Muhartiri: 4, R. Tefrika No.: İbrahim Paşanın Telâşı.. n Yahudi Doktor (Yasef); Verdiği İlâçla Sultan Ahmedin Sıhhatini Biraz Yerine Getirmişti.. Onları da bir mikdar hümmâ incitmiş. Malümu şerifinizdir ki, Eyübsultan ve Kara ağaç semtleri Fütubetlidir. Son günlerde oralar- da zevkusefaya rağbet olundu.. Bir mikdar Karaağaç, bir miktar da Eyüb kasırlarında ikamet bu- yuruldu. Rütubet, mübarek cis- Minizi incitmiş olacak. Deye bir hayli teselli vermiş, güçlükle — teskin ede- en en büyük istifadeyi, saray hekimlerinden ( Yasef ) is- miado bir musevi temin etmişti. Hüâs odabaşıya, baş kapı gulâ- mübha, Silâhtarağaya, gizlice bah: Şşler vermiş hekimbaşının tered- dütle karşıladığı bu hastalıktan padişahı derhal şifayab edeceğini temin etmiş.. Bunların tavsiyesile kendisini huzura istetmişti. Yasef, kurnaz — davranmıştı. Hekimbaşı ile arası açilmamak için hastalığın mahiyeti hakkında bilr şey söylememiş.. Fakat, He- kimbaşı gibi tereddild etmiyerek Hderbal ted. viye girişmişti.. Birbiri #rkasına (Hıyârışenbe), (beyaz tuz) derilen dövülmüş sulfata, (diyah- t0) vesaire vermiş. — Hünkârın Wücudünü sarsan nöbetlerin önü- ne geçmişti. Âynı zamanda, İbrahim Paşa da telâş içinde idi. Gerek sara- ga ve gerek İstanbulun en anıl- miş hekimler'ni kendi sarayına celbetmiş, padişah için bir macun tertib ettirmiş. Bunu kâhyanın aline vererek bir (telhis) ÇI) ile Padişaha göndermişti. — İbrahim Paşa, bu telhisinde bütün hekim- leri toplayarak (afiyeti şahane) yi temin için ( ziyadesile kendülere tenbih ve te'kid) ettiğinden bah- söyledikten sonra : Ü edib bu (.... Lütfuihsan gün Ççorbayı yatsıdan sonraya tebir buyurasız. Ve bir böyük niyazım da, şu kmakına macununu ,bir hafta mikdarı, yevmiye iki defa islimal buyurasız. Hüdaya malâmdur. Hemen eksirdir. Hu- susâ, mubarek mizacıhlmayunu mülükânenize gayet münasibdir. (Kuvveti bâhı) ise vasfolun- maz. Dünyada misli ve akranı bulunmaz.. | Diyor.. Hasta döşeğinde yatan, ateşler içinde yanan padişaha gşehvet hırslarını harekete getire- cek bir tavsiyede bulunarak o devrin zihniyet ve düşüncesini ditaya koyuyordu. ö k — Nihayet, hastalığın ( Sıtma ) ddldüğu anlaşılmış.. Musevi Yasefin ği ilâclarla möbetlerin önü * Artık, sarayda kur- kesiliyor.. Tekkelere ih- ve aadakalar gönderiliyor.. opkapı ve Beşiktaş saraylarında herkesin Ü gülüyordu. 'adişahın kıı ve İbrahim pa- şonın genc zevcesi Fatma Soltan, Fhııîıı daha ziyade seviniyor- Babasına pek düşkün olan 'atma Sultap, bu hastalık dola- pesile zovk ve sefahat âlemlerine fasıla vermiş, — tam on dokuz ’& endişe ve iztirabla geçir- »« Babasının eyilliğe yüz tut tuğunu hâaber alır almaz, büyük bir memnuniyet hissetmiş; — Kendilerinin rahat binişe —— D Sadrazam tarafından padişaba yazılan hususl terkere. çıkıb da sarayıma teçrif ettikleri gün göyle bir — çırağan sefası tertib ettireyim ki, dünya gözile görülmemiş olsun. Deye padişaha haber gönder- mişti. Üçüncü Ahmed, damadı Ib- rahim paşanın getirdiği bu ha- bere pek sevinmişti. Çünkü Istanbulun o parlak yazı, o emsalsiz. mehtabı; bütün şa'şaa ve İetafetile devam et- mekte idi. Açlık ve hastalık fe- lâketinden arta kalanlar, (felekten bir gün daha çalmak fırsatımı fevt) etmiyorlar.. Kâğıthanenin rengürenk — çiçeklerle süslenmiş yemyeşil ağaç altlarında kuzular