıldandı. Ve sonra gözkapaklarını — kısarak — otrafa baktı. Öntünde, hayal meyal görünen otlar bürümüş bir bahçe İle |yüksekçe bir kattan ibaret bir bina vardı. Derhal verdiği bir kararla direği çeke çeke duvarın üstüne #ldı Ve soura sessizce bahçeye uzaltı. Tekrar kuşağın düğüm- lerine —tutuna tutuna — aşağıya kaydı. Binada ne ses, ne sada ve me de bir ışık vardı. İhtiyatlı bir yürüyüşle köşkün etrafını dolaştı. Oralardaki pencereler de, sin- siyahtı. — Acaba, Esmer — Gülüm hangi odada uyuyor, Diye mırıldandı. Kapıyı ve pencereleri yokladı. Buralardan da içeri girmek iİmkânı Olmadığını anladi. Tekrar duvarın yanına gelerek direği omuzladı. götürüp binaya dayadı. Dama tırmandı. Sessizce dolaşarak dam kapağını aradı. Kapak yerine, geniş bir baca He karşılaştı. Yalnız bacanın ağrında parmak kalınlığı — demirlerden — örülmüş bir ızgara vardı... Deli Veli, bü- tün kuvvetini sarfederek, sallaya sallaya bu demir ızğarayı çekti, çıkardı. Başını içeri uzattı; dinledi. İneceği yerde, hiç kimse bulun- madığına kanaat hasıl etti. Gitti, kuşağını direktaen çöze- rek getirdi. Bacanın kenarına bağ- ladı, Ucunu, aşağıya sarkıttı. Ya- tağanının kaytanını boynuna asdı. Kuşağın düğümlerine tutuna tutuna © mozar gibi karanlık olan derin- likler içine kaydı. ' Deli Velinin kalbinde, gizli bir beyecan — vardı.. Aşağıya - indiği gaman bu heyecan, arttıkca arttı. Yüreği şiddetle çarpıyor, gittikçe artan bir “.Ü!ıı;i.hli_lı vücudu- nu sarsıyordu.,, yatında, bütün ddi korkuları İstihfaf eden bu rııyıbl. bu derbeder aha — ba niçin titriyordu? Daha hâlâ, ( cin )lerden ( perl ) lerden mi korkuyordu?... Hayır.. Yalnız ve yalnız Famer — Gülün muhitine girmek onu tit. ” Ba koyu karanlıkta hiç birşey seçebilmek İmkânı elmadığı için — ellerile duvarları yoklamıya baş- ladı. Bu suüretle dolaşa dolaşa bulunduğu yerin büyükce bir oda olduğunu anladı... Ayağı, sed'rin köşesine dolaştı. Az kalsın yu- varlanacaktı: Fakat — çarçabuk kendini topladı. O mezar gibi karanlıkta, an- cak el yordamile araştırmadan sonra artık hükmetti ki, bu oda bomboştur. Demek ki Esmer Gül başka bir odada bulumuyordu... Dolaşa dolaşa tekrar kapıya geldi. Tam kapıyı açıpta dişarı çıka- | cağı zaman — bir işltti. Durdu, dinledi. Muayyen — fasılalarla — sokak kapısına vuruluyor.. İçerden de yine ouzun — ve hırıltılı. öksürlik duyuluyordu. Deli Veli, başını kapıdan d- şarı uzattı. Dinlemiye başladı. Dehlizin sonunda, hafif bir ışığın hayal meyal akisleri görünüyor, bir takım ağır sürgüler çekiliyordu. Demir kapı, açılıp kapanırken iniltiye benzer sesler — çıkarmış, sonra iki erkek arasında bir ko- nuşma başlamıştı. Deli Veli, — biraz şaşırmıştı. Şimdi, ne yapacaktı? Ayak sesleri; yavaş yavaş sürükleniyor, o uzun dehlizde, korkunç akisler husule getirerek kendisine doğru geliyor.. anlıyamadığı konuşmalar devam ediyordu. Eğer bu gelenlerle karşılaşıraa derhal