m m Büyük tarihi roman ———————— 1-2-986 Muharrin: A. R. Tefrıka No... 18 Bahçıvan Kolu.. Köçekler, Körpe Vücutlarını Gösteren Sıkı Mintan- larile, Başlarını Sağa Sola Kırarak Dönüyorlardı Bahçeden, sert zil sesleri ge- “Bunlardan liyordu. Eir padişah: — Küçek... Diye, ferman buyurmuştu... O devrin en meşhur köçek takımı olan (bahçıvan kolu), zsten ba- zılanmış, emir bekliyordu. Padişahın bu iradesi üzerine, köçekler derhal ortaya atılmışlar.. Parmaklarındaki ( çalpara ) W biribirine çarpa çarpa oyuna baş lamışlardı. e Bu köçeklerin sırtlarında, vü- cütlerinin bütün genc ve körpe teşekkülünü gösteren, siyah ka- dile üzerine beyaz sırma ile dıval işlenmiş birer sıkı mintan vardı, Başlarını sağa sola kırarak, uzun perçemlerini iki tarafa sallayarak ortada fırıl fırıl dönüyorlardı. Bunlar döndükçe, dar bellerindeki gümüş! kakmalı kemerin altından topuklarına kadar sarkan ( çar- kubbe - dört kubbe) dedikleri sırma saçaklı, renkli ustufeden mamul (etekleri odalga dalga açılıyor, çepeçevre bir Sayvan gibi havalanıyordu. Muttarit bir ahenkle orlada dönüb dolaşan ve biribirlerile karşı'aştıkça vücutların o müfrit hareketlerle dalgalandıran köçek- ler, neşeli (o gönülleri birdenbire ateşlendirmişlerdi. Parmaklarının uclarile ak ve kırçıl sakallarını tarayan, o koskoca devlet ricali, bir ânda harekete (o gelmişler.. raksın cazibesine ( kapılıvermiş- lerdi. Raksın birinci kısmı, sadece (kadın kıyafetindeki ) köçeklerle geçmişti. £ Fakat ikinci kısmın daha oynak olan (faslı başlar başlamaz, ( tavşan oğulları ) deni- İen erkek kılığındaki (o köçekler de ortaya âtılmışlar, müştereken raksa © başlamışlardı. . Bunların sırtlarında düz siyah çuhadan dar camedanlar; bellerinde kıy- metli lâhuri şallar, bacaklarında yine siyah çuhadan bol şalvarlar vardı Başlarındaki kenarı sırmalı | siyah külâhlar, sol kaşlarının üstüne yıkmışlardı. Raksın esası, mütekabil aşkı temsil ediyordu. İki tarafa ayrılan erkek vo kadın kıyafetindeki köçekler, biribirlerine karşı nazlar, niyazlar gösteriyorlar. Topukla- nmn Üstünde başdöndürücü bir sür'atle döne döne ilerliyorlar. Etkekler, kadınlardan vaslat di- liyor.. kadınlar, istiğna gösteriyor. Sazın gürültülü bir ahengile kuş gümesi gibi dağılıyorlar.. bazan ağır (yürüyüşlerle. Obazan da gür'atli sıçrayışlarla meydanı do- laşıyorlar.. ve nihayet vuslatı temsil ediyorlardı. Neş'e ve takdirlerle seyredilen bu oyun hitam bulduktan sonra oyuncular padişahın karşısında bir hizada durmuşlar, hep birden yere kapanmışlar. Üç defa yer öptükten sonra, geri geri giderek ortadan kaybolmuşlardı. Köçek oyununu, ateş oyun'arı takib etmişti. Büyük havuzun karşı tarafına yerleştirilen çarkı- felek, havai, sâyeban, çiçek, püskürme ve mehtab (denilen fşeklere (o ateş verilmiş (idi. (4) (Çar pare) denilun tunç ziller. hayli neş'elenmiş olan havaya renk renk ziyalar, havuzun billür gibi berrak sathına aksediyor, tatlı hayal hisleri veriyordu. Bu esnada, çadırın kenarında elpençe divan duran gürbüz ve yakışıklı bir genc, Üçüncü Ah- medin nazarı dikkatini celbetmiş, yanındaki Ibrahim Paşaya: fışkıran | Dünga İktisad Haberleri — Bu eşbeh delikanlu, aceb kimdir ? Demişti... Esasen Ibrahim Pa- şada bu suali beklemekte idi. Derhal cevab verdi: — Sevgili Hünkârım, kulunu zun biraderzadem, Osmandır. — Bugünedek onu görme miştik. — Memleketten henüz gel miştir, şevketlim... Mübarek ayak- larınızı öpmek için iradenizi bekler, Üçüncü Ahmedin dudaklarında memnuniyetini gösteren bir te- bessüm belirdi ; — Aya, benim vezirim.. Senin mensubların, benim has ben degânimdir. Çağır, gelsin. Dedi. Ibrahim Paşa, uzaktan gözünün içine bakan (Osman)a işaret etti. 