e A ŞNO İE GA ÇURRMARNE a »e cp w CZ PCC ĞNÜ UNĞK 10 Seyfe 3 Hilâl -ve- Zambak Büyük Tarihi Roman Muharriri: A. R. No.: 69 21- 10 - 934 Rahibin Hiddeti !.. Müteassıp Papas, Dişlerini Sıkarak Başını Fransuvaya Çevirdi, Bir Takım Sözler Söyliyecekti.. Vatikan, bugün Şarlken'e (kilise- nin en sadık evlâdı) namını veri- yor. Dün de Fransa kralına aynı unvanla hitap ediyordu. Bugün Hazreti Isanın manevi saltanatını idare edenler şunu bilmelidirler ki; Şarlken, nasıl bir ( Mücahidi Isa) Şövalyesi ise, birinci Frasuva da aynı sıfatı taşımaya lâyık bir kilise Aaskeridir.. Eğer Fransa sarayının Türklerle — ittifakından kuluyorsa, o halde Fransaya merhamet etmeli.. Valuva danının asil evlâdı birinci 'ransuva, Şariken gibi bir türe- diye — ezdirilmemelidir. Benim Madrit zındanından kurtulmam, Fransaya neye mal oldu, biliyor Mmusunuz muhterem peder?. Bu acı hakikat karşısında, o tunç gibi metin rahip bir sarsıntı hissetmiş, dimdik duran başını, yavaş yavaş başka — tarafa çe- virerek: — Evet, biliyorum. Demişti... Birinci gittikçe hararetlenen sözüne devam etmişti: — Şu halde, zavallı Fransanın ve zavallı Fransuvanın ne kadar ağır bir yük altında kaldığını pekâlâ hissedebilirsiniz... Mamafih, size şunu da bir kıral sıfatile söylüyorum ki, —Fransa sarayı, Türklerle hiçbir resm! mukaveleye girişmemiştir. Yalnız bazı hâdisat bana ispat etti ki Türkler, hak- sızlığa uğramış bir millete ve fe- lâkete duçar olan bir kırala karşı emsalsiz bir ulüvvücenap göster- mişler.. Ve... Mütcassıp papas, dişlerini sı- karak başını Fransuvaya çevirmiş, tekrar etmişti: — Ve... Fakat, salon kapısının önün- den gelen bir teşrifatçının sesi, * İkisinin de sözlerini bir anda Fransuva, tavrı — ile kesmişti: — Monpelye peskoposu.. Mon- sinyör, Plisye... Ve... Istanbul şehrinin fatihi Sultan Mehmedin torunu.. Sultan Cemin oğlu.. Şö- valye Cem... Salondaki fısıltı bir anda ke- silmiş; bütün başlar, kapıya çev- rilmişti. Rahip Löyülânın geldiği dakikadanberi sinirleri bozulmuş olan Kıral Birinci Fransuva şimdi, hiç ümit etmediği bir anda Şö- valyenin İsmini işitince büyük bir heyecan geçirmiş.. Tahtının arka- lığına dayanarak, ellerini kapıya doğru kaldırmaktan başka bir hareket göstermemişti. Belki bir şey söyliyecek, o andaki hissiya- tını izhar edecekti. Fakat, has- sas bir yerinden yaralanmış bir canavarın homurtusuna benziyen bir ses buna meydan vermemişti. Dev cüsseli papaz birdenbire ye- rinden fırlamıştı. — Aman yarabbi!.. Hiristi- yanlık binasının bir köşesini y kan bir barbarın torunu.. Mu- kaddes dinimizin bir düşmanı.. Bir Türk oğlu.. Fransa sarayına giriyor.. Ve dindar bir hıristiyan olması lâzımgelen Kıralın huzu- runa çıkıyor.. Küfrün bu dere- cesine tahammül edilemez... Haş- metpenahi.. Demek ki Kırallar da yalan söyüyor ? Bu son söz, Fransuvaya bir kırbaç gibi tesir etmişti. Kıral birdenbire yerinden