y t eç A Tei TEL TTTT E AAA | ea F Na el Ha ea ara b Arb AAT SA Ran l a a TÇ HOL e y a et KO Hilâl -ve- Zambak! Büyük Tarihi Roman Muharriri: 4. R. Sultan Süleymanın Derdil.. No.: 90 2i- 11 - 934 — “Beni Kurtaran Adamı Çok İyi Tanıyacağım Bu Adamı, Mutlak Buldurup Getiriniz!..,, — Kim olacak.. Canıma kas- teden üç kâfiri bir anda tepeli- yen.. ve yüzüme karşı frenkçe bir şeyler söyledikten sonra yel gibi esip giden o kahraman... Ona lâyikı veçhile mükâfat edememek bir azap değil de, nedir?... Vallahi Ibrahim.. ben bu işe, şaşakaldım. Birden bine kadar yemin ederim kiş; bu adam, İstanbulda saray bahçesinde gördüğüm adamdır. Amma sen, o adam Yedikule bodrumlarında helâk oldu; Dersin. Buna aklım bir türlü yatmaz. Bu gece tâbesabah düşümde onunla uğraştım. Ben Üzerine varırım, ©o benden kaçar.. Ben elimi uzatırım, o silker atar.. Acap cin midir, peri midir ?.. Hulâsa pek acip bir balettir. Ibrahim Paşa, bunları dinle- dikçe renkten renge giriyor ; şövalyeye — gösterdiği dürüstane muameleden — dolayı — kalbinde acı nedametler — hissediyordu. Içine fena bir korku girmişti. Bu adam, muhakkak olan ölümden nasıl kurtulabi- mişti?. Ve şayet, tekrar padişa- hın önüne çıkar da onunla görü- şürse, acaba koendi aleyhinde ne- ler söyleyecekti?.. Vakıa padi- şahın kendisine olan muhabbetin- den, kendisini hiçbir kimseye tercih edemiyecek derecede kuv- vetli olan sevgisinden emindi. Dev- let ve saray erkânından yüzlerce kişinin katline, nefyine emir ver- diği halde, hünkâr bunların biç- biri için kendisine en küçük bir söz söylememişti. Eğer evvelce olsaydı, şüphesiz ki bu adam içim birşey söylemezdi. Fakat şimdi iş değişmişti. Çünkü bu adamwm padişahi göz göre göre büyük bir ölümden halâs etmişti. — Şevketlim!.. Malümu şaha- nenizdir ki bu dünya, bir âlemi imkândır. Hakkın cilvesi, hergün bir suretle tecelli eder... Bakın şu 'moydana.. Hele şu, her birin- den kanlar sızan kelle - yığınına nazar buyurun. Dün bunlar gülüp #öylüyorlar; gu fani dünyanın zevkini — sürüyorlardı. — Bugün, saramış birer külçe kemik oluver- diler... Dün, altmış bin süvarisi- nin - önüne düşerek — üstümüze hücum eden kıralın, bugün telef olduğunu — söylerler.. aratmadık yer komadım. Buldurmak, müm- kün — değildir.. — Işte — bunlar, bizlere birer — dersi — ibrettir... Hâşâ, huzurunuzda hiç bir şey hakkında iddiada bulunmak had- dim değildir. O adamın vaktile telef olduğunu arzedişim, Yedi- kule Dizdarbaş:sından — aldığım malümat üzerinedir. İnşallah ya- nılan bizler oluruz. Mübarek ha- yatınızı kartaran o adamı buldu- ruruz da, zatişevketinize karşı yine nâçizane bir hizmette bulu- nuruz. Hemen kalbişahanenizi ferah tutup böyle sürurlu bir günde mahzun görünmeyiniz.. Biz kullarınızı da mükedder etmeyin!z. Efendisini avutmayı çok iyi bilen kurnaz İbrahim Paşa, bu sözlerle Birinci Süleymanın tees- sürünü biraz izale etmiş ve sonra fikrini büsbütün başka bir nok- taya çeldirmişti. — Asıl, fikre, endişe serma- esi olacak başka bir mesele var, şevketlim. — Nedir?.. — Bizler buralara kadar ge- dik. Filhakika, birçok kaleler ele geçirdik. Hadsiz hesapsız ganaim elde ettik. Amma ve lâkin, bu Fransa Kıralı