Sör— ç Ş YUENZ R YEĞRT UK aa Çinde Doktora Ne Vakit Para Verilir ? Bizim artık yavaş yavaş mazl- Hasta ile | yt karışan eski bayramlarımızda sesacısı Ü adetti. — Evimizin kapısını — hergün çalarak mutad hizmetlerim'zi — yapanlara birer hediye — verirdik. Hiristiyanların Noellerinde ve yılbaşlarında bu Gdet el'an durmaktadır, gelirler, bir kart bırakırlar veya ev sa- hibini görürlerse şifahen birkaç sözle tebriklerini yaparak hedi- yelerinl alıb giderler. Bu kartlara ne yazılır ve şifahi tebriklerde ne gsöylenilir, bir Fransız mes- lekdaşımız işittiklerinden en ho- şuna gidenini yazmış, muhavere bir eczacı çırağı ila koronik haş; talığa tutulmüş bir zat arasın- dadır. Eczaci çırağı bu zata: — Şifa temeğisi ederim cümle- sini az bulmuş. — Gelecek sene benim yüzü- mü görmemenizi temenni ederim, eümlesini daha yerinde telâkki etmiş, fakat bu cümle ev sahibini kızdırmış: — Nasıl benim ölmekliğimi mi letiyorsun ? — Hayır efendim, aklımdan bile geçmedi, bilâkis iyileşerek bana — ihtiyacınız. kalmamasını temenni ediyorum. — Peki o zaman bayram he- diyesini kimden alacaksın? — Adam sizdenbaşka hasta- lar yok mu? Fransız meslekdaşımız bu mü- nasebetle Çinde herkesin doktora hastalandığı zaman değil, sıhhatte iken üÜcret verdiğini hatırlatıyor ve diyor ki: — Her aile doktora abonedir, ayda imuayyen bir Ücret - verir. Fakat içlerinden biri hastalandı mı bu Ücreti derhal kesilir, çünkü doktor bu adamı sıhhatte tutmak suretile vazilesini yapamamış de- mektir? Acaba aynl usul Avrupada da tatbik edilse doktorlar mem- nun olurlar mı olmazlar mı? Şüpbeli. arasında bi konuşma ! * Almınlıı zengin batta orla balli, hatta fakirce aile- lerden — büsbütün yoksullar için yar- dim istediler, bu- milli bir iş dılar ve bu mil işe herkesin gözünü çekmek için bütün duvarlara -birer afiş yapış- tırdılar. Bu afiş yabancıların da an- lattıklarına — bakılırsa gerçekten bir san'at eseridir: Siyahlar gi- yinmiş, Ak saçlı bir gene kadın, yanında, kollarının arasına sığın- mış bir yavru, belliki ikisi de açtır, Ikisi de Üşümektedir. ve bu afişin altında iki cümle yazı- hdır : *“Hiç kimse aç kalmamalı!,, “Hiç kimse soğuktan üşüme- meli |,, Almanlar bu sahada kâfi de- recede —propaganda — yaptıktan sonra yardım toplamıya çıkmışlar ve bizzat devlet bakanları elle- rinde para kutusu olduğu halde sokak sokak dolaşmışlardır. Bu arada propaganda bakanı büyük bir otele girmiş, bakmış ki sa- londa eski veliahd otrurmaktadır. Ik iş olarak ona yanaşarak kutuyu önüne koymuş, “eski “veli- ahtta yanında bulunan bütün pa- rzasını kutuya boşaltmışlır. SÖON POSTA Tarihi Müsahabe Yusuf Paşa Ölünceye Kadar Şaşıb Kalmıştı Çünkü AbdülhamidO D Vermemişti kıâ IV ZM ’ İ Ü 2 Abdülhamid henüz tahta çık- mış, daha doğrusu çıkarılmıştı. Üç ay içinde üç hünkâr o uğursuz tabt üzerinden gelib geçmiş bu lunuyordu. — Halk, hakikatte bu gelib gidişlere külak asmıyordu, kendi tasasile uğraşıyordu. Çünkü memlekette para yoktu, hürriyet - yoktu, — emniyet yoktu, Üstelik düzen de yoktu. Hemen her laraf karışık'ık içinde idi. Sağda, solda top gürlüyordu, kılıç — İşliyordu. Avrupa büyük — devletleri de bu düzensizliği fırsat sayıb memleketi daha sıkı bir ağ içine koymak, Türkün malını daha iyi pay'aşmak kaygusunu güdüyordu. Abdülhamid işle böyle bir sırada tahta çıkarılmıştı. Söz, on- dan ziyade Sadrazam