fırlamış, göz- lerini Löyüla'nın gözlerine dikmiş.. Dişlerini sıkarak : — Monsinyör!.. Kıralların da papaslar kadar yalan söyleyip söylemediklerini bilmiyorum. Yal- nız size Şşunu İhtar etmek mecburiyetini — hlssediyorum ki.. ben, Fransuva dö Valuva, size yalnız hakikatten bahsettim. — Ben de bunu bir hakikat olarak — kabul etmiştim. Fakat işto şimdl.. gözlerim görüyor, ve kulaklarım — işitiyor.. — sarayınıza, bir Türk, bir din düşmanı kabul ediyorsunuz... Bugüne kadar, hiç- bir hıristiyan kıral, bir Türkle karşı karşıya gelmemiştir. — Fakat... — Size başında bulunduğum ( Tarikatı Isa ) namına emrediyo- rum. Bu Türkü, derhal sarayınız- dan uzaklaştırmız. —O, Monsinyör.. pek - ileri gittiniz. Fransa sarayında emrede- cek yalmız bir şahıs vardır. O da, kıraldır. : Bu sözlere, Üçüncü bir ses karışmış.. Gerek kıral ve gerek rahip Löyülâ, başlarını ses gelen tarafa çevirmeye mecbur kalmıştı: — Rahip efendil.. Niçin oka- dar telâş ediyorsunuz?.. Haşmetlü Fransa Kırah Hazretlerini beş dakika ziyaret için huzurlarına çıkmak şerefini *kazanmam, bil- hassa sizin emirlerinizi ifa etmek içindiş Bu sözleri, tahtın önünde dim- dik duüran Şövalye söylemişti. Yüzlerce İnsan bulunan salonda, şu anda bir sinek uçsaydı, hiç şüphesiz ki kanatlarının sesi işi- dilecekti. Herkesin gözleri ve kulakları bu sahneye çevrilmişti... Rahip Löyula birdenbire sendelemişti. Oturduğu koltuktan sıçramış, şö- valyeye doğru bir adım atmış: — Sen.. sen.. aman yarabbi.. demek ki, karşımda duran sensin? — Evet, rahip efendi.. bizzat ben... İtalyadaki Fondi kasaba- sından Madrite — gönderdiğiniz, ben... Aradan epeyce zaman geç- ti. Belki de niçin gönderdiğinizi unutmuşsunuzdur, müsaade buyu- rursanız, size onu da hatırlatayım. Tunç kadar melin yaradılmış olan bu komiteci papazın meta- neti, ömründe İlk defa olarak. te- zelzüle uğrıyordu. Bütün vücudu titriyor, dişleri birbirine çarpı- yordu. — Fakat, sen ölmedin mi?.. — Ben mi, muhterem - rahip efendi!.. Birçok defa öldüm ve di- rildim. İşte şimdi de Müadritte yarıda bırakmaya mecbur kaldı- ğim emrinizi ifa için buraya.. Fransa sarayına.. Haşmetli Fran- sa kıralı Birinci Fransuva hazret- retlerinin buzurlarına geldim.. Fa- kat şimdi sizi bu kadar büyük bir telâş içinde gördüğüm için o em- rinizi tamamen ifa edip etmemekte tereddüt ediyorum... Bir Türkün | buradaki mevcudiyeti sizi niçin bu kadar hiddet ve İnfiala sevk- etti, Rahip efendi?.. Ben, ve da- marlarında benim kanımı taşıyanlar dünyaya yalnız din için gelme- mişler.. ( Arkamı var ) — SON POSTA Artist Kadının Ropları Ne Kadardır ?.. — Aman, yetişin odamda rop: larım yamıyorl. — Telâş etme canım. Senin mendil kadar küçük ropların yanmış ta, sönmüştür bile, İtalyanın Iktısadi | Vaziyeti Gironal d'İtalia gazetesi bu memleketin — iktısadi — vaziyetini meydana koyan dikkate değer bir tetkik neşretmiştir. İtalyanın dış ticaretini