1 Mart 1935 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 6

Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.

Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

eT Ö (Saşlımrı MN SON POSTA Dünya Hâdiseleri Idam Edilenin Ölüsüne Çiçek Serpilmez! & Bir Alman kanunu. — İdam edilen her şahsın | Berlinde | tesedinin hapiz- gürlb hane mezarlığına ÜW çerasim? göıı_ıülcceğifıi kay- İ ih '| deder. Eununla beraber ailesi tarafından musırren istenildiği -takdirde ğini de söyler. Işte kamunun bu non fıkrasından istifade ederekdir ki, geçenlerde casusluk e!tlikleri için kafaları kesilen iki Alman kadınının cesedleri aileleri tara- fından istenilmiştir. Bu aileler cenaze merasiminin tanzimini ta- ainmış Şirketlerden — birime ver- mişler, fakat bu defa da ölünün Berlin içinde gömülemiyeceği ce- vabını almışlardır. Bu Mesele (üzerinde epeyce uğraşmışlardır. Neticede müsaadeyi Fakat merasime en yakın akra- badan başkasını davet etmemek 'şartile! Emre tabli itaat edilmiş. |Fakat buna rağmen cenaze alayı kalabalık olmuştur. Bunun sebebi ise hükümetin ihtiyaten bir müf- reze polis göndermiş olmasıdır. » Şunu da söyleyelim: Alman- yada idam edilen bir adamın cenazesi başında mutuk söylen- mesi ve Üüzerine çiçek serpilmesi de yasaktır. Buna rağmen ölülerin akrabasından o'an kadınlar nutuk söylememişlerse de, cesedler me- zara İndirileceği sırada manto- larının içinde sakladıkları çiçek- leri serpmekten çekinmemişlerdir. x Goçen birinel Kânunun 10 ıFı- cu günü Falkenhelm Ti- Bir İ mes gazetesi ser- ba;:a:ıfi;î: beşt Whitaker kilisesinin kongre- papastan | ginde Rahib Bond dava etti | tarafından — söy- | lenen bir nutku yazmıştı. Bu nutukta harb — ve sulh mese- leleri — münasebetile — Hariciye Bakanı Sir Con Simomun hare- ketleri şiddetle tenkid ediliyordu. Rahib Efendi şöyle söylemişti: — “Harbın sebebleri nelerdir, diye düşünmeye bile lüzum yok- tur. Harbin sebebleri bugünkü kanunlardır, — bugünkü — devlet adamlarıdır.,, Nutuk bu cümleden ibaret kalmasaydı, mesele yoktu, Ingiliz kanunu daha ziyadesinin de söy- lenmesine müsaade eder, memle- ket mutlak- surette - serbesttir, fakat Rahib Efendi şahısları da ittiham etmiştir. Dediği şudur: — Bugün harb sanayilne mil- yonlarca para yatırılmıştır. Bu parayı yatıranlardan — bir tanesi de bizzat Hariciye Bakanımızdır, bunun içindir ki Sir Con Simon cenabları sulhün devam etmesini İstemezler.,, i Kilisede bu nutuk söylenirken dinleyenlerden birisi: " e— lepat edebilir misiniz? Biye sormuş, Rahib de; — Edebilirim, cevabını ver- n el ni ert 1 ğ zotılıgrdı bu nutku o.kııîıy:::. ._ hibi Ispata davet etmiştir. Fakat rahib mahkemede herhangi bir delil göstermekten üciz kalmıştır. Ingiliz Bakanı da hakikatin an- laşılmasile iktifa ederek davadan | vazgeçmiştir. Dikkat