Rüşdü Paşa ile Şürayidevlet Relsi Midhat Pa- şanındı. Abdülâzizi tahtından İn- direnler, Sultan Muradın deliliğini görüb yeni bir cülüsu gerekli bulanlar bu iki adamdı. Midhat Paşa, devlet rejimini de değiştir- mek fikrinde idi, Abdülhamidle konuşub anlaşmış ve hattâ ondaüi bir de taahhüd - #enedi almıştı, ondan sonra — kendini padişah yapmıştı. Şu hale göre Abdül- hamid, Midhat ve Rüşdü Paşa- lara karşı senede bağlı idi, Türk- çesi borçlu mevkiinde bulunu- yordu. Midhat Paşa, memleketin hal- ka aid olduğunu artık padişaha da kabul ettirmişti ve kendini padişahın bir memuru değil, ha kiın mümessili sayıyordu, © ka- baate uygun tavır alıyordu, ağız kullanıyordu. Abdülhamidin tahta çıkarı- dığı günden bir hafta sonra idi. Babıâlide toplanan Vükelâ Meclisi dağılacağı sırada - Rüşdü Paşa, ©o gün ilk. defa olarak meclise iştirak etmiş olan yeni Maliye Nazırı Yusuf ve yeni Adliye Nazırı Cevdet Paşalara yüzücü çevirdi; — Sliz, dedi, gitmeyiniz, kalı- nız. Birlikte saraya gidelim, - sizi | ; ı"4> ' f hı Gi & W ABTLS LN ı | . zati şaşahaneye takdim edel'm. Ve Mithat Paşadan da rica etti — Zati — devletiniz de lütfen kalınız. Saraya beraber gidelim. Öbür nazırlır, o devrin ya- Şattığı merasimle veda ederek ve selâmetlenerek ayrildıldılar, Mithat ve Rüştü Paşalar bir ara- baya, Adliye ve Ma.iye Nazırları da başka bir arabaya bindiler, saray yolunu tuttu'ar, Vakit, gün batımına yakındı, sarayda da yemek hazırlıkları başlamıştı. Iki araba, saltanat kapısından içeri girince bir telâştir yüz gösterdi, bizzat hünkâr geliyormuş gibi bir koşuşma göründü. Başma- beyinci ve başkâtib binek taşına kadar Indi, Rüşdü ve Mithat Pa- şaların koltuklarına girildi, her ikisl büyük bir saygı içinde içeri götürüldü. Abdülhamid, paşa'arı merdi- gmm vi aN va> Son Posta | Eeki Zabtiye, Çatalçeşme sokağı, 25 İSTANBUL ——— Gazetemizde — çıkan ve resimlerin bgıtı'ıı hı= mahfuz ve gezetemize sittir. ABONE FiATLARI Abone bedeli peşindir. Adres değiştirmek 26 kurüştur. ama Gelen evrak geri verilmez, ilânlardan mes'uliyet alınmaz. Ce içü ktuplı 10 k ğ *:ıııl ::ı:ıp l?ı'ı:ıdır. eeef Posta kutusu: 711 Lstanbul Tolgra! lSoıpoılı' Telelon :20203 AMAY erece Abdülhamid — Paşaları neş'eli bir yüzle karşıladı ven başında karşıladı. Büyük bir samimiyet gösterdi, önlerine dü- şerek salona götürdü. Yüzü be- yaz bir bezle sarılı idi. Onun sebebini de nazik bir lisan İle anlatlı . —Dişim ağnıyor, dedi, tedavi ettiriyorum. Bununla bBeraber sizi sevine sevine dinliyecek bir. hak deyim. Ağrı okadar fazla değil, Hünkârın “ buyurun, oturun n demesi üzerine Rüşdü ve Mithat Paşalar, birer koltuğa gömülmüş- lerdi. Berikiler ayakta duruyor- lardı, oturmıya cesaret edemiyor- lardı. Abdülhamid, birer koltuk göstererek — onları da — oturmıya davet etti. Fakat Yusuf Paşa da, Cevdet Paşa da birer temenna Savurdular, yine ayakta kaldılar. Bunun Üzerine Mithat Paşa eni- konu — sinirlendi, her iki nazıri azarladı. — Olurunuz, — dedi, ayakta durmakla gülüne oluyorsunuz. Hünkârın — israrına — rağmen oturmıyan paşalar, Mithat Paşanın sert ihtarını duyar duymaz hemen birer köşeye çöküvermişlerdi, kok larını — göğüslerine — kavuşturub süklüm bükiüm duruyorlardı, Abdülhamid, onlarla alâkalı görünmedi, Rüşdü Paşaya döndü. — Bu geceki gelişiniz, dedi, beni çok sevindirdi. Birlikte yemek yeriz, uzun uzun