de göz önlünde tutan bu yazıda bilhassa şu tafsilât iktısadi vaziyet hakkında iyi bir fikir vermektedir : Italyan bütçesinin açığı geçen sene üç milyar 796 milyondu. Bu seneki bütçede bu açık üçte bire yani bir milyar 630 milyona in- dirilmiştir. Hayat 1930 senesine kıyaasle yüzde 24 ucuzlamıştır. Resmi İskonto yüzdesi 1930 senesi sonundanberi 5 buçuktan üzde Ü tdr. t S.on Çı.md"!;:'h"anml he- sapları dört milyar artmıştır. Adi iflâslar ve protestolar miktarında göze çarpan bir azalış vardır. Sanayl mamulâtı artmaktadır. . 1928 senesi istihsalâtı 100 farze- 'dilse 1930 genesinde TI olan istihsalât (1933 ) te (91) e yük- selmiştir. Bütün bu müsait vaziyetlere rağmen dış ticaret bilânçosu iyi değildir. 1933 senesinde azalmakta olan ticaret bilâçosu açığı 1934 senesi ilk yedi ayında yine çağal- mıştır. Bunun sebebi ihracatın ithalâta kıyasla daha çabuk eksil- mesidir. İhracatın duruşu kısmen işsizliği artırmıştır. * Berlinden yazılıyor: Madenci- Dünya lik şirketi dünya bakır, kalay, kur- şun ve çinko İstih- salâtını 1933 se- maden istihsalâtı nesi ve daha evvelki yıllar — için şöyle tesbit etmiştir: (Bin ton olarak| Madenler 1931 1932 1933 Bakır 1367 922 disı Kalay 150 98 B7 Kurşun 1362 1138 1178 Çinko 1000 — 782 — 1000 Kalay İstisna edilecek olursa 1933 senesinde hemen bütün ma- denlerde yeni bir faaliyet başlamış bulunuyör. Diğer madenlerin he- men hepsi 1932 ye kıyasle hafif bir yükseliş ıöıurlyor_.”__ Her akşam NOVOTNİ': Necip ve Zirkin ORKESTRASI KÜNSERi HİKÂYE Bu Sütunda Hergün Türkçeye çeviren: Halll Hasnun Birinci teşrin 21 BİR VAPUR HIRSIZI .. “Aşağıda okuyasağınız satırlar, hayalının büyük bir kurmını denizde bi kğrke taraliadan yenlsışlm, Bizat kondirlati. Çai #ldeğü Sakılalar ıı:ııı"'.': Tatmaktadır.,, Vapurda fevkalâde hâ- diseler çıkabil. e hük- mettiğim içindir kat't emirler vermiştim : “— Mistr. Monty Larik'sin hiç- bir hareketi gözden kaçırılmıya- caktır.,, Onu ilk defa olarak, uzun bir Akdeniz seyahatine çıkmak üzere sonuncu İngiliz limanından ayrılır- ken güvertede görmüştüm. Ken- disini eski zamanlardan çok kur- naz bir hırsız olarak, okadar iyi tanırdım ki, şimdi benim kumanda ettiğim bir gemide muvaffak ol- masına ihtimal yoktu. Fakat hak- kında emirlerimi verdiğimden beş dakika sonra beni şaşırtan ikinci bir karşılaşma oldu. Bu, bütün Avrupa polislerince tanınmiş bir adamdı. Binbir adı vardı, amma, en ziyade Rosslin deye anıl- yordu. Lariks ile Rosslin'in birbirle- rine düşman olduklarını bilirdim. Ikisini birden vapurda görmek bu noktadan hoşuma gitti, kendi kendime: — , dedim. İlk hâdise, denize açıldığı- mızın Üçüncü günü oldu, ( Cebe- lüttarık ) tan henüz geçmiştik. Geceydi, salonda — balo vardı, Fakat ben beşon dakika kaldık- tan sonra İşimin başına dönmüş- tüm. Lariks'in beni görmek İste- diğini haber verdiler, — yanıma geldi: ' — Sizl rahatsız