SON POSTA ESMER GÜL( (7 Muharriri: A.R, Tefrika Na: 25 Düşündüren Sözler.. Deli Ve'i, Başını Bir Kat Daha Öne Eğdi Ve Büyük Bir Mahcubiyetle Bir Takım Sözler Mırıldandı.. — Ne yapdım, yapdım.. Evlâ- dımı, karnımda sakladım. Artık doğurmak için son günlerime yaklaşmışdım. Eir gece birdenbire uykumdan uyandırdılar. Sarayın bodrumlarına yakın bir odaya götürerek kapadılar. Biraz sonra kapı açıldı. İçeriye baş kadının ağam girdi: — Bak, kadınl.. Sarayda ço- | cuk beşiğinden geçilmiyor. Önüne gelen saraylı, Devletli efendimiz- den iltifat görür görmez, hemen gözünü kadın efendiliğe, Valde sultanlığa dikiyor. Burası tavuk kümesi değil. Ya, çocuğunu feda edersin; yahud sen de bir çuvalın işine girer, denizin dibine girersin. Söyle bakalım, hangisini kabul edeceksin. Dedi... Bir anda, çıldırayazdim. | Hemen, bu mel'un arabın Üstüne atıldım, Onu tırnaklarımla didib, dişlerimle parçalıyacaktım. Fakat tekrar kapı ardına kadar dayandı. İçeri iki baremağası daha daldı. Bunlardan birinin elinde uzun bir ip vardı. Bu hain arab hemen ipi boynuma doladı. O anda gözle- rim karardı. Geri kusurunu bil miyorum. Deli Veli, Zehir Ali, Pençe Ahmed; bunların üçü biribirlerine baktılar. Üçü de, anlaşılmaz birer söz mırıldandılar. Üçünün birden vücudu buz kesilmiş. alınlarında hafif bir ter tabakası belirmişti. Kadın, baş örtüsünün ucile, yü- zündeki soğuk terleri sildi. Geniş bir nefes aldıktan sonra sözlerine devam etti: — Tam, on beş gün sonra, aklım başıma gelmiş... Gözlerimi açtığım zaman baş ucumda ihti- yar bir kadın buldum. — Nereâeyim?.. Diye sordum. Kadın, bana cevab vermeden evvel, ellerini kaldırarak Allaha şükretti. Ve sonra: — Kızım! Balıkçı Hacı Re cebin evindesin. Dedi, Aklımı başıma topladım. Dü- şünmiye başladım... Kendimi kay- betmeden evvel, en son daki- kamda, o iki Arabın ipi boynu- ma taktıklarını hatırladım. Şu Balde ben, şimdi sağ değil, ölmüş bulunacaktım. Bü ölümden nasıl olup ta kurtulduğuma hayrette kaldım. — Ninel.. Beni buraya kim getirdi. Diye sordum, Zavallı ihtiyar kadın, parmak- larını dudaklarının Üstüne da- yadı : — Sus kızım.. bunu, ne sen sor.. Ne de ben söyleyim. Diye mırıldandı. Fakat, sus- maya da dayanamadı. 'Anlatmıya başladı. Meğer o gece Hacı Re- ceb ateş balığı tutmıya çıkmış. Ahırkapı önlerinde ateş yakıp balık avlarken birdenbire ateşi sönüvermiş. Tekrar ateş yakmıya uğraşırken, farkında © olmadan akıntı, ki ını Sarayın surları dibine sürüklemiş. Bu sırada, yukardan bir konuşma sesi İşit- miş. Bunları bostancılar zamnede- rek kaçmak için köreklere asılırken birdenbire denizin içine bohça gibi bir şâyia atıldığını fark et- ! kalmadı... Ben, miş. Tabil, sarayda bir adamın boğularak denize atıldığını enle- mış. Oradan kaçacakmış. Fakat allahtan sanki içine bir şey doğ- muş. Hemen kendini dehize at mış. Bir çuvalın içinde, dalıb çikan cesedi yakalamış. Güç hal ile kayığına almış... Kayığını, Çatladıkapıdaki » kulübesinin önü- ne çekmiş. Çuvalı açmış. İçinden çıka çıka kim çıksa beğenirsiniz?., Üçü birden cevab verdiler : — Sen.. — Evet.. Ben... — Ağalar!.. Allahın öldürme- diğini kimse öldüremiyor... Meğer ne olmuş, bilir misiniz?,. Deli Vel kaşlarını oçatmış; nefes almadan dinliyordu. Zehir Ali, parmağının ucile alnındaki terleri sıyırarak sordu: — Aman bacım, çabuk söyle.. Ne olmuş?.. — Arabların boynuma o İpi taktıkları gün, sırtımda yakası kapalı bir entari vardı. Biriktir diğim paraları altın yaptırmış, “bu entarinin yakasına dizdirmiştim. Arablar, ipl boynuma attıkları zaman, bu altınların Üzerine sar- mışlar. Sonra da, ben korkumdan düşüb o bayılınca, beni (ölmüş, sanmışlar. Çuvalın içine köyub götürmüşler, denize