edilecek noktadır: İn- giliz Bakanı nutku yazan gazete- den değil, söyleyeslerden dava etmiştir. İstediği de sadece ispat o muştur, verilebilece- almışlardır. Tarihi Müsahabe - Acımak Yok. Sözümüz Yerine Gelmelidir Deriler Yüzüle Sadrazam bu sözleri manalı bir On altıncı asırda yıl bir uzak sınırda savaş ya- pan Türk ordusunun bütün bu seferlerde — Istanbuldan — çıktığı ginden oraya döndüğü güne ka- dar yaptığı iş.er ve yürüyüş sıra- sında geçirdiği hâdiseler kısaca birer deftere yazılmıştır. Eunlara merahilname, — yahud — ruzname denir ki tarih bakımından çok değerli vesikalardır. Dört yüz yıl evvel büyük bir ordu Istenbuldan Macaristana, yakud Bağdada nasıl giderdi, —nerelerde — konaklardı, suları ne suretle aşardı?. Bunları okumak bugün eğlenceli ve dü- şündürüeli bir şey oluyor. Asrımızda İrak yolculuğu tatlı bir tenezzühdür. Hele bu tenez- züh tayyare ile yapılırsa tadına doyum olmaz. Lâkin kısa ve pek kısa sürer. Dört yüz yıl evvel ise ayni yolculuk, bugünün .coğrafya mefhumuna şaşkınlık verecek ka- dar, urzun, yorucu ve üÜzüeü İdi. O seyahatlerin ne sürekli ve zah- metli bir yürüyüş olduğunu anla- mak İçin bir raznameden aldığımız şu konak İsimlerini gözden geçir- mek yeter: İlk konak yeri Üskl- dar. Sonra sırasile şu yerler geli- | yor: Maltepe, Tekfur çayırı, Gek- Hereke, Sazlıdere, köprüsü, — Kazlıdere, Pamukçu, — Yenişehir, Eşen, Bozöyük, İnönü, Kütahya, Altıntaş, İrik köyü, Karahisar, Kızılkilse, Selâmünaleyküm, l4- Settare Dikilitaş, ze, haklh, Alaşehir, Arık, İlgın, Rengi, Kelmicbeli, Konya, Kırkpınar, Karacadağ kaynağı, Kabakakçe, Akoyuk, — Nekkarezen — çayırı, Sadiye, Develi karahisar, Bgız- köprü, Kayseri, Sarmısaklı, Çapu hanı, Gedikhan, Üzküfçü, Lâtif- hanı, Danişmendil, Sivas, Koçhi- sar, Kuşcu Hasan ovası, Şahne ka- yası, Marlom çayırı, Dikin köyü, Izidi, Çoban Emre, Aktepe, Kemah, Büyükyurd, — Kirman, Erzincan, Çubukyurdu, Düzenhanı, Kars, Hubyarltalesi, Penek, Hanis, Çer- mik, Erzurum, Hasankale, Aras köprüsü, — Alagöz, Imankayası, Aydınköyü, Nadlıköyü, Çubuklu, Çikrik, Ağı, Erciş, Bendimahi, Sekmande, Hoy, Ahte, Süfyan, Tebrizl.. Istanbuldan Tebrize tam yaz on üç güade varıldığını ruz- Akbıyık, | M imtihan sayarak için için titriyordu hemen her | nameden anlıyorur. Dikkat olu- nacak nokta bu cedvelde adları görülen köylerden çoğunun bugln yerinde yeller esmekte olmasıdır. 