Françeskodan daha bâlâ bir haber yok. Onun da kendi vilâyetinden bir ordu düzüp hareket etmesi.. Bizlere karşı gelip birleşmesi.. el birliği ile bu Şarlken mel'ununu arayıp bularak bu kavi düşmanının sırlını yere getirmesi lâözimgelmez mi idi. — Bunu ben de düşünmez değilm İbrahim.. Lâkin derim ki, bu Françeskocuk kati müzayaka içerisndedir. Belki ondan ötürü durki yerinden depreşemez. — Şu halde, bundan artık tedbirimiz ne olsa gerek şevket- lim?.. İleri mi., Geri mi?.. Birinci Süleyman, buna doğ- rudan doğruya cevap veremedi, Kim bilir ne dönerek, kim billr nasıl bir hissin ilhamına ittiba ederek, çadırın önünde tunç bir heykel gibi duran ihtiyar - bir kahramana hitap etti: — Hey koca alaybeyi!, gel. Dedi. O, tunç heykel gibi metin ve heybetli koca alaybeyi, sert adımlarla, altın tahtın önüne doğru ilerledi. Iki ellerini çapraat- vari <omuzlariına koyup başını göğsüne eyerek slâm verdi. Emre intizar etti. Birinci Süleyman sordu: — Kahraman yoldaş!.. Şimdi ne yapmak gerek?.. Beri Koca alay beyi, yavaş yavaş başını kaldırdı. Padişahın yüzüne baktı. Bu ihtiyar aakerin gözle- rinde, şerefli bir nur parladı. Padişahın kendisinden fikir sor- ması, şüphesiz ki büyük bir ilti- fattı. Aslan homurtusunu andıran sert bir ses işitildi. Bu tecrübekâr harp kahramanı iki çift sözle askerlik ve siyasetin bütün sırrını söyledi: — Padişahım!.. Domuzun ya- tağında yavrusu büyümesin. Cevabını verdi. O zaman, birinci Süleyman başını İbrahim Paşaya çevirdi. Bir tek kelime ile fikrini hülâsa etti: — İleril... Dedi, * , — ÂAziz Şövalyemli.. Gayet mühim birşey keşfettim. — Yaanal... — Evet, muhterem Şövalyem. Keşfim de şudur. Allah, İnsam- ların istediğini değil... Kendi iste- diğini veriyor. — Yaana!.. — Evet... Ve hiç şüphesiz ki, evet.. Muhterem Şövalyem, Eğer bu fikir bana, vaktile Toledo medresesindeki kitapları aşırma- mak İçin oraya talebe kaydedik- diğim zaman gelseydi, hiç şüp- hesiz ki felsefe derslerine mü- derris olurdum. — Ay.. Sen, medreselerde talebelik te mi ettin, Antuvan?.. ( Arkası var ) Ihtiyarlığın Hüsnünigyeti — Fakat anneciğim, bu tablo ayna değil kil, I Dünya İktisat Hıbır!ırlı Balkanlarda Müşterek Banka- cılık Yapılacak Belgrattan bildirildiğine göre Bajkan bir müddettenberi bu şehirde gayri bankası resmi olarak de- kurüluyor | vam eden ve bir balkan bankası kurmayı gözeten | ğonuşmalar sona ermiş ve böyle bir kredi teşkilâtının yapılması faydalı bulunmuştur. Balkan bankasının bu sone sonlarına doğru kurulması bek- lenmektedir. Bankanın merkezi ya Atinada veyahut Belgratta bulunacak ve bütün balkan mem- leketlerinde birer şubesi açıla- caktır. * Kahireden ağrendiğimize göre Yunan , sefirinin Mısır — Hükümeti nezdinde — Yunan şarap gümrük re- simleri için yaptığı teşebbüsat müspet bir suretle netice vermiş ve Mısır Hükümeti Teşrinisaniden itibaren Yunan şaraplarının güm- rük resmini üçte bir nispetinde indirmeyi kabul etmiştir. Misırda imal edilen şaraplar- dan - bile bir istihlâk resmi alın- dığı nazarı itibarak alınarak bu müsait şartlar içinde Yunanis- tanın bu sene Miısira oldukça şarap ihraç edebileceği tahmin edilmektedir. * yazılıyorı — Ziraat