atmışlar. Artık Deli Veli sabredemedi. Iki elini biribirine vurub şaklat- tıktan sonra başını sol omzuna eyerek: — Ulan, şu dünyada neler olub bitiyor... Hele bak şu işe... Ya o balıkcı Hacı Receb oradan geçmeseydi., seni de görmeseydi, ne olurdu, bu işin sonu?.. Zehir Ali ile Pençe Ahmed, Deli Velinin sözlerini kestiler: — Aman bacım anlat, sonra ne oldu? Kadın, yorgun bir sesle de vam etti; — Anlatacak, çok bir şey kendime o malik değildim. Meğerse © gece bir ölü çocuk dünyaya getirmişim, Tam on beş günde, ölümle pen- çeleşmişim. (Arkem vr ) Babi Zabtiye, ISTANBUL Gazetemizde ve resimlerin bütün hakları wahfuz ve gazetemize ailtir. | ABONE FIATLARI İİ Abone bedeli peşindir. Adrog değiştirmek burüştur, Gelen evrak geri verilmez, ilânlardan mes'uliyet alınmaz, Cevap için mektuplara 10 kuruşluk © z Ti düvesi inadı, .. Posta kutu. Tdi Tolgra? ece tasi iston :20303 çkan yan fi e Teroraze cağ. Çölün suyu uzaklara kadar nasıl götürülür? Dünya İktisad Haberleri Almanyada Da Petrol Çıkarıyorlar Berlinden bildiriliyor: Alman- yada petrol çıka- rılmıya başlanmış- tır. Şimdilik az olan bu istihsalâ- tın günden güne artmakta olduğu memnuniyetle görülmektedir. Bu (memleketin pstrol kuyuları Pürüsya'da bulun- maktadır. Daha (1933) yılında genel petrol çıkarılışı (232.689 ) ton iken, bu miktar, geçen (1934) yılında (321.852) tonu bulmuştur. Yani üçte bire yakın bir nisbette artmıştır. Almanyanın en büyük petrol lu” arazisini * Hanigsen» Niea ha- gen - Obershagen miotakaları teşkil etmektedir. Yalnız bu cr vardaki kuyular (1934) yılında (240.733) ton petrol çıkarmış. Teşebbüs genel bir alâka uyandırdı | dardır. Alman petrol işinde kuk lanılan amele (miktarı (1934) yılında (2289 ) kişidir. » Bükreşten yazıyorlar: Romanya Iktısad — Konseyi toplanmıştır. Bura» da bütün nazırlar, ili Banka Müdürü ve Ticaret Müsteşarı da hazır bulunmuştur, Ticaret Nazırı ve bu mezaretin müsteşeri memleketin ökonomik gidişini anlatmışlardır. Bu arada Romanya altın madenleri de söz- gelişi edilmiştir. Ticaret Müsteşa- , rının söylediğine göre geçen yıl yapılan yeni tesisat sayesinde bu madenlerden bin kilo sarı maden çıkarılabilmiştir. Önümüzdeki yık larda bu miktar arttırılacaktır, yazıyorlar: Dünya ökonomik toplu. lukları o Japonya- nın “Damping, muvazens İ ni söyliyedursun- açığı lar, bu memleke- tin dış ticaret bilâncosu bu yıl Tokyodan Japon dış Ucaretinin da aleyhine HİK ÂYE , Bu Sütunda Hergün Çeviren; — Selim Tiynet DİLEKLER VE İSTEKLER Fitnet yılbaşı tebriklerini yazı- yor, kocası Fehim de yanı başında gazetelerini okuyordu. Genc ka- dının dikkatten kaşları çatılmıştı. Hızlı hızlı yazarken bir taraftan da kelimeleri mırıldanıyordu. Fehim esnedi. Sıkıcı bir maka- lenin sonuna gelmişti. Bir başka- sına başlamadan evvel durakladı. zan karısını dinle Sevgili halacığım, “ Kocamla beraber yeni yılı nızı kutlulamıya geldik. Taürıdan | uzun ömürlü olmanızı ister, saadet dileriz.,, . Fehim ifadeyi bayağı bulmuştu. “ Hep ayni şey , diye söylendi. Kadın kocasını tuhaf bir bakışla süzdü: — Niçin, diye sordu. — Niçin mi? Ayol, istemekle dilemek ayni manada değil mi? — Ne münâsebet, eğer ayni manada olsaydı bu iki kelimeden biri mevcud olmazdı. Hem sen benim zihnimi karıştırma da işimi göreyim. — Bu gördüğün de iş mi sankil Boynu altında kalsın bu tebrikleri icad edenin. Hayat bizi birçok budalaca işler yapmaya mecbur ediyor. Fakat bunların en çok tahammül tüketeni yeni sene tebrikleridir. Anlıyor mısın? Dünyada... Sözü belki uzun sürecekti. Karısı birdenbire sordu; — Kadrilere de bir lâzım mı? Fehim bir az düşündü: — Geçen sene yazdığına ce- vab verdiler mi? — Hayır. — O