1526 yılında yine böyle bir sefere çıkılıyordu, yüz bin asker ve üç yüz top günlerce — yürütülecek, uzak üÜlkelerde şan ve şeref top- lanacaktı. Hünkâr ordunun hare- ketinden evvel — bir emir tebliğ etti. Savaş — yerine varılıncaya kadar yel boyunda ekin çiğmen- mesinin, sahibli bahçelerden tek bir elma veya erik koprılmasının yasak olduğunu bildirdi. Bu yasa- ğı dinlemiyenler ölümle cezalan- dırılacaktı, Ordu o yılın 23 nisanında İstanbuldan ayrıldı, Halkalıpınarda konakladı, — sırasile — Çatalcayı, Tegüverliyi' Karlıyı, Ahmed Beyi, Hadımı, — Uluüfecileri, - Mahmud ağayı, Hasköyü geçerek Memakde durdu. Orada Moldavyadan vergi getiren elçiyi kabul için birkaç günlük mola verildi. İşte bu du- ruş sırasında bir neferin Kemal köyü ekinlerini ata — çiğnettiği DA LLLLLLI VUPUURUCUUGUL UNUKUN KUKUT ERAEGEUNAMUNGAAA UN UNU aai uıumiıdo çıkan zi rtesimlerin bütün hak tahfuz ve ga “ABONE FİATLARI Ke. V cek İçine j TÜRKİYE YUNANİSTAN ECNEBİ 110 26 * scadaram Gelen çvtak geri verilmez. itlânlârdan mes'uliyet alınmaz, | Cevap içlııııı =kluplın 10 kuruşluk p kurü;ştuür. vesi lâzımdır. *î(_îğt'ııîuı mbu;ıî ı—ı——ı——ı—ı—h—ı Abona bedeli peşindir. Adres değiştirmek İ görüldü, yakalanarak huzura ge- tirildi. Hünkâr, bir sayvan altın- da oturuyordu, yanında süslü bir yay ve bir iki düzine ok bulunu- yordu. Nefer hakkındaki haberi dinledi ve onu söyletmeden emir verdi: — Öldürünüz!. Nefer gencdi, — yakışıklı İdi. Sadrazam şefaat etmek istedi, yer öptü, — dudaklarına — dizilen yalvarışı — dökmiye — hazırlandı. Fakat hünkâr meydan vermedi, sert bir sesle şu sözleri söyledi: — Acımak yok, sözümüz ye- rine gelmelidir! Ekin çiğneten nefer öldürüldü, ordu yüşüdü. Hisarlık, Bağalacı, Sazlıdere, Altınçayirı, — Halidli, Ağackorusu, Dermalen, Büyük ova geçildi, — Filibeye — varıldı. Oradan — Emine, Tatarpazarı, Karapınar, Ordukapılı derbendi, Kazasker boğazı — yolüyle Sof- yaya ulaşıldı, iki —gün dinle- nildi. Halk, şehrin kadısile ona rüşvet dellâllığı yapan dört dos- tundan şikâyet için ordugâha Üş- müşlerdi. Hünkâr, kadının da dört adamının da ipe çekilmesine emir verdi. O güne kadar kadıların asıldığı görülmemişti. Sadrâzam bu nokta üzerine hünkârın dik- katini celbetmişti, şu cevabı aldı: — Acımak yok, sözlimüz ye- | rine gelmelidir |.. Ordu Üç 'gün #onra Eflâklar köyünü, Karlı Karıcayı geçmişti. Boğazda durmuştu. Bizzat hün- — kâr dairesine mensub olan iki silâhdar, atlarını biçilmemiş tar- lalara koyuverdiklerinden yaka- lanmışlar, otağ önüne getiril- mişlerdi. Hünkârın “gayrımes'ul,, bir hüviyet taşımasına göre ya- kınlarının da ufak tefek suçlardan ötürü ceza görmemeleri lâzımge- leceğine inanan Sadrazam, bu İki silâhdarın değnekle — dövülmesi mütaleasında bulundu. Hünkâr, hemen — kafalarının — kesilmesini söyledi ve ilâve etti: — Acımak yok, sözlümüz ye- rine gelmelidir! İ Ordu Pınarbaşını, Şehirköy ve Niş boğazlarını, Niş şehrini, Despeniçi, Alacahisarı, Bayırbakı, Moçkoviçi, Kozaronkızını geçib Morava kıyısında durdu. Orada, ordunun gerisinden gelen satıcı- lardan bir ikisini soymak suçile dört/” Ulah” yakalanır, Hünkâra haber verilir.. Ö, suçla haber z -i W | vergi alıyor. | müteessir ediyor, her