ettim, dedi. Fakat vapura ayak bastığım gün nizamname mucibince bütün kıy- metli eşyamı size tevdi ederken bir şey unutmuşum, lütfen onu da alınız! Küçük, üzeri — mühürlü bir paket uzattı, alıp kasaya koydum. Üç hafta hâdisesiz geçti, son- ra, vakalar birdenbire yekdiğe- rini takip etmeye başladı. Vapurda Vanbring isminde zengin bir karı koca vardı. Bir gece kamaramda — beni bul- mıya geldiler. Kadın — boynun- da — taşıdığı — on bin — altın kıymetinde bir elmasın dans - es- nasında çalındığı söyledi. Ve bir altın zincir gösterdi. Elması bu zincire takılı imiş, kesilerek alın- mış; sordum: — Misis Vanubringl! Kimlerle dans ettiniz? Saydı, — saydıklarının Rosslin de vardı. — Bir noktadan şüpheleniyo- rum, dedim, fakat ittiham kolay, ispat güçtür, sizden rica ederim, bir müddet bu meseleden hiç kimseye bahsetmeyiniz ve beni içinde | hareketimde s«erbest bırakınız. Ertesi gün okuma salonunda Lariksi buldum. Bir masanın üze- eeet zıyordu, kimse yoktu. — Lariks diye söze başladım, biribirimizi cski zamanlardan ta- nırız. Buna güvenerek bugün siz- den bir yardım isteyeceğlm. — Hayhay! — Malüm meslekinizi bırakae rak, muvakkat bir zaman için poe lis memurluğu yaparmısınız? Bir elmas kayboldu, bulmak lâzım! Yüzüme baktı, hâdiseyi anlate tım, şüphemi söyledim, Rosslini, sevmediği için hâdise hoşuna git- H, bir müddet düşündü: — Rossilinin ötedenberi elmas yankesiciliği yaptığını bilirim, de- di. Çaldığı taşları potinlerinin ök- çeleri arasına sakladığını da ha- tırlarım. Eğer bu işl o yapmış ise anlamak güç değildir. Kama- rasında bir araştırma yapınız! * Ögece Rosslinin yemeğe git- mesine intizaren kamarasından geçen koridorun bir köşesinde bekliyordum. Bu ( Lariks )e ben- zlyordu, muhakkak benden evvel bir araştırma yapmak istemiş, fakat kamarayı dolu bulunca geri dönmüş olacaktı, arkasından se- ğirttim, fakat tam kamaranın önüne gelince kapıyı açık bul- dum. Rosslin içerdeydi ve elinde bir potin, ökçesile meşguldü. Be- ni görünce yerinden fırlayarak potini pencereden denize attı, sonra bana: — Bir şey mi istiyorsunuz? diye sordu. Cevap vermiye lürum görme- den yazıhaneme dönerek Van« bring ailesini çağırttım: — Elmasınızın Roaslin tara- fından çalındığı muhakkaktır. Fa- kat adam bunu denize attığı için ispatı mümkün değildir, mütece- sifim, dedim. ü Tam bu sırada kapı açıldı ve Lariks'in mütebessim siması gö- rüldü : — Sizl rahatsız ettim. Fakat neyi konuştuğunuzu bildiğim için ümit ederim, beni mazur görür- sünüz, dedi. Sonra kadına döne- rek sordu: — Şimdi bir peri denize at hp sizin elmasınızı bularak ge tirseydi memnun olur mıydınız ? — Elbet! — Kendisine 500 altın mükâ- fat verir miydiniz ? — Şüphe mi var? — O halde kaptana söyle- yiniz, hesabınızdan - (500) altın olarak şu masanın üzerine koysun! Misis Vanbring hem seviniyor, hem de anlamaksızın dinleyordu bana dönerek : (Devamı 11 inci yüze )