çeviriyorlar, helva dövüyorlar, dilber çingene kaızlarına sil döv- dürerek bâüdeler nüş ediyorlar.. Geceleri de, Boğariçinin çırpıntılı sahillerinde mehtabiyeler - tertib ederek, şu dört günlük ömürlerini zevk ve İezzetle geçiriyorlardı. Kulağına (Çırağan Sefası) sözü girmiş olan Üçüncü Ahmed, artık daha. fazla sabredememiş Ibrahim Paşaya şu mektubu göndermişti : (Dündenberi hatıra gelen bu- dur ki, bu havaları geçirmeyib bugün hareket ve yalıya varılıp, kangi gece murad olunursa (Çıra- ğan) olsun. Siz, divanı itmam edinceye kadar, ben harem ta- kımını yollarım. Ve ben dahi bizim Beşiktaş — yalısına varıb orada kalırım. Siz geçtikten sonra ben dahi ardınıca yahya varmak münasib olur. Çırağan sefası, yılda bir defa vaki olur. Bu ha- vayı geçirmemek gayet münasib- dir. Bugün gecelemek — murad olursa, şimdi yazıb bildiresin. Ben hemen hazırım. Cavaba bakarım.| Bu mektub da gösteriyor ki; padişah, zevkusefaya, herkesden daha ziyade teşne idi. * Fatma sultam, babasının bu mektubundan haberdar olur ol- maz, her tarafa adamlar koştur- mıiya başlamıştı... Babasına bir adak şeklinde vadettiği bu Çıra- ğan sefasının —mükemmeliyetini temin etmek için, yalnız sarayın saz ve raks heyeti ile iktifa etmi- yor; bu müstesna zevke çeşni vermek — için, şehirden de bazı hususi eğlence vasıtaları getirt- mek İstiyordu. Ibrahim Paşa sarayının balta- cıları, şehirde kapı kapı dolaşı- yorlar.. ( Çengi kol başıları ) nın evlerine baş vuruyorlar; çengi takımları, köçekler, ateşbazlar, hokkabazlar, ve sair zevk ve eğlence — vasıtaları — arıyorlar.. Ayvansarayın, Sulukulenin çinge- nelerini Çırpıcı, Veliefendi çayır- larına Üşüştürerek yözlerce kap- lumbağa tutturuyorlardı. * Baskın Üstüne Baskın Kolağasının affetmesi Uzerine Zehir Ali ile Pençe Ahmed, Ko- cabı çak meyhanesinden çıkmışlar, Langa bostanlarına doğru ilerle- meye başlamışlardı. de giden Zehir Ali, birden- bire durdu. geriye dönerek, yüz- yüze geldiği Pençe Ahmedin omzuta vurdu. ( Arkası vaz KM nm Dalgınlığı — Oh kocacığım, evde eldi- venlerimi unutmuşum, tren gelene kadar koş ta şunları all.. GöRSAREDEDEOEAASÜNEPEENACENECENACAAASARERSESENESERNSEEmLAE ı Dünya İktıtad Haberleri ı Sovyet Rusyada Portakal, Manda- lina Yetiştiriliyor Sovyet Rusya birkaç yıldan- beri Kafkasyanın n güne Karadı niz kıyıla- rındaki limon ve artmaktadır | mandalina yeliş- tiriliciğini ilerletmiye büyük bir ehmemmiyet vermektedir. Tiflis- ten alınan duyumlara göre geçen 15 sonteşrine kadar 220 milyon mandalina toplanmıştır. Bir yıl önce İse ancak 120 milyon man- dalina alınmıştı. Limon rekoltesi iUstihsal gün- de geçen yıldanbari bir — misli Üstündür. * Bulgaristanla * Çekoslovakya arasında 1 Sonkâ- Bulgaristan ve kliring | nun 1935 de meri- işleri yete girecek olan bir kliring anlaşması imzalanmıştır. Bu anlaşmıya göre Çekoslovakya Rej:si 1935 yılı içinde Bulgaristandan 1,850,000 kilogram tütün alacak- tir. Tütüne karşılık hususi takas işleri kaldırılmıştır. Bundan başka Çekoslovakyanın 100 milyon krona yaklaşan eski olacakları da üç sene içinde ödenecektir. * Bulgar Maliye Bakanlığının bir büyrultusuna göre 1934 rekok- tesi tütünleri ancak ticari depo- larda manipule edilecektir. * Devlet Demiryolları idaresi Burgaz limanı üzerinden dışarıya gönderilecek tütünlerin nakliye ücrellerini en aşağı 200 ton ol mak şartile, * 8 ile 40 arasında indirmiştır. * Bulgaristanda tütüm satışı için göze şarpan bir çalışma vardır. Sofyadan aldığımız aşağıdaki üç haber bu işin üç ayrı safhasındaki çalışmıya ayrı ayrı birer örnek olduklarından bir arada meydana koydukları alâka Gzerinde dur- mıya değer: -— TAKVİM — Gün CUMA Kasım| 31 252 ncl KÂNUN 935 2 Rumit 9 Zei Küsun 1930 Vaklt | Exant/Vasati| Vaklı Güneş , 205 |7 l!ı Akşam Ksant | V LEDERIRL 435 16 49 lzls 36 Öğle T 1 | 12 28| Yataa Udadi ( 8 6 | 16 55| İmsak B Bn Sütunda Hergün ÂYE | Çeviren: Selim Tıynet — AMERİKAYA NASIL GİTMİŞ? — — Olur şey değil, Paris'tesin hat Ayol ben, seni Amerikaya gitti samıyordum. — Gittim de geldim bile. — Yalan söyleme! Yola çıka- cağın günden bir gün evvel seni burada görmüştüm. Halbuki ara- dan on beş gün geçmedi, yine buralardasın. — Yalan söylemiyorum a dos- tum. Gel şuracıkta birer bira içelim de anlatayım sana başım- dan geçehleri: — Bilirsin ki bu — yuvarlak kürenin eğlenceden gayri şeyleri beni alâkadar etmez. Kont ba- bam, motör fabrikalarında dünya- nın — parasını kazanıyor. Tabil bunlar günün birinde bana nasib olacak, ve kemali afiyetle yiye- ceğim. Burası iyi. Yalnız baba- min fena bir huyu var. İstiyor ki ben de dizi dibinde onunla çalışa- yım, Spor ve kadınlar dururken, yirmi beş yaşıncaki böyle bir adamın böyle sıkıcı İşlerle uğraş- masındaki — münasebetsizliği sen de takdir edersin. Ben hep yan çiziyordum. Fakat geçen sene, iki yüz elli frangı beceriksizce kasadan kaldırdıktan sonra Kont cenabları son sözünü söyledi: — Ya gelir burada çalışırsın, ya da bundan sonra sana metelik bile vermem. “ Düşün bir kere. Sabahtan akşama kadar motör taslakları Üstünde göz nuru dökmek, ame- leler arasında durmadan işleyen makinelerin randımanım ö'çmek çekilir şey mi a birader! Kör olsun şu parasızlığın gözü. İster istemez razı oldum. Altı ay, tam altı ay bir atelye şefi gibi çalış- tım. Babam, eıı;ı ve .lg" yağ motörlerinin yapı iyice rendiğimi n P:ı,.m.d’ Aıı;rl-.*. kaya acentesi Klarkın yanına öndermeye karar verdi. Babamın Elübl ile aram eyi idi - söz ara- mızda kont cenablarının yanından güzel kızlar hiç eksik olmaz - bana Klarkla babam arasında gidib gelen bütün —mektubları österdi. O zaman anladım ki evyorka gitmemin sebebi yalnız Amerikan sanayi motörlerini göre mek değil, ayni zamanda, vi- kontluk unvanımdan istifade ede- rek bir milyarder kızile evlendiri- mem imiş. Ne ehemmiyeti var| Er eç evlenecek olduktan sonra İster gir milyarder kızı Olsun, İster başkası, — Peki Arlet ne olacak bu kızla sevişmiyor mıydınız? — Sevişiyor görünürüz. Haki- katen Arlet fena bir kız değildir. Birlikte — yaşadığımız xamanlar hoşca geçer, Fakat baftalarca biribirimizi görmeden rahat ede- biliriz.. Ve tekrar buluştuğumuz zaman ne o benim vefasızlığım- dan bahseder ne de ben onun. — O 'halde bu kadına fazla para yediriyorsun ki... — Ne münasebet Arlet çalı- şır ve çok kazanır, Nasıl mi diyorsun? Kurnaz bir simsardır. Ingiliz ve İspanyolcayı gayet iyi bilir. Şık giyinir. Tiyatroda ve büyük otellerde tanıdığı yüksek tabakadan kadınlar onun tüvale- tini nereden tedarik ettiğini me- rakla anlamak isterler. Arlet bu budalaları en moeşhur terzi ve mağazalara götürür yapılan alışve- rişten sonra da mağaza sahibin- den