'Som ipek elbiseler giymiş, başındaki ipek dolamalı puşusunu hafifce sol kaşının Üs- tüne "eymiş olan Osman, elleri göğsünün üstünde olarak levent salınan ahenktar bir yürüyüşle, padişahın önüne ilerledi. Tazim ile diz çöktü. Yer öptü. Alnını padişahın çedikleri Üzerine daya- yarak (irade) bekledi. Osman, Padişahın hoşuna git- mişti: — Varol, tosunum.. Senin gibi yigitin başı yerde yaraşmaz. Kalk. Dedi. Osman ayni tazlmat ile kak karak geri geri çekilirken, Ibra- him Paşa bir el işaretile onu durdurdu: — Şevketlim!, Osman kulunuz, bazı hünerlerin de ehlidir. Huzu- ruşahanenizde bunlarm ibrazına müsaade büyrulur mu?, Diye sordu.. Üçüncü Ahmed, memnuniyet gösterdi: — Hay, hay.. Zevkiyab oluruz. Cevabını verdi. Osman, birdenbire | siçradı. koşa koşa giderek çadırın arka tarafına dolaştı. Evvelâ, örada bekleyen adamlarına, bir yazma yemeni ile gözlerini sımsıkı bağ lattı,. Sonra, yine orada, İki at uşağ likle zabtetdiği azgın bi ağin yer atladı. At, şah- landı. İleri atıldı. Çılgın gibi koşarak çadırın önünde dolaştı. Üçüncü Ahmedin önüne gelir gelmez birdenbire iki ayağının üstüne kalktı. Bir iki dakika öylece kaldı. Ve sonra ayaklarını yere koydu. Tıbkı bir insan gibi diz çöktü. Arkas var) -Z TAKVİM— Gün CUMA Kasım . 1 ŞUBAT (935 &6 Arabi Rami 71 Şeveai 1338 | 16 Zel Künum 1350 Vahit Esa x1(Vaestij Vakit Güneş | 15217 Wİ Akşam Öğie |704 12 71) Yatsı Mami | 944 13 D4İ İrssake Esant n—lum IM MW 4109 31 Vara Sovyet Rusya. Kumaş Sanayiini Arttırıyor rn rikotajcılı- ES Rusyada & sucat sanayii ie emi yeni doğmaktadır. yet veriliyor | Bu fabrikaların yaptıkları kumaşlar (o memleket ihtiyacının henüz çok az bir par- çasını karşılamaktadır. Bu sanayil arlırmak ve bilhassa trikotaj işle- rine ehemmiyet vermek için bü- yük bir istek vardır. Bu maksatla Sovyetler dışarıda tedkikte bulun- mak üzere iki mühendis heyeti göndermişlerdir. Bu heyetler In- giltere, Almanya ve Amerikada mensucat sanayinin vardığı yük- sek neticeleri araştıracaktır. Bu heyetler dönünce verecekleri ra- porlara göre memleketteki men- sucat sanayii (ogenişletiecektir. Alâkadarlar buheyetin avdetinde, bu işte en ileri giden memleket fabrikalarına Sovyet Rusya tara- fından birçok makinelerin sipariş verileceğini söylemektedirler, * Iki yıl evvel Afganistanda ulu- i sal bir bankanın afgan mii kurulduğunu vak- tile ( bildirmiştik. Avrupanın hemen bütün büyük mer- kezlerinde şube açan bu kurum 1934 yılında çok iyi iş görmüştür. Geçen ay içinde Kâbilde topla- nan banka umumi heyeti yapılan kârı göz önünde tutarak hisse- darlara yüzde yirmi sekiz nisbe- tinde kazanc dağıtılmasına karar vermiştir. Dünya bubranı yüzün- den gelirlerin o çok azaldığı şu sıralarda bu yüksek verimli ban- kanın işleri Londra para