kasab kk“' ' Te Kari Mektübları ı ' Konyalı Bir Kasabın # w * Dileği Konyada yazın etin kilosu on kuruşadır. Böyle olduğu halde Belediye, buzhane ve sairesi bur . lunmıyan bir yerde fenni mezbahâ diyerek etin kilosundan 6 kuruş Sekir, on kuruşâ satılan etten altı kuruş Ve alınması çok değil mi? Bu yü” | den bütün eli boşlar kaçakçlbi' -| başldı. Kaçakçılığın 'zararı ae İ * dokundu. Ben ve benim gibi birçokları dükkânlarımızı kaptf” — dık. Parasız pulsuz — geziyoru> "ı' Konyadaki kırk kasab dükkâ” " | mından ancak üç, dört dükkâ? | kalmıştır. Bunlar da ıııllesıuiw*"ı | tmüteahhidlerldirler. & | Mezbaha vergisinin yükıok”ı..f d yüzünden çok mağdur oluyof“”.':l | Evvelce hükümete hiç olmazif oldukça mühim bir vergi vt yorduk. Şimdi ise hiçbir şey ka* İ zanmadığımız için ne hükümet! — | ne de belediyeye aid borçlırıll,'"_"' ödeyemiyoruz. Hatta evlerimiz!" vergilerini vermiye bile vak , kalmamıştır. Ekseri arkadaşları burada çoluk çocuklarını, evl w barklarını bırakarak başka yö” lere para kazanmıya gltmişlofd"' : Mektubumu — lütfen — gazete | neşrediniz. Alâkadarlar okur belki Konya belediyesinin mer” baha resmini İndirmesi imkân! hasıl olur. ,.lı' Konyar Çukur mahallade KA Küçük Ali Kasabların Kullan" dıkları Kâğıd Hasta anneme yedirmek g | koca İstanbulda halis tereyâğ — bulamadım. Çok müteessir ol *l Kasablarda et satışı da İN y ' kâğıd kullanıyor. —Ben iki W kugııı aldım. %erızinin kef“i:: konulan . kâğıdın ağırlığ!ı et 300 gramdı ve bu kâğıd kalın "| | muıng'r" idi. Acıl:nşı kasabw?! . eti kâğıdsız tartmaları veyâ" | şimdi pek bol olan yağ ge' » kâğıd kullanmaları temin €“1, mez mi? Galiba Belediye 'f“g tası talimatnamesinde buna J ' bir madde olacak. Herhalde T4 | - kadarların bu işle meşgul ©'" — | ları pek faydalı olacaktır. i Ortaköy Şifa sokak 2 nuıııarı“ıti_y*'ı -e bi arasında bir nisbet arar g'bı/ 5 | müddet düşünür ve ağır — hükmünü tebliğ eder :» M | — Derileri — yüzülsün, saman doldurulsün | af | Sadrazamın gözlünde )":j“b*' J şeyler söylemek emeli P:'.d! fakat Hünkârın ağzında da M" — terane gürülder: BE e — x;:ımık yok. Sözümt” — | rine gelmelidir! ğ m Bu, hep böyle gidiyordt geh — beş günde bir ya ekin çiğ? | ya bahçelerden yemiş k?’-'__ | suçlle idam cezaları ver' y | Bir gün Sadrazamın göz” l | den, canı gibi sevdiği -dı:liı“' keğ " dan biri ordudan AyrP ve | başına hayil uzak ll'”'d;tğ? | sürdü. Genclikten ve “:: İg yor ileri gelen bu hareket "4 gf , | bir gıuç teşkil '::,ğf* Çünkü hünkâr, ordudan. ©— SIY, | ayrılmamasını oınrğt"ı':t.n genc, sorguya çekildi e hünkâr sadrazama u“ ! İ | — Ne yapalım bu | ze. Öldürelim mi? bir WM : Bu sözü mânalı D” çaf ! İ n Ja sayan, için için titreye g' heımen cevab verdi: hiink.':” sözünüz yeriğe _g.-lm'i p - d — l

Bu sayıdan diğer sayfalar: