SON POSTA Kağak T A : Sporculuğu İ HIK A YE ! Bu Sütunda Hergün M. Vahid Yusufoğlu YALNIZLIĞIN SONU Tuğrul. Büyük tarihf roman 1 - 5 - 935 Muharriri: A.R. —— Tefrika Na: 43 Kaybolan Sevgili!.. Deli Veli Kendini Büsbütün İçkiye Vermişti, Esmer Gülün Kapı Eşiğinde Ağladığı Geceler Oluyordu.. Bu sözlerin tesiri altında âde- | ta aklını oynalma derecesine ge- len Deli Veli, nihayet Tomruk gİludanına koşmuş.. Zihdancıyı bir köşeye çekerek Esmer Gülün ha- kikaten evliyanın mezarına kandil asıb asmadığıdvı, gusül abdesti alıb almadığını, tahtırevanla — saraya naklolunub oluzmadığını sormuştu. Zindancı, bu sunlleri hayretle din ledikten sonra bir kahkaha koy- vermiş : — Oğul!. Hangi Evliyadan.. Hangi kandilden dem vuruyor- «un ?.. Bu zindanın damı allında hükmeden, sadece kör Şeytandır. Evliya ne gezer burada... Ol Ha- beşi avratın, filhal vezirin emrile alınıb götürüldüğünü, evvelce sa- ma naklettim. Bakisinden haber- dar değilim, Demişti. Fakat Deli Veli, bununla ikti- Fa etmemişti. Zindancının aldığı emir Üzerine böyle cevab verdiği- ne hükmetmişti. Oradan da doğ- ruca Topkapı sarayına — gitmiş.. Sarayın bütün açık kapılarını do- laşmıya — başlamış.. — Kapıcılara yalvarmış, — yakarmış.. — Fakat, alaycı kahkahalardan müstehzi ce- vablardan başka-kalbindeki yaraya merhem olabilecek - hiç bir cevab alamamıştı. * Zavallı Deli Veli, artık ken- dini büsbütün içkiye — vermişti. Gece gündüz içiyor.. çok gece- lerini, Esmer Gülün kapısının eşiğine oturarak ağlamak ve in- lemekle vakit geçiriyordu. Esmer Gülün komşusu olan © mechul kadın, Deli Veligin bu ballerini gördükce müteessir olu- yor.. kendi mechul arzusuna Aâlet vapmayı düşündüğü bu dağ gibi adamın, bükülmez aşk yarasından Löyle hergün istırab çeke çeke eridiğini gördükce kederleniyor- du. Deli Velinin oraya her — geli- şinde, küçük evlâtlığı ile ekmek, yemek gönderiyor.. ikide birde, pençe Âhmedin evine giderek bu adamı bu halden kurtarmaları için arkadaşlarına rica ediyordu. Nihayet birgün, yine Pençe Ahmedin evine gitmiş.. Deli Ve- liye haber göndermişti. Deli Veli, Esmer Gülden bir haber alındı zannile koşa koşa galmişti. Kadın, Deli Velinin karşısına geçmiş.. bir çok nasihatlar etmiş.. ve sonra: — Hey birader!.. Bu gibi iş- ler.. ab, vah diye feryad edib gezmekle bitmez. Suyun akıntısı- na gidib âkılâne tedbirlerle bir çaresin görmek İâzımdır. Sen, he- men bu halleri terkedib, şöylece bir köşeye çekil. Çok kalmaz, ben sana Esmer Gülden derde derman olacak bir cevab getiririm. Demişti... Bu sözler Deli Ve- linin Üzerinde derhal tesirini gös- termişti. Artık O günden İtibaren Deli Veli, bir köşeye çekilmişti. * Bir Dantelacı Kadının Cesaretil Fatma Sultan sedire yan gel- mişti. Karşısında, /erkân minder- leri Üzerinde diz çökmüş olan eski saraylılardan birine emretti: — Haydi — bakalım, Gü'fem kalfa.. bize masal söyle. Adeta sarayın masalcısı olan Beer bu eski saraylı, hafifce kımı- dandı: — Ferman, sultanımın.. Diye mırıldandı. Birkaç saniye, gözlerini — kapadı. — Söyliyeceği masalı, zihnen tasarladı. Söyle- meye başladı. — Bir varmış, bir yokmuş.. Allahin — kulu çoğuııı..,y. Do:.ı tellâl iken keçi berber iken.. ben, annemin karnında.. on beş yaşında imişim... Zamanı availde bir şehzade varmış.. bu şehzade © kadar güzelmiş.. o kadar güzelmiş ki.. ŞU yer yüzünde eşi, menendi yokmuş. Aya güne; 'sen doğma, ben doğayım; dermiş. Cemalini görenler, gazel yaprağı gibi tit- rerlermiş. Malüm ya, güzelin düş- manı çok olur; tek şehzadem bir düşman şerrine uğramasın diye şah babası onu esen rüzgârlardan esirgermiş... Saraydan çıkarmazlar- mış.. kimseciklerle konuşturmaz- lar.. tıbkı bir sultan gibi, Üstüne kanad gerib gün ışığından — bile saklarlarmış... Gel devran, git devran.. Artık (şehzade büyümüş. Yirmi iki yaşına gelmiş. Âfet gibi bir delikanlı olmuş. Artık sarayın dört duvarı — arasında sıkılmıya başlamış.. Bir gün, lala- sının — elinden kurtulmuş, — hâs bahçeye kaçmış. Has bahçenin de deniz kenarına bir yolu varmış. Şehzade koşa koşa bu yolu geç- miş.. deniz kenarına gelmiş. Bak- mış ki deniz, elmas serpilmiş gibi parıl parıl parlıyor. Orada kenar- da gümüş tekneli, altın kürekli kayıklar, nmazlı nazlı çalkanıyor, şehzade — dayanamamış, hemen bunlardan birinin içine atlamış. Kürek çekib deniz kıyısından şöylece biraz uzaklaşmış, oranın denizinda de fena bir akıntı var- mış. Bu akıntı birdenbire kayığı kapmış. Umman denizlere doğru sürüklemiye başlamuış.. ,, Masalı büyük bir dikkatle dinliyen ve dinledikçe heyecan gösteren Fatma Sultanla haznedar ustalar dayanamadılar : — Vabh, şehzadem vah. — Eyvah.. gitti, yavrucak. — Keşki lâlası, peşini bırak- masaydı.' — E, sonra?.. — Sonra efendim, sultanım.. zavallı şehzadecik ; bağırmış. Ça- gırmış. Feryadü figan etmiş, sesi- ni duyurmak ne mümkün. O zalim akınltı, almış, engin deniz- lere doğru sürükleyib götürüyor. — Vah, vah, vah, — Şehzade, bir de bakmış ki tzaktan dağ gibi bir gemi geli- yor. Eh, artık bu gemi nasil olsa beni kurtarır; demiş, hemen sır- tındaki bürümcük gömleğini çı- karmış, sallamıya başlamış. Ge- midekiler görmüşler, hemen yebk kenlerini mayna edib şehzadenin yanına gelmişler. Elinden tutub gemiye — çıkarmışlar, — ortalarına almışlar, zavallı çehzadecik etra- fiına melül melül bakmış. Bir de ne baksın ?.. Meğer bunlar Cene- viz korsanları değil mi imiş. Hep bir ağızdan bir feryad koplu : — Eyvaaah... ( Arkam var ) | tük çiçek bulup Genc kız, patenlerle kayama- yınca, çareyi bö;_l_ı_ _b_ııldu. Dünya İktısad Haberleri İtalganın Yeni Kontenjan Kararları Roma, 28 (A.A.) — Havas muhabirinden: 16/ 2 emirnamesi ile ithalât heyeti umumiyesini kon- tenjana tâbi tu- tan tedbirler bütün Ihracatçı ulus- lar tarafından resmi aksülâmek lerle karşılaşacaktır. Romadaki elçiler ve sefirler tarafından ya- pılan müracaatlar, İtalya ve ih- racatcı — memleketler — arasında nihal bir mübadele rejimi için iki taraflı müzakerelere — başlangıç olacaktır. 1 nisandan itibaren, İtalya ta- rafından takas — sistemi tatbik edilecektir. Bir nisanda Çekoslovak tütün inhiı;rlıl' so0n larda dabill tü- Ç'k“l”...k_ tylıı:ııtihııunl ar- ya tütün | ormak için büyük ekimini | Çayretler — sarfet- çoğaltıyor | mektedir. Bunun neticesi olarak, 1929 yılında bu mahsüle tahsis edilem 15,769 ae- | relik —arazi miktarı geçen yıl 24,794 acre'a çıkmıştır. 1933 yılında 25,965,779 libreye baliğ olan tütün mahsulü, iyi ha- valar — dolayısile 1934 — yılında 32,076,930 Jlibreye yükselmiştir. Bu miktar tamamile Çekoslovak inhisarı tarafından alınmıştır. İnhisar İdareti 1933 — yılında tötün yetiştiricllerine 49,500,000 kron tediye etmiştir. Geçen yıl ödenen miktar ise — 65,000,000 krona baliğ olmuştur. Bu suretle geçen yılın mahsulü bir yıl önce- ye göre miktar itibarile 9024, ve değer itibarile de 1430 — arlmıştır. -- 1 MART .İI__(_IN Arabi | Rumi 28 Zilkade 13688 — | 16 Şubat — 1993 Vahit (Ezant (Vasatl| Vakit |Esan! (Vüsat Güneş 119 40 | 6 37 | Akışam lit — | İT S7 Öğle (6 so|12 26| Yataı (i Si |19 g7 Tdadi | V 55 | 18 55) dessak J11 01 | 489 Ne de şen adamsın Yüzün hep güler, doğrusu.. — Oğlum, ben anam ve ba- bam öldükleri gün ağladım. Sizin gibi çoluk, çocuğum da Neye tasa tutayım. Haydi Tün- aydın.. ben zıbarmıya gidiyorum. Merdivenleri inerken ıslığı du- yuluyordu. Oda, onun arkasın- dan, boşalmış — gibi susmuştu. Birbirlerinin yüzüne takılan göz- lerde, Tuğrulun dediği gibi yarıe mın geçim tasesı şimdiden dirilip yanıyordu. kıskanıyoruz * Tuğrul kırda, yapayalnız, tek koparıyordu. Yollar; bomboş uzamıyor ve sonra dönemeçlerde durub sanki birini gözetliyordu. — Tuğrul bir çiçek behçesinin tek kelebeği kadar sevinçle gönlünü dinlendiriyordu. Göz kapakları yavaş, — yavaş ağırlaşıycrdı. ü Üzerinde çiy damlaları titre- yen otlara başını dayadı ve uyu- mıya başladı. Epeyce yatmış ve uyumuştu. Serinlik onu uyandırdı. Yüzü buruştu; kalçası beli ağrı- yordu. Kalktı. Bir iki kolunu salladı, bacaklarını oynattı. Ağrı geçmiyordu. — Tatsız tatsız gerl döndü, —Yolda kendi kendine söyleniyordu: — Güze inan oluş mu be adam, kör gibi ıslak otlara ca- ketsiz yatılır mı? * — Bizim deli oğlan yatıyor Hüseyin! ben gittim, beni zorla tanıyabildi. — Ne'yapsak dersin, sağlık yurduna kaldıramaz mıyız? — Öyle yapalım, eyi olur ama, ayın ortası; bende metelik yokl. — Tuğrulun biraz parası olsa gerek, yetişmezse İmeceyle ço- cuğa bakarız. x Tuğrul — burda yatalı on beş günü geçmişti. — Tuğrul titreyen ellerile kendisini dolaşmıya gelen arkadaşlarına sarılıyor, — gözleri sevincle yaşlanıyordu. O, arkadaşlarının ayrıldığını da istemiyordu. Yattığı koğuşun | pencerelerine uran akşamın kızıl- hıkları içinde, gölgeleşip eriyen günün donuk ışıklarına baktıkça derin bir yalnızlık duyuyor, boş odada yanan bir mum gibi titri- yordu. Bitişik yataklarda yatan- lar; gecenin karanlık — yollarını, yarını özleyerek, — uyuya, uyuya bitiriyorlar, uyandıkları — çağda ©o günün — bir dolaşanı, ya bir ana, ya bir eş ve çocuğunu karşı- larında buluyorlardı. Tuğrul, yatağa düşüb de gücü eksilince — şenliği durmuş ve yalnızlığın me olduğunu öğren- mişti. Onu şimdi ne bir ana vene de bir eş gelib yoklamıyor, gece içine sinen bu yalnızlığın acısile dinlenib oturuyordu, Ara- sıra âna ve babaya susamış yü- reği sızlıyor. ve mırıldanıyordu: — Ah anacığım, neredesin.. Artık arkadaşları da seyrek, seyrek gelmiye başlamışlardı. * Çıkacağı gün — yaklaşıyordu. Bir akşam yatağında doğruldu. Tek ve cılız elektrik lümbasının köşelere uzanamıyan, yarı karan- hk aydınlığı — içinde yorganına yok. | sarılmış bir başın, yavaş yavat kımıldandığını gördü. — Yorganti ince, İnce oynıyordu, Gözünü Ve | kulağını oraya veren Tuğrul ber lirsiz bir bıçkırık duydü. Söylendi: — Ne de içli ağlıyor. Sonra düşündü. Ha dedi şt solgun yüzlü güzelce kız.. Nesl var kim bilir?. Kalktı, yavaşçâ yaklaştı. Çekine, çekine yorgana dokundu. Bu dokunuş, kımıldar nışı kesti. Bir daha dokundu: Kızın soluk yüzü, — ıslak, uslak göründü: — Ne istiyorsunuz. — Hiç... Ağlayordunuz da. —— — Hayır.. Size öyle |ı|ll“0' 7 ağlamıyorum. T — Darılmayın, kimsesiz oldu' — ğum için bir üzülen, — ağlayal gördüm mü onu da kendim ılu yalnız sanıyorum... Kız susuyordu. Gözleri, belir” siz bir ışıkla bu koğuş komşusur na biraz uzanıyor, sonra; Ürl gerl çekiliyordu. — Demek ki kimseniz yok« Siz de bana darılmayın.. Ben de sizin gibi yalnız bir kızım. — Belki onun için ağladınız. Kız karşılık vermedi. Yalnız soluk bir gülümseme dudakların! süsledi. Bu iyi adamdan korkula* cak ne vardı. Yavaşçaı — Üzllmeyin, çıkımcıya kadaf arkadaşlık ederiz. Dedi, x Tuğrulun yattığının ikinci AYi olmuştu. Arkadaşları Hüseyinlü evine toplanmışlar Tuğrulu konu” şuyorlardı: İ — Tuğrulu yolda gören olmuf Bu oğlan çıktığını niye bize söy” — lemiyor. — Çok tuhaf İş.. Bukadâf — kaygusuzluk olur mu ya?.. Aşağıda kapı çalınıyordu. Zik zil üstüne. Tekme tekme üstünt — — Hah dediler bizim d oğlan geldi. Tuğrul top gibi girdi. Bir lukta basamakları atladı. t daşlarının boynuna sarıldı. Onlari :“ uzun uzun öptü. Koca oğlanın #* * — gözleri yaşlanmışdı. Tuğrul ŞA konuşdukdan sonra dedi ki: ' — Sizli düğüne — ça; * geldim. 4 Arkadaşları şaşırdılar. Jı — Amma yapdın Tuğrul, *7 evlenecek değildin ya.. Çoluk :—" cuk tasası çekemem diyen değil misin? 1ğ ıgi_ Ses çıkarmayın İşte, İ% dükce titiriyorum. Ölseydim aı ş dan bir el ağrıma bir damlâ * koymiyacakdı. Sonra olanı, biteni arkad! rına anlattı.. Koğuş arkadaf' kimsesiz kızcağızı alıyordu. ’i Şi Arkadaşlarının alıklaşan Y” — ç rine gülerek bakdı: MA — Neye şaşıyorsunuz ”ı; Çıplak, çıplağı nerede bulur miyor musunuz? Haydi toplanın bizim düğün € — Şimdi mi ya? — Öyleya şimdil... ei Çocuğunu B'"msıı'ııt' &b Ortaköyde, oturan, n birisi bir şapka çıkan kavga neticesinde Pu K