halde ne soruyorsun? Hem saua, demindenberi, anla- mıyorum bu yılbaşı tebriklerinin lüzumunu diyüb durmıyor mıyım? Inan ki bütün dünya bu kötü huy» dan yaka silkiyor. Bununla be- raber bu can sıkıcı işin küçük bir tesellisi var; yazan zehirle- diği kadar okuyanı da zehirler, Yazdığımız adama cevab vermek mecburiyetini de yüklemiş oluruz, Yazan nasıl istemiye istemiye kaleme sarılmışsa, o da ayni ezi- yeti çeker. Neresinde bunun gü- zellik? Işin daha beter tarafı var: mektub Zarfı açmadan, içindekini ez- berlemiş gibi biliriz. Hiç bir ye- nilik girmez onun İfadesine, bir kelimesi bile candan değildir. Sonra, bu işi herkes senin yap- tığın gibi yepar. Dilekleri, istek- leri, temennileri şöyle bir sıraya dizer. Kılişe tamamlandı hın verdiği eş dost ve ai sayısına göre, kopye eder, eder gönderir. Böyle baştan savma hazırlanmış bir belâyı insan olur da mesi sinii 1934 yıı on bir ayı için yapılan Japoh istatistiklerine göre Japon- yanın genel ticareti 3 milyar 992 milyon yendir. Bu kıymetin 2092 milyonu idhalât, 1963 milyonu da ihracata aiddir. Şu vaziyete göre Japonyanın idhalâtı ihraca- tin 66 milyon aşmıştır. Bu yıl içinde yapılan ihracat bir yıl evvelkine kıyasla yüzde On altı fazla olmuş fakat idhalât ta yüz- de on yedi nisbetinde çoğalmış- tır. Yani Japon dış ticareti din. ya buhranına rağmen yüzde (16,5) nisbetinde artmışsa da ticaret muvazenesindeki açık eksilmemiş bilâkis çoğalmıştır. okumanın acısı yanında, yazanı katlandığı sıkıntı hiç kalır, hiç. A — Ne demek istiyorsun yanit l — Ne demek istiyeceğim? BU lânet şeyleri yazmanın o €7i) tini, bir tarafa at ASİ felâket (e gelenleri | alıb oki maktadır. o Kusturacak (kai sinirlendiren cömerdliğin böylesi insanın “Hey! Yeter artık,, diy” ceği geliyor. n aş reina Kocasın? rak: — Evet, yeter! Yeter artık dedi. Yarım saattir durmadif işleyen çenen kafamı şişirdi. şu gazetelerini de bırak yakamı. No desen faydasız; bf ladığım işl bitireceğim. Bu sözleri öyle bir eda de söylemişti ki, Fehim hemen sin verdi. Gazetesine daldı. Genc kadın daha bir hayi uğraştı. Nihayet "Oh!,, diye gf rinerek kalktı. Işini bitirmişti. — Iştel Dedi. Gördün mü Bundan da kurtulduk. Istanbulf döndüğümüz zaman rahat ede | ceğiz. — Hangi rahat, a kuzum! Harıl harıl yazdığın bu baş br lâlarına gelecek cevabları unut” yor musun? — Şaşıyorum sana doğrusi | İnsanın nezaket işlerine bu k#* kadar yabancı olması için, dağ” dan İnmiş olması lâzım. ii, Fehim ısrarın faydasız ve teb” Milceli olduğunu görünce sustu. Bir hafta sonra, yılbaşını gö çirmek üzere gittikleri Bursadaf döndüler. Tebrik o cevablarını# acısına katlanma zamanı gelmiştk Apartımanlarına girerken kapıcıy# #ordular t , | — Postacı neler bıraktı bisö? Kapıcı, biraz arandıktan sonr# | “buyurun ,, diyerek (üç tan £ kartvizit uzattı. Bunlardan birk Ö| terziden, biri bakkaldan, biri d# | arasıra yardım ettikleri fakif | bir kadındandı. Fehim tuhaflaf” | mıştı, İçini dökmek için dairelerin*” gelmeyi bile bekliyemedi. Merdf venlere tırmanırken, karısına yanf ! yakıla sızlanmıya başladı: — Yahu, biz ne kadar yabafi | bir aile ( imişiz böylel Hiç, bi€ | kimse bize, bir iki gönül alıcı göndermek külfetine katlanmamıf Bilekleri mi kırılırdı sanki bup* | yapsalardı. Üç yüz altmış bel günde bir gün bu fırsat, In yalniz bu gün de kalb kazanır “a Dezaket gösterir. Bak helo 489 | şu işe, ne Kadriler, ne Cemillefi “li nede Muammerler. Dostlard#” | bir tanesi bile hatırlamamış b l Öyle olsun, gelecek sene onlaf* | yeni sene tebriklerini ben yaza€” ğım. Yazacağım da nezaketin demek olduğunu göstereceğim: i 3 Bir pantimde 18) kelime vardır. 4 ince ve kalın Lay Mtacakları yere