çarpışmak icap ediyordu. Halbukl o daha Esmer — Gülün nerede onun yüzünü görmeden bu çar- pışmayı doğru bulmuyordu. Dar zamanlarda daima insanın imdadına — yetişen — manevi bir ilhamla derhal — kararını verdi. Sedirin yan tarafındaki boşluğa, boylu boyunca uzanıverdi. Deli Veli, çok akıllı davranmış, tam zamanında saklanmıştı. Çün- kü o snda kapının — aralığından odaya bir ışık uzanmiş.. ve sonra kapı açılarak içeri gürbüz vücutlu bir adam girmiş, boynunda altın kakmalı bir kayışla asılı olan kılıcı çıkararak sedirin Üstüne atmıştı. Kımıldandıkça, elbiselerinin ipek hişiltii. düyülan bu genç ve gür- büz adamın arkasında, ihtiyar bir haremağası vardı. Harem ağası elindeki şam- danı ocağın rafına koyduktan sonra, kapının yanına çekilmişti. Orada divan duruyor, gözlerinin vwcile ortada öfkeli öfkeli gezinen delikanlıya bakıyordu. Genç adam hem geziniyor, hem söyleniyordu: — Ak, Bilâi Tala, Bu weşli, hep Amber Ağanındır. Daha o, ilk geceden Esmer Gülü buraya getirip kapayacak.. fakat gerek Sultan efendiye, gerek amcam paşaya bir yalan — uyduracak.. yabanın avradı, birakıp kaçmış., zaten böylelerinden vefa umulur mu; diye onları kandıracaktı. Ayakta divan — duran Bilâl, eğilerek cevap vermişti: — Ah benim saadetlü Osman Beyim.. Saray halin bilmez değil- siniz. Malümu şerifinizdir ki bu gibi İşlerde velinimet efendiler yalan götürmez. Gazap, hemen hazırdır. Bakınız kulunuza.. - Bir yalan yüzünden, ax kalsın denize atılayazdım. Bereket versin ki, Amber Ağa beni çok sever, Aldı, buraya kapadı. Zevkine, eğlence- sine vasıta yaptı. Eh, dünya bu.. (Arkası var ) SON POSTA Olacak Şey Değill.. A — Biftek cidden iyi kesiliyor Düngya İktısad Haberleri Sovyet Rusyanın Ticaret Filosu lik beş senelik plâna göre Yeniden on | Sovyet Rusya ti- beş geml 1l-| ınlık.luıl n:;';;';' ihak ediyor Ha Y07 | tonaj itibarile üç misli artmıştır. Yapılan tahminle- re göre bu miktar bir milyon tona yakındır. Bu tonajın büyük kısmını 1500 ile 2500 ton arasın- daki vapurlar teşkil etmektedir. Bu küçük gemllerin yanında sekiz hattâ on bin tona yaklaşan bü- yük motörlü vapurlar da yapıl- mıştır. Içinde bulunduğumuz 1935 yı» lında Sovyet ticaret filosuna ye- niden 15 gemi ilâve edilecektir. Bu 158 parçanın tonaj tutarı 79.500 dır. * Vaşington, 19 (A. A,) — Mebusan meclisi, pamuk istihsalâ- sal kontrolü :==a":.lâ' ':î dilât kabul etmiştir. Bu tadilâta nazaran 3 balye- den az miktarda pamuk İstihsal edenler, — istihsallerini tahdit et- mekten İstisma — edilmektedirler, Evvelce — bu hâd, iki balyeden ibaret idi. x Roma, 19 (A. A.) — Litvan- zİ ya ile Sovyetler arasındaki — öko- nomik müzakere- lere hararetle de- vam olunmaktadır. Sovyetler, — Litvanyadan, bu memleketin. umum İhracatının takriben onda birl derecesinde ve 16 mllyon lita değerinde ithalâtta bulunmayı kabul ede- cektir. * Arjantin — 1934 — yılı içinde Arjantinin | 97-387 ton — yün ihraç etmiştir. Alı- €© -'ıııılıltıdıriu başında Almanya ve ondan sonra - da Belçika gelmektedir. K 1935 yılının ikinci kânun ayım- ngilterede | Daban 4S bin n sarfiyatı| ton yün, 103 ton alpaka, 160 ton tiftik muhtelif sanayi işlerinde kullanılmıştır. * Viyanadan yazıyorlar — x ğ müddet evvel bhâ"îhı jantinden — Avur- uğdayları | çaşyaya 10 bin ton satılıyor | buğday sokulmuş- tu. Bu işle uğraşanlar Avusturya- nn Arjantine yeniden — 100.000 kental buğday 1smarladığını söy- | lemektedir!'er. amma bıçağın ağzı biraz yumuşak, EİKÂY Bu Sütunda Horgün —— Fransızcadan çeviren: Hatice Hatip BU VAK'A 1885 TE GEÇTİ zaman ben bahriye silâh endaz çavuşu İdim. On iki sene askerlik etmiştim. Bir askeri madalya ve bir de sol omuzuma bir kurşun yarası kazanmıştım. Mel'un kur- şun bâlâ havalar fena gidince eski yerinde olduğunu bana ha- tırlatır. Bir korsan reisi takip edi- yorduk. Bu adama kan içen ejder derlerdi. Bu takip korkunç bir şeydi. Insan bütün dikkatile önüne bak- miya mecburdu ve böyle olduğu halde yine bazan — arkadaşlar gırtlağında kırmızi bir. oyukla birdenbire yıkılırdı. — Bu yarayı yapan bu pis sarılardan biri idi, Yalnız onların bildiği — bir »-ul ile saklandıkları yerden fırlariar ve hançerlerini — böylece takip eden askerlerden — birinin gırt- lağına sapladıktan s#onra — gözle- rimizin — önünde — kaybolurlardı. Onlardan biri de bizim elimize geçince biz de onun kafasınt keser ve diğerlerine (ibret) olsun diye umumi bir meydanda bir direğin Üstüne takar, bırakırdık. Ah şu Tunklu ne de melun bir yerdi. Açlık, suzuluk, dizane teri hepimizi berbat etmişti. Hele bizim genç mülâzimimizi. Mülâzim — Sensirden çıkınca ufak tefek bir gençti, bize gek diği zaman gözlerinde memleke- tin güneşi parlıyormuş gibi neşell Adi, Halbuki altı ay sonra bir genç kız gibi iIhtimam içinde yetiştiril. miş olan ve aristokrat genç he- pimizden berbat bir hale gelmişti. Rengi sapsarı idi ve korkuta- cak kadar zayıflamıştı. Gözleri çukura batmış, kulakları gerilmiş burnu sivrilmiş, dudeklarının rengi uçmuştu. Hakikaten bu hayata en sağ- lam İnsanın on gün tahammül etmesine imkân yoktu. Çadır- larda, çamurlarda ateşsiz. yatı- yorduk. Bataklıklarda iliklerimize kadar geçen çamur ve diz. ka- paklarımızı aşan sü - içerisinde yürüyorduk ve bu yürüyüş bir ay devam etmişti. * Bir akşam tam çadırları ku- ruyorduk. Aramızda bulunan An- namlı bir nefer yarı Fransız, yarı Çince olarak bize iki kilometre ilerde bir köy olduğunu, bu köy halkının zürra olduğunu ve orada eyi bir hüsnükabul bulacağımızı söyledi. Çadırları kurmadık. Yürüdük, yolda Annamlı bana kendi famil- yasının da o köyde yaşadığını ve o köyde biraz yiyecek bulmak ve rahat uyumak İmkânı buluna- cağını söylüyordu. Ne ise nihayet geldik, bizi ga- yet eyi karşıladılar. Sanki bir düğün varmış gibi ikram ediyor- lardı: taze sebze kuzü, tavuk yiyorduk. Genç mülâzim fevkalâde mem- mundu. Bana: — Bu pis kara kulübelerin içinde ne de eyi insanlar oturu- yormuş. Diyordu. Ben ona: — Mülâzimim, dedim bu ka- dar ikram, bu kadar yüze gülmek beni kuşkulandırır. — Haydi canım!.. Deli mis'n.. Bu gece köy ağasının evine 'Onun Avrupal - bir odası yarmış.. Aylardan beri bir l Bu vak'a 1885 te — geçti. O ' karyolada yatmadım — şimdidet bu geceki uykumun zevkinl düşü- nüyorum, — Mülâzimim, dedim. Bizimle yatarsanız daha ihtiyatkâr hare- ket etmiş olursunuz. h Halbuki — o, beni dinlemedi, yanında mor ve sarı elbiseli Çinli köy ağası ile birlikte neş'eli, neş'eli çıktı. gitti. Biz bir müddet daha yedik, İçtik ve nihayet geceyi geçirmek üzere bizi bir binaya yerleştirdi- ler. Ben daha evvelden Annamlıi onbaşı Chon-Lü'ye söylemiş ve köyün iki tarafına da nöbetçi koydurmuştum. — Nöbetçilere de ufak bir şey olursa gelip benl haberdar — etmelerini de tembih etmiştim, Yattığımız zaman zam nediyorum ki herkes uyuyabildi fakat ben bir türlü uyuyamıyor: dum, hava da bir emniyetsizlik seziyordum. Fakat nihayet yorgunluk benl de mağlüp etti... Henüz dalmış- tım. Galiba birdenbir bir gürültü, — bir patırdı İle uyandım. Pürhid- det fırladım: - “ Silâh başına » diye bağırdım. Ü Adamlarım benden evvel uyan: mışlardı, hepsi ayakta Idiler. Bina* nın büyük kapısına yaklaştık ve delikten ne oluyor diye dışarıya baktık. Kapının önünde adeta bir erkânıharbiye içtimaı vardı. Bun* ların başlarında ve şefleri olan biraz evvel mülâzimimizi götüreü mor ve sarı elbiseli .,ııf.' Elini, kolunu sallıyarak birşeyler söyleniyordu. Ve sarı yeşil siyah elbiseli İnsanlar meşalelerin 1Şt ğında onu dinliyorlardı. Geride silâhlı birçok insanlar bir kenarâ toplanmışlardı. 4 Birden mor ve sarı elbisell — adam bir hareket yaptı... O za* man gördüğüm manrarayı hatırla' — dıkça hâlâ kalbim göğsümde erk yor zannederim. * ; Birdenbire kalabalık içerisind? mülârimimi gördüm. Vücudu yaff beline kadar çıplak ve kan içer sinde Idi. Onu kılıçla, yumruklâ ite kaka kapının önüne kadâf getirdiler kapının önüne gelince! — — Bu sefilleri, sizi teslim oduâ hayatımı kurtarabileceğimi söyledile” î*_ razı olmadım. Ben ölüyorum siz de 'N kendinizi ölünceye kadar müdafâ? ediniz, diye bağırdı. * Onun — sözünü — bitirmesit? — müsaade — etmediler, uzaklaştırdılar. Bunda:: sonra müasademe başli” dı. Bizlm üzerimizde bin fişek var'dı — Fakat onlar da kuvve'siz değildilt” ve ilk hücumda onbeşimiz öldü: Hemen hemen hepimiz yuılı;; Diğer taraftan binaya ateş muştu. Yanacaktık. Ya yanı gik ya teslim olmayı yahutta gmil bir çıkış hareketi yapmayt I: alacaktık. Tam bu esnada bird bire silâhlar durdu ve bir se$: e' — Korsanlar şefi kan İÇ“&_ der size teslim olmak için betf böl kika mühlet vedy:;' .E:.'ııul eli dakikada * teslim mizdeki rehine diri diri iki kalat arasında ezilecektir. — Rehine mülâzimimizdi. ( Devamı 11 inct yüzde ) ite kaki — n