piyasa- sının Şarka çevrilmesine vesile vermiştir. Moskovadan * ilk on bir aylık dış ticareti 156.41 dı milyon Dinar ih- zl racat fazlasile ka“ ticareti iyi panmıştır. Bu para caşağı yukarı 4.379.000 Türk lirası eder. Geçen yılın Yugoslavya- o» Bulgaristanın o Yambol şehri Bulgar yanında bulunan madenleri | demir ve mavga- işletilecek | 2 madenlerini ştetitecek | önümüzdekiilkba- harda işletmek için bazı gurublar hazırlanmaktadır. * Yugoslavya arıcılık teşkilâtı tarafından verilen ee malümata göre bu da arıcılık | memlekette 750 bi: kovanı vardır. Bunların ilk” üçte biri asri .bir tarzda yapılmıştı. Diğerleri ibtidaldir. Son on sene içinde Yugoslav- yanın vasati yıllık bal satışı 130 mil- yon dimar tutmuştur. Ayni müddet zarfındaki bal mumu satışı gelir, vasti 18 milyon dinardan ibaret kalmıştır. Yugoslavyanın iç balmumu sarfiyatı vasati olarak yılda 35 milyon kilogramdır. amman i Evlendikten Sonra! HİKÂYE Bu Sütunda Hergün 2 Çeviren: Selim Tıgnet z İSPANYOL AŞKI Riyo dö Janeroyu bilirsiniz. Çok gezmiş bir” adam olmama rağmen ben bu şebre başka bir gözle bakarım. Çünkü haya- tımda büyük tesirler yapan iki kişile burada tanışlım. Birincisi, zengin bir İngiliz tüccarının kızı: Janet. Uzun boy- lu, gözlerinde Iskoçya güllerinin sihri saklı bir Odilber. Babası Mister Corc uzun sene'erdenberi Riyoda (e ticaretle (o uğraşıyordu. Babamın, Edimburgdan eski bir dostuydu. İk ncii, Pedro Dösöto. Bir Ispanyol asılzadesi. Onunla Mister Corcun evinde - tanıştım. Gayet yakışıklı bir delikanlıydı Fakat ne işle uğraşlığını bir törlü öğrenememiştim. Hemen her ak- şam, Üstünde siyah şapka ve siyah bir manto, koltuğunda gi- tarası, Corcu ziyarete geliyordu. Gitarayı dinlemeyeniniz yoktur. Fakat İspanyollar bu çalgıyı daha başka türlü çalarlar. Hele Petro Dösota. Nasıl anlatayım size? Harikaydı bu adam gitarada'Ge- celeri Villanın denize bakan: bak konunda © oturuyorduk. < Pedro Dösoto hiç nazlanmıyordu. Bir rica e, uzun pelerinini atarak, gitarasını göğsüne (o dayıyor, harikulâde işine girişiyordu. Nağ- meler erişilmez bir-ifade ile onun çırpınan asabi parmakları ara- sından akarken hepimiz, Bahri- muhitin sonsuz sularına dalıyor, dinliyorduk. Çok geçmedi, ben bu ziyaret ve konserlerin kimin için olduğunu fark eder gibi oldum. Pedronun bin bir alevle yanan gözleri Ja- netten hiç ayrılmıyordu. Aksiliğe bakın ki bende tutkundum bu kıza, Tali yar oldu. Janetin gönlünü kazanmakta Pedro Dösotodan daha becerikli çıktım. Bir akşam yine Gitara dinli- yorduk. Kız, onun, ezici bakişlar rından kurtulmak ister (o gibi gittikce bana sokuluyordu. Bilmi- yorum, herhalde buna kızmış? olacak, bütün inceliklerile çaldığı nefis birromansı yarıda bıraktı. Hemen, kin ve yırtıcılık saçan bir cenk havasına başladı. Bitirince kalktı hepimize birer kuru (gece- niz hayrolsunl) Savurarak çekti, gitti. Janet korkmuştu: — Aman, dedi, dostum sen çekin bu adamdan. Hoş, çekinmiye filân 'da lüzum kalmadı hani. Ispanyol artık sem- timize uğromıyordu. Zamanla bir aşkda ilerledik. Geceleri, Bahr muhite bakan balkonda, Pedro- nun Gitarası yerine, kalblerimiz- den gelen sesleri di:liyorduk. İş sonuna kadar böyle gidemezdi evlenmiye karâr verdik ve ni