görüşürüz. Yalnız rica ederim, benim yüzümden itiyatlarınız. bozulmasın. Akşam- ları bir şey almak adetiniz midir? Mithat Paşa cevab verdi: — Ben bir iki kadeh rakı içerim. Rüşdü Paşa kulunuz da ayni iliyattadır. Bir az sonra mükellef bir sofra kurulmuştu, Mithat ve Rüşdü Paşalar, billür kadehlerle nefis bir rakı içmeye koyulmuşlardı. Berikiler,'alışkın olmadıklarını söy- leyerek köşelerinde kalmışlardı. Abdülhamid 'de içmiyordu, fakat İçmiş gibi meş'eli görü- nüyordu. Musahabe — mevzuu, — devlet A (NS L Rürdü v Mübat Paşa- lââ!»_4 ş Kari Mektubları Aksaray - Lâleli Caddesi Lâleli bulvarı yapılalı hayli xa« man oldü ve burası şehrin süslü caddelerinden biri haline geldi. Fakat —bulvarın Valde camisi köşesinden Aksaray karakoluna kadar olan 100 metrelik kısmı yapılamadı. Çünkü bu yol üzerin- de bir dükkân vardı. Bu dükkân yıkılah 3 sene olmuştur. Fakat yol yine yapılmamıştır. Burasi şehrin' göbeğinde bir çamur der- yası halindedir. Yapılması pek | büyük himmete mütevakkıf de- gildir. Belediye veya Tramvay şirketi daim! amelesi İle burayı iki günde yaptırabilir. İki günlük bir işin 3 senedenberli sürüncemede kalması insanı üzüyor. Bu çok pa- raya da mütevakkif değildir. ki bütçe darlığı mevzuubahs edilebile sin. Bu yolun bir an evvel ikmalini * temenni etmek — şehrin güzelliği namına bir borçtur. Aksaray: Galib Karaman İstasyon Büfesi Karaman istasyon büfesi biraz pahalıcadır. Istasyonlarda yiyecek ve İçecek satan başka büfeler bulunmadığı için istasyon büfele- rinin mümkün olduğu kadar ucuz ve sattıklarının da temiz olmasına dikkat etmek lüzumludur. Karaman: H. 8. lar, biri söyleyib biri susarak, Vükelâ — Meclisinde — konuşulan maslahatları, yapılan/münakaşaları, alınan — kararları anladıyorlardı. Mali bir projeye dair konuşulur- ken Abdülhamid, paşaların sözünü kesti: — İyi düşünmüşsünüz, dedi, beğendim. Fakat bu maslahatın şu şekilde de halledilmesi müm- kün değil midi? O, belki iğri ve belki doğru, bir mülâhaza ortaya koyuyordu. Mithat Paşa, birden sinirlendi, salona geldikleri vakit Maliye ve Adliye Nazırlarına karşı kullandığı« sesle hünkâra şu sözleri söyledi: — Devlet — işlerini vükelâya bırakınız, — siz meşgül - olmayınız. Her maslahatın (icabını biz. düşü- nürüz ve yaparız. Abdülhamid, biraz — şaşırır ve ve sıkılır gibi oldu. Fakat çarça- buk kendini topladı, gülümsüyor- muş gibi göründü: — Yanlış anlamayınız, dedi. Maksadım yaptıklarınıza ilişmek değildir. Sade bir mülâhazadır, siz, yine bildiğinizl yapınız. Be- nim size itimadım var, Rüşdü paşa, önündeki kadehi sükünetle yuvarlarken Maliye ve Adliye nazırları iliklerine kadar titremişlerdi, Cudaklarını ısırarak önlerine bakmışlardı. * Sinsi sinsi iş gören Abdülha- mid, Midhat paşayı Türkiyeden sürüb çıkardıktan,| Rüşdü paşayı kımıldamaz bir hale getirdikten sonra bu sahnenin şahidlerinden Yusuf paşayı da valiikle Trabzona atmıştı, İstanbuldan — uzaklaştır- mışti. Paşa, uzün — yıl orada kaldı, — Istanbula gelemedi. Namuslarına - itlmad — beslediği kimselere arasıra bu vak'ayı bi- kâye eder ve sonunda - hentz gideremediği - bir şaşkınlık için- de mırıldanırdı: — Ben ©o gece bir folâkete uğrayacağımızı sezmiştir. Sezişim doğru çıktı, işte hep atıldık. Yak nız Cevdet Paşa ne oldu da sü- rüden ayrıldı, Istanbulda kaldı. İşte aklımın ermediği sır?,. Bu sırrı, biz de bilmiyoruz. M. T.