Nezareti -Pamuk k Enstitüsü tarafın- nın pamus | dan yapılan tahs rekoltesi | minlere göre Yu- nanistanın bu seneki pamek rekol- tesi (28,595,340 ) okkadır. (1933) senesindeki — İstihsalât (24.500.000) okka olduğuna göre bu yıl elde edilen pamuk miktari (4.045.000) okka fazladır. Hava- lar bozuk gittiğinden mahsul az olmuştur. Yoksa istihsalât fazla- sının bu yıl daha ziyade olacağı zannedilmişti. * Yugoslavya — ziraat — nezareti memlekette arıcı- lğı ve bal sana- yünl inklşaf ettir- mek Üzere — bir nizamname hazır- Miısır piya- asında Yu- an şarapları| Atinadan Yunanista- Yugoslavya arıcılığa ehemmiyet veriyor lamıştır. Ayni zamanda son sistem ko- yanlar satın alınması ve memle- ketin her tarafında önümüzdeki kış mevsiminde kurslar açılması için lâzımgelen tahalsatı da büt- çeye koydurmuştur. Alınacak yeni kovan ve diğer lüzumlu aletlerle kursun iİstifadeli geçeceği ve nizamnamenin önü- müzdeki mevsimde kolayca tat- bik olunacağı tahmin edilmek- tedir. Lortlar Kamarasında Londra, 20 (A.A.) — Lortlar kamarası işçi grubu reisliğine tekrar M. Ponsonbi seçilmiştir. HİKÂYE G e PIRLANTA YÜZÜK Bu Sütunda Hergün Yazan: Firdevs İsmail Inik panjurların arasından sü- zülen güneşin ışığile aydınlanan odanın bir mabet hissini veren sessizliğinde Ayşe ve Kadri karşı karşıya — oturmuşlar, sükütu boz- maktan korkar — gibi, bir. ke- lime söylemeden gözlerinin içine bakı şıyorlardı. Bir az evvel Kadri, ayağının ucuna basarak odaya girmiş, her zaman onu şezlonga azanarak bekleyen sevgili Ayşesine yak- laşmış ellerile genç kadının uzun kirpikli ve hulyalı gözlerini ka- payarak: «Bil bakayım sana ne getirdim?» diye sormuştu. Sonra cebinden — çıkardığı — güzel bir pırlanta yüzüğü — genç kadının parmağına geçirdi. Ayşe yüzüğü görünce hafifçe haykırdı. Bu fer- yatta sade hayret değil, sevinç te vardı. Fakat çok — geçmeden neş'esi söndüğü, yüzü ciddileştiği için Kadrl merakla sordu: — Nen var Ayşe? Memnun olmadın mı? Bunu aşkımızın yıl- dönümünü tes'it iİçin getirdim.. Tanıştığımızın tam senesi hatır- hyor mısın? Ayşe parmağındaki oynayarak: — Evet hatırlıyorum, dedi, bu dikkatla, bana olan alâkanı ispata kâfi. Fakat böyle yapmıyacaktın Kadri. Bu güzel yüzüğü parma- ğımda taşıyamıyacağım. Kadri Ayşenin gür sarı saç- larını ökşarken : — Sevgilim, kocan olmadığı zaman takarsın, dedi. — Bir gün dalgınlıkla yüzüğü parmağımda unutsam ve kocam da görse.. Sonra? — Canım, — bir. - otomobilde filân bulduğunu söylersin, mesele kapanır gider. — Necati böyle çocukça ya- lanlara inanır mı zannediyorsun? Eğer karın, bir. gün sana bir pırlanta yüzük gösterse, otomo- bilde bulduğunu söylese İnanır mısın 7 — Mümkün olmıyacak birşey değil ki... Benim karıma fevkalâde itimadım var. Bana karşı yalan söylemiyeceğine emin olduğum için İnanırım. Ayşe müstehzi bir kahkaha attı: — Çok safsın Kadril Genç adamın fena halde canı sıkılmışa benziyordu. Bir sıgara yaktı, divana uzandı. Birkaç da- kika dalgın düşündükten sonra birdenbire doğruldu. — Ayşe bu yüzuğü, Necatiye, kaybolmuş bir şey gibi buldur. Hemen yarın, kocan öğle yeme- ğine geleceği bir saatte sizin köşkün bahçe kapısının önlne bı- rakıver. Pırlanta