şanlandık. Bir akşam geç vakit Corcun köşkünden çıkmış evime gidiyor- dum. Yolda Pedroya rastladım. Yaklaştı: — Tebrik ederim, dedi, nişan- lanmışsınız. Bu mes'ud gününüzde sizinle beraber bulunmayı çok isterdim. Fakat olmadı bir türlü, —Beis yok, dedim, Ben ahbab- larımı ikiye ayırdım! Dost görü- nöb de düşman olanlar, çekingen durduğu halde dost olanlar. mid ederim ki, diye ilâve etti beni birincilerden say- mMâZSIMİZ. Gülüşerek (o beraberce yürü” yorduk. Yeni bir villâ almiş, bana onu anlatıyordu. Sözü biti rince, gelmez misiniz görmiye, dedi, Gece ilerlemişti. Fakat Pedro çok israr ediyordu, Korkak gö” rünmek de istemedim. — Hay, bay, dedim, gidelim. uzun ve ağaçlıklı yollardan geç” tik. Çok tenha yerlere gelmiştik. Nihayet büyük bir binanın önünde durduk. Pedro kibrit çaktı. Cebinden çıkardığı anah- tarla kapıyı açtı, o içerisi ka- raplıktı, —Kusura bakma dostum, dedi. Bilirsiniz siz hizmetçileri. Bayram dır diye hepsi savuşub gitmiş. Ne ise kibrit ışığında koridoru geçtik. Bir oda kapısından girdik ortadaki lâmba yanınca etrafı biraz görebildim. Burası âdeta çıplak ve büyük (bir salondu. Pencerelerde uzun siyah perdeler ortada üstü darmadağınık masa- lar ve birkaç koltuk. Hepsi bu kadar. Pedro meyva getirdi, Ye- dik. Bir sigara yaktım: — “Ah dedi, düşünemedim. Bunu size ben ikram etmeliydim. Gayet nefis Brezilya purolarım var, Herhalde çok hoşunuza gi- decek* Konuşuyorduk, biz İngk lizleri pek severmiş. Zaten ailesi- nin eskidenberi (o birçok yüksek mevki sahibi İngilizlerle dostluk- ları varmış, büyük babalarından bir Pedro dö Soto da engizisyon mahkemelerini temsil ederek İn- gilterede bir hayli işler görmüş, vesaire. Sıra musikiye gelmişti, Durun dedi, çoktanberi dinleme- diniz. Size biraz Gitara çalayım, ve başladı İspanyol havalarına öz bir anlatışla kulaklarımda çın- layan bu parçaları beni sibirliyordu sanki. Gittikçe içimde bir tuhaf- lık, gözkapaklarımda bir ağırlık hissediyordum. Herhalde musikinin tesirindendir, diye aldırmak İste- medim. Fakat sersemliğim yavaş yavaş fazlalaşıyordu. — Nihayet etrafımdaki şeyleri bile farkede- mez oldum. Uyumuşum. Gözlerimi açtığım zaman or- talık aydınlıktı. Saat herhalde sabahın dokuzu, onu vardı. Kalk- mak İstedim, . Yerimden kıpırdı- yamadım, Oturduğum koltuğun yeri . değiştirilmişti. Karşımdaki büyük masanın Üstünde namlusu bana doğru çevrilmiş küçük bir top vardı. Bir heyecandır aldı beni. Pedro karşımda sinsi, sinsi gülüyordu. — Hiç telâş etme azizim! dedi. Yalnız şunu bil. Bir Ispanyol 66- ver. İş sarpa sarınca ya ölür, ya da öldürür. Seni horul horul uyutan içtiğin o nefis fakat ilâçlı purolardır. Herşeyi hesabladım. Oturduğun koltuktan kalkman imkânsızdır. Şu gördüğün terti- batle tam saat on ikide güneşin barutun üstündeki adeseye Mel ve namludan fırlayacak mermi biranda senin için herşeyi bitirmiş olacak. Ben şimdi yatımla uzun bir seyahate çıkıyorum, Gi- derken Janete bir mektub ata“ cağım. Posta tevziatı saat bir buçukta olduğuna göre, kendisi j her halde saat ikide soluk soluğa seni görmiye gelecektir. Krono” metre masanın üstünde, Dakika” larınızı sayabilirsiniz. Haydı be” kalım, hoşca kalın. Ve sonra ( Devamı 11 inci yüzde ) müsterih adım