bir hayli komsiyon alır. Ne ise gelelim bizim seyahat işine. “Cuma günü hareket edecek- tim, Gitmeden evvel, — her şeyl Arlete söylemek lüzimgeliyordu. Belâya bak ki kendisine verecek kadar param da yoktu. Soluğu kulübde aldım. Şansım varmış meğer. Bir, bir daha derken iki saatte 80 bin frangı — kıvirdım. Arletle buluşduğum zaman al, dedim, bu s6e! bin frank senin için, kız şaşırmıştı. Amau, dedi, — beni bırakıyorsun galiba. Bu her — | diye fenaya alâmet olmasın 58" ı kın! maalesef . öyle, — dedim Ve babamın başıma ördüğü çori anlattım. O geceyi beraber ge çirdik, ertesi gün Havra gittime Cuma sabahı vapurdaydım, gü verteden dalgın dalgın gittikçt silinen Fransa sahilierine bakır yordum. Biri kulağıma “bonjuru deye fısıldadı. Döndüm. Na gör reyim? Arlet. Afallamıştım. Ne arıyorsun burada? dememe kak madı. Başladı; — * Biliyorsun ki çoktanberl Amerikayı görmek — İstiyordum. Verdiğin para bu arzumu fazla- siyle yerine — getirecektir. Hazır sen gidiyorsun, eyi bir yolculuk olur dedim. Ben de — atladım vapura.,, * Hakikaten yolculuğumuz iyl — geçti. En titiz. milyarderleri bile — mahveden bu transatlantiklerin Ihtişamını bilirsin, Nefis yemekler, — sporlar, danslar, oyunlar, kütüb- haneler, neler de neler. Bir da- kika bile biribirimizden ayrılmı: yorduk. Geceleri de beraberdik. Yalnız bir aralık yapur komiseri: — Fena örnek oluyorsunuz, daha temkinli davranınız demek istedi. Arlet kahkahayla gülereki Niye karışıyorsun sen, her- kes serbest değil mi? Diye herifle alay etli. Adam: — Pekâlâ, siz bilirsiniz. diye çekildi gitti. Nihayet ufukta bütün ihtişamile hürriyet heykeli görün- dü. Artık bu defa ayrılık kat'ldI. Kat'ldi, fakat hiç ummadığım bir belâ geldi başıma. Vapurdaki teşkilâtile, yolda olan bitenleri muhacirin (daresi harfi harfine haber alıyordu. Gelirken — Arletle yaşadığımız hayat, aramızda mah- rem bir rabıta olduğunda şübhe bırakmıyordu. Ikimizi de muhacir: lerle beraber götürüb bir kampa yerleştirdiler. Ya dediler, evlenib Amerikaya — gidersiniz, ya da tekrar vapura dönersiniz. Şaştım kaldım. Evlenme hastalığı var liba bu adamlarda. Dünya Elıçlıiı memleketin — erişemedi,; boşanma rekoru kendilerinde ol duğu halde. Ne yaparsın. Ertesi günü vapura binib geriye döndük. “Havere inerken Arlet, geçmiş olsun dedi. Bütün başımıza ge- lecekleri biliyordum. Ve bilmedi- ğim için seninle beraber yolcu- luğu yaptım. İşte evlenmen de suya düştü. A yavrum! Benim bi bir kadın hiç öyle yüzüstü arakılır n ? Şu hareketile bana hakiki bir aşk rabıtası gösterdi ğine inanmıştım. *“Babamın, küplere bineceğine aldırdırmıyarak herşeyi kendisine itiraf —ettim. Hayret, kızmadı. kızmadıktan başka işi pek te tuhaf buldu : “— Dostun, dedi zeki bir kadınmış. Başkası' olsaydı, evlen- mene mani olmak için göz yaşı dökecek, belki bir rezalet çıka- racaktı. Aferin, akıllı davranmış kendisini affediyorum. — O halde Amerikaya ek vedâ, — Ah, babamı bilmezsin. “Yakında Nevyorka kadar senl ben götüreceğim. Dedi. Arlet yine vapurdaysa, işi bana bırak. Yakanı kurtaracağımı vadediyo- rum,, hakikaten yapar. Hiçbir kadının ona mukaveriet edebi- leceğini ummuyorum. İkinci bir Don Joan'dır. kâfir, işte bu ker gdar azizim. Anladın mı şimdi iki hafta içinde — Amerikaya gidip geldiğimi ? üN gzğirelrr e gl gl öagalir ae dlan Z 1 j