bir yüzük kimin gözünden kaçar, Necati görünce elbet alacak ve sana hediye ede- cektir. Buna ne dersin?. — Fena bir fikir değil. Sahi- binl araştırmıya kalkarsa?. — O zaman sen mani olursun. * Ertesi gün, Ayşe tam öğle vakti köşkün bahçe kapısı önüne bıraktığı yözüğün güneşin ziyasile parıltisını — köşkün penceresinde seyrediyordu. Biraz sonra Necati gelecek yüzüğü bulacak ve... E- bette kendisine hediye edecekti. Bu, Ayşenin kocasına llk oyunu değildi. Fakat bu sonuncusunu iyi idare edemezse tehlikeli neti- yüzükle celer vermesi pek — kuvvetli idi. Bahçenin yeşilliği, çamların koku- su ona biraz kuvvet ve sükün veriyordu. Okadar dalgındı ki fiskıyeden akan suyun sesini duy- muyor ona kristalleşmiş gibl gö- rünüyordu. Yalnız arada sırada kulağına, ağaçlarda — cıvıldaşan kuşların sesi geliyoreu. Uzakta görünen her gölge heyecanını büsbütün artırıyordu. Nihayet, ağır adımlarla köşke ilerileyen Neca- tinin şişman yüzünü farketti. Ko- casının yorgun adımlarla ilerledi- ğini görünce kalbinde bir mer- hamet hissi uyandı. * Zavallı Necatil Hiçbir şeyden şüphe et- meyecek kadar beni seviyor. Hal- buki ben..,, Necati köşkün kapısına yaklaştı. Kapıyı açtı, İçeri girdi. Tekrar demir kapıyı kapattı. Yüzük tam orada, ayağının di- binde idi. Ayşenin kalbi heye- candan yerinden kopacak gibi şiddetle atıyordu. Genç adam eğildi, yüzüğü aldı, dikkatle mu- ayene ettikten sonra etrafına bakındı ve cebine koydu. Her zamanki gibi güler yüzle karşılayan karısını alnından öptü; fakat yüzükten bahsetmedi. Her Ikisi de sesaizce yemek odasına ilerlediler. Ayşe sabırsızlık içinde kıvranarak — kocasının — yüzüğü çıkarmasını — bekliyordu. Necatl neş'e içinde yemeğini yerken tHiyatrolardan, edebiyattan, artist- lerden, muharrirlerden bahsetti. Fakat Ayşenin beklediği şeyden, bulduğu yüzükten bir kelime bile bahsetmedi. Genç kadın can sıkıntısından ağzına bir lokma bile koymadı. Necatl yemeğini bitirdi; gitmek için kalkarken Ayşe kendini tuta- madı. Titreyen soluk dudakları arasından gâayri ihtiyari: — " Necati bugün bana bir| şey getirmedin mi? ,, cümlesi çıktı. Necati güldü, elini cebine koydu bir şey çıkardı ve Ayşeye uzattı. Uzattığı bir ikl karamelâ şekerl idi. * Ertesi gün Ayşe ©o zamana kadar sevgilisine gösterdiği bir suratsızlıkla içeri girdi, şapkasını bir tarafa fırlattıktan sonra ses- sizce bir koltuğa oturdu. Kadri ondan daha neş'esiz İdi. Sinirli adımlarla — odada — dolaştıktan sonra ona yaklaştı. — Ne oldu? Ayşe başını salladı: — Ne olacak... Yüzüğü büs- bütün kaybettim. — Nasıl kaybolur canım? — Nasıl mı? Gayet basit de- diğin gibi yaptım. Necati buldu, aldı, ve bana vermedi. — Bütün kabahat bizde Ayşe kocanın bir sevgilisi olmak - ihti- malini hatıra bile getirmedik. — Necatinin benden — başka hiçbir kadın sevmediğine eminim. — Ooo.. Bu hoş işte! Ben de, karım benden başka kimseyi sevmez derdim, amma öyle de- gilmiş,.. Bak sana kısaca bizim yüzük hikâyesini anlatayım. Dün akşam karım fevkalâde bir neş'e ile beni karşıladı. Parmağındaki, benim sana hediye ettiğim yüzüğü bana sevinçle göstererek: *— Ne talili bir kadınmm Kadri. Bak bugün